VEYSEL ATACAN

  • Resimler
  • Araştırmalar
  • Yazılar
  • Videolar

El-Mearic Suresi

  • Abdülbaki Gölpınarlı

    1-İsteyen biri, istedi gelip çatacak azabı.

    2-O azabı ki kafirlerin başından defedecek yok.

    3-Yüksek dereceler sahibi Allah'tandır.

    4-Melekler ve Ruh, kendilerine emredilen yere çıkarlar bir günde ki miktarı elli bin yıldır.

    5-Artık sabret güzel bir sabırla.

    6-Şüphe yok ki onlar uzak görürler onu.

    7-Ve bizse pek yakın görürüz onu.

    8-O gün gök, yağ tortusuna döner.

    9-Ve dağlar, atılmış renkrenk pamuğa benzer.

    10-Ve hiçbir dost, dostunu sormaz.

    11-Birbirlerini görüp tanırlar da ve suçlu, o günün azabına karşılık oğlunu da vermek ister.

    12-Eşini de, kardeşini de.

    13-Kendisini barındıran kabile halkını da.

    14-Ve kim varsa yeryüzünde hepsini de feda etmek ve sonra da kendini kurtarmak ister.

    15-Fakat imkanı yok; şüphe yok ki cehennem alevalev yanmadadır.

    16-Ne el bırakmadadır, ne ayak, ne et bırakmadadır, ne deri.

    17-Çağırır dönüp gideni.

    18-Ve toplayıp biriktireni.

    19-Şüphe yok ki insan haris yaratılmıştır.

    20-Bir şerre uğrarsa bağırır, sızlanır.

    21-Ve bir hayır elde ederse vermez, kıskanır.

    22-Ancak müstesnadır namaz kılanlar.

    23-Öylesine kılanlar ki namazlarını daima kılarlar.

    24-Ve öyle kişilerdir onlar ki mallarında malum bir hak var.

    25-İsteyene ve mahrum olana.

    26-Ve öyle kişilerdir onlar ki ceza gününü gerçek bilirler.

    27-Ve öyle kişilerdir onlar ki Rablerinin azabından korkarlar.

    28-şüphe yok ki Rablerinin azabından da kimse emin olamaz.

    29-Ve öyle kişilerdir onlar ki ırzlarını korurlar.

    30-Ancak eşleri ve temellük ettikleri müstesna ve artık bu hususta da kınanmazlar onlar.

    31-Bunlarda başkasını isteyenlere gelince, onlardır haddi aşanların ta kendileri.

    32-Ve öyle kişilerdir onlar ki emanetlerine ve ahitlerine riayet ederler.

    33-Ve öyle kişilerdir onlar ki tanıklıklarında doğrudurlar.

    34-Ve öyle kişilerdir onlar ki namazlarını korurlar.

    35-İşte onlardır cennetlerde ağırlananlar.

    36-Ne oluyor kafirlere ki sana doğru koşmadalar.

    37-Sağdan ve soldan parçaparça ve bölükbölük.

    38-Onların her biri, Naim cennetine sokulacaklarını mı umuyorlar?

    39-Fakat imkanı yok; şüphe yok ki biz, onları, onların da bildikleri şeyden yarattık.

    40-Andolsun doğuların Rabbine ve batıların Rabbine, gerçekten de bizim gücümüz yeter.

    41-Onlardan daha hayırlısını, yerlerine geçirmeye ve kimse önümüze geçemez.

    42-Bırak artık onları dalsınlar daldıklarına ve oynasınlar oynadıklarıyla, kendilerine vaadedilen güne kavuşuncaya dek.

    43-O gün, kabirlerinden çıkarlar da koşmaya başlarlar, sanki dikilmiş hedeflere yelmedeler.

    44-Gözleri yerde, üstlerine aşağılık çökmüş; işte onlara vaadedilen gün, bugündür.

  • Ali Bulaç

    1-İstekte bulunan biri, (muhakkak) gerçekleşecek olan bir azabı istedi.

    2-Kafirler için olan bu (azabı) geri çevirecek yoktur.

    3-(Bu azap) Yüce makamlar sahibi olan Allah'tandır.

    4-Melekler ve Ruh (Cebrail), ona, süresi elli bin yıl olan bir günde çıkabilmektedir.

    5-Şu halde, güzel bir sabır (göstererek) sabret.

    6-Çünkü, gerçekten onlar, bunu uzak görüyorlar.

    7-Biz ise, onu pek yakın görüyoruz.

    8-Gökyüzünün erimiş maden gibi olacağı gün;

    9-Dağlar da (etrafa uçuşmuş) rengarenk yün gibi olacak.

    10-(Böyle bir günde) Hiçbir yakın dost bir yakın dostu sormaz.

    11-Onlar birbirlerine gösterilirler. Bir suçlu-günahkar, o günün azabına karşılık olmak üzere, oğullarını fidye olarak vermek ister;

    12-Kendi eşini ve kardeşini,

    13-Ve onu barındıran aşiretini de;

    14-Yeryüzünde bulunanların tümünü (verse de); sonra bir kurtulsa.

    15-Hayır; (hiçbiri kabul edilmez). Doğrusu o (cehennem), cayır cayır yanmakta olan ateştir:

    16-Başın derisini kavurup-soyar.

    17-Yüz çevirip arkasını döneni çağırır-durur.

    18-(Durmaksızın mal ve servet) Toplayıp bir yerde (üstüste) yığmakta olanı.

    19-Gerçekten, insan, 'bencil ve haris' olarak yaratıldı.

    20-Kendisine bir şer (kötülük) dokunduğu zaman feryadı basar.

    21-Ona bir hayır dokunduğunda engelleyici olur (veya cimrilik eder).

    22-Ancak namaz kılanlar hariç;

    23-Ki onlar, namazlarında süreklidirler.

    24-Ve onların mallarında belirli bir hak vardır:

    25-Yoksul ve yoksun olan(lar)için.

    26-Onlar, din gününü tasdik etmektedirler.

    27-Rablerinin azabına karşı (daimi) bir korku duymaktadırlar.

    28-Şüphesiz Rablerinin azabından emin olunamaz.

    29-Ve onlar, ırzlarını (ferç) korurlar;

    30-Ancak kendi eşleri ya da sağ ellerinin malik olduğu başka; çünkü onlar (bunlardan dolayı) kınanmazlar.

    31-Fakat bunun ötesini arayanlar, artık onlar sınırı çiğneyenlerdir.

    32-(Bir de) Onlar, kendilerine verilen emanete ve verdikleri ahde (harfiyyen) riayet edenlerdir.

    33-Şahidliklerinde dosdoğru davrananlardır.

    34-Namazlarını (titizlikle) koruyanlardır.

    35-İşte onlar, cennetler içinde ağırlananlardır.

    36-Şimdi inkar edenlere ne oluyor ki, boyunlarını sana uzatıp koşuyorlar.

    37-Sağ yandan ve sol yandan bölükler halinde.

    38-Onlardan her biri, nimetlerle donatılmış cennete gireceğini mi umuyor (tamah ediyor)?

    39-Hayır; doğrusu Biz onları bildikleri şeyden yarattık.

    40-Artık, doğuların ve batıların Rabbine yemin ederim; Biz gerçekten güç yetireniz;

    41-Onların yerine kendilerinden daha hayırlılarına getirip-değiştirmeye. Üstelik Bizim önümüze geçilemez.

    42-Şu halde sen, kendilerine vadedilen (azap) günlerine kavuşuncaya kadar onları bırak; dalıp-oynasınlar, oyalansınlar.

    43-Kabirlerinden koşarcasına çıkarılacakları gün, sanki onlar dikili birşeye yönelmiş gibidirler.

    44-Gözleri 'korkudan ve dehşetten düşük' yüzlerini de bir zillet kaplamış; işte bu, kendilerine vadedilmekte olan (kıyamet ve azap) günüdür.

  • Diyanet İşleri Başkanlığı

    1-Birisi, yüksek derecelere sahip olan Allah katından, inkarcılara gelecek ve savunulması imkansız olacak azabı soruyor.

    2-Birisi, yüksek derecelere sahip olan Allah katından, inkarcılara gelecek ve savunulması imkansız olacak azabı soruyor.

    3-Birisi, yüksek derecelere sahip olan Allah katından, inkarcılara gelecek ve savunulması imkansız olacak azabı soruyor.

    4-Melekler ve Cebrail o derecelere, miktarı elli bin yıl olan bir günde yükselirler.

    5-Güzel güzel sabret;

    6-Doğrusu inkarcılar azabı uzak görüyorlar.

    7-Ama biz onu yakın görmekteyiz.

    8-Gök, o gün, erimiş maden gibi olur.

    9-Dağlar da atılmış pamuğa döner.

    10-Hiç bir dost diğer bir dostunu sormaz.

    11-Onlar birbirlerine yalnız gösterilirler. Suçlu kimse o günün azabından kurtulmak için oğullarını, ailesini, kardeşini, kendisini barındırmış olan sülalesini ve yeryüzünde bulunan herkesi feda etmek ve böylece kendisini kurtarmak ister.

    12-Onlar birbirlerine yalnız gösterilirler. Suçlu kimse o günün azabından kurtulmak için oğullarını, ailesini, kardeşini, kendisini barındırmış olan sülalesini ve yeryüzünde bulunan herkesi feda etmek ve böylece kendisini kurtarmak ister.

    13-Onlar birbirlerine yalnız gösterilirler. Suçlu kimse o günün azabından kurtulmak için oğullarını, ailesini, kardeşini, kendisini barındırmış olan sülalesini ve yeryüzünde bulunan herkesi feda etmek ve böylece kendisini kurtarmak ister.

    14-Onlar birbirlerine yalnız gösterilirler. Suçlu kimse o günün azabından kurtulmak için oğullarını, ailesini, kardeşini, kendisini barındırmış olan sülalesini ve yeryüzünde bulunan herkesi feda etmek ve böylece kendisini kurtarmak ister.

    15-Hayır, olmaz... Orada sırtını çevirip yüzgeri edeni, malını toplayıp kimseye hakkını vermeden saklayanı çağıran, deriyi soyup kavuran, alevli ateş vardır.

    16-Hayır, olmaz... Orada sırtını çevirip yüzgeri edeni, malını toplayıp kimseye hakkını vermeden saklayanı çağıran, deriyi soyup kavuran, alevli ateş vardır.

    17-Hayır, olmaz... Orada sırtını çevirip yüzgeri edeni, malını toplayıp kimseye hakkını vermeden saklayanı çağıran, deriyi soyup kavuran, alevli ateş vardır.

    18-Hayır, olmaz... Orada sırtını çevirip yüzgeri edeni, malını toplayıp kimseye hakkını vermeden saklayanı çağıran, deriyi soyup kavuran, alevli ateş vardır.

    19-İnsan gerçekten pek huysuz yaratılmıştır:

    20-Başına bir fenalık gelince feryat eder,

    21-Bir iyiliğe uğrarsa onu herkesten meneder;

    22-Ancak namaz kılıp namazlarında yoksul ve yoksuna belirli bir hak tanıyanlar, ceza gününü doğrulayanlar, Rablerinin azabından korkanlar böyle değildir.

    23-Ancak namaz kılıp namazlarında yoksul ve yoksuna belirli bir hak tanıyanlar, ceza gününü doğrulayanlar, Rablerinin azabından korkanlar böyle değildir.

    24-Ancak namaz kılıp namazlarında yoksul ve yoksuna belirli bir hak tanıyanlar, ceza gününü doğrulayanlar, Rablerinin azabından korkanlar böyle değildir.

    25-Ancak namaz kılıp namazlarında yoksul ve yoksuna belirli bir hak tanıyanlar, ceza gününü doğrulayanlar, Rablerinin azabından korkanlar böyle değildir.

    26-Ancak namaz kılıp namazlarında yoksul ve yoksuna belirli bir hak tanıyanlar, ceza gününü doğrulayanlar, Rablerinin azabından korkanlar böyle değildir.

    27-Ancak namaz kılıp namazlarında yoksul ve yoksuna belirli bir hak tanıyanlar, ceza gününü doğrulayanlar, Rablerinin azabından korkanlar böyle değildir.

    28-Doğrusu Rablerinin azabından kimse güvende değildir.

    29-Eşleri ve cariyeleri dışında, mahrem yerlerini herkesten koruyanlar, doğrusu bunlar yerilmezler.

    30-Eşleri ve cariyeleri dışında, mahrem yerlerini herkesten koruyanlar, doğrusu bunlar yerilmezler.

    31-Bu sınırları aşmak isteyenler, işte onlar, aşırı gidenlerdir.

    32-Emanetlerini ve sözlerini yerine getirenler,

    33-Şahidliklerini gereği gibi yapanlar,

    34-Namazlarına riayet edenler,

    35-İşte onlar, cennetlerde ikram olunacak kimselerdir.

    36-İnkar edenlere ne oluyor, sana doğru sağdan soldan topluluklar halinde koşuşuyorlar?

    37-İnkar edenlere ne oluyor, sana doğru sağdan soldan topluluklar halinde koşuşuyorlar?

    38-Onlardan herbiri nimet bahçesine konulacağını mı umuyor?

    39-Hayır; doğrusu onları kendilerinin de bildikleri şeyden yaratmışızdır.

    40-Doğuların ve batıların Rabbine yemin ederim ki, onların yerine daha iyilerini getirmeğe Bizim gücümüz yeter ve kimse de önümüze geçemez.

    41-Doğuların ve batıların Rabbine yemin ederim ki, onların yerine daha iyilerini getirmeğe Bizim gücümüz yeter ve kimse de önümüze geçemez.

    42-Onları bırak; kendilerine söz verilen güne kavuşmalarına kadar dalıp oynasınlar.

    43-Kabirlerden çabuk çabuk çıkacakları gün, gözleri dönmüş, yüzlerini zillet bürümüş olarak sanki dikili taşlara doğru koşarlar. İşte bu, onlara söz verilmiş olan gündür.

    44-Kabirlerden çabuk çabuk çıkacakları gün, gözleri dönmüş, yüzlerini zillet bürümüş olarak sanki dikili taşlara doğru koşarlar. İşte bu, onlara söz verilmiş olan gündür.

  • Diyanet Vakfı

    1-Bir soran inecek azabı sordu:

    2-İnkarcılar için; ki onu savacak yoktur,

    3-Yükselme derecelerinin sahibi olan Allah katından.

    4-Melekler ve Ruh (Cebrail), oraya, miktarı (dünya senesi ile) ellibin yıl olan bir günde yükselip çıkar.

    5-(Resulüm!) Şimdi sen güzelce sabret.

    6-Doğrusu onlar, o azabı (ihtimalden) uzak görüyorlar.

    7-Biz ise onu yakın görmekteyiz.

    8-O gün gökyüzü, erimiş maden gibi olur.

    9-Dağlar da atılmış yüne döner.

    10-Dost, dostu sormaz.

    11-Birbirlerine gösterilirler (fakat herkes kendi derdindedir). Günahkar kimse ister ki, o günün azabından (kurtuluş için), oğullarını,

    12-Karısını ve kardeşini,

    13-Kendisini koruyup barındıran tüm ailesini

    14-Ve yeryüzünde kim varsa hepsini fidye olarak versin de, tek kendini kurtarsın.

    15-Fakat ne mümkün! Bilinmeli ki, o (cehennem) alevlenen bir ateştir.

    16-Derileri kavurup soyar.

    17-Yüz çevirip geri döneni, (kendine) çağırır!

    18-(Servet) toplayıp yığan kimseyi!.

    19-Gerçekten insan, pek hırslı (ve sabırsız) yaratılmıştır.

    20-Kendisine fenalık dokunduğunda sızlanır, feryat eder.

    21-Ona imkan verildiğinde ise pinti kesilir.

    22-Ancak şunlar öyle değildir: Namaz kılanlar,

    23-Ki, onlar namazlarında devamlıdırlar (ihmal göstermezler;).

    24-Mallarında, belli bir hak vardır,

    25-Saile ve mahruma(vermek için).

    26-Ceza (ve hesap) gününün doğruluğuna inananlar;

    27-Rab'lerinin azabından korkanlar,

    28-Ki Rab'lerinin azabı(na karşı) emin olunamaz;

    29-Irzlarını koruyanlar

    30-Ancak eşlerine ve cariyelerine karşı müstesna; çünkü onlar kınanmaz;

    31-Bundan öteye (geçmek) isteyenler ise, onlar taşkınların ta kendileridir,

    32-Emanetlerine ve ahitlerine riayet edenler;

    33-Şahitliklerini (dosdoğru) yapanlar;

    34-Namazlarını koruyanlar;

    35-İşte bunlar, cennetlerde ağırlanırlar.

    36-(Resulüm!) O kafirlere ne oluyor ki, sana doğru koşuyorlar?

    37-Bölük bölük sağından ve solundan(gelip etrafını sarıyorlar)

    38-Onlardan her biri nimet cennetine sokulacağını mı umuyor?

    39-Hayır (hiç ummasınlar!) Şüphesiz biz onları, kendilerinin de bildikleri şeyden yarattık (fakat ibret almadılar, imana gelmediler).

    40-Doğuların ve batıların Rabbine yemin ederim ki, bizim gücümüz yeter:

    41-Şüphesiz onların yerine daha iyilerini getirmeye bizim gücümüz yeter ve kimse bizim önümüze geçemez.

    42-Ama sen onları (şimdilik) bırak da, tehdit edildikleri günlerine kavuşuncaya dek dalsınlar, oynayadursunlar.

    43-O gün onlar, sanki dikili bir şeye koşuyorlar gibi, kabirlerinden fırlaya fırlaya çıkarlar.

    44-Gözleri horluktan aşağı düşmüş ve kendileri zillete bürünmüş bir halde. İşte bu, onların tehdit edilegeldikleri gündür!

  • Edip Yüksel

    1-Sorgulayan birisi, gerçekleşecek azabı sordu.

    2-Onu inkarcılardan savacak kimse yoktur.

    3-Yükseliş Yollarının Sahibi olan ALLAH'tandır.

    4-Melekler ve ruh (vahiy/komutlar/Cebrail), elli bin yıla eşit bir gün içinde O'na yükselir.

    5-Şimdi sen güzelce sabret.

    6-Onlar onu uzak görüyorlar.

    7-Biz ise onu yakın görüyoruz.

    8-Gün gelecek, gök erimiş maden gibi.

    9-Dağlar ise atılmış yün gibi olur.

    10-Dost dostun durumunu sormaz.

    11-Birbirlerine gösterilirler. Suçlu, o günün azabından kurtulmak için fidye vermek ister: Oğullarını,

    12-Eşini, kardeşini,

    13-Kendisini yetiştiren tüm akrabalarını,

    14-Ve yeryüzünde bulunan herkesi, ki kurtulsun.

    15-Hayır, o alevli ateştir.

    16-Yakmak için isteklidir...

    17-Çağırır, sırtını dönüp gideni,

    18-Toplayıp kasaya saklayanı.

    19-Doğrusu insan endişeli bir karaktere sahiptir.

    20-Kendisine kötülük dokunduğu zaman ümidini keser.

    21-Kendisine iyilik dokunduğu zaman ise cimridir.

    22-Ancak namaz kılanlar hariç:

    23-Onlar ki namazlarını kaçırmazlar;

    24-Paralarında bilinen bir pay (zekat) ayrılmıştır,

    25-İsteyen yoksula ve yoksuna...

    26-Onlar Din Gününü doğrularlar;

    27-Rab'lerinin azabından çekinirler;

    28-Rab'lerinin azabına güven olmaz.

    29-Onlar cinsel ilişkiden sakınırlar;

    30-Ancak eşleri, yahut yeminlerinin/anlaşmalarının hak sahibi olduklari hariç; onlardan dolayı yerilmezler.

    31-- bunun ötesini arayanlar ise aşırı gidenlerdir-

    32-Onlar güvenilirdirler, sözlerine bağlıdırlar;

    33-Gereği gibi tanıklıkta bulunurlar;

    34-Namazlarına özen gösterirler.

    35-Onlar cennetlerde ağırlanırlar.

    36-Peki şimdi inkarcılara ne oluyor da senin önünde koşuşuyorlar?

    37-Sağdan, soldan gruplar halinde...

    38-Herbiri, nimet cennetine sokulacağını mı umuyor?

    39-Asla; biz onları yarattık, bildikleri şeyden...

    40-Doğuların ve batıların Rabbine andolsun; bizim gücümüz yeter...

    41-Onları, kendilerinden daha iyilerle değiştirmeye... Bizi kimse yenemez

    42-Bırak onları, kendilerine söz verilen gün ile karşı karşıya gelinceye kadar dalsınlar, oynasınlar.

    43-O gün mezarlarından hızlı hızlı çıkarlar; kurban taşına sürülüyorlarmış gibi...

    44-Gözleri dönmüş, kendilerini utanç sarmış olarak. İşte bu, onlara söz verilmiş olan gündür.

  • Elmalılı Hamdi Yazır

    1-Bir isteyen, olacak azabı istedi.

    2-Kâfirler için onu savacak yok.

    3-O, derece ve makamların sahibi Allah'tandır.

    4-Melekler ve Ruh miktarı ellibin yıl süren bir gün içinde ona çıkar.

    5-O halde güzel bir sabır ile sabret.

    6-Çünkü onlar onu uzak görürler.

    7-Biz ise onu yakın görüyoruz.

    8-O gün gök erimiş bir maden gibi olur.

    9-Dağlar da atılmış renkli yün gibi olur.

    10-Dost dostun halini soramaz.

    11-Birbirlerine gösterilirler. Suçlu o günün azabından kurtulmak için fidye vermek ister; oğullarını,

    12-Eşini ve kardeşini,

    13-Kendisini barındıran, içinde yetiştiği tüm ailesini,

    14-Ve yeryüzünde bulunanların hepsini ki, tek kendini kurtarabilsin.

    15-Hayır, o alevlenen bir ateştir.

    16-Derileri kavurur, soyar.

    17-Çağırır, sırtını dönüp gideni,

    18-Mal toplayıp kasada yığanı,

    19-Doğrusu insan dayanıksız ve huysuz yaratılmıştır.

    20-Kendisine kötülük dokundu mu sızlanır.

    21-Kendisine hayır dokundu mu cimrilik eder.

    22-Ancak namaz kılanlar bunun dışındadır.

    23-Onlar ki namazlarını sürekli kılarlar.

    24-Onların mallarında belli bir hak vardır,

    25-Hem isteyen için, hem de istemekten utanan yoksul için.

    26-Onlar ki ceza gününü tasdik ederler.

    27-Rablerinin azabından korkarlar.

    28-Çünkü Rablerinin azabından emin olunmaz.

    29-Onlar ki ırzlarını korurlar.

    30-Ancak zevcelerine ve cariyelerine karşı hariç. Çünkü onlara yaklaştıklarında kınanmazlar.

    31-Bundan ötesini isteyenler, var ya işte onlar haddi aşanlardır.

    32-Onlar emanetlerini ve ahitlerini gözetirler.

    33-Şahitliklerinde dürüsttürler.

    34-Namazlarına devam ederler.

    35-İşte bunlar cennetlerde ağırlanırlar.

    36-Şimdi ne oluyor o inkâr edenlere ki, sana doğru boyunlarını uzatarak koşuyorlar:

    37-Sağdan ve soldan bölük bölük.

    38-Onlardan herbiri, bir nimet cennetine sokulacağını mı umuyor?

    39-Hayır, biz onları bildikleri şeyden yarattık.

    40-Artık o doğuların ve batıların Rabbine yemine ne gerek, elbette bizim gücümüz yeter.

    41-Onları kendilerinden daha hayırlı olanlarla değiştirebiliriz ve bizim önümüze geçilmez.

    42-O halde bırak onları, kendilerine vaad edilen günlerine kavuşuncaya kadar dalıp oynayadursunlar.

    43-O gün kabirlerden hızlı hızlı çıkacaklar, sanki putlara gidiyorlarmış gibi fırlayacaklar.

    44-Gözleri düşük, kendilerini bir alçaklık saracak da saracak. İşte onlara vaad edilen gün, o gündür.

  • Suat Yıldırım

    1-Biri çıkıp gelecek azabı sordu. [22,47; 38,16]

    2-O azap ki onu, kâfirlerden uzaklaştıracak hiçbir kuvvet yoktur.

    3-Çünkü bu azap, yüceler yücesi Allah'tan gelecektir.

    4-Melekler ve Rûh, O'nun Arş’ına; miktarı ellibin sene olan bir günde yükselirler. [32,5; 22,47]

    5-O halde sen, müşriklerin eziyetlerine güzelce sabret. Çünkü azabın inmesi yaklaşmaktadır.

    6-Onlar, o günü çok uzakta zannediyorlar, ama Biz yakın olduğunu biliyoruz.

    7-Onlar, o günü çok uzakta zannediyorlar, ama Biz yakın olduğunu biliyoruz.

    8-O gün gök erimiş maden gibi olur,

    9-Dağlar ise atılmış rengârenk yüne döner. [101,5]

    10-Birbirlerine gösterildikleri halde hiçbir candan dost, dostunun hâlini sormaz.Her mücrim o günkü azaptan kurtulmak için fidye olarak oğullarını, eşini, kardeşini,kendisine sahip çıkan sülalesini, hatta dünyada olanların tamamını verip de kurtulmak ister. [31,33; 40,18; 23,101; 80,34-37]

    11-Birbirlerine gösterildikleri halde hiçbir candan dost, dostunun hâlini sormaz.Her mücrim o günkü azaptan kurtulmak için fidye olarak oğullarını, eşini, kardeşini,kendisine sahip çıkan sülalesini, hatta dünyada olanların tamamını verip de kurtulmak ister. [31,33; 40,18; 23,101; 80,34-37]

    12-Birbirlerine gösterildikleri halde hiçbir candan dost, dostunun hâlini sormaz.Her mücrim o günkü azaptan kurtulmak için fidye olarak oğullarını, eşini, kardeşini,kendisine sahip çıkan sülalesini, hatta dünyada olanların tamamını verip de kurtulmak ister. [31,33; 40,18; 23,101; 80,34-37]

    13-Birbirlerine gösterildikleri halde hiçbir candan dost, dostunun hâlini sormaz.Her mücrim o günkü azaptan kurtulmak için fidye olarak oğullarını, eşini, kardeşini,kendisine sahip çıkan sülalesini, hatta dünyada olanların tamamını verip de kurtulmak ister. [31,33; 40,18; 23,101; 80,34-37]

    14-Birbirlerine gösterildikleri halde hiçbir candan dost, dostunun hâlini sormaz.Her mücrim o günkü azaptan kurtulmak için fidye olarak oğullarını, eşini, kardeşini,kendisine sahip çıkan sülalesini, hatta dünyada olanların tamamını verip de kurtulmak ister. [31,33; 40,18; 23,101; 80,34-37]

    15-Lâkin ne mümkün! O cehennem alev alev yanan bir ateştir.

    16-Eli, ayağı, bütün uzuvları söküp atar.

    17-İmana sırtını dönüp haktan yüz çevireni, bir de servet toplayıp yığan ve hayırda harcamayanı o ateş kendine çağırır.

    18-İmana sırtını dönüp haktan yüz çevireni, bir de servet toplayıp yığan ve hayırda harcamayanı o ateş kendine çağırır.

    19-Gerçekten insan cimri olarak yaratılmıştır.

    20-Başı derde düştü mü sızlanır durur.

    21-Ama servet sahibi olunca da pinti kesilir.

    22-Ancak namazlarını devamlı kılanlar böyle değildir.

    23-Ancak namazlarını devamlı kılanlar böyle değildir.

    24-Onlar o kimselerdir ki mallarında isteyen ve yoksun olanların haklarını ayırırlar.

    25-Onlar o kimselerdir ki mallarında isteyen ve yoksun olanların haklarını ayırırlar.

    26-Onlar hesap gününü tasdik ederler.

    27-Onlar Rab'lerinin cezasından korkarlar. [23,57; 51,19]

    28-Çünkü Rab'lerinin azabından kimse emin olamaz.

    29-Onlar edep yerlerini, eşleri ve cariyelerinden başkasından korurlar. Yalnız bunlarla münasebeti olanlar ayıplanamazlar.

    30-Onlar edep yerlerini, eşleri ve cariyelerinden başkasından korurlar. Yalnız bunlarla münasebeti olanlar ayıplanamazlar.

    31-Ama bu sınırın ötesine geçenler haddi aşmış, zulüm işlemiş olurlar.

    32-Onlar üzerlerine aldıkları emanetlere ve verdikleri sözlere riayet ederler.

    33-Onlar şahitliklerini dürüstçe ifa ederler.

    34-Onlar namazlarına tam dikkat ederler.

    35-İşte bunlar cennetlerde ikrama nail olacaklar.

    36-O kâfirlere ne oluyor ki, seninle alay etmek maksadıyla sağdan soldan dağınık gruplar halinde, boyunlarını uzatarak sana doğru koşuyorlar.

    37-O kâfirlere ne oluyor ki, seninle alay etmek maksadıyla sağdan soldan dağınık gruplar halinde, boyunlarını uzatarak sana doğru koşuyorlar.

    38-Onlardan her biri (iman etmeden) naîm cennetine yerleşmeye mi hevesleniyor?

    39-(Hiç heveslenmesin, hiç kimsenin öteki insanlar üzerinde böbürlenmeye hakkı olamaz). Çünkü Biz onları da, öbür insanlar gibi, o bildikleri nesneden, meniden yarattık. [77,20; 86,5-10]

    40-Hayır, Allah'ın nizamı onların sandığı gibi değildir! Doğuların ve batıların Rabbine yemin ederim ki, Biz onların yerine kendilerinden daha hayırlı insanlar getirmeye kadiriz. Bizim elimizden kurtulan, gücümüzün yetmediği hiçbir şey yoktur. [40,57; 75,3-4; 56,60-61]

    41-Hayır, Allah'ın nizamı onların sandığı gibi değildir! Doğuların ve batıların Rabbine yemin ederim ki, Biz onların yerine kendilerinden daha hayırlı insanlar getirmeye kadiriz. Bizim elimizden kurtulan, gücümüzün yetmediği hiçbir şey yoktur. [40,57; 75,3-4; 56,60-61]

    42-Artık sen onları kendi hallerine bırak da, kendilerine vâd edilen gün gelinceye kadar bâtıla dalsın, oynasınlar.

    43-O gün onlar kabirlerinden çıkıp sür'atle sanki bir hedefe varmak istercesine koşarlar.

    44-Gözleri yerde, kendilerini baştan aşağı bir zillet kaplamış durumdadır.İşte kendilerine vâd edilen gün, bugündür.

  • Süleyman Ateş

    1-Bir soran, inecek azabı sordu:

    2-Kafirler için, ki onu savacak yoktur,

    3-Yükselme derecelerinin sahibi Allah'tan.

    4-Melekler ve Ruh, miktarı elli bin yıl süren bir gün içinde O'na çıkar.

    5-Şimdi sen güzelce sabret.

    6-Onlar onu uzak görüyor(lar).

    7-Biz ise onu yakın görüyoruz.

    8-O gün gök, erimiş maden gibi olur.

    9-Dağlar, renkli yün gibi olur.

    10-Dost dostun halini sormaz.

    11-Birbirlerine gösterilirler (fakat herkes kendi derdine düştüğünden, başkasıyle ilgilenemez). Suçlu ister ki o günün azabından (kurtulmak için) fidye versin: Oğullarını,

    12-Eşini ve kardeşini,

    13-Kendisini barındıran, içinde yetiştiği tüm ailesini,

    14-Ve yeryüzünde bulunanların hepsini (versin) de tek kendisini kurtarsın.

    15-Hayır! O (ateş), alevlenen bir ateştir.

    16-Derileri kavurur, soyar.

    17-(Kendine) Çağırır; sırtını dönüp gideni,

    18-(Mal) Toplayıp kasada yığanı!

    19-Doğrusu insan hırslı (ve huysuz) yaratılmıştır.

    20-Kendisine kötülük dokundu mu sızlanır,

    21-Kendisine hayır dokundu mu yardım etmez (sıkı sıkı tutar).

    22-Ancak namaz kılanlar bunun dışındadır.

    23-Onlar ki: Namazlarını sürekli kılarlar (aksatmazlar).

    24-Onların mallarında belli bir hisse vardır:

    25-Saile ve mahruma (isteyene ve utancından dolayı istemeyip mahrum kalana).

    26-Ceza gününü tasdik ederler,

    27-Rablerinin azabından korkarlar.

    28-Çünkü Rablerinin azabına güven olmaz.

    29-Irzlarını korurlar.

    30-Yalnız eşlerine, ya da ellerinin altında bulunan(cariyelerin)e karşı (korumazlar. Bundan ötürü de) onlar kınanmazlar.

    31-Ama kim bundan ötesini ararsa, onlar (sınırı) aşanlardır.

    32-Emanetlerini ve ahidlerini gözetirler.

    33-Şahidliklerini yaparlar.

    34-Namazlarını korurlar.

    35-İşte onlar cennetlerde ağırlanırlar.

    36-Nankörlere ne oluyur ki sana doğru koşuyorlar?

    37-Sağdan, soldan, ayrı ayrı gruplar halinde (gelip etrafını sarıyorlar)?

    38-Onlardan her biri, ni'met cennetine sokulacağını mı umuyor?

    39-Hayır! Öyle şey yok! Biz onları bildikleri şeyden yarattık.

    40-Yoo, doğuların ve batıların Rabbine yemin ederim ki bizim gücümüz yeter:

    41-Onları, kendilerinden daha hayırlı olanlarla değiştirmeğe. Bizim önümüze geçilmez (bize engel olunamaz).

    42-Bırak onları kendilerine va'dedilen günlerine kavuşuncaya kadar dalsın, oynasınlar.

    43-O gün kabirlerden hızlı hızlı çıkarlar. Onlar dikilen(putlara yahut hedef)lere doğru koşar gibi (koşarlar).

    44-Gözleri düşük, yüzlerini alçaklık bürümüş bir durumda. İşte onlara va'dedilen gün, bugündür.

  • Yaşar Nuri Öztürk

    1-Soran birisi, geleceği kuşkusuz azabı sordu.

    2-Küfre sapanlar içindir o. Yoktur onu savacak.

    3-Yükselme boyutlarının/derecelerinin sahibi Allah'tandır o.

    4-Melekler ve Rûh, miktarı elli bin yıl olan bir günde yükselirler O'na.

    5-Artık güzel bir sabırla sabret!

    6-Onlar onu çok uzak görüyorlar.

    7-Biz ise onu çok yakın görüyoruz.

    8-O gün gök, erimiş bir maden gibi olur.

    9-Dağlar, atılmış, renkli yün gibi olur.

    10-En yakın dostlar birbirlerinin halini sormaz/bir dost bir dostundan bir şey isteyemez.

    11-Birbirlerine gösterilirler. Suçlu, o günün azabından kurtulmak için oğullarını fidye vermeyi bile ister.

    12-Eşini, kardeşini,

    13-Kendisini kucaklayıp barındıran ailesini.

    14-Ve yeryüzündeki insanların tümünü fidye verip kendisini kurtarmayı ister.

    15-Hayır, hayır! O, alevlenen bir ateştir.

    16-Yakar-kavurur deriyi/koparıp götürür kolu-bacağı.

    17-Çağırır, sırtını dönüp uzaklaşanı,

    18-Toplayıp kasada yığanı/depolayanı.

    19-İşin gereği şu ki insan; aceleci/hırslı/sabırsız/ tahammülsüz yaratılmıştır.

    20-Kendisine kötülük/hoşnutsuzluk dokununca basar bağırır.

    21-Kendisine hayır ve nimet ulaşınca ondan başkalarının yararlanmasına engel olur.

    22-Namazlarını/dualarını yerine getirenler müstesna.

    23-Bunlar, namazlarında/dualarında süreklidirler.

    24-Bunların mallarında belirli bir hak vardır:

    25-Yoksul ve yoksun için.

    26-Bunlar, din gününü içtenlikle doğrularlar.

    27-Bunlar, yalnız Rablerinin azabından ürperirler.

    28-Gerçekten de Rablerinin azabı emin olunmayacak bir azaptır.

    29-Bunlar, cinsiyet organlarını titizlikle korurlar.

    30-Ancak onlar, eşleriyle, akitlerinin sahip olduğu şeyler konusunda kınanamazlar.

    31-Kim bunun ötesini isterse, işte böyleleri sınırı aşanların ta kendileridir.

    32-Bunlar, kendilerindeki emanetlere ve ahitlerine sadık kalırlar.

    33-Bunlar, tanıklıklarını tam yaparlar.

    34-Ve bunlar, namazlarını/dualarını korurlar.

    35-İşte bunlar cennetlerde ikram göreceklerdir.

    36-O nankörlere ne oluyor ki, sana doğru, o yandan, bu yandan boyunlarını uzatarak geliyorlar;

    37-Sağdan ve soldan parçalar halinde.

    38-Onlardan herbiri nimet bahçesine konulacağını mı umuyor?

    39-Hayır, ummasınlar! Gerçek şu ki biz onları, bildikleri şeyden yarattık.

    40-İş, onların sandığı gibi değil! Doğuların ve batıların Rabbine yemin olsun ki, biz gerçeketen gücü yetenleriz;

    41-Onları kendilerinden daha üstün olanlarla değiştirmeye... Ve biz önüne geçilebilecekler değiliz.

    42-Bırak onları! Dalsınlar, oynasınlar kendileri için belirlenen günlerine ulaşıncaya kadar.

    43-O gün, kabirlerden fırlayarak çıkarlar. Dikilmiş putlara doğru akın akın gider gibidirler.

    44-Gözleri yere eğik; bir zillet kuşatmıştır onları. İşte bu gündür onlara vaat edilmiş olan.

  • ARAPÇA

    1-بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَـٰنِ الرَّحِيمِ سَأَلَ سَائِلٌ بِعَذَابٍ وَاقِعٍ

    (seele sâilüm bi`aẕâbiv vâḳi`.)

    2-لِّلْكَافِرِينَ لَيْسَ لَهُ دَافِعٌ

    (lilkâfirîne leyse lehû dâfi`.)

    3-مِّنَ اللَّهِ ذِي الْمَعَارِجِ

    (mine-llâhi ẕi-lme`âric.)

    4-تَعْرُجُ الْمَلَائِكَةُ وَالرُّوحُ إِلَيْهِ فِي يَوْمٍ كَانَ مِقْدَارُهُ خَمْسِينَ أَلْفَ سَنَةٍ

    (ta`rucü-lmelâiketü verrûḥu ileyhi fî yevmin kâne miḳdâruhû ḫamsîne elfe seneh.)

    5-فَاصْبِرْ صَبْرًا جَمِيلًا

    (faṣbir ṣabran cemîlâ.)

    6-إِنَّهُمْ يَرَوْنَهُ بَعِيدًا

    (innehüm yeravnehû be`îdâ.)

    7-وَنَرَاهُ قَرِيبًا

    (venerâhü ḳarîbâ.)

    8-يَوْمَ تَكُونُ السَّمَاءُ كَالْمُهْلِ

    (yevme tekûnü-ssemâü kelmühl.)

    9-وَتَكُونُ الْجِبَالُ كَالْعِهْنِ

    (vetekûnü-lcibâlü kel`ihn.)

    10-وَلَا يَسْأَلُ حَمِيمٌ حَمِيمًا

    (velâ yes'elü ḥamîmün ḥamîmâ.)

    11-يُبَصَّرُونَهُمْ ۚ يَوَدُّ الْمُجْرِمُ لَوْ يَفْتَدِي مِنْ عَذَابِ يَوْمِئِذٍ بِبَنِيهِ

    (yübeṣṣarûnehüm. yeveddü-lmücrimü lev yeftedî min `aẕâbi yevmiiẕim bibenîh.)

    12-وَصَاحِبَتِهِ وَأَخِيهِ

    (veṣâḥibetihî veeḫîh.)

    13-وَفَصِيلَتِهِ الَّتِي تُؤْوِيهِ

    (vefeṣîletihi-lletî tü'vîh.)

    14-وَمَن فِي الْأَرْضِ جَمِيعًا ثُمَّ يُنجِيهِ

    (vemen fi-l'arḍi cemî`an ŝümme yüncîh.)

    15-كَلَّا ۖ إِنَّهَا لَظَىٰ

    (kellâ. innehâ leżâ.)

    16-نَزَّاعَةً لِّلشَّوَىٰ

    (nezzâ`atel lişşevâ.)

    17-تَدْعُو مَنْ أَدْبَرَ وَتَوَلَّىٰ

    (ted`û men edbera vetevellâ.)

    18-وَجَمَعَ فَأَوْعَىٰ

    (veceme`a feev`â.)

    19-إِنَّ الْإِنسَانَ خُلِقَ هَلُوعًا

    (inne-l'insâne ḫuliḳa helû`â.)

    20-إِذَا مَسَّهُ الشَّرُّ جَزُوعًا

    (iẕâ messehü-şşerru cezû`â.)

    21-وَإِذَا مَسَّهُ الْخَيْرُ مَنُوعًا

    (veiẕâ messehü-lḫayru menû`â.)

    22-إِلَّا الْمُصَلِّينَ

    (ille-lmüṣallîn.)

    23-الَّذِينَ هُمْ عَلَىٰ صَلَاتِهِمْ دَائِمُونَ

    (elleẕîne hüm `alâ ṣalâtihim dâimûn.)

    24-وَالَّذِينَ فِي أَمْوَالِهِمْ حَقٌّ مَّعْلُومٌ

    (velleẕîne fî emvâlihim ḥaḳḳum ma`lûm.)

    25-لِّلسَّائِلِ وَالْمَحْرُومِ

    (lissâili velmaḥrûm.)

    26-وَالَّذِينَ يُصَدِّقُونَ بِيَوْمِ الدِّينِ

    (velleẕîne yüṣaddiḳûne biyevmi-ddîn.)

    27-وَالَّذِينَ هُم مِّنْ عَذَابِ رَبِّهِم مُّشْفِقُونَ

    (velleẕîne hüm min `aẕâbi rabbihim müşfiḳûn.)

    28-إِنَّ عَذَابَ رَبِّهِمْ غَيْرُ مَأْمُونٍ

    (inne `aẕâbe rabbihim gayru me'mûn.)

    29-وَالَّذِينَ هُمْ لِفُرُوجِهِمْ حَافِظُونَ

    (velleẕîne hüm lifürûcihim ḥâfiżûn.)

    30-إِلَّا عَلَىٰ أَزْوَاجِهِمْ أَوْ مَا مَلَكَتْ أَيْمَانُهُمْ فَإِنَّهُمْ غَيْرُ مَلُومِينَ

    (illâ `alâ ezvâcihim ev mâ meleket eymânühüm feinnehüm gayru melûmîn.)

    31-فَمَنِ ابْتَغَىٰ وَرَاءَ ذَٰلِكَ فَأُولَـٰئِكَ هُمُ الْعَادُونَ

    (femeni-btegâ verâe ẕâlike feülâike hümü-l`âdûn.)

    32-وَالَّذِينَ هُمْ لِأَمَانَاتِهِمْ وَعَهْدِهِمْ رَاعُونَ

    (velleẕîne hüm liemânâtihim ve`ahdihim râ`ûn.)

    33-وَالَّذِينَ هُم بِشَهَادَاتِهِمْ قَائِمُونَ

    (velleẕîne hüm bişehâdetihim ḳâimûn.)

    34-وَالَّذِينَ هُمْ عَلَىٰ صَلَاتِهِمْ يُحَافِظُونَ

    (velleẕîne hüm `alâ ṣalâtihim yüḥâfiżûn.)

    35-أُولَـٰئِكَ فِي جَنَّاتٍ مُّكْرَمُونَ

    (ülâike fî cennâtim mükramûn.)

    36-فَمَالِ الَّذِينَ كَفَرُوا قِبَلَكَ مُهْطِعِينَ

    (femâ lilleẕîne keferû ḳibeleke mühti`în.)

    37-عَنِ الْيَمِينِ وَعَنِ الشِّمَالِ عِزِينَ

    (`ani-lyemîni ve`ani-şşimâli `izîn.)

    38-أَيَطْمَعُ كُلُّ امْرِئٍ مِّنْهُمْ أَن يُدْخَلَ جَنَّةَ نَعِيمٍ

    (eyaṭme`u küllü-mriim minhüm ey yüdḫale cennete ne`îm.)

    39-كَلَّا ۖ إِنَّا خَلَقْنَاهُم مِّمَّا يَعْلَمُونَ

    (kellâ. innâ ḫalaḳnâhüm mimmâ ya`lemûn.)

    40-فَلَا أُقْسِمُ بِرَبِّ الْمَشَارِقِ وَالْمَغَارِبِ إِنَّا لَقَادِرُونَ

    (felâ uḳsimü birabbi-lmeşâriḳi velmegâribi innâ leḳâdirûn.)

    41-عَلَىٰ أَن نُّبَدِّلَ خَيْرًا مِّنْهُمْ وَمَا نَحْنُ بِمَسْبُوقِينَ

    (`alâ en nübeddile ḫayram minhüm vemâ naḥnü bimesbûḳîn.)

    42-فَذَرْهُمْ يَخُوضُوا وَيَلْعَبُوا حَتَّىٰ يُلَاقُوا يَوْمَهُمُ الَّذِي يُوعَدُونَ

    (feẕerhüm yeḫûḍû veyel`abû ḥattâ yülâḳû yevmehümü-lleẕî yû`adûn.)

    43-يَوْمَ يَخْرُجُونَ مِنَ الْأَجْدَاثِ سِرَاعًا كَأَنَّهُمْ إِلَىٰ نُصُبٍ يُوفِضُونَ

    (yevme yaḫrucûne mine-l'ecdâŝi sirâ`an keennehüm ilâ nüṣubiy yûfiḍûn.)

    44-خَاشِعَةً أَبْصَارُهُمْ تَرْهَقُهُمْ ذِلَّةٌ ۚ ذَٰلِكَ الْيَوْمُ الَّذِي كَانُوا يُوعَدُونَ

    (ḫâşi`aten ebṣâruhüm terheḳuhüm ẕilleh. ẕâlike-lyevmü-lleẕî kânû yû`adûn.)

İçerik korumalıdır. Sağ tıklama işlevi devre dışı bırakıldı.