VEYSEL ATACAN

  • Resimler
  • Araştırmalar
  • Yazılar
  • Videolar

El-Kalem Suresi

  • Abdülbaki Gölpınarlı

    1-Nun, andolsun kaleme ve yazdıklarına.

    2-Sen, Rabbinin nimeti sayesinde deli değilsin.

    3-Ve sana, tükenmez, minnetsiz bir mükafat var.

    4-Ve şüphe yok ki sen, pek büyük bir ahlaka sahipsin elbette.

    5-Yakında sen de görürsün ve onlar da görürler.

    6-Deliliğe uğramış hanginiz?

    7-Şüphe yok ki Rabbin, kendi yolundan sapanı da daha iyi bilir ve o, doğru yolu bulanları da daha iyi bilir.

    8-Artık yalanlayanlara itaat etme.

    9-Onlara yumuşaklık göstermeni arzularlar, öyle hareket etsen onlar da yumuşaklık gösterirler.

    10-Ve itaat etme çok yemin edenlerin, reyinde isabet bulunmayanların hiçbirine.

    11-Ayıp arayan, kovucu ve söz getirip götürücüyle.

    12-Hayrı tamamıyla meneden haddini aşmış suçluya.

    13-Ayrıca da çirkin ve kötü huylu soysuza.

    14-Malmülk ve evlat sahibi bile olsa.

    15-Ona ayetlerimizi okuyunca eskilere ait masallar dedi.

    16-Büyüyüp bir hortuma dönen burnuna, yakında bir damga vururuz.

    17-Ve biz, onları açlıkla, kıtlıkla sınarız, nitekim o bahçe sahiplerini de sınamıştık; hani, sabahleyin erkenden, bahçelerindeki mahsulü kesmeye ant içmişlerdi.

    18-Ve Tanrı dilerse de dememişlerdi.

    19-Halbuki bahçenin üstünde, Rabbinden gelen bir felaket dolaşmadaydı ki onlar uyuyorlardı.

    20-Derken bahçe, bütün mahsulü kesilip biçilmiş, kupkuru çorak bir yere, bir çöle dönmüştü.

    21-Sabahleyin birbirlerine sesleniyorlardı.

    22-Mahsulünüzü kesip devşirecekseniz erkence koşun, gidin.

    23-Derken yola düştüler ve birbirlerine de gizlice diyorlardı ki.

    24-Bugün hiçbir yoksula yol vermeyin, yanınıza gelmesin sakın.

    25-Ve kendilerini, yoksulları men etmeye güçleri yeter sanarak erkenden gittiler.

    26-Bahçeyi görünce gerçekten de dediler, elbette yolumuzu şaşırdık.

    27-Hayır dediler, biz mahrum olup gitmişiz.

    28-İçlerinden en iyileri, ben demedim miydi size dedi, mabudunuzu tenzih etseniz ne olurdu.

    29-Dediler ki: Şanı yücedir Rabbimizin, gerçekten de zalimlerden olduk biz.

    30-Bir birlerine dönerek birbirlerini kınamaya başladılar.

    31-Yazıklar olsun bize dediler, gerçekten de azmışız biz.

    32-Umulur ki Rabbimiz, onun yerine bize daha da hayırlısını verir, gerçekten de biz, Rabbimizi dilemede, ondan istemedeyiz.

    33-İşte bunun gibidir azap ve elbette ahiret azabı, daha da büyüktür bilirseniz.

    34-Şüphe yok ki çekinenlere, Rableri katında Naim cennetleri var.

    35-Artık Müslümanları da suçlularla bir mi tutacağız?

    36-Ne oldu size ki? Nasıl hükmediyorsunuz?

    37-Yoksa size mahsus bir kitap var da oradan mı okuyorsunuz.

    38-Orada, neyi beğenir, isterseniz sizindir diye mi yazılı?

    39-Yoksa hükmü kıyametedek sürecek antlar mı ettik size, şüphe yok ki ne buyurursanız o olacak sizin için diye?

    40-Onlara sor, bunlara kefil olan kimmiş içlerinden?

    41-Yoksa ortakları mı var? Doğru söylüyorlarsa gelsinler bakalım ortaklarıyla.

    42-O gün, işler güçleşir ve secdeye davet edilirler, derken güçleri yetmez.

    43-Gözleri yere dikilir, üstlerine aşağılık çöker ve gerçekten de sağ esenken de secdeye davet edilmişlerdir de secde etmemişlerdi.

    44-Artık sen, bu sözü yalanlayanı bırak bana, biz onları yavaşyavaş, hiç bilmedikleri yerden cehenneme çekerdururuz.

    45-Ve onlara mühlet vermedeyim, fakat şüphe yok ki azabım, pek kuvvetlidir.

    46-Yoksa onlardan ücret istiyorsun da derken onlar da ağır bir borç altında mı kaldılar?

    47-Yoksa gizli alem, onların yanında da onu mu yazıyorlar?

    48-Artık sabret Rabbinin hükmüne ve balıkla arkadaş olana benzeme; hani o, dertten boğulmuş bir halde Rabbine nida etmişti.

    49-Rabbinden bir nimet erişmeseydi ona elbette bir yere, fena bir halde bırakılır giderdi.

    50-Derken Rabbi, onu seçti de temiz kişilerden kıldı.

    51-Ve az kalmıştı ki kafirler, Kur'an'ı duydukları zaman seni gözleriyle yiyip helak etsinler ve derlerdi ki: Şüphe yok, bu, bir deli elbette.

    52-Halbuki o, ancak alemlere bir öğüttür.

  • Ali Bulaç

    1-Nun. Kaleme ve satır satır yazdıklarına andolsun.

    2-Sen, Rabbinin nimetiyle bir mecnun değilsin.

    3-Gerçekten senin için kesintisi olmayan bir ecir vardır.

    4-Ve şüphesiz sen, pek büyük bir ahlak üzerindesin.

    5-Artık yakında göreceksin ve onlar da görecekler.

    6-Sizden, hanginizin 'fitneye tutulup-çıldırdığını.'

    7-Elbette senin Rabbin, kimin Kendi yolundan şaşırıp-saptığını daha iyi bilendir; ve kimin hidayete erdiğini de daha iyi bilendir.

    8-Şu halde yalanlayanlara itaat etme.

    9-Onlar, senin kendilerine yaranmanı (uzlaşmanı) arzu ettiler; o zaman onlar da sana yaranıp-uzlaşacaklardı.

    10-Şunların hiçbirine itaat etme: Yemin edip duran, aşağılık,

    11-Alabildiğine ayıplayıp kötüleyen, söz getirip götüren (gizlilik içinde söz ve haber taşıyan),

    12-Hayrı engelleyip sürdüren, saldırgan, olabildiğince günahkar,

    13-Zorba-saygısız, sonra da kulağı kesik;

    14-Mal (servet) ve çocuklar sahibi oldu diye,

    15-Kendisine ayetlerimiz okunduğu zaman: "(Bunlar) Eskilerin uydurma masallarıdır" diyen.

    16-Yakında Biz onun hortumu (burnu) üzerine damga vuracağız.

    17-Gerçek şu ki, Biz o bahçe sahiplerine bela verdiğimiz gibi, bunlara da bela verdik. Hani onlar, sabah vakti (erkenden ve kimseye haber vermeden) onu (bahçeyi) mutlaka devşireceklerine dair and içmişlerdi.

    18-(Bu konuda) Hiçbir istisna yapmıyorlardı.

    19-Fakat onlar, uyuyorlarken, Rabbin tarafından dolaşıp-gelen bir bela' onun üstünü sarıp-kuşatıverdi.

    20-Sonunda (bahçe) kökünden kuruyup-kapkara kesildi.

    21-Nihayet sabah vakti birbirlerine seslendiler.

    22-"Eğer ürününüzü devşirecekseniz erkence kalkıp-çıkın."

    23-Derken, aralarında fısıldaşarak çıkıp-gittiler:

    24-"Bugün sakın oraya hiçbir yoksul girip de karşınıza çıkmasın."

    25-(Yoksulları) Engellemeye güçleri yetebilirmiş gibi erkenden gittiler.

    26-Ama onu görünce: "Muhakkak biz (gideceğimiz yeri) şaşırmışız" dediler.

    27-"Hayır, biz (herşeyden ve bütün servetimizden) yoksun bırakıldık."

    28-(İçlerinde) Mutedil olan biri dedi ki: "Ben size dememiş miydim? (Allah'ı) Tesbih edip yüceltmeniz gerekmez miydi?"

    29-Dediler ki: "Rabbimiz Seni tesbih eder, yüceltiriz; gerçekten bizler zalim imişiz."

    30-Şimdi birbirlerine karşı kendilerini kınamaya başladılar.

    31-"Yazıklar bize, gerçekten bizler azgınmışız" dediler.

    32-"Belki Rabbimiz, onun yerine daha hayırlısını verir; şüphesiz biz, yalnızca Rabbimiz'e rağbet eden kimseleriz."

    33-İşte azap böyledir. Ahiret azabı ise, muhakkak çok daha büyüktür; bir bilseler.

    34-Doğrusu, muttaki olanlar için Rableri Katında nimetlerle donatılmış cennetler vardır.

    35-Öyleyse, Müslümanları suçlu-günahkar olanlar gibi (eşit) kılar mıyız?

    36-Size ne oluyor? Nasıl hüküm veriyorsunuz?

    37-Yoksa (elinizde) ders okumakta olduğunuz bir kitap mı var?

    38-İçinde, neyi seçip-beğenirseniz, mutlaka sizin olacak diye.

    39-Yoksa sizin için üzerimizde kıyamete kadar sürüp gidecek bir yemin mi var ki siz ne hüküm verirseniz o, mutlaka sizin kalacak, diye.

    40-Onlara sor: "Hangisi bunun savunuculuğunu yapacak?

    41-Yoksa onların ortakları mı var? Şu halde eğer doğru sözlü kimselerse, ortaklarını getirsinler.

    42-Ayağın üstünden (örtünün) açılacağı ve onların secdeye çağrılacakları gün, artık güç yetiremezler.

    43-Gözleri 'korkudan ve dehşetten düşük', kendilerini de zillet sarıp-kuşatmış. Oysa onlar, (daha önce) sapasağlam iken secdeye davet edilirlerdi.

    44-Artık bu sözü yalan sayanı sen Bana bırak. Biz onları, bilmeyecekleri bir yönden derece derece (azaba) yaklaştıracağız.

    45-Ben, onlara süre tanıyorum. Elbette Benim düzenim (cezalandırmam) sapasağlamdır.

    46-Sen, onlardan bir ücret mi istiyorsun ki, onlar, haksız bir borçtan dolayı ağır bir yük altında kalmışlar?

    47-Yoksa gayb (görünmeyenin bilgisi) onların yanında mıdır ki, kendileri yazıp duruyorlar?

    48-Şimdi sen, Rabbinin hükmüne sabret ve balık sahibi (Yunus) gibi olma; hani o, içi kahır dolu olarak (Rabbine) çağrıda bulunmuştu.

    49-Eğer Rabbinden bir nimet ona ulaşmasaydı, mutlaka yerilmiş ve çıplak bir durumda (karaya) atılmış olacaktı.

    50-Fakat Rabbi onu seçti ve onu salih olanlardan kıldı.

    51-O inkar edenler, zikri (Kur'an'ı) işittikleri zaman, seni neredeyse gözleriyle devireceklerdi. "O, gerçekten bir delidir" diyorlar.

    52-Oysa o (Kur'an), alemlere bir zikr (öğüt, hatırlatma, hüküm ve üstün bir şeref)den başka bir şey değildir.

  • Diyanet İşleri Başkanlığı

    1-Nun; kalem ve onunla yazılanlara and olsun ki, sen Rabbinin nimetine uğramış bir kimsesin, deli (cinlenmiş) değilsin.

    2-Nun; kalem ve onunla yazılanlara and olsun ki, sen Rabbinin nimetine uğramış bir kimsesin, deli (cinlenmiş) değilsin.

    3-Doğrusu sana kesintisiz bir ecir vardır.

    4-Şüphesiz sen büyük bir ahlaka sahipsindir.

    5-Hanginizin aklından zoru olduğunu yakında sen de göreceksin, onlar da görecekler.

    6-Hanginizin aklından zoru olduğunu yakında sen de göreceksin, onlar da görecekler.

    7-Doğrusu senin Rabbin, yolundan sapıtanları çok iyi bilir; O, doğru yolda olanları da çok iyi bilir.

    8-Bundan böyle, yalanlayanlara itaat etme;

    9-(Onlar sana indirilen ayetlerden beğenmediklerini bırakman suretiyle senin) kendilerine yumuşak davranmanı isterler; böyle yapsan, onlar da seni över, yumuşak davranırlar.

    10-Diliyle iğneleyen, kovuculuk eden, iyiliği daima önleyen, aşırı giden, suç işleyen, çok yemin eden alçak zorbaya, bütün bunlar dışında bir de soysuzlukla damgalanmış kimseye, mal ve oğulları vardır diye aldırış etmeyesin.

    11-Diliyle iğneleyen, kovuculuk eden, iyiliği daima önleyen, aşırı giden, suç işleyen, çok yemin eden alçak zorbaya, bütün bunlar dışında bir de soysuzlukla damgalanmış kimseye, mal ve oğulları vardır diye aldırış etmeyesin.

    12-Diliyle iğneleyen, kovuculuk eden, iyiliği daima önleyen, aşırı giden, suç işleyen, çok yemin eden alçak zorbaya, bütün bunlar dışında bir de soysuzlukla damgalanmış kimseye, mal ve oğulları vardır diye aldırış etmeyesin.

    13-Diliyle iğneleyen, kovuculuk eden, iyiliği daima önleyen, aşırı giden, suç işleyen, çok yemin eden alçak zorbaya, bütün bunlar dışında bir de soysuzlukla damgalanmış kimseye, mal ve oğulları vardır diye aldırış etmeyesin.

    14-Diliyle iğneleyen, kovuculuk eden, iyiliği daima önleyen, aşırı giden, suç işleyen, çok yemin eden alçak zorbaya, bütün bunlar dışında bir de soysuzlukla damgalanmış kimseye, mal ve oğulları vardır diye aldırış etmeyesin.

    15-Ayetlerimiz ona okunduğu zaman: "Öncekilerin masalları" der.

    16-Onun havada olan burnunu yakında yere sürteceğiz.

    17-Biz bunları, vaktiyle bahçe sahiplerini denediğimiz gibi denedik. Sahipleri daha sabah olmadan, bahçeyi devşireceklerine bir istisna payı bırakmaksızın yemin etmişlerdi.

    18-Biz bunları, vaktiyle bahçe sahiplerini denediğimiz gibi denedik. Sahipleri daha sabah olmadan, bahçeyi devşireceklerine bir istisna payı bırakmaksızın yemin etmişlerdi.

    19-Ama onlar daha uykudayken Rabbinin katından gönderilen bir salgın o bahçeyi sarıvermişti de bahçe kapkara kesilmişti.

    20-Ama onlar daha uykudayken Rabbinin katından gönderilen bir salgın o bahçeyi sarıvermişti de bahçe kapkara kesilmişti.

    21-Sabah erken: "Ürünlerinizi devşirecekseniz erken çıkın" diye birbirlerine seslendiler.

    22-Sabah erken: "Ürünlerinizi devşirecekseniz erken çıkın" diye birbirlerine seslendiler.

    23-"Bugün orada, hiçbir düşkün kimse yanımıza sokulmasın" diye gizli gizli konuşarak yürüyorlardı.

    24-"Bugün orada, hiçbir düşkün kimse yanımıza sokulmasın" diye gizli gizli konuşarak yürüyorlardı.

    25-Yoksullara yardım etmeye güçleri yeterken böyle konuşarak erkenden gittiler.

    26-Bahçeyi gördüklerinde: "Herhalde yolumuzu şaşırmış olacağız; belki de biz yoksun bırakıldık" dediler.

    27-Bahçeyi gördüklerinde: "Herhalde yolumuzu şaşırmış olacağız; belki de biz yoksun bırakıldık" dediler.

    28-Ortancaları: "Ben size Allah'ı anmanız gerekmez mi, dememiş miydim?" dedi.

    29-"Rabbimizi tenzih ederiz; doğrusu biz yazık etmiştik" dediler.

    30-Birbirlerini yermeye başladılar.

    31-Sonra şöyle dediler: "Yazıklar olsun bize; doğrusu azgınlık edenlerdendik."

    32-"Belki Rabbimiz bize bundan daha iyisini verir; doğrusu artık, Rabbimizden dilemekteyiz."

    33-İşte azap böyledir; ama ahiret azabı daha büyüktür; keşke bilseler!

    34-Allah'a karşı gelmekten sakınanlara, Rableri katında nimet cennetleri vardır.

    35-Kendilerini Allah'a vermiş olanları hiç suçlular gibi tutar mıyız?

    36-Ne oluyorsunuz? Ne biçim hükmediyorsunuz?

    37-Yoksa okuduğunuz bir kitabınız mı var?

    38-Seçtikleriniz herhalde orada olacaktır.

    39-Yoksa aleyhimizde, kıyamet gününe kadar süregidecek ahidleriniz mi var ki, kendinize hükmettikleriniz sizin olacaktır?

    40-Sor onlara: "Bunu kim üzerine alır?"

    41-Yoksa onların ortakları mı vardır? Doğru sözlü iseler ortaklarını getirsinler.

    42-O gün işin dehşetinden baldırlar açılır; gözleri dönmüş olarak yüzlerini zillet bürür; secdeye çağırılırlar ama buna güçleri yetmez. Oysa, kendileri sapasağlam oldukları zaman secdeye çağırılmışlardı.

    43-O gün işin dehşetinden baldırlar açılır; gözleri dönmüş olarak yüzlerini zillet bürür; secdeye çağırılırlar ama buna güçleri yetmez. Oysa, kendileri sapasağlam oldukları zaman secdeye çağırılmışlardı.

    44-Kuran'ı yalanlayanları Bana bırak; Biz onları bilmedikleri yerden yavaş yavaş azaba yaklaştıracağız.

    45-Onlara mehil veriyorum; doğrusu Benim tuzağım sağlamdır.

    46-Yoksa, sen onlardan ücret istiyorsun da, ağır bir borç altında mı kalıyorlar? Elbette hayır.

    47-Yoksa, gaybın bilgisi kendilerinin katında da onlar mı yazıyorlar?

    48-Sen Rabbinin hükmüne kadar sabret; balık sahibi (Yunus) gibi olma, o, pek üzgün olarak Rabbine seslenmişti.

    49-Rabbinin katından ona bir nimet ulaşmasaydı, kınanmış olarak sahile atılacaktı.

    50-Rabbi onu seçip iyilerden kıldı. Doğrusu inkar edenler, Kuran'ı dinlediklerinde nerdeyse seni gözleriyle yıkıp devireceklerdi. "O delidir" diyorlardı.

    51-Rabbi onu seçip iyilerden kıldı. Doğrusu inkar edenler, Kuran'ı dinlediklerinde nerdeyse seni gözleriyle yıkıp devireceklerdi. "O delidir" diyorlardı.

    52-Oysa Kuran, alemler için bir öğütten başka bir şey değildir.

  • Diyanet Vakfı

    1-Nun. Kaleme ve (kalem tutanların) yazdıklarına andolsun ki,

    2-Sen -Rabbinin nimeti sayesinde- mecnun değilsin.

    3-Hiç şüphesiz senin için bitip tükenmeyen bir mükafat vardır.

    4-Ve sen elbette yüce bir ahlak üzeresin.

    5-(Sen de) göreceksin, onlar da görecekler,

    6-Hanginizde delilik olduğunu yakında.

    7-Doğrusu Rabbin, kendi yolundan sapan kişiyi en iyi bilendir, hidayete erenleri de en iyi bilen O'dur

    8-O halde, (hakikati) yalan sayanlara boyun eğme!

    9-Onlar isterler ki, sen yumuşak davranasın da onlar da sana yumuşak davransınlar.

    10-Şunların hiçbirine itaat etme: yemin edip duran, aşağılık,

    11-(Herkesi) kötüleğen, söz götürüp getiren,

    12-Hayra engel olan, mütecaviz ve saldırgan günahkar,

    13-Kaba ve kötülükle damgalı,

    14-Mal ve oğullar sahibi olmuş diye (böyle yolunu şaşırmış)

    15-Ona ayetlerimiz okunduğu zaman o, "Öncekilerin masalları!" der.

    16-Biz yakında onun burnuna damga vuracağız (kibirini kırıp rezil edeceğiz).

    17-Biz, vaktiyle "bahçe sahipleri" ne bela verdiğimiz gibi, onlara da bela verdik. Hani onlar (bahçe sahipleri), sabah olurken (kimse görmeden) onu (mahsullerini) devşireceklerine yemin etmişlerdi.

    18-Onlar istisna da etmiyorlardı.

    19-Fakat onlar daha uykudayken Rabbinin katından (gönderilen) kuşatıcı bir afet (ateş) bahçeyi sarıverdi de,

    20-Bahçe kapkara kesildi.

    21-Sabah olurken birbirlerine seslendiler.

    22-"Madem devşireceksiniz, hadi erkenden mahsülünüzün başına gidin!" diye.

    23-Derken yürüyorlardı; fısıldaşıyorlardı.

    24-"Sakın bugün hiçbir yoksul bahçeye girip yanınıza sokulmasın"diye.

    25-(Evet yoksullara yardıma) güçleri yettiği halde, onları yardımdan mahrum etmek niyet ve azmi ile erkenden yola düştüler.

    26-Fakat bahçeyi gördüklerinde: Mutlaka yolumuzu şaşırmış olmalıyız! dediler.

    27-Yok yok, doğrusu biz mahrum bırakılmışız!

    28-İçlerinden en makul olanı şöyle dedi: Ben size "Rabbinizi tesbih etsenize" dememiş miydim?

    29-Rabbimizi tesbih ederiz; doğrusu biz (kendi kendimize) yazık etmişiz, dediler.

    30-Ardından, kabahati birbirlerine yüklemeye başladılar.

    31-(Nihayet) şöyle dediler: Yazıklar olsun bize! Gerçekten biz azgın kişilermişiz.

    32-Belki Rabbimiz bize bunun yerine daha iyisini verir. Çünkü biz (artık) Rabbimizi(O'nun hoşnutluğunu) arzuluyoruz.

    33-İşte azap böyledir. Ahiret azabı ise elbette daha büyüktür. Keşke bilselerdi!

    34-Şu da muhakkak ki, takva sahipleri için Rableri katında nimetleri bol cennetler vardır.

    35-Öyle ya, (Allah'a) teslimiyet gösterenleri, (o) günahkarlar gibi tutar mıyız hiç?

    36-Size ne oluyor? Ne biçim hüküm veriyorsunuz?

    37-Yoksa size ait bir kitap var da, (bu batıl inanışları) onda mı okuyorsunuz?

    38-Onda, beğendiğiniz her şey sizin için mutlaka vardır (diye mi yazılı)?

    39-Yoksa, "Ne hükmederseniz mutlaka sizindir" diye sizin lehinize olarak tarafımızdan verilmiş, kıyamet gününe kadar geçerli kesin sözler mi var?

    40-Sor onlara: Bu iddiayı onların hangisi savunacak?

    41-Yoksa ortakları mı var onların? Sözlerinde doğru iseler, hadi getirsinler ortaklarını!

    42-O gün incikten açılır ve secdeye davet edilirler; fakat güç getiremezler.

    43-Gözleri horluktan aşağı düşmüş bir halde kendilerini zillet bürür. Halbuki onlar, sapasağlam iken de secdeye davet ediliyorlardı (fakat yine secde etmiyorlardı).

    44-(Resulüm!) Sen bu sözü (Kur'an'ı) yalan sayanı bana bırak (kendini üzme). Biz onları, bilmedikleri bir yönden yavaş yavaş azaba yaklaştırıyoruz.

    45-Onlara mühlet veriyorum. Doğrusu benim fendim çok sağlamdır!

    46-Yoksa sen onlardan bir ücret istiyorsun da bu yüzden onlar ağır bir borç altında mı kalıyorlar?

    47-Yahut gaybın bilgisi onların nezdinde de, onlar mı (istedikleri gibi) yazıyorlar?

    48-Sen Rabbinin hükmünü sabırla bekle. Balık sahibi (Yunus) gibi olma. Hani o, dertli dertli Rabbine niyaz etmişti.

    49-Şayet Rabbinden ona bir nimet yetişmemiş olsaydı o, mutlaka, kınanacak bir halde ıssız bir diyara atılacaktı.

    50-Fakat ardından, Rabbi onu seçti (vahiy verdi) ve onu salihlerden kıldı.

    51-O inkar edenler Zikr'i (Kur'an'ı) işittikleri zaman, neredeyse seni gözleriyle devirivereceklerdi. Hala da (kin ve hasetlerinden:) "Hiç şüphe yok o bir delidir" derler.

    52-Oysa o (Kur'an), alemler için ancak bir öğüttür.

  • Edip Yüksel

    1-NuN, kaleme ve yazdıklarına andolsun.

    2-Sen Rabbinin nimetiyle delirmiş değilsin.

    3-Senin için kesintisiz bir ödül vardır.

    4-Kuşkusuz sen güçlü bir karaktere sahipsin.

    5-Sen de göreceksin, onlar da görecekler;

    6-Hanginizin şaşkın olduğunu.

    7-Rabbin, kimin yolundan sapmış olduğunu da en iyi bilir, doğru yolda olanları da en iyi bilir.

    8-Öyleyse yalanlayanlara uyma.

    9-Kendilerinin ödün verip uzlaşabilmesi için senin de ödün verip uzlaşmanı istediler.

    10-Şunların hiçbirine uyma: yemin edip duran, aşağılık,

    11-İftiracı, söz götürüp getiren,

    12-İyiliğe ve yardıma engel olan, saldırgan, günahkar.

    13-İnsafsız ve sahtekar.

    14-Mal ve çocuk sahibidir diye (onlara uyma).

    15-Ayetlerimiz kendisine okunduğu zaman, "Efsane" der.

    16-Onun burnunu işaretliyeceğiz.

    17-Onları sınadık; tıpkı bahçe sahiplerini sınadığımız gibi. Sabahleyin devşireceklerine yemin etmişlerdi.

    18-Bundan hiç bir kuşkuları yoktu.

    19-Onlar uykudayken Rabbin tarafından gönderilen bir ziyaretçi (fırtına) bahçelerini ziyaret etti.

    20-Ve bahçe meyvesiz kalmıştı.

    21-Sabahleyin birbirlerine seslendiler:

    22-"Devşirecekseniz, haydi ekinlerinize erken varın."

    23-Derken yola çıktılar, aralarında konuşuyorlardı.

    24-"Sakın, bugün hiçbir yoksul oraya yanınıza girmesin."

    25-Sonuçtan emin bir halde erken vardılar.

    26-Fakat bahçeyi görünce, "Biz yolu şaşırdık," dediler.

    27-"Yok, doğrusu biz yoksun bırakıldık."

    28-Ortancaları (erdemlileri), "Ben size demedim mi? Rabbinizi yüceltmeniz gerekmez miydi?" dedi.

    29-Dediler ki, "Rabbimiz yücedir. Biz zalimler imişiz."

    30-Ve hemen birbirlerini suçlamaya başladılar.

    31-Dediler ki, "Yazıklar olsun bize. Azgınmışız."

    32-"Belki Rabbimiz bize daha iyisini verir. Biz Rabbimize dönüyoruz."

    33-İşte azap böyledir. Ahiret azabı ise daha büyüktür. Bir bilselerdi.

    34-Erdemliler, Rab'lerinden nimet bahçeleri (cennetleri) haketmişlerdir.

    35-Müslümanlara suçlular gibi mi davranalım?

    36-Neyiniz var, ne biçim hüküm veriyorsunuz?

    37-Yoksa bir kitabınız var da onu mu okuyup duruyorsunuz?

    38-Ve içinde her dilediğinizi bulabiliyorsunuz?

    39-Yoksa, dilediğiniz hükmü verebileceğinize dair Diriliş Gününe kadar sürecek bir güvence mi aldınız bizden?

    40-Sor onlara, "Bunu kim garanti etmektedir?"

    41-Yoksa onların ortakları mı var? Haydi ortaklarını getirsinler, eğer doğru kimseler iseler?

    42-Gün gelecek, onların içyüzleri açığa çıkarılacak, secdeye çağrılacaklar; ancak buna güçleri yetmeyecektir.

    43-Gözleri düşmüş bir durumda, onları aşağılanma kaplar. Oysa onlar sağlam iken secdeye çağrılmışlardı

    44-Bu hadisi (sözü) yalanlayanla Beni başbaşa bırak. Onları, bilmedikleri yerden yavaş yavaş yaklaştıracağız.

    45-Onlara mühlet veriyorum. Benim planım sağlamdır.

    46-Yoksa sen onlardan bir ücret istiyorsun da onlar ağır bir borç altında mı kalıyorlar?

    47-Yoksa geçmişin ve geleceğin bilgisi onların yanında da onlar mı kaydediyorlar?

    48-Rabbinin hükmünün gerçekleşmesi için sabret. Balığın arkadaşı (Yunus) gibi olma. Hani o, (balık tarafından) yutulmuş bir durumda iken seslenmişti.

    49-Rabbinden ona bir nimet ulaşmasaydı, kınanmış olarak çorak bir sahile atılacaktı.

    50-Ancak Rabbi onu seçip erdemlilerden kıldı.

    51-Mesajı işittikleri zaman, inkarcılar neredeyse seni gözleriyle yiyeceklerdi. "O, delidir!" diyorlardı.

    52-Halbuki o, tüm evrene bir mesajdır.

  • Elmalılı Hamdi Yazır

    1-Nûn, Kaleme ve yazdıklarına andolsun.

    2-Sen Rabbinin nimetiyle mecnun değilsin.

    3-Kuşkusuz senin için tükenmez bir ecir var.

    4-Sen elbette yüce bir ahlak üzeresin.

    5-Sen de göreceksin, onlar da görecek.

    6-Hanginizde imiş o fitne ve cinnet.

    7-Doğrusu Rabbin, yolundan sapanı en iyi bilendir. Hidayete ereni de en iyi bilen O'dur.

    8-O halde, yalanlayıcılara itaat etme.

    9-Onlar istediler ki yumuşak davranasın da onlar da sana yumuşak davransınlar.

    10-Şunların hiçbirine boyun eğme: Yemin edip duran aşağılık,

    11-Daima kusur arayıp kınayan, hep lâf götürüp getiren,

    12-Hayra engel olan, saldırgan, günahkâr,

    13-Kaba ve haşin, sonra da kötülükle damgalı,

    14-Mal ve oğulları var diye (böyle davranır).

    15-Kendisine âyetlerimiz okunduğunda: "Eskilerin masalları" der.

    16-Yakında biz onu hortumunun (burnunun) üzerinden damgalayacağız.

    17-Biz onlara da belâ verdik, bahçe sahiplerine verdiğimiz gibi. Hani onlar sabah olunca bahçeyi mutlaka devşireceklerine yemin etmişlerdi.

    18-İstisna da etmiyorlardı ("inşaallah" demiyorlardı).

    19-Fakat onlar uyurken dolaşıcı bir belâ onu sardı da,

    20-Bahçe simsiyah kesiliverdi.

    21-Derken sabahleyin birbirlerine seslendiler:

    22-"Haydi, devşirecekseniz erkenden ekininize gidin" diye.

    23-Derken fırladılar, aralarında fısıldaşıyorlardı.

    24-"Sakın bugün hiçbir yoksul bahçeye girip yanınıza sokulmasın" diyorlardı.

    25-(Zanlarınca yoksulları) engellemeye güçleri yeterek erkenden gittiler.

    26-Fakat bahçeyi gördüklerinde: "Biz herhalde yanlış gelmişiz" dediler.

    27-"Yok, biz mahrum edilmişiz." (dediler).

    28-İçlerinde en makul olanı şöyle dedi: "Ben size Rabbinizi tesbih etsenize dememiş miydim?"

    29-"Rabbimizi tesbih ederiz, doğrusu biz zalimler imişiz." (dediler).

    30-Ardından suçu birbirlerine yüklemeye başladılar.

    31-Yazıklar olsun bize, dediler, biz azgınlarmışız.

    32-Ola ki Rabbimiz bize onun yerine daha hayırlısını verir. Biz Rabbimize yönelir, ondan umarız.

    33-İşte azap böyledir. Elbette ahiret azabı daha büyüktür. Fakat bilselerdi.

    34-Kuşkusuz korunanlar için de, Rableri katında nimetleri bol bahçeler vardır.

    35-Öyle ya, teslimiyet gösterenleri suçlular gibi tutar mıyız hiç?

    36-Neyiniz var, nasıl hüküm veriyorsunuz?

    37-Yoksa size ait bir kitap var da onda mı okuyorsunuz?

    38-O kitapta, "beğendiğiniz her şey sizindir" diye mi yazılı?

    39-Yoksa, "ne hükmederseniz mutlaka sizindir" diye sizin lehinize olarak tarafımızdan verilmiş, kıyamet gününe kadar geçerli kesin sözler mi var?

    40-Sor bakalım onlara, içlerinden ona kefil hangisi?

    41-Yoksa ortakları mı var onların? Doğru iseler ortaklarını getirsinler.

    42-O gün işler zorlaşır ve secdeye davet edilirler. Fakat güç yetiremezler.

    43-Gözleri düşük bir halde kendilerini bir zillet kaplar. Oysa onlar sapasağlam iken de secdeye davet ediliyorlardı.

    44-Bu sözü yalanlayanı bana bırak. Onları bilmedikleri yönden derece derece azaba yaklaştıracağız.

    45-Onlara mühlet veriyorum. Doğrusu benim tuzağım sağlamdır.

    46-Yoksa onlardan bir ücret istiyorsun da bu yüzden onlar ağır bir borç altında mı kalıyorlar?

    47-Yoksa gayb onların yanlarında da onlar mı yazıyorlar?

    48-Rabbinin hükmüne sabret, balık sahibi gibi olma. Hani o öfkeye boğulmuş da nida etmişti.

    49-Rabbinden bir nimet yetişmiş olmasaydı, elbette kınanacak bir halde ıssız bir diyara atılacaktı.

    50-Fakat Rabbi onu seçti de iyilerden kıldı.

    51-O kafirler Kur'ân'ı işittikleri zaman neredeyse seni gözleri ile devireceklerdi. Bir de durmuşlar "o bir deli" diyorlar.

    52-Halbuki o âlemler için bir öğüttür.

  • Suat Yıldırım

    1-Nûn. Kalem ve ehl-i kalemin satırlara dizdikleri ve dizecekleri şeyler hakkı için:

    2-Rabbinin lütfuyla, deli değilsin.

    3-Hem senin ecrin, mükâfatın hiç kesilmez! [11,108; 95,6; 41,8]

    4-Ve sen pek yüksek bir ahlâk üzerindesin! [33,21]

    5-Yakında göreceksin, onlar da görecekler.

    6-Hanginizde imiş o dertler, o delilikler.

    7-Senin Rabbin şüphesiz pek iyi bilir:Allah yolundan sapanlar kimdir ve O'nun yolunu tutanlar kimdir.

    8-O halde, hakkı yalan sayanların, sözlerine sakın uyma.

    9-İsterler ki sen gevşeyesin de, böylece kendileri de yumuşasınlar.

    10-Sakın uyma: Servet ve hanedan sahibi diye, o bol bol yemin eden, değersiz adama! O gammaz, söz gezdiren, hayrın önünü kesene, o saldırgana, günaha dadanmışa! Şerefsiz, kaba, hem de soysuz olana! Kendisine âyetlerimiz okunduğunda “Bu eski insanların masalları!” diyene, yakında onun burnunu dağlayıp damga basarız. [74,11-26; 6,25; 8,31; 46,17]

    11-Sakın uyma: Servet ve hanedan sahibi diye, o bol bol yemin eden, değersiz adama! O gammaz, söz gezdiren, hayrın önünü kesene, o saldırgana, günaha dadanmışa! Şerefsiz, kaba, hem de soysuz olana! Kendisine âyetlerimiz okunduğunda “Bu eski insanların masalları!” diyene, yakında onun burnunu dağlayıp damga basarız. [74,11-26; 6,25; 8,31; 46,17]

    12-Sakın uyma: Servet ve hanedan sahibi diye, o bol bol yemin eden, değersiz adama! O gammaz, söz gezdiren, hayrın önünü kesene, o saldırgana, günaha dadanmışa! Şerefsiz, kaba, hem de soysuz olana! Kendisine âyetlerimiz okunduğunda “Bu eski insanların masalları!” diyene, yakında onun burnunu dağlayıp damga basarız. [74,11-26; 6,25; 8,31; 46,17]

    13-Sakın uyma: Servet ve hanedan sahibi diye, o bol bol yemin eden, değersiz adama! O gammaz, söz gezdiren, hayrın önünü kesene, o saldırgana, günaha dadanmışa! Şerefsiz, kaba, hem de soysuz olana! Kendisine âyetlerimiz okunduğunda “Bu eski insanların masalları!” diyene, yakında onun burnunu dağlayıp damga basarız. [74,11-26; 6,25; 8,31; 46,17]

    14-Sakın uyma: Servet ve hanedan sahibi diye, o bol bol yemin eden, değersiz adama! O gammaz, söz gezdiren, hayrın önünü kesene, o saldırgana, günaha dadanmışa! Şerefsiz, kaba, hem de soysuz olana! Kendisine âyetlerimiz okunduğunda “Bu eski insanların masalları!” diyene, yakında onun burnunu dağlayıp damga basarız. [74,11-26; 6,25; 8,31; 46,17]

    15-Sakın uyma: Servet ve hanedan sahibi diye, o bol bol yemin eden, değersiz adama! O gammaz, söz gezdiren, hayrın önünü kesene, o saldırgana, günaha dadanmışa! Şerefsiz, kaba, hem de soysuz olana! Kendisine âyetlerimiz okunduğunda “Bu eski insanların masalları!” diyene, yakında onun burnunu dağlayıp damga basarız. [74,11-26; 6,25; 8,31; 46,17]

    16-Sakın uyma: Servet ve hanedan sahibi diye, o bol bol yemin eden, değersiz adama! O gammaz, söz gezdiren, hayrın önünü kesene, o saldırgana, günaha dadanmışa! Şerefsiz, kaba, hem de soysuz olana! Kendisine âyetlerimiz okunduğunda “Bu eski insanların masalları!” diyene, yakında onun burnunu dağlayıp damga basarız. [74,11-26; 6,25; 8,31; 46,17]

    17-Biz tıpkı o bahçe sahiplerini sınadığımız gibi, bunları da sınadık.Onlar sabah erken mahsulü devşireceklerini yeminle pekiştirip kesin söylemiş, (inşaallah dememiş), Allah'ın iznine bağlamamışlardı. Ayrıca fakirlerin payını düşünmemişlerdi.

    18-Biz tıpkı o bahçe sahiplerini sınadığımız gibi, bunları da sınadık.Onlar sabah erken mahsulü devşireceklerini yeminle pekiştirip kesin söylemiş, (inşaallah dememiş), Allah'ın iznine bağlamamışlardı. Ayrıca fakirlerin payını düşünmemişlerdi.

    19-Fakat onlar henüz uykuda iken, Rabbin tarafından gönderilen bir afet bahçeyi kapladı. Bahçe sabahleyin siyah kül haline geliverdi. {KM, Tekvin 32,3; II Samuel 24,16; II Tarihler 32,21}

    20-Fakat onlar henüz uykuda iken, Rabbin tarafından gönderilen bir afet bahçeyi kapladı. Bahçe sabahleyin siyah kül haline geliverdi. {KM, Tekvin 32,3; II Samuel 24,16; II Tarihler 32,21}

    21-Onlar ise olup bitenden habersiz, neşeli neşeli birbirlerine seslendiler: “Haydi, mâdem devşireceksiniz, çabuk ekininizin başına!”

    22-Onlar ise olup bitenden habersiz, neşeli neşeli birbirlerine seslendiler: “Haydi, mâdem devşireceksiniz, çabuk ekininizin başına!”

    23-Hemen yola koyuldular. Bir taraftan da aralarında şöyle fiskos ediyorlardı: “Sakın, bugün yanımıza fakir fukara gelmesin, onların bahçeye girmelerine hiç imkân vermeyin!”

    24-Hemen yola koyuldular. Bir taraftan da aralarında şöyle fiskos ediyorlardı: “Sakın, bugün yanımıza fakir fukara gelmesin, onların bahçeye girmelerine hiç imkân vermeyin!”

    25-Yoksulları engelleme azmi içinde ilerlediler.

    26-Bahçeyi görünce: apışıp kaldılar. “Galiba yolu şaşırdık, yanlış yere geldik!” dediler.

    27-Çok geçmeden işi anlayınca: “Hayır! dediler, Doğrusu felakete uğramışız!”

    28-En makul olanları ise: “Ben size Allah'ı zikretmenizi söylememiş miydim!” dedi.

    29-Bunun üzerine “Sübhansın ya Rabbenâ, her türlü noksandan uzaksın! Doğrusu biz kendimize zulmetmişiz!” deyip, birbirlerini kınamaya başladılar.

    30-Bunun üzerine “Sübhansın ya Rabbenâ, her türlü noksandan uzaksın! Doğrusu biz kendimize zulmetmişiz!” deyip, birbirlerini kınamaya başladılar.

    31-“Yazıklar olsun bize, ne azgın kimselermişiz!”

    32-Olur ki Rabbimiz bize onun yerine daha hayırlısını verir. Biz Rabbimizin rahmetini arzu ediyor, O'na dönüyoruz.”

    33-Azap böyledir işte! Âhiretteki azap ise daha müthiştir. Keşke bunu bir bilselerdi!

    34-Allah'ı sayan, haramlardan sakınan müttakilere ise Rab’leri nezdinde naîm cennetleri vardır.

    35-Biz hiç, Allah'a itaat ve teslimiyet gösterenleri suçlu kâfirlerle bir tutar mıyız?

    36-Neyiniz var, nasıl olur da böyle bir şey iddia edebilirsiniz? Ne biçim hüküm veriyorsunuz öyle?

    37-Yoksa size ait bir kitap var da bu kabîl bilgileri oradan mı okuyorsunuz?

    38-Onda “Siz neyi tercih ederseniz size verilir.” diye bir bilgi mi buluyorsunuz?

    39-Yoksa “Neye hükmederseniz o yerine getirilir.” diye, kıyamete kadar geçerli olacak size yeminle verilmiş sözümüz mü var?

    40-Sor bakalım onlara: “Böylesi bir iddiayı savunacak kimse var mı aralarında?

    41-Yoksa güvendikleri şerikleri mi var?” iddialarında tutarlı iseler getirsinler de görelim o ortakları!

    42-O gün işler son derece güçleşir, paçalar tutuşur. Bütün insanlar secdeye dâvet edilir, fakat kâfirler secde edemezler.

    43-Gözleri yerde, kendilerini zillet kaplamıştır. Halbuki dünyada bedenleri sağlam, âzaları salim iken de secdeye dâvet edilirler, ama bunu yapmazlardı.

    44-O halde sen bu şerefli sözü, Kur'ân’ı yalan sayanı Bana bırak! Biz onları, bilmedikleri, farkına varmadıkları bir yerden, yavaş yavaş azaba yaklaştırırız. Ben onlara mühlet veriyorum! Doğrusu Ben’im düzenim, pek sağlamdır. [23,55-56; 6,44; 3,196-197; 7,182-183]

    45-O halde sen bu şerefli sözü, Kur'ân’ı yalan sayanı Bana bırak! Biz onları, bilmedikleri, farkına varmadıkları bir yerden, yavaş yavaş azaba yaklaştırırız. Ben onlara mühlet veriyorum! Doğrusu Ben’im düzenim, pek sağlamdır. [23,55-56; 6,44; 3,196-197; 7,182-183]

    46-Yoksa sen onlardan bu risalet hizmetinden ötürü bir ücret istiyorsun da onlar cereme ödemekten ezilmişler mi?

    47-Yoksa gayb kitabı yanlarında da, onlar oradan mı yazıp duruyorlar?

    48-Sen Rabbinin hükmünü sabırla bekle ve balığın yoldaşı olan zat gibi olma! Hani o dertli dertli Rabbine yalvarmıştı: [21,87-88; 37,143-144]

    49-Şayet Rabbinden gelen bir lütuf onun imdadına yetişmeseydi, kınanmaya müstahak bir vaziyette, deniz tarafından karaya atılırdı!

    50-Ama Rabbi, kendisini seçti de onu en iyi, en has kullarından kıldı.

    51-O kâfirler Zikri (Kur'ân’ı) işittikleri zaman, hırslarından neredeyse seni bakışlarıyla kaydıracak, âdeta gözleriyle yiyecekler! Hâlâ da: “o, delinin teki!” derler.

    52-Delilik nerede, o nerede? Kur'ân’ın hiç delilikle ilgisi mi olur? Kur’ân olsa olsa, sadece bütün insanlara bir derstir.

  • Süleyman Ateş

    1-Nun. Kaleme ve (kalemle) yazdıklarına andolsun.

    2-Sen, Rabbinin ni'metiyle cinlenmiş (deli) değilsin.

    3-Senin için kesintisiz bir mükafat vardır.

    4-Ve sen, büyük bir ahlak üzerindesin.

    5-(Sen de) Göreceksin, onlar da görecekler;

    6-Hanginizin fitnelenmiş (cin çarpmış delirmiş) olduğunu.

    7-Şüphesiz Rabbin, kim(ler)in kendi yolundan saptığını ve kimlerin yolda olduğunu en iyi bilen O'dur.

    8-Öyleyse yalanlayanlara ita'at etme.

    9-İstediler ki, sen yağcılık yapasın da onlar da yağcılık yapsınlar (sana yumuşak davransınlar).

    10-Şunların hiçbirine ita'at etme: Yemin edip duran aşağılık,

    11-Kötüleyip duran, söz götürüp getiren,

    12-Hayra engel olan, saldırgan, günahkar,

    13-Kaba, sonra da kötülükle damgalı,

    14-Mal ve oğullar sahibi olmuş diye (yolunu şaşırmış).

    15-Kendisine ayetlerimiz okunduğu zaman: "Eskilerin masalları" der.

    16-Biz onu burnunun üzerine damga vurup işaretleyeceğiz.

    17-Biz bunlara da bela verdik, şu bahçe sahiplerine bela verdiğimiz gibi: Hani onlar, sabah olunca bahçeyi mutlaka devşireceklerine yemin etmişlerdi.

    18-İstisna da etmiyorlar(Allah dilerse biçeriz demiyorlar)dı.

    19-Fakat onlar uyurlarken hemen (gönderilen) dolaşıcı bir bela, onu sardı da,

    20-Bahçe simsiyah kesiliverdi.

    21-Sabahleyin birbirlerine seslendiler:

    22-Haydi devşirecekseniz erkenden ekininize gidin diye.

    23-Derken yürüdüler; fısıldaşıyorlardı:

    24-Sakın, bugün hiçbir yoksul bahçeye girip yanınıza sokulmasın diye.

    25-Devşirebileceklerini umarak erkenden gittiler.

    26-Fakat bahçeyi görünce: "Herhalde biz yolu şaşırdık." dediler.

    27-Hayır, doğrusu biz mahrum bırakıldık!

    28-Orta(yolda giden iyi)leri: "Ben size demedim mi? Rabbinizi tesbih etmeniz gerekmez miydi?" dedi.

    29-Rabbimizi tesbih ederiz, doğrusu biz zulmedenlermişiz! dediler.

    30-Dönüp birbirlerini kınamağa başladılar:

    31-Yazık bize, dediler, biz azgınlarmışız!

    32-Belki Rabbimiz, bize onun yerine ondan daha iyisini verir. Biz Rabbimize yönelir, O'ndan umarız. It may be that our Lord will give us better than this in place thereof. Lo! we beseech our Lord.

    33-İşte azab böyledir. Ahiret azabı ise daha büyüktür, keşke bilselerdi.

    34-Korunanlar için de Rableri katında ni'met bahçeleri vardır.

    35-Biz müslümanları suçlular gibi yapar mıyız hiç?

    36-Neyiniz var, nasıl hüküm veriyorsunuz?

    37-Yoksa sizin bir Kitabınız var da onda mı (bu hükümleri) okuyorsunuz?

    38-Onda istediğiniz her şeyi buluyorsunuz?

    39-Yoksa sizin istediğiniz hükmü verebileceğinize dair, kıyamete kadar sürecek andlarınız mı var üzerimizde?

    40-Sor onlara: Onların hangisi buna kefil olacak?

    41-Yoksa kendilerinin ortakları mı var? Doğru iseler ortaklarını çağırsınlar.

    42-Bacaktan açılacağı (paçanın sıvanacağı, işlerin güçleşeceği) ve secdeye da'vet edilecekleri gün (secde) edemezler.

    43-Gözleri düşük olarak yüzlerini bir zillet kaplar. Onlar sağlam iken de secdeye da'vet edilirler(fakat secde etmezler)di.

    44-Bu sözü yalanlayanı bana bırak; onları bilmedikleri yerden derece derece (azaba) yaklaştıracağız.

    45-Onlara mühlet veriyorum. Doğrusu benim tuzağım sağlamdır (onu kimse bozamaz).

    46-Yoksa sen onlardan bir ücret istiyorsun da onlar ağır borç altında mı kalıyorlar?

    47-Yoksa gayb (görünmez bilgi hazinesi), kendi yanlarında da onlar mı (istedikleri gibi) yazıyorlar?

    48-Sen Rabbinin hükmüne sabret, balık sahibi (Yunus) gibi olma. Hani o, sıkıntıdan yutkunarak (Allah'a) seslenmişti.

    49-Eğer Rabbinden ona bir ni'met yetişmeseydi, yerilerek çıplak bir yere atılırdı.

    50-Fakat Rabbi onun du'asını kabul etti de onu Salih(iyi insan)lardan yaptı.

    51-O inkar edenler Zikr(Kur'an)'ı işittikleri zaman, neredeyse seni gözleriyle devireceklerdi. "O mecnundur" diyorlardı.

    52-Halbuki o, alemler için uyarıdan başka bir şey değildir!

  • Yaşar Nuri Öztürk

    1-Nûn! Yemin olsun kaleme ve satır satır yazdıklarına

    2-Ki sen, cin tasallutuna uğramış değilsin; Rabbinin nimeti sayesinde,

    3-Senin için kesintisiz bir ödül var.

    4-Ve gerçekten sen, çok büyük bir ahlak üzerindesin.

    5-Yakında göreceksin, onlar da görecekler,

    6-Hanginizmiş fitneye tutulan, deliren!

    7-Senin Rabbin, evet O'dur kendi yolundan kimin saptığını en iyi bilen. Ve O'dur kimin doğruya ve güzele kılavuzlandığını en iyi bilen.

    8-O halde, yalanlayanlara itaat etme!

    9-İstediler ki sen, alttan alıp gevşek davranasın/yağcılık edesin de onlar da yağcılık etsinler/yumuşaklık göstersinler.

    10-Şunların hiçbirine eğilme, uyma: Çok yemin eden, bayağı-alçak,

    11-Alaycı/gammaz, koğuculuk için dolaşıp duran,

    12-Hayrı engelleyen, sınır tanımaz-saldırgan, günaha batmış,

    13-Kaba/obur, bütün bunlardan sonra da soyu bozuk, kötülükle damgalı.

    14-Mal ve oğullar sahibi olmuş da ne olmuş?

    15-Ayetlerimiz ona okunduğunda şöyle der: "Daha öncekilerin masalları!"

    16-Yakında biz onun hortumu üzerine damga basacağız/burnunu sürteceğiz.

    17-Biz onları, o bahçe sahiplerini belalandırdığımız gibi belalandırdık. Hani, onlar sabaha çıktıklarında, bahçeyi mutlaka kesip biçeceklerine yemin etmişlerdi.

    18-Hiçbir istisna tanımıyorlardı.

    19-Ama onlar uyumaktayken, Rabbinden gelen bir dolaşıcı bahçeyi dolaştı da,

    20-O, simsiyah kesiliverdi.

    21-Sabaha çıktıklarında birbirlerine seslendiler:

    22-"Hadi, eğer biçecekseniz ekininize erken gidin."

    23-Yola koyuldular. Aralarında fısıldaşıyorlardı:

    24-"Hey! Bugün oraya bir yoksul girip yanınıza gelmesin!"

    25-Sadece engellemeye, şiddete güçleri yeten kişiler olarak erkenden vardılar.

    26-Fakat bahçeyi görünce: "Yahu, biz yanlış gelmişiz." dediler!

    27-"Hayır, hayır! Biz mahrum edilenleriz."

    28-Ortancaları/ılımlı olanı şöyle dedi: "Ben size söylemedim mi? Tespih etseydiniz ya!"

    29-O zaman dediler ki: "Tespih ederiz seni, ey Rabbimiz! Gerçekten biz zalimler olduk."

    30-Bunun üzerine birbirlerini kınamaya başladılar.

    31-"Yazıklar olsun bize, dediler, biz gerçekten azgınlarmışız!"

    32-"Umarız, Rabbimiz bize onun yerine daha hayırlısını verir. Biz de her şeyimizle Rabbimize yöneliriz."

    33-İşte böyledir azap! Âhiretin azabı ise gerçekten çok daha büyüktür. Bir bilselerdi!

    34-Takva sahipleri için, Rableri katında nimetlerle dolu cennetler vardır.

    35-Biz, Müslümanları/Allah'a teslim olanları, suçlular gibi yapar mıyız?

    36-Neniz var sizin, nasıl hüküm veriyorsunuz?

    37-Yoksa sizin bir kitabınız var da ondan ders mi görüyorsunuz?

    38-Onda, keyfinize uyan her şeyi rahatça buluyorsunuz.

    39-Yoksa sizin lehinize üzerimizde kıyamete kadar uzanacak yeminler mi var da siz ne hükmederseniz oluverecek!

    40-Sor onlara: "Böyle bir şeye hangisi kefil?"

    41-Yoksa kendilerinin ortakları mı var? Eğer doğru sözlüler iseler, çağırıversinler ortaklarını!

    42-Baldırın çıplak kalacağı, secdelere çağrılacakları gün, onu da yapamayacaklar.

    43-Gözleri yere eğilmiş, benliklerini zillet kaplamıştır. Onlar, sapasağlam oldukları zaman da secde etmeye çağrılıyorlardı.

    44-Bu sözü yalanlayanla beni baş başa bırak. Onları, bilmedikleri yerden yakalayacağız.

    45-Süre tanıyorum onlara. Tuzağım gerçekten zorludur benim.

    46-Bir ücret mi istiyorsun kendilerinden de onlar, bir borç altında eziliyorlar!

    47-Yoksa gayb, yanlarında da onlar mı yazıyorlar?

    48-Artık, Rabbinin hüküm vermesi için sabret! Balığın dostu Yûnus gibi olma! Hani o, öfkelendirilmiş bir halde yakarmıştı.

    49-Eğer ona, Rabbinden bir nimet ulaşmasaydı, horlanmış bir halde cascavlak bir yere atılırdı.

    50-Fakat Rabbi onu seçip yüceltti ve barışseverlerden yaptı.

    51-O küfre sapanlar, Zikir'i/Kur'an'ı işittiklerinde az kalsın gözleriyle seni devireceklerdi. "Bu tam bir cinlidir." diyorlardı.

    52-Oysaki o Zikir/Kur'an âlemler için bir öğütten başka şey değildir.

  • ARAPÇA

    1-بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَـٰنِ الرَّحِيمِ ن ۚ وَالْقَلَمِ وَمَا يَسْطُرُونَ

    (nûn. velḳalemi vemâ yesṭurûn.)

    2-مَا أَنتَ بِنِعْمَةِ رَبِّكَ بِمَجْنُونٍ

    (mâ ente bini`meti rabbike bimecnûn.)

    3-وَإِنَّ لَكَ لَأَجْرًا غَيْرَ مَمْنُونٍ

    (veinne leke leecran gayra memnûn.)

    4-وَإِنَّكَ لَعَلَىٰ خُلُقٍ عَظِيمٍ

    (veinneke le`alâ ḫulüḳin `ażîm.)

    5-فَسَتُبْصِرُ وَيُبْصِرُونَ

    (fesetübṣiru veyübṣirûn.)

    6-بِأَييِّكُمُ الْمَفْتُونُ

    (bieyyikümü-lmeftûn.)

    7-إِنَّ رَبَّكَ هُوَ أَعْلَمُ بِمَن ضَلَّ عَن سَبِيلِهِ وَهُوَ أَعْلَمُ بِالْمُهْتَدِينَ

    (inne rabbeke hüve a`lemü bimen ḍalle `an sebîlih. vehüve a`lemü bilmühtedîn.)

    8-فَلَا تُطِعِ الْمُكَذِّبِينَ

    (felâ tüṭi`i-lmükeẕẕibîn.)

    9-وَدُّوا لَوْ تُدْهِنُ فَيُدْهِنُونَ

    (veddû lev tüdhinü feyüdhinûn.)

    10-وَلَا تُطِعْ كُلَّ حَلَّافٍ مَّهِينٍ

    (velâ tüṭi` külle ḥallâfim mehîn.)

    11-هَمَّازٍ مَّشَّاءٍ بِنَمِيمٍ

    (hemmâzim meşşâim binemîm.)

    12-مَّنَّاعٍ لِّلْخَيْرِ مُعْتَدٍ أَثِيمٍ

    (mennâ`il lilḫayri mü`tedin eŝîm.)

    13-عُتُلٍّ بَعْدَ ذَٰلِكَ زَنِيمٍ

    (`utüllim ba`de ẕâlike zenîm.)

    14-أَن كَانَ ذَا مَالٍ وَبَنِينَ

    (en kâne ẕâ mâliv vebenîn.)

    15-إِذَا تُتْلَىٰ عَلَيْهِ آيَاتُنَا قَالَ أَسَاطِيرُ الْأَوَّلِينَ

    (iẕâ tütlâ `aleyhi âyâtünâ ḳâle esâṭîru-l'evvelîn.)

    16-سَنَسِمُهُ عَلَى الْخُرْطُومِ

    (senesimühû `ale-lḫurṭûm.)

    17-إِنَّا بَلَوْنَاهُمْ كَمَا بَلَوْنَا أَصْحَابَ الْجَنَّةِ إِذْ أَقْسَمُوا لَيَصْرِمُنَّهَا مُصْبِحِينَ

    (innâ belevnâhüm kemâ belevnâ aṣḥâbe-lcenneh. iẕ aḳsemû leyaṣrimünnehâ muṣbiḥîn.)

    18-وَلَا يَسْتَثْنُونَ

    (velâ yesteŝnûn.)

    19-فَطَافَ عَلَيْهَا طَائِفٌ مِّن رَّبِّكَ وَهُمْ نَائِمُونَ

    (feṭâfe `aleyhâ ṭâifüm mir rabbike vehüm nâimûn.)

    20-فَأَصْبَحَتْ كَالصَّرِيمِ

    (feaṣbeḥat keṣṣarîm.)

    21-فَتَنَادَوْا مُصْبِحِينَ

    (fetenâdev muṣbiḥîn.)

    22-أَنِ اغْدُوا عَلَىٰ حَرْثِكُمْ إِن كُنتُمْ صَارِمِينَ

    (eni-gdû `alâ ḥarŝiküm in küntüm ṣârimîn.)

    23-فَانطَلَقُوا وَهُمْ يَتَخَافَتُونَ

    (fenṭaleḳû vehüm yeteḫâfetûn.)

    24-أَن لَّا يَدْخُلَنَّهَا الْيَوْمَ عَلَيْكُم مِّسْكِينٌ

    (el lâ yedḫulennehe-lyevme `aleyküm miskîn.)

    25-وَغَدَوْا عَلَىٰ حَرْدٍ قَادِرِينَ

    (vegadev `alâ ḥardin ḳâdirîn.)

    26-فَلَمَّا رَأَوْهَا قَالُوا إِنَّا لَضَالُّونَ

    (felemmâ raevhâ ḳâlû innâ leḍâllûn.)

    27-بَلْ نَحْنُ مَحْرُومُونَ

    (bel naḥnü maḥrûmûn.)

    28-قَالَ أَوْسَطُهُمْ أَلَمْ أَقُل لَّكُمْ لَوْلَا تُسَبِّحُونَ

    (ḳâle evseṭuhüm elem eḳul leküm levlâ tüsebbiḥûn.)

    29-قَالُوا سُبْحَانَ رَبِّنَا إِنَّا كُنَّا ظَالِمِينَ

    (ḳâlû sübḥâne rabbinâ innâ künnâ żâlimîn.)

    30-فَأَقْبَلَ بَعْضُهُمْ عَلَىٰ بَعْضٍ يَتَلَاوَمُونَ

    (feaḳbele ba`ḍuhüm `alâ ba`ḍiy yetelâvemûn.)

    31-قَالُوا يَا وَيْلَنَا إِنَّا كُنَّا طَاغِينَ

    (ḳâlû yâ veylenâ innâ künnâ ṭâgîn.)

    32-عَسَىٰ رَبُّنَا أَن يُبْدِلَنَا خَيْرًا مِّنْهَا إِنَّا إِلَىٰ رَبِّنَا رَاغِبُونَ

    (`asâ rabbünâ ey yübdilenâ ḫayram minhâ innâ ilâ rabbinâ râgibûn.)

    33-كَذَٰلِكَ الْعَذَابُ ۖ وَلَعَذَابُ الْآخِرَةِ أَكْبَرُ ۚ لَوْ كَانُوا يَعْلَمُونَ

    (keẕâlike-l`aẕâb. vele`aẕâbü-l'âḫirati ekber. lev kânû ya`lemûn.)

    34-إِنَّ لِلْمُتَّقِينَ عِندَ رَبِّهِمْ جَنَّاتِ النَّعِيمِ

    (inne lilmütteḳîne `inde rabbihim cennâti-nne`îm.)

    35-أَفَنَجْعَلُ الْمُسْلِمِينَ كَالْمُجْرِمِينَ

    (efenec`alü-lmüslimîne kelmücrimîn.)

    36-مَا لَكُمْ كَيْفَ تَحْكُمُونَ

    (mâ leküm. keyfe taḥkümûn.)

    37-أَمْ لَكُمْ كِتَابٌ فِيهِ تَدْرُسُونَ

    (em leküm kitâbün fîhi tedrusûn.)

    38-إِنَّ لَكُمْ فِيهِ لَمَا تَخَيَّرُونَ

    (inne leküm fîhi lemâ teḫayyerûn.)

    39-أَمْ لَكُمْ أَيْمَانٌ عَلَيْنَا بَالِغَةٌ إِلَىٰ يَوْمِ الْقِيَامَةِ ۙ إِنَّ لَكُمْ لَمَا تَحْكُمُونَ

    (em leküm eymânün `aleynâ bâligatün ilâ yevmi-lḳiyâmeti inne leküm lemâ taḥkümûn.)

    40-سَلْهُمْ أَيُّهُم بِذَٰلِكَ زَعِيمٌ

    (selhüm eyyühüm biẕâlike za`îm.)

    41-أَمْ لَهُمْ شُرَكَاءُ فَلْيَأْتُوا بِشُرَكَائِهِمْ إِن كَانُوا صَادِقِينَ

    (em lehüm şürakâ'. felye'tû bişürakâihim in kânû ṣâdiḳîn.)

    42-يَوْمَ يُكْشَفُ عَن سَاقٍ وَيُدْعَوْنَ إِلَى السُّجُودِ فَلَا يَسْتَطِيعُونَ

    (yevme yükşefü `an sâḳiv veyüd`avne ile-ssücûdi felâ yesteṭî`ûn.)

    43-خَاشِعَةً أَبْصَارُهُمْ تَرْهَقُهُمْ ذِلَّةٌ ۖ وَقَدْ كَانُوا يُدْعَوْنَ إِلَى السُّجُودِ وَهُمْ سَالِمُونَ

    (ḫâşi`aten ebṣâruhüm terheḳuhüm ẕilleh. veḳad kânû yüd`avne ile-ssücûdi vehüm sâlimûn.)

    44-فَذَرْنِي وَمَن يُكَذِّبُ بِهَـٰذَا الْحَدِيثِ ۖ سَنَسْتَدْرِجُهُم مِّنْ حَيْثُ لَا يَعْلَمُونَ

    (feẕernî vemey yükeẕẕibü bihâẕe-lḥadîŝ. senestedricühüm min ḥayŝü lâ ya`lemûn.)

    45-وَأُمْلِي لَهُمْ ۚ إِنَّ كَيْدِي مَتِينٌ

    (veümlî lehüm. inne keydî metîn.)

    46-أَمْ تَسْأَلُهُمْ أَجْرًا فَهُم مِّن مَّغْرَمٍ مُّثْقَلُونَ

    (em tes'elühüm ecran fehüm mim magramim müŝḳalûn.)

    47-أَمْ عِندَهُمُ الْغَيْبُ فَهُمْ يَكْتُبُونَ

    (em `indehümü-lgaybü fehüm yektübûn.)

    48-فَاصْبِرْ لِحُكْمِ رَبِّكَ وَلَا تَكُن كَصَاحِبِ الْحُوتِ إِذْ نَادَىٰ وَهُوَ مَكْظُومٌ

    (faṣbir liḥukmi rabbike velâ tekün keṣâḥibi-lḥût. iẕ nâdâ vehüve mekżûm.)

    49-لَّوْلَا أَن تَدَارَكَهُ نِعْمَةٌ مِّن رَّبِّهِ لَنُبِذَ بِالْعَرَاءِ وَهُوَ مَذْمُومٌ

    (levlâ en tedârakehû ni`metüm mir rabbihî lenübiẕe bil`arâi vehüve meẕmûm.)

    50-فَاجْتَبَاهُ رَبُّهُ فَجَعَلَهُ مِنَ الصَّالِحِينَ

    (fectebâhü rabbühû fece`alehû mine-ṣṣâliḥîn.)

    51-وَإِن يَكَادُ الَّذِينَ كَفَرُوا لَيُزْلِقُونَكَ بِأَبْصَارِهِمْ لَمَّا سَمِعُوا الذِّكْرَ وَيَقُولُونَ إِنَّهُ لَمَجْنُونٌ

    (veiy yekâdü-lleẕîne keferû leyüzliḳûneke biebṣârihim lemmâ semi`ü-ẕẕikra veyeḳûlûne innehû lemecnûn.)

    52-وَمَا هُوَ إِلَّا ذِكْرٌ لِّلْعَالَمِينَ

    (vemâ hüve illâ ẕikrul lil`âlemîn.)

İçerik korumalıdır. Sağ tıklama işlevi devre dışı bırakıldı.