VEYSEL ATACAN

  • Resimler
  • Araştırmalar
  • Yazılar
  • Videolar

Ez-Zariyat Suresi

  • Abdülbaki Gölpınarlı

    1-Andolsun tozutup savuranlara.

    2-Derken ağır bir yük yüklenenlere.

    3-Derken kolayca akıp gidenlere.

    4-Derken işi ayıranlara.

    5-Gerçekten de size vaadedilen, doğrudur ancak.

    6-Ve ceza, mutlaka olacak.

    7-Andolsun yolyol hareli göğe.

    8-Şüphe yok ki siz, elbette çeşitli ve birbirini tutmaz sözler söylemektesiniz.

    9-Ondan saptırılan, saptırılmıştır.

    10-Lanet olsun geberesi yalancılara.

    11-Ki onlar, daldıkları gaflette habersiz bir halde bocalayıp dururlar.

    12-Sorarlar: Ne zaman gelecek ceza günü?

    13-O gün onlar, ateşe atılıp sınanırlar.

    14-Tadın azabınızı; işte buydu çabucak gelmesini istediğiniz.

    15-Şüphe yok ki çekinenler, cennetlerdedir, pınar başlarında.

    16-Alırlar Rablerinin, kendilerine verdiklerini; şüphe yok ki onlar, bundan önce, iyilik ederlerdi.

    17-Gecelerin az bir kısmında uyurlardı.

    18-Ve seher çağları, yarlıganma dilerlerdi.

    19-Ve mallarında, dileyene ve mahrum olana bir hak vardı.

    20-Ve yeryüzünde deliller var iyideniyiye inanmış olanlara.

    21-Ve kendi özünüzde de, hala mı görmezsiniz?

    22-Ve gökte de rızkınız ve size vaadedilen var.

    23-Gerçekten de andolsun göğün ve yeryüzünün Rabbine ki hiç şüphe yok, gerçektir o, nasıl siz konuşup söylüyorsunuz.

    24-İbrahim'in, ağırlanan konuklarına ait haber, geldi mi sana?

    25-Hani, tapısına girmişlerdi de esenlik sana demişlerdi; o da esenlik size demişti, ey yabancılar.

    26-Derken bir bahaneyle ailesinin yanına gitmişti de bir semiz dana getirmişti.

    27-Onların önüne koymuştu da yemez misiniz demişti.

    28-Derken onlardan, içine bir korkudur düşmüştü de korkma demişlerdi, ve ona, bilgi sahibi bir oğlu olacağını müjdelemişlerdi.

    29-Derken karısı, onlara dönmüştü de bir çığlık atıp eliyle yüzüne vurmuştu ve ben kısır bir kocakarıyım demişti.

    30-Onlar, bu, böyle dediler, Rabbin böyle dedi; şüphe yok ki o, bir hüküm ve hikmet sahibidir ki her şeyi bilir.

    31-İbrahim, işiniz nedir ey elçiler demişti.

    32-Onlar, şüphe yok ki biz demişlerdi, mücrim bir topluluğa gönderildik.

    33-Üstlerine balçıktan taşlar yağdırmak için.

    34-Öyle taşlar ki Rabbinin katında damgalanmış, haddi aşanlar için.

    35-Derken, orada inananlardan kim varsa çıkarmıştık.

    36-Gerçekten de bir ev halkından başka Müslüman da bulamamıştık orada.

    37-Ve orada, elemli azaptan korkanlara bir delil bırakmıştık.

    38-Ve Musa'da da; hani onu apaçık bir delille Firavun'a göndermiştik.

    39-Derken bütün kuvvetiyle dönmüştü de ya büyücü demişti, yahut da deli.

    40-Derken onu ve ordusunu helak etmiş, onları denize atıvermiştik de o kendisini kınayıp durmadaydı.

    41-Âd kavminde de bir delil var; hani onlara, her şeyi kasıp kavuran bir fırtına göndermiştik.

    42-Nereden geçmiş, neye dokunmuşsa orasını ve o şeyi çürümüş kemiğe döndürmüştü.

    43-Ve Semud'da da delil var; hani, muayyen bir zamanadek geçinin demiştik.

    44-Derken Rablerinin emrine karşı azgınlıkta bulunmuşlardı da onları bir yıldırımdır, gelip helak edivermişti ve onlar da bakıp duruyorlardı.

    45-Derken ne ayakta durmıya güçleri kalmıştı, ne de bir yardım görmüşlerdi.

    46-Ve daha önce de Nuh kavmi ki şüphe yok, onlar, buyruktan çıkmış bir topluluktu.

    47-Ve biz, gökleri kurduk kudretle, onlardan daha üstününü, daha büyüğünü kurmaya da gücümüz yeter.

    48-Ve yeryüzünü yayıp döşedik, daha da güzel döşeriz.

    49-Ve anar, ibret alırsınız diye her şeyi çift yarattık.

    50-Artık kaçın Allah'a, şüphe yok ki ben size, onun tarafından, apaçık bir korkutucuyum.

    51-Ve Allah'la beraber bir başka mabut kabul etmeyin; şüphe yok ki ben size, onun tarafından, apaçık bir korkutucuyum.

    52-Böylece onlardan önce de hiçbir peygamber gelmedi ki ona büyücü, yahut da deli demesinler.

    53-Onlar, bunu birbirlerine tavsiye mi ettiler? Hayır, onlar, azgın bir topluluktu.

    54-Artık yüz çevir onlardan, bundan dolayı da kınanmazsın sen.

    55-Ve öğüt ver, gerçekten de öğüt, inananlara fayda verir.

    56-Ve ben, cinleri ve insanları, ancak bana kulluk etsinler diye yarattım.

    57-Onlardan ne bir rızık istiyorum ve ne beni doyurmalarını istiyorum.

    58-Şüphe yok ki Allah'tır rızık veren kuvvet sahibi ve kuvvetine aciz gelmesi mümkün olmayan.

    59-Kendilerine zulmedenlere, arkadaşlarının payı, gibi bir azap payı var, artık acele etmesinler.

    60-Yazık kafirlere, kendilerine vaadedilen günden.

  • Ali Bulaç

    1-Tozu dumana katıp savuran (rüzgar)lara,

    2-Derken, ağır yük taşıyan (bulut)lara.

    3-Sonra kolaylıkla akıp gidenlere,

    4-Sonra iş(ler)i taksim edenlere andolsun.

    5-Size va'dedilmekte olan, hiç tartışmasız doğrudur.

    6-Şüphesiz din (hesap ve ceza) da mutlaka gerçekleşecektir.

    7-'Özen içinde yollar ve yörüngelerle donatılmış' göğe andolsun;

    8-Siz, gerçekten birbirini tutmaz bir söz (çelişkili ve aykırı görüşler) içindesiniz.

    9-Ondan çevrilen çevrilir,

    10-Kahrolsun, o 'zan ve tahminle yalan söyleyenler';

    11-Ki onlar, 'bilgisizliğin kuşatması' içinde habersizdirler.

    12-"Hesap ve ceza (din) günü ne zaman?" diye sorarlar.

    13-O gün onlar, ateşin üstünde tutulup-eritilecekler:

    14-"Tadın fitnenizi. Bu, sizin pek acele isteyip durduğunuz şeydir."

    15-Şüphesiz muttaki olanlar, cennetlerde ve pınarlardadırlar;

    16-Rablerinin kendilerine verdiğini alanlar olarak. Çünkü onlar, bundan önce ihsanda (güzel davranışta) bulunanlardı.

    17-Gece-boyunca da pek az uyurlardı.

    18-Onlar, seher vakitlerinde istiğfar ederlerdi.

    19-Onların mallarında dilenip-isteyen (ve iffetinden dolayı istemeyip de) yoksul olan için de bir hak vardı.

    20-Yeryüzünde kesin bir bilgiyle inanacak olanlar için ayetler vardır.

    21-Ve kendi nefislerinizde de. Yine de görmüyor musunuz?

    22-Gökte rızkınız vardır ve size va'dolunmakta olan da.

    23-İşte, göğün ve yerin Rabbine andolsun ki, şüphesiz, o (size va'dedilen) sizin (aranızda) konuştuklarınız kadar, elbette kesin bir gerçektir.

    24-Sana İbrahim'in ağırlanan konuklarının haberi geldi mi?

    25-Hani, yanına girdiklerinde: "Selam" demişlerdi. O da: "Selam" demişti. "(Haklarında bilgim olmayan) Yabancı bir topluluk."

    26-Hemen (onlara) sezdirmeden ailesine gidip, çok geçmeden semiz bir buzağı ile (geri) geldi.

    27-Derken onlara yaklaştırıp (ikram etti); "Yemez misiniz?" dedi.

    28-(Onlar yemeyince) Bunun üzerine içine bir tür korku düştü. "Korkma" dediler ve ona bilgin bir erkek çocuk müjdesini verdiler.

    29-Böylece karısı çığlıklar kopararak geldi ve yüzüne vurarak: "Kısır, yaşlı bir kadın (mı doğum yapacakmış)? dedi.

    30-Dediler ki: "Öyle. (Bunu) Senin Rabbin buyurdu. Çünkü O, hüküm ve hikmet sahibidir, bilendir."

    31-(İbrahim) dedi ki: "Şu halde sizin asıl isteğiniz nedir, ey elçiler?"

    32-"Doğrusu biz, suçlu-günahkar bir kavme gönderildik" dediler.

    33-"Üzerlerine çamurdan (iyice sertleşip kaskatı kesilmiş) taşlar yağdırmak için."

    34-"(Ki bu taşların her biri,) Rabbinin Katında ölçüyü taşıranlar için (herkese ayrı ayrı) işaretlenmiştir."

    35-Bu arada, mü'minlerden orda kim varsa çıkardık.

    36-Ne var ki, orda Müslümanlardan olan bir evden başkasını bulmadık.

    37-Ve orada, acı bir azaptan korkanlar için bir ayet bıraktık.

    38-Musa (olayın)da da (düşündürücü ayetler vardır). Hani Biz onu açık bir delille Firavun'a göndermiştik;

    39-Fakat o, 'bütün kişisel ve askeri gücüyle' yüz çevirdi ve: "(Bu,) Ya bir büyücü veya bir delidir" dedi.

    40-Bunun üzerine, Biz onu ve ordularını yakalayıp denize attık; (ki o,) 'kınanacak işler yapıyordu.'

    41-Ad (kavmin)de de (ayetler vardır). Hani onların üzerine köklerini kesen (akim) bir rüzgar gönderdik.

    42-Üzerinden geçtiği hiçbir şeyi bırakmıyor, mutlaka çürütüp-kül gibi dağıtıyordu.

    43-Semud (kavmin)de de (ayetler vardır). Hani onlara: "Belli bir süreye kadar yararlanın" denmişti.

    44-Ancak Rablerinin emrine baş kaldırdılar; böylece bakıp-dururlarken, onları yıldırım çarpıp-yakaladı.

    45-Artık ne ayağa kalkmaya güç yetirebildiler, ne yardım bulabildiler.

    46-Bundan önce Nuh kavmini de (yıkıma uğrattık). Çünkü onlar da fasık bir kavim idi.

    47-Biz göğü 'büyük bir kudretle' bina ettik ve şüphesiz Biz, (onu) genişleticiyiz.

    48-Yeri de Biz döşeyip-yaydık; ne güzel döşeyici(yiz).

    49-Ve Biz, herşeyi iki çift yarattık. Umulur ki, öğüt alıp-düşünürsünüz.

    50-Öyleyse, Allah'a doğru (yönelip, şirkten ve bozulmalardan) kaçın. Gerçekten Ben sizi, O'ndan yana açıkça uyarıyorum.

    51-Allah ile beraber başka bir İlah(ı ortak) kılmayın. Gerçekten sizi, O'ndan yana açıkça uyarıyorum.

    52-İşte böyle; onlardan öncekiler de bir elçi gelmeyiversin, mutlaka: "Büyücü ve cinlenmiş" demişlerdir.

    53-Onlar bunu (tarih boyunca) birbirlerine vasiyet mi ettiler? Hayır; onlar, 'azgın ve taşkın (tağiy)' bir kavimdirler.

    54-Öyleyse sen, onlardan yüz çevir; artık kınanacak değilsin.

    55-Sen öğüt verip-hatırlat; çünkü gerçekten öğütle-hatırlatma, mü'minlere yarar sağlar.

    56-Ben, cinleri ve insanları yalnızca Bana ibadet etsinler diye yarattım.

    57-Ben, onlardan bir rızık istemiyorum ve onların beni doyurup-beslemelerini de istemiyorum.

    58-Hiç şüphesiz, rızık veren O, metin kuvvet sahibi olan Allah'tır.

    59-Artık gerçekten, zulmedenler için, (geçmişteki) arkadaşlarının günahlarına benzer bir günah vardır. Şu halde acele etmesinler.

    60-Kendilerine va'dedilen o (azap) günlerinden dolayı vay o inkar edenlere.

  • Diyanet İşleri Başkanlığı

    1-Esip savuran rüzgarlara, yağmur yüklü bulutlara, kolayca süzülen gemiler ve işleri yöneten meleklere and olsun ki, size söz verilen kıyametin kopması şüphesiz gerçektir. Ödeşme günü gelecektir.

    2-Esip savuran rüzgarlara, yağmur yüklü bulutlara, kolayca süzülen gemiler ve işleri yöneten meleklere and olsun ki, size söz verilen kıyametin kopması şüphesiz gerçektir. Ödeşme günü gelecektir.

    3-Esip savuran rüzgarlara, yağmur yüklü bulutlara, kolayca süzülen gemiler ve işleri yöneten meleklere and olsun ki, size söz verilen kıyametin kopması şüphesiz gerçektir. Ödeşme günü gelecektir.

    4-Esip savuran rüzgarlara, yağmur yüklü bulutlara, kolayca süzülen gemiler ve işleri yöneten meleklere and olsun ki, size söz verilen kıyametin kopması şüphesiz gerçektir. Ödeşme günü gelecektir.

    5-Esip savuran rüzgarlara, yağmur yüklü bulutlara, kolayca süzülen gemiler ve işleri yöneten meleklere and olsun ki, size söz verilen kıyametin kopması şüphesiz gerçektir. Ödeşme günü gelecektir.

    6-Esip savuran rüzgarlara, yağmur yüklü bulutlara, kolayca süzülen gemiler ve işleri yöneten meleklere and olsun ki, size söz verilen kıyametin kopması şüphesiz gerçektir. Ödeşme günü gelecektir.

    7-İçinde yörüngeler bulunan göğe and olsun ki, ey inkarcılar, siz, şüphesiz aykırı görüştesiniz.

    8-İçinde yörüngeler bulunan göğe and olsun ki, ey inkarcılar, siz, şüphesiz aykırı görüştesiniz.

    9-Bundan, dönebilecek kimseler döndürülür.

    10-Yalancılığı itiyat edinenlerin, bilgisizliğe saplanıp kalanların canları çıksın!

    11-Yalancılığı itiyat edinenlerin, bilgisizliğe saplanıp kalanların canları çıksın!

    12-İşlerin karşılık göreceği günün zamanını sorarlar.

    13-O, kendilerinin ateşte azap görecekleri gündür.

    14-Onlara: "Azabınızı tadın; işte acele beklediğiniz bu idi" denir.

    15-Doğrusu, Allah'a karşı gelmekten sakınanlar, Rablerinin kendilerine verdiğini almış olarak bahçelerde ve pınar başlarındadırlar. Çünkü onlar, bundan önce iyi davrananlardı.

    16-Doğrusu, Allah'a karşı gelmekten sakınanlar, Rablerinin kendilerine verdiğini almış olarak bahçelerde ve pınar başlarındadırlar. Çünkü onlar, bundan önce iyi davrananlardı.

    17-Onlar, geceleri az uyuyanlardı.

    18-Seher vakitlerinde bağışlanma dilerlerdi.

    19-Onların mallarında muhtaç ve yoksullar için bir hak vardı, onu verirlerdi.

    20-Kesin olarak inananlara, yeryüzünde ve kendi içinizde Allah'ın varlığına nice deliller vardır; görmez misiniz?

    21-Kesin olarak inananlara, yeryüzünde ve kendi içinizde Allah'ın varlığına nice deliller vardır; görmez misiniz?

    22-Rızkınız da, size söz verilen azap da yukarıdan gelir.

    23-Göğün ve yerin Rabbine and olsun ki bu, sizin konuşmanız kadar kesin ve gerçektir.

    24-İbrahim'in ikram edilmiş konuklarının haberi sana geldi mi?

    25-Onlar, İbrahim'in yanına girip: "Selam sana" demişlerdi, İbrahim de: "Selam size" demişti; içinden de, onların "tanınmamış bir topluluk" olduğunu geçirmişti.

    26-Hemen ailesine giderek semiz bir buzağı getirmiş, onların önüne sürüp: "Yemez misiniz?" demişti.

    27-Hemen ailesine giderek semiz bir buzağı getirmiş, onların önüne sürüp: "Yemez misiniz?" demişti.

    28-(Yemediklerini görünce) onlardan endişeye düştü; "Korkma" dediler ve ona bilgin bir oğul sahibi olacağını müjdelediler.

    29-Bunun üzerine karısı hayretle seslenerek geldi, elleriyle yüzünü kapayarak: "kısır bir kocakarı!" dedi.

    30-Melekler: "Bu böyledir, Rabbin söylemiştir; doğrusu O, Hakim olandır, bilendir" dediler.

    31-İbrahim: "Ey Elçiler! Göreviniz nedir?" dedi.

    32-Elçiler: "Suçlu bir milletin üzerine, Rabbinin katından işaretli olarak, aşırı gidenlere mahsus sert taşlar göndermekle görevlendirildik" dediler.

    33-Elçiler: "Suçlu bir milletin üzerine, Rabbinin katından işaretli olarak, aşırı gidenlere mahsus sert taşlar göndermekle görevlendirildik" dediler.

    34-Elçiler: "Suçlu bir milletin üzerine, Rabbinin katından işaretli olarak, aşırı gidenlere mahsus sert taşlar göndermekle görevlendirildik" dediler.

    35-Bunun üzerine, suçlu milletin arasında bulunan müminleri çıkardık.

    36-Zaten orada, kendini Allah'a vermiş sadece bir tek ev halkı bulduk.

    37-Can yakıcı azabdan korkanlar için, o beldede bir işaret, bir kalıntı bıraktık.

    38-Musa'nın başından geçenlerde de ibret vardır: Onu apaçık delille Firavun'a gönderdik.

    39-Firavun, erkaniyle birlikte hakdan yüz çevirdi; "sihirbazdır veya delidir" dedi.

    40-Sonunda onu ve ordularını yakalayıp denize attık. O, kınanmayı haketmişti.

    41-Ad milletinin başından geçende de ibret vardır: Onların üzerine, uğradığı her şeyi bırakmayıp toza çeviren kuru bir rüzgar gönderdik.

    42-Ad milletinin başından geçende de ibret vardır: Onların üzerine, uğradığı her şeyi bırakmayıp toza çeviren kuru bir rüzgar gönderdik.

    43-Semud milletinin başına gelende de ibret vardır: Onlara, "Bir süreye kadar zevklenin" denmişti.

    44-Onlar Rablerinin buyruğundan çıkmışlardı; bunun üzerine kendilerini gözleri göre göre yıldırım çarptı.

    45-Ayağa kalkacak güçleri kalmadı, yardım da görmediler.

    46-Daha önce de Nuh milletini cezalandırmıştık. Çünkü onlar da yoldan çıkmış bir milletti.

    47-Göğü, gücümüzle Biz kurduk; şüphesiz biz onu genişleticiyiz.

    48-Yeryüzünü biz yayıp döşedik: Ne güzel döşeyiciyiz!

    49-İbret alasınız diye her şeyi çift çift yaratmışızdır.

    50-De ki: "Öyleyse Allah'a koşusun; doğrusu ben sizi O'nun azabı ile açıkça uyaranım."

    51-"Allah'ın yanında başkasını tanrı kılmayın; doğrusu ben sizi O'nun azabı ile açıkça uyaranım."

    52-Onlardan öncekilere, herhangi bir peygamber gelince: "sihirbazdır" veya "Delidir" derlerdi.

    53-Öncekiler sonrakilere böyle mi vasiyet ettiler? Hayır; bunlar azgın bir millettir.

    54-Onlardan yüz çevir; sen kınanacak değilsin.

    55-Öğüt ver; doğrusu öğüt inananlara fayda verir.

    56-Cinleri ve insanları ancak Bana kulluk etmeleri için yaratmışımdır.

    57-Onlardan bir rızık istemem; Beni doyurmalarını da istemem.

    58-Şüphesiz rızıklandıran da, güç ve kuvvet sahibi olan da Allah'tır.

    59-Zulmedenlerin, geçmiş arkadaşlarının suçlarına benzer suçları vardır; cezalarını Benden acele istemesinler.

    60-Söz verilen günün azabından vay o inkar edenlere!

  • Diyanet Vakfı

    1-Tozdurup savuranlara,

    2-Yükünü yüklenenlere,

    3-Kolayca süzülenlere,

    4-İşleri ayıranlara andolsun ki,

    5-Size vadedilen, kesinlikle doğrudur.

    6-Ve ceza mutlaka vuku bulacaktır.

    7-İçinde yörüngeleri olan göğe andolsun ki,

    8-Siz çelişkili sözler söylüyorsunuz.

    9-Ondan (Kur'an'dan veya imandan) dönen döndürülür (engellenmez).

    10-Kahrolsun o koyu yalancılar!

    11-Onlar koyu bir cehalet içerisinde kalmış gafillerdir.

    12-Ceza gününün ne zaman olduğunu sorarlar.

    13-O gün onlar ateşe sokulacaklardır.

    14-Azabınızı tadın! Acele gelmesini beklediğiniz şey budur işte! (denir.)

    15-Şüphesiz ki Allah'a isyandan sakınanlar, cennetlerde ve pınar başlarında bulunacaklar.

    16-Rablerinin kendilerine verdiğini alarak. Kuşkusuz onlar, bundan önce dünyada güzel davrananlardı.

    17-Geceleri pek az uyurlardı.

    18-Seher vakitlerinde de istiğfar ederlerdi.

    19-Mallarında, muhtaç ve yoksullar için bir hak vardı.

    20-Kesin olarak inananlar için yeryüzünde ayetler vardır.

    21-Kendi nefislerinizde de öyle. Görmüyor musunuz?

    22-Semada da rızkınız ve size vadedilen başka şeyler vardır.

    23-Göğün ve yerin Rabbine andolsun ki bu vaad, sizin konuşmanız gibi kesin ve gerçektir.

    24-İbrahim'in ağırlanan misafirlerinin haberi sana geldi mi? (Bunlar meleklerdi.)

    25-Onlar İbrahim'in yanına girmişler, selam vermişlerdi. İbrahim de selamı almış, içinden, "Bunlar, yabancılar" demişti.

    26-Hemen ailesinin yanına giderek semiz bir dana (kebabını) getirmiş,

    27-Onların önüne koyup "Yemez misiniz?" demişti.

    28-Derken onlardan korkmaya başladı. "Korkma" dediler ve ona bilgin bir oğlan çocuğu müjdelediler.

    29-Karısı çığlık atarak geldi. Elini yüzüne çarparak: "Ben kısır bir kocakarıyım!" dedi.

    30-Onlar: "Bu böyledir. Rabbin söylemiştir. O, hikmet sahibidir, bilendir" dediler.

    31-(İbrahim:) O halde işiniz nedir, ey elçiler? dedi.

    32-"Biz, dediler, suçlu bir kavme gönderildik."

    33-"Üzerlerine çamurdan taş yağdırmaya (geldik)."

    34-(Bu taşlar,) aşırı gidenler için Rabbinin katında işaretlenmiş (taşlardır).

    35-Bunun üzerine orada bulunan müminleri çıkardık.

    36-Zaten orada müslümanlardan, bir ev halkından başka kimse bulmadık.

    37-Acı azaptan korkanlar için orada bir işaret bıraktık.

    38-Musa'da da (ibretler vardır). Onu apaçık bir delil ile Firavun'a göndermiştik.

    39-Firavun ordusuyla birlikte yüz çevirmiş: "O, bir büyücüdür veya bir delidir" demişti.

    40-Nihayet onu da ordularını da yakalayıp denize attık, bu sırada kendini kınayıp duruyordu.

    41-Ad kavminde de (ibretler vardır). Onlara kasıp kavuran rüzgarı göndermiştik.

    42-Üzerinden geçtiği şeyi canlı bırakmıyor, onu kül edip savuruyordu.

    43-Semud kavminde de (ibretler vardır). Onlara: Bir süreye kadar faydalanın, denmişti.

    44-Rablerinin emrine karşı geldiler. Bu yüzden, bakıp dururlarken onları yıldırım çarpıverdi.

    45-Ayağa kalkacak güçleri kalmamış, yardım edenleri de olmamıştı.

    46-Bunlardan önce de Nuh kavmini helak etmiştik. Çünkü onlar yoldan çıkmış bir toplum idiler.

    47-Göğü kendi ellerimizle biz kurduk ve biz (onu) elbette genişleticiyiz.

    48-Yeri de döşedik. (Bak) ne güzel döşeyiciyiz!

    49-Her şeyden de çift çift yarattık ki, düşünüp öğüt alasınız.

    50-O halde Allah'a koşun. Çünkü ben, size O'nun katından (gelmiş) açık bir uyarıcıyım.

    51-Allah ile beraber başka bir tanrı edinmeyin. Zira ben size O'nun tarafından (gelmiş) açık bir uyarıcıyım.

    52-İşte böylece, onlardan öncekilere her hangi bir peygamber geldiğinde hemen: O, bir büyücüdür veya delidir, dediler.

    53-Bunu (nesilden nesile) birbirlerine vasiyet mi ettiler? Doğrusu onlar azgın bir topluluktur.

    54-Artık onlara aldırma. (Davete uymamalarından dolayı) sen kınanacak değilsin.

    55-Sen yine de öğüt ver. Çünkü öğüt müminlere fayda verir.

    56-Ben cinleri ve insanları, ancak bana kulluk etsinler diye yarattım.

    57-Ben onlardan rızık istemiyorum. Beni doyurmalarını da istemiyorum.

    58-Şüphesiz rızık veren, güç ve kuvvet sahibi olan ancak Allah'tır.

    59-Muhakkak ki bu zulmedenlerin de, geçmişlerinin payı gibi (azaptan) bir payları vardır! O halde acele etmesinler!

    60-Başlarına gelecek (acı) günlerinden dolayı vay o kafirlerin haline!

  • Edip Yüksel

    1-Esip savuranlara,

    2-Yük yüklenenlere,

    3-Kolayca akıp gidenlere,

    4-Ve işi bölümlere ayıranlara andolsun ki

    5-Size söz verilen kuşkusuz bir gerçektir.

    6-Yargılama kesinlikle gerçekleşecektir.

    7-Mükemmel çizilmiş yörüngelere sahip göğe andolsun ki

    8-Siz ihtilaf içindesiniz.

    9-Çevrilen, ondan çevrilir.

    10-Kahrolsun palavracılar,

    11-Ki şaşkınlıkları içinde umursamıyorlar.

    12-Yargı Gününün zamanını sorarlar.

    13-O gün onlar ateşe sunulacaklardır.

    14-Cezanızı tadın, meydan okumakta olduğunuz şey budur işte!

    15-Erdemliler cennetlerdedir, pınar başlarındadır.

    16-Rab'lerinin kendilerine verdiğini alırlar. Çünkü onlar bundan önce güzel davranıyorlardı.

    17-Geceleri az uyurlardı.

    18-Seher vakitlerinde bağışlanma dilerlerdi.

    19-Paralarında, isteyenler ve yoksullar için bir pay vardı.

    20-Kesin inananlar için yerde ayetler (işaret ve deliller) vardır.

    21-Kendi içinizde de... Görmez misiniz?

    22-Gökte rızkınız ve size söz verilenler vardır.

    23-Göğün ve yerin Rabbine andolsun ki sizin konuşmanız nasıl bir gerçek ise, bu da öylece bir gerçektir.

    24-İbrahim'in ağırlanan konuklarının haberini aldın mı?

    25-Onun huzuruna girmişlerdi ve "Selam (barış)" demişlerdi. O da, "Selam size, yabancılar!" demişti.

    26-Ailesine yöneldi ve sonra semiz bir buzağı ile geldi.

    27-Onu onların önüne sürüp, "Yemez misiniz?" dedi.

    28-Onlardan bir korku duydu. Bunun üzerine onlar, "Korkma" dediler ve ona bilgin bir oğul müjdelediler.

    29-Karısı hayret içinde, (hayretten) yüzüne vurarak, "Kısır bir yaşlı kadın!" dedi.

    30-Dediler ki, "Rabbin böyle söylemiştir. O Bilgedir, Bilendir."

    31-(İbrahim:) "Ey elçiler asıl göreviniz nedir?" dedi.

    32-Dediler ki, "Biz suçlu bir topluluğa gönderildik."

    33-"Üzerlerine balçıktan taşlar göndermek için..."

    34-"Rabbin tarafından taşkınlar için işaretlenmiş olarak."

    35-Sonra, orada inananlardan kim varsa çıkardık.

    36-Zaten orada bir evin dışında hiç bir müslüman bulmadık.

    37-Acı azaptan korkacaklar için orada bir ders bıraktık.

    38-Musa'da da (bir ders vardır). Onu Firavun'a apaçık bir delil ile göndermiştik.

    39-Erkanıyla birlikte yüz çevirdi ve "Ya bir büyücüdür, ya da bir deli," dedi.

    40-Onu ve askerlerini yakalayıp denize attık. Bu sonucu haketmişti.

    41-Ad halkında da (bir ders vardır). Üzerlerine korkunç bir rüzgar gönderdik.

    42-Rastgeldiği her şeyi toz toprağa çeviriyordu.

    43-Semud'da da (bir ders vardır). Onlara, "Belli bir süreye kadar keyfinize bakın" denmişti.

    44-Rab'lerinin emrine karşı geldiler. Bunun üzerine bakınırlarken onları bir yıldırım çarptı.

    45-Ne kalkabildiler, ne de yardım görebildiler.

    46-Daha önce de Nuh halkını... Onlar yoldan çıkmış bir topluluktu.

    47-Göğü gücümüzle biz kurduk ve onu biz genişletmekteyiz.

    48-Yeri biz döşedik; ne güzel döşeyiciyiz.

    49-Öğüt almanız için de herşeyi çiftler halinde yarattık.

    50-Öyleyse ALLAH'a kaçınız. Ben, O'nun tarafından size gönderilmiş bir uyarıcıyım.

    51-ALLAH ile birlikte başka tanrılar edinmeyin. Ben O'nun tarafından size gönderilmiş bir uyarıcıyım.

    52-İşte böyle, onlardan öncekilere her ne zaman bir elçi geldiyse, "Bu, bir büyücüdür," yahut "Bu bir delidir," derlerdi.

    53-Bunu (söylemeyi) birbirlerine öğütlediler mi? Doğrusu, onlar sınırı aşan bir topluluktur.

    54-Onlardan yüz çevir; sen kınanacak değilsin.

    55-Hatırlat, çünkü hatırlatmak inananlara yarar sağlar.

    56-Cinleri ve insanları ancak bana kulluk etmeleri için yarattım.

    57-Onlardan ne bir rızık istiyorum, ne de beni beslemelerini.

    58-Kuşkusuz Rızık veren, Kuvvet sahibi ve Güçlü olan ancak ALLAH'tır.

    59-Elbette, bu zulmedenlerin de (geçmiş) yoldaşlarının payına benzer bir payları vardır.

    60-Kendilerine söz verilen günden dolayı vay haline şu inkarcıların!

  • Elmalılı Hamdi Yazır

    1-O tozdurup savuranlara,

    2-Derken bir ağırlık taşıyanlara,

    3-Derken bir kolaylıkla akanlara,

    4-Derken bir emir taksim edenlere andolsun ki,

    5-O size vaad edilen elbette doğrudur.

    6-Ceza ve hesap günü şüphesiz olacaktır.

    7-Yollara sahip göğe andolsun ki,

    8-Siz elbette çelişkili sözler içindesiniz.

    9-Ondan çevrilen (imana) çevrilir.

    10-Kahrolsun (o fikir adına) kendi tahminlerini ileri sürenler!

    11-Onlar bir sarhoşluk ve cehalet içinde şuursuzdurlar.

    12-Onlar: "Hesap ve ceza günü ne zaman?" diye soruyorlar.

    13-O gün, onların ateş üzerinde azap görecekleri gündür.

    14-Onlara: "Tadın inkarınızın cezasını, işte sizin acele istediğiniz budur!" denecektir.

    15-Şüphesiz ki takva sahipleri Rablerinin kendilerine verdiği sevabı almış olarak cennet bahçelerinde ve pınar başlarında bulunacaklardır. Çünkü onlar bundan önce iyilik yapıyorlardı.

    16-Şüphesiz ki takva sahipleri Rablerinin kendilerine verdiği sevabı almış olarak cennet bahçelerinde ve pınar başlarında bulunacaklardır. Çünkü onlar bundan önce iyilik yapıyorlardı.

    17-Onlar geceleyin pek az uyurlardı.

    18-Onlar seher vakitlerinde Allah'tan bağışlanma dilerlerdi.

    19-Onların mallarında isteyen ve istemeyen yoksullar için bir hak vardı.

    20-Kesin olarak inananlar için, yeryüzünde ve kendi nefislerinde nice ibretler vardır. Hiç görmüyor musunuz?

    21-Kesin olarak inananlar için, yeryüzünde ve kendi nefislerinde nice ibretler vardır. Hiç görmüyor musunuz?

    22-Sizin rızkınız da size vaad edilen sevap ve ceza da göktedir.

    23-Gök ve yerin Rabbine andolsun ki size edilen o vaad, herhalde haktır. O tıpkı sizin konuşmanız gibi gerçektir.

    24-Ey Muhammed! İbrahim'in şerefli misafirlerinin haberi sana geldi mi?

    25-Hani onlar İbrahim'in huzuruna girmişlerdi de "Selam sana!" demişlerdi. İbrahim: "Size de selam" demiş, ve içinden: "Bunlar tanınmamış bir topluluk!" diye geçirmişti.

    26-İbrahim, sonra ailesine giderek semiz bir buzağı (eti) getirdi.

    27-Onu önlerine sürerek: "Yemez misiniz?" dedi.

    28-Yemediklerini görünce onlardan içine bir korku düştü. Onlar İbrahim'e: "Korkma!" dediler ve onu çok bilgili bir oğul ile müjdelediler.

    29-Bunun üzerine karısı (Sâre) bir çığlık atarak geldi ve elini yüzüne vurarak: "Ben kısır bir kocakarıyım, nasıl çocuğum olur?" dedi.

    30-Misafir melekler: "Evet bu böyledir. Rabbin böyle buyurdu. Gerçekten O hüküm ve hikmet sahibidir. Herşeyi hakkıyla bilir." dediler.

    31-İbrahim, kendisine misafir olarak gelen meleklere: "Acaba sizin asıl önemli işiniz nedir ey elçiler?" dedi.

    32-Onlar: "Gerçekten biz günahkâr bir kavim (olan Lût kavmine) gönderildik.

    33-Onların üzerine çamurdan pişirilmiş sert taşlar yağdıracağız.

    34-O taşlardan herbirinin haddi aşanlardan kime isabet edeceği Rabbin katında işaretlenmiştir." dediler.

    35-Nihayet biz müminlerden orada bulunan kimseleri çıkardık.

    36-Fakat biz orada müslümanlardan bir ev halkından başka kimseyi de bulamadık.

    37-Biz orada acı bir azabdan korkan kimseler için bir ibret nişanesi bıraktık.

    38-Musa'nın kıssasında da ibret vardır. Hani biz onu apaçık bir delille Firavun'a göndermiştik.

    39-Firavun ise ordusuyla birlikte yüz çevirmiş, onun hakkında: "Bu bir sihirbazdır, ya da bir delidir." demişti.

    40-Nihayet biz onu ve ordularını yakalayıp hepsini denize attık. Firavun ise o sırada (inadından dolayı pişmanlık duyarak) kendi kendini kınıyordu.

    41-Âd kavminin helâkinde de bir ibret vardır. Hani biz onların üzerine köklerini kesecek bir rüzgar göndermiştik.

    42-O rüzgar üzerine uğradığı hiçbir şeyi bırakmıyor, mutlaka onu kül gibi dağıtıyordu.

    43-Semud kavminin helâkinde de bir ibret vardır. Hani onlara: "Belirli bir süreye kadar dünyadan yararalanıp, geçinin!" denmişti.

    44-Onlarsa Rablerinin emrine karşı büyüklük tasladılar. Bunun üzerine kendilerini, bakıp dururlarken yıldırım yakalayıp, çarptı.

    45-Artık onlar, ne kendi kendilerine ayağa kalkabildiler, ne de yardım gördüler.

    46-Daha önce de Nuh kavmini helâk etmiştik. Çünkü onlar yoldan çıkmış fâsık bir kavimdiler.

    47-Biz göğü kudretimizle bina ettik. Hiç şüphesiz biz, çok genişlik ve kudret sahibiyiz.

    48-Yeryüzünü de biz döşedik. Bakın biz onu ne güzel döşüyoruz!

    49-Biz herşeyden iki çift yarattık. Umulur ki, iyice düşünürsünüz.

    50-Ey Muhammed! de ki: "Öyleyse Allah'a koşun, gerçekten ben size O'nun tarafından gönderilmiş apaçık bir uyarıcıyım.

    51-Allah'la beraber başka bir tanrı uydurmayın (O'na ortak koşmayın). Gerçekten ben size O'nun tarafından gönderilmiş apaçık bir uyarıcıyım."

    52-Böylece onlardan öncekilere de herhangi bir peygamber gelince, onun hakkında da mutlaka: "Bir sihirbazdır veya bir delidir." dediler.

    53-Onlar birbirlerine bunu mu tavsiye ettiler? Hayır onlar azgın bir kavimdir.

    54-Ey Muhammed! Sen onlardan yüz çevir. Artık sen kınanacak değilsin.

    55-Sen öğüt verip hatırlat. Çünkü, hatırlatmak müminlere fayda verir.

    56-Ben cinleri ve insanları ancak bana ibadet etsinler diye yarattım.

    57-Ben onlardan herhangi bir rızık istemiyorum. Beni yedirmelerini de istemiyorum.

    58-Şüphesiz ki, rızık veren O sağlam kuvvet sahibi olan Allah'tır.

    59-Şüphsiz ki, zulmedenlerin geçmiş arkadaşlarının payı gibi, dolgun bir azab payı vardır. Ama şimdi onu acele istemesinler.

    60-Kendilerine vaad edilen günlerinde uğrayacakaları azabdan dolayı vay inkâr edenlerin haline!.

  • Suat Yıldırım

    1-O tozutup savuran (rüzgârlara)

    2-Yağmur yüklenen bulutlara,

    3-Kolayca akıp giden (yıldızlar, bulutlar vb.) şeylere,

    4-Emirleri, rızıkları, yağmurları vb. şeyleri taksim eden meleklere yemin ederim ki:

    5-Size vâd olunan diriliş elbette gerçektir.

    6-İşlerin karşılığı da mutlaka alınacaktır.

    7-Yollarla, yörüngelerle dolu gök hakkı için! Siz tam bir çelişki içindesiniz.

    8-Yollarla, yörüngelerle dolu gök hakkı için! Siz tam bir çelişki içindesiniz.

    9-Oysa bu dâvetten, ancak aklı çarpılmış olan kimse çevrilip vazgeçirilir.

    10-O kahrolası yalancılar sarhoşluk ve cehalet içinde ne yaptıklarını bilmeden atıp tutarlar. Bir de alay ederek: “Ne zaman o hesap günü?” diye sorarlar.

    11-O kahrolası yalancılar sarhoşluk ve cehalet içinde ne yaptıklarını bilmeden atıp tutarlar. Bir de alay ederek: “Ne zaman o hesap günü?” diye sorarlar.

    12-O kahrolası yalancılar sarhoşluk ve cehalet içinde ne yaptıklarını bilmeden atıp tutarlar. Bir de alay ederek: “Ne zaman o hesap günü?” diye sorarlar.

    13-O gün, onların ateşin üzerinde kıvrandırılacakları gündür!

    14-Onlara: “Tadın bakalım fitnenizi, tadın dünyada kaynattığınız fitne ateşinin neticesini! İşte gelmesini dört gözle beklediğiniz azap!” denilir.

    15-Ama müttakiler bahçelerde, pınar başlarındadırlar.

    16-Rab'lerinin kendilerine verdiği mükâfatları almaktadırlar. Çünkü onlar, daha önce dünyada iyi davranan kimselerdi.

    17-Geceleri az uyurlardı.

    18-Seher vakitleri istiğfar ederlerdi.

    19-Mallarında isteyenlerin ve yoksulların hakkını ayırırlardı.

    20-Kesin inanmak isteyenler için yeryüzünde birçok deliller vardır. Bizzat kendi varlıklarınızda da böyle deliller vardır. Hâlâ görmeyecek misiniz? Gökte de hem rızkınız (rızkınızın vesileleri), hem de size vâd olunan cennet vardır.

    21-Kesin inanmak isteyenler için yeryüzünde birçok deliller vardır. Bizzat kendi varlıklarınızda da böyle deliller vardır. Hâlâ görmeyecek misiniz? Gökte de hem rızkınız (rızkınızın vesileleri), hem de size vâd olunan cennet vardır.

    22-Kesin inanmak isteyenler için yeryüzünde birçok deliller vardır. Bizzat kendi varlıklarınızda da böyle deliller vardır. Hâlâ görmeyecek misiniz? Gökte de hem rızkınız (rızkınızın vesileleri), hem de size vâd olunan cennet vardır.

    23-Göğün ve yerin Rabbine yemin olsun ki bu vaad, tıpkı sizin konuşmanızın sabit olduğu gibi bir gerçektir.

    24-Sahi! İbrâhimin şerefli misafirlerinin gelişlerinden haberin oldu mu?

    25-Onlar yanına varınca: “Selâm!” dediler. O da: “Size de Selâm!” diye cevap verdi, ama içinden: “Bunlar tanımadığım kimseler, hayırdır inşaallah!” dedi. [15,51; 4,86; 11,69]

    26-Onlara yemek getirmek için gizlice ailesinin yanına geçti ve semiz bir dana kebabı getirdi. Önlerine koyup “buyurmaz mısınız?” diye ikram etti. [11,69] {KM, Tekvin 18. bölüm}

    27-Onlara yemek getirmek için gizlice ailesinin yanına geçti ve semiz bir dana kebabı getirdi. Önlerine koyup “buyurmaz mısınız?” diye ikram etti. [11,69] {KM, Tekvin 18. bölüm}

    28-O sırada onlardan yana içine bir korku düştü. “Korkma!” dediler ve ona büyüdüğünde âlim olacak bir çocuklarının dünyaya geleceğini müjdelediler. [11,70-73; 15,53]

    29-Evin öbür köşesinden bunu duyan eşi, elini yüzüne vurarak: “Vay başıma gelene! Ben kısır bir kocakarı iken mi doğuracağım!” diye çığlık attı.

    30-Onlar, hanımına: “Evet, Rabbin böyle buyurdu, dediler. O, tam hüküm ve hikmet sahibidir, her şeyi hakkıyla bilir.”

    31-İbrâhim: “Peki sizin gelişinizin asıl sebebini öğrenebilir miyim ey değerli elçiler?” dedi.

    32-“Biz” dediler, “Suçlu bir güruhun, haddini aşanların tepelerine, çamurdan pişirilip de Rabbinin nezdinde damgalanmış taşları indirmek için görevlendirildik.”

    33-“Biz” dediler, “Suçlu bir güruhun, haddini aşanların tepelerine, çamurdan pişirilip de Rabbinin nezdinde damgalanmış taşları indirmek için görevlendirildik.”

    34-“Biz” dediler, “Suçlu bir güruhun, haddini aşanların tepelerine, çamurdan pişirilip de Rabbinin nezdinde damgalanmış taşları indirmek için görevlendirildik.”

    35-Derken, oradaki müminleri şehirden çıkarma emrini verdik.

    36-Ama orada, bir hane dışında, Biz'e itaat eden aile bulamadık.

    37-Ve öyle acı bir azaptan korkanlar için, orada bir alâmet bıraktık.

    38-Mûsâ'nın olayında da alınacak dersler vardır. Onu âşikâr bir delille (mûcize ile) Firavun’a göndermiştik.

    39-O var gücüyle ve bütün ordusuyla sırtını çevirdi ve “Mûsâ, ya bir büyücü, ya da bir delidir!” dedi.

    40-Biz de hem onu, hem ordularını yakalayıp denizin dibine geçiriverdik. Boğulurken, pişmanlıkla kendi kendini kınıyordu.

    41-Âd halkında da alınacak dersler vardır. Onlara da ortalığı kasıp kavuran köklerini kurutan bir kasırga gönderdik.

    42-Bu rüzgâr, uğradığı her şeyi derhal kül gibi savuruyordu.

    43-Semûd ahalisinde de böyle alınacak ibretler vardır. Onlara da “Bir süre hayattan zevk alın bakalım!” denilmişti.

    44-Onlar Rab'lerinin emrinden uzaklaşıp azıtınca kendileri baka baka, o müthiş yıldırım onları çarpıverdi.

    45-Oldukları yerde çöke kaldılar, ne doğrulabildiler, ne de yardım gördüler.

    46-Daha önceleri de Nûh'un halkını helâk etmiştik. Çünkü onlar da din yolundan çıkmış kimselerdi.

    47-Göğü Biz çok sağlam bir şekilde bina ettik, onu genişleten Biziz. Çünkü Biz geniş kudret ve hakimiyet sahibiyiz.

    48-Yeryüzünü de Biz döşedik, bakınız Biz ne de güzel döşedik!

    49-Her şeyi de çift yarattık ki düşünüp ders alasınız. [36,36; 43,12]

    50-“O halde, Allah'a kaçın, çabuk Allah’ın himayesine koşun. Zira ben O’nun tarafından, sizi uyarmak için gönderilen âşikâr bir elçiyim.”

    51-Sakın Allah'ın yanı sıra başka mâbud icad etmeyin. İşte ben O’nun tarafından, sizi uyarmak için gönderilen aydınlatıcı bir elçiyim.

    52-İşte böyle... Senin hemşehrilerinden önceki ümmetlere ne zaman bir elçi geldiyse mutlaka ona muhatapları büyücü veya deli dediler.

    53-Birbirlerine tavsiye mi ettiler, aralarında anlaştılar mı ki hep aynı şeyleri söylediler? Hayır, böyle bir tavsiye yok ama, onlar azgınlıkta müşterekler. İşte ondan, böyle söylerler.

    54-Sen de onlardan yüz çevir, yeterince onlara hakkı anlatmaya çalıştığından artık bundan ötürü seni kimse ayıplayamaz.

    55-Bununla beraber yine de hatırlatıp öğüt ver! Zira gerçeği hatırlatıp nasihatte bulunma, inananlara ve inanacaklara fayda verir.

    56-Ben cinleri ve insanları sırf Beni tanıyıp yalnız Bana ibadet etsinler diye yarattım.

    57-Onlardan nafaka istemiyorum, beni yedirip beslemelerini de istemiyorum. Asıl bütün mahlûkların rızıklarını veren, kâmil kuvvet ve tam iktidar sahibi olan Allah Teâlâdır.

    58-Onlardan nafaka istemiyorum, beni yedirip beslemelerini de istemiyorum. Asıl bütün mahlûkların rızıklarını veren, kâmil kuvvet ve tam iktidar sahibi olan Allah Teâlâdır.

    59-Muhakkak ki şimdiki zalimlerin de, daha önceki meslekdaşlarının payı gibi, bir azap payı vardır. Acele etmelerine hiç gerek yok, nasılsa ona kavuşacaklar!

    60-Ama tehdit olundukları o gün de gelince, çekeceklerinden dolayı vay o kâfirlerin haline!

  • Süleyman Ateş

    1-Savurup kaldıranlara,

    2-(Yağmur) Yüklü (bulut)lara,

    3-Kolayca akıp gidenlere,

    4-İş(ler)i taksim edenlere (rızıkları, yağmurları dağıtan güçlere) andolsun ki,

    5-Size va'dedilen, mutlaka doğrudur.

    6-Ceza muhakkak olacaktır.

    7-(Çeşitli) yolları (yörüngeleri) bulunan göğe andolsun ki,

    8-Siz, çeşitli söz(ler) içindesiniz.

    9-Çevrilen, ondan çevriliyor.

    10-O (çeşitli sözleri) atan yalancılar kahrolsun!

    11-Onlar aptallık içinde yanılıp durmaktadırlar.

    12-Ceza günü ne zaman? diye sorarlar.

    13-O gün onlar ateş üzerinde yakılacaklardır.

    14-(Kendilerine): "Fitnenizi (fesadınızın cezasını) tadın! Acele isteyip durduğunuz şey budur işte!" (denilecek).

    15-Korunanlar, cennetlerde, çeşme başlarındadırlar;

    16-Rablerinin, kendilerine verdiğini alırlar. Çünkü onlar bundan önce güzel davranırlardı:

    17-Geceleri pek az uyurlardı,

    18-Seherlerde onlar istiğfar ederlerdi,

    19-Mallarında dilenci ve yoksul için hak vardı.

    20-Kesin inanacaklar için yerde nice ibretler vardır.

    21-Kendi canlarınızda da öyle. Görmüyor musunuz?

    22-Gökte rızkınız da var, uyarıldığınız (azab)da var!

    23-Göğün ve yerin Rabbine andolsun ki o, sizin konuştuğunuz gibi gerçektir.

    24-İbrahim'in ağırlanan konuklarının haberi sana geldi mi?

    25-Bir zaman onun yanına girmişler: "Selam" demişlerdi. "Selam, dedi, (siz) tanınmamış bir topluluk(sunuz)."

    26-(Konuklarına yemek hazırlamak için) gizlice ailesinin yanına gitti, semiz bir buzağı getirdi.

    27-Onu, önlerine yaklaştırdı, "Yemez misiniz?" dedi.

    28-(Yemediklerini görünce) Onlardan içine bir korku düşürdü. "Korkma" dediler ve ona bilgin bir oğlan çocuğu müjdelediler.

    29-Karısı (Sare) çığlık içinde geldi (hayretten elini) yüzüne vurarak: "(Ben) Kısır bir koca karı(yım, benden nasıl çocuk olur)?" dedi.

    30-Dediler ki: "Rabbin böyle dedi. O, hüküm ve hikmet sahibidir, bilendir."

    31-(İbrahim): "O halde göreviniz nedir ey elçiler?" dedi.

    32-Dediler: "Biz suçlu bir kavme gönderildik."

    33-Ki onların üzerine çamurdan taş(lar) salalım.

    34-Rabbinin katında, haddi aşanlar için işaretlenmiş (taşlar).

    35-Orada bulunan mü'minleri çıkardık.

    36-Zaten orada bir ev(halkın)dan başka müslüman da bulmadık.

    37-Acı azabdan korkanlar için orada bir ibret bıraktık.

    38-Musa'da da (ibret alınacak şeyler vardır). Onu açık bir delil ile Fir'avn'e göndermiştik.

    39-(Fir'avn ona) Yanını çevirdi ve: "Bu, ya büyücü veya cinlidir" dedi.

    40-Biz de onu ve askerlerini yakaladık, onları denize attık. (O boğulurken pişmanlıkla) Kendi kendini kınıyordu.

    41-Ad(kavmin)de de (ibret alınacak şeyler vardır). Onlara, köklerini kesen bir rüzgar gönderdik.

    42-Üzerinden geçtiği hiçbir şeyi bırakmıyor, onu kül gibi ediyordu.

    43-Semud(kavmin)de de (ibret alınacak şeyler vardır). Onlara: "Bir süreye kadar sefa sürün" denmişti.

    44-Rablerinin buyruğuna başkaldırdılar, bu yüzden onlar bakıp dururlarken, onları yıldırım yakaladı.

    45-(Yurtlarında çöküverdiler) Ne kalkabildiler, ne de (bu duruma) engel olabildiler.

    46-Daha önce de Nuh kavmini helak etmiştik. Çünkü onlar da yoldan çıkmış bir toplum idiler.

    47-Göğü sağlam yaptık, biz genişleticiyiz (kudretimiz geniştir, göğü öyle genişleten biziz).

    48-Yeri biz döşedik, (biz) ne güzel döşeyiciyiz.

    49-Her şeyden iki çift (erkek-dişi) yarattık ki düşünüp öğüt alasınız.

    50-O halde Allah'a kaçın, ben size O'nun tarafından görevlendirilmiş apaçık bir uyarıcıyım.

    51-Allah ile beraber başka tanrılar uydurmayın. Ben size O'nun tarafından görevlendirilmiş apaçık bir uyarıcıyım.

    52-İşte böyle, onlardan önce de ne kadar elçi geldiyse mutlaka: "Büyücü veya cinlenmiş" dediler.

    53-Bunu birbirlerine tavsiye mi ettiler (ki hep aynı şeyi söylüyorlar)? Doğrusu, onlar azgın bir topluluktur.

    54-Onlardan yüz çevir, sen kınanacak değilsin.

    55-Ama yine de hatırlat, çünkü hatırlatmak inananlara yararlıdır.

    56-Ben cinleri ve insanları, ancak bana kulluk etsinler diye yarattım.

    57-Ben onlardan rızık istemiyorum, beni beslemelerini de istemiyorum.

    58-Şüphesiz rızık veren, sağlam kuvvet sahibi olan ancak Allah'tır.

    59-Muhakkak ki, bu zulmedenlerin de (geçmiş) arkadaşlarının payı gibi bir azab payı vardır, (ötekilerin başına gelen azab gibi bir azab bunların da başına gelecektir), acele etmesinler.

    60-Uyarıldıkları günlerinden dolayı vay o kafirlerin haline!

  • Yaşar Nuri Öztürk

    1-O tozutup savuranlara/o kırıp un-ufak edenlere,

    2-O ağırlık taşıyanlara,

    3-O kolayca akıp gidenlere/o rahatça yüzenlere,

    4-O iş ve oluşu bölüştürenlere yemin olsun ki,

    5-Hiç kuşkusuz, o size vaat olunan kesinlikle doğrudur.

    6-Ve din, şaşmaz bir olgudur.

    7-Yemin olsun o ahenkli yollar taşıyan göğe,

    8-Ki siz gerçekten tartışmalarla dolu bir söz içindesiniz.

    9-Yüzgeri çevrilen onun yüzünden çevrilir.

    10-Kahrolsun o düzenbaz yalancılar,

    11-Ki onlar bir sersemlik içinde ne yaptıklarından habersizdirler.

    12-Sorarlar: "Ne zaman o din günü?"

    13-O gün onlar ateş üzerinde deneme ve elemeye tâbi tutulacaklardır.

    14-Tadın imtihan ve ıstırabınızı. İşte budur o çarçabuk gelmesini istediğiniz!

    15-Şu da bir gerçek ki, sakınıp korunanlar bahçelerde ve pınar başlarındadır;

    16-Rablerinin kendilerine verdiğini almış kişiler olarak. Doğrusu, onlar bundan önce de iyilik ve güzellik sergilemekteydiler.

    17-Gecenin pek azında uyumaktaydılar.

    18-Seher vakitlerinde af dilemekteydi onlar.

    19-İhtiyaç sahibi için, yoksun için bir hak vardı mallarında onların.

    20-Yeryüzünde ayetler vardır görürcesine bilenler için.

    21-Benliklerinizin içinde de. Hâlâ bakıp görmeyecek misiniz?

    22-Sizin, rızkınız da göktedir, tehdit edildiğiniz şey de.

    23-Göğün ve yerin Rabbine yemin olsun ki, o tıpkı sizin konuşabildiğiniz gibi kesin bir gerçektir.

    24-Geldi mi sana İbrahim'in ikram edilen konuklarının haberi?

    25-Hani, İbrahim'in yanına girmişlerdi de "Selam!" demişlerdi. İbrahim: "Selam! Tanınmayan bir topluluk bu." demişti.

    26-Hemen ailesinin yanına gitti; semiz bir dana getirdi.

    27-Danayı misafirlerin önüne sürdü. "Yemez misiniz?" dedi.

    28-O arada, içine bunlardan bir kuşku düştü. "Korkma!" dediler. Ve ona bilgin bir oğlan müjdelediler.

    29-Derken, karısı bir çığlık içinde döndü; yüzüne vurarak şöyle dedi: "Ben, doğurma yaşını geçmiş bir kocakarıyım!"

    30-Dediler ki: "Rabbin öyle buyurmuştur. Hüküm ve hikmet sahibi O'dur, en iyisini bilen de O'dur.

    31-İbrahim sordu: "Amacınız ne, ey elçiler?"

    32-Dediler: "Biz, suçlulardan oluşan bir topluma gönderildik."

    33-"Üzerlerine çamurdan taş atalım diye."

    34-"Rabbin katında, sınır tanımazlar için işaretlenmiş taşlar."

    35-Orada, müminlerden kim varsa çıkardık.

    36-Artık orada, bir ev dışında, müslümanlardan/Allah'a teslim olanlardan hiç kimse bulamıyorduk.

    37-Acıklı azaptan korkanlar için orada bir işaret bıraktık;

    38-Mûsa'da da. Biz onu açık bir kanıtla Firavun'a gönderdik.

    39-O tüm gücüyle/tüm seçkin adamlarıyla birlikte yüz çevirdi ve şöyle dedi: "Bir büyücü yahut mecnun."

    40-Bunun üzerine, onu da ordusunu da yakalayıp suyun ortasına fırlattık. Kendi kendini kınayıp duruyordu.

    41-Âd kavminde de bir ibret var. Onlar üzerine, her şeyi yerinden söken rüzgârı göndermiştik.

    42-Üzerinden geçtiği her şeyi kül haline getirmeden bırakmıyordu.

    43-Semûd'da da bir ibret var. Onlara şöyle denmişti: "Bir vakte kadar yiyip içip eğlenin."

    44-Daha sonra onlar, Rablerinin emrine kafa tuttular da gözleri baka baka yıldırım kendilerini yakaladı.

    45-Ne kalkıp kaçabildiler ne de kendilerine yardım eden oldu.

    46-Daha önce de Nûh kavmini batırmıştık. Çünkü onlar da doğruluktan ayrılmış bir topluluktu.

    47-Göğe gelince, onu biz ellerimizle kurduk. Hiç kuşkusuz, biz, genişleticileriz.

    48-Yeri de biz döşedik. Ne güzel döşeyicileriz!

    49-Herşeyden iki çift yarattık ki düşünüp anlayabilesiniz.

    50-O halde Allah'a kaçın/sığının! Ben size O'ndan gelmiş açıklayıcı bir uyarıcıyım.

    51-Allah'ın yanına başka bir ilah koymayın! Ben size O'ndan gelmiş açıklayıcı bir uyarıcıyım.

    52-İşte böyle! Onlardan önce herhangi bir resul geldiğinde, mutlaka şöyle dediler: "Ya büyücüdür ya deli."

    53-Bunu aralarında vasiyetleştiler mi? Hayır, azıp sapmış bir topluluk bunlar.

    54-Artık onlardan yüz çevir. Sen bu yüzden kınanmayacaksın.

    55-Hatırlat/öğüt ver; çünkü hatırlatıp öğüt vermek müminlere yarar sağlar.

    56-Ben, cinleri ve insanları bana ibadet etmeleri/benim için iş yapıp değer üretmeleri dışında bir şey için yaratmadım.

    57-Ben onlardan rızık istemiyorum. Beni yedirip doyurmalarını da istemiyorum.

    58-Hiç kuşkusuz, Allah Rezzâk'tır, bol bol rızık verir. Kuvvet sahibidir, Metîn'dir, güçlü ve dayanıklıdır.

    59-Şu bir gerçek ki, zulmedenlerin, tıpkı arkadaşlarının günahları gibi günahları vardır. O halde acele etmesinler.

    60-O vaat edildikleri günlerinden dolayı vay kâfirlerin haline!

  • ARAPÇA

    1-بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَـٰنِ الرَّحِيمِ وَالذَّارِيَاتِ ذَرْوًا

    (veẕẕâriyâti ẕervâ.)

    2-فَالْحَامِلَاتِ وِقْرًا

    (felḥâmilâti viḳrâ.)

    3-فَالْجَارِيَاتِ يُسْرًا

    (felcâriyâti yüsrâ.)

    4-فَالْمُقَسِّمَاتِ أَمْرًا

    (felmüḳassimâti emrâ.)

    5-إِنَّمَا تُوعَدُونَ لَصَادِقٌ

    (innemâ tû`adûne leṣâdiḳ.)

    6-وَإِنَّ الدِّينَ لَوَاقِعٌ

    (veinne-ddîne levâḳi`.)

    7-وَالسَّمَاءِ ذَاتِ الْحُبُكِ

    (vessemâi ẕâti-lḥubük.)

    8-إِنَّكُمْ لَفِي قَوْلٍ مُّخْتَلِفٍ

    (inneküm lefî ḳavlim muḫtelif.)

    9-يُؤْفَكُ عَنْهُ مَنْ أُفِكَ

    (yü'fekü `anhü men üfik.)

    10-قُتِلَ الْخَرَّاصُونَ

    (ḳutile-lḫarrâṣûn.)

    11-الَّذِينَ هُمْ فِي غَمْرَةٍ سَاهُونَ

    (elleẕîne hüm fî gamratin sâhûn.)

    12-يَسْأَلُونَ أَيَّانَ يَوْمُ الدِّينِ

    (yes'elûne eyyâne yevmü-ddîn.)

    13-يَوْمَ هُمْ عَلَى النَّارِ يُفْتَنُونَ

    (yevme hüm `ale-nnâri yüftenûn.)

    14-ذُوقُوا فِتْنَتَكُمْ هَـٰذَا الَّذِي كُنتُم بِهِ تَسْتَعْجِلُونَ

    (ẕûḳû fitneteküm. hâẕe-lleẕî küntüm bihî testa`cilûn.)

    15-إِنَّ الْمُتَّقِينَ فِي جَنَّاتٍ وَعُيُونٍ

    (inne-lmütteḳîne fî cennâtiv ve`uyûn.)

    16-آخِذِينَ مَا آتَاهُمْ رَبُّهُمْ ۚ إِنَّهُمْ كَانُوا قَبْلَ ذَٰلِكَ مُحْسِنِينَ

    (âḫiẕîne mâ âtâhüm rabbühüm. innehüm kânû ḳable ẕâlike muḥsinîn.)

    17-كَانُوا قَلِيلًا مِّنَ اللَّيْلِ مَا يَهْجَعُونَ

    (kânû ḳalîlem mine-lleyli mâ yehce`ûn.)

    18-وَبِالْأَسْحَارِ هُمْ يَسْتَغْفِرُونَ

    (vebil'esḥâri hüm yestagfirûn.)

    19-وَفِي أَمْوَالِهِمْ حَقٌّ لِّلسَّائِلِ وَالْمَحْرُومِ

    (vefî emvâlihim ḥaḳḳul lissâili velmaḥrûm.)

    20-وَفِي الْأَرْضِ آيَاتٌ لِّلْمُوقِنِينَ

    (vefi-l'arḍi âyâtül lilmûḳinîn.)

    21-وَفِي أَنفُسِكُمْ ۚ أَفَلَا تُبْصِرُونَ

    (vefî enfüsiküm. efelâ tübṣirûn.)

    22-وَفِي السَّمَاءِ رِزْقُكُمْ وَمَا تُوعَدُونَ

    (vefi-ssemâi rizḳuküm vemâ tû`adûn.)

    23-فَوَرَبِّ السَّمَاءِ وَالْأَرْضِ إِنَّهُ لَحَقٌّ مِّثْلَ مَا أَنَّكُمْ تَنطِقُونَ

    (feverabbi-ssemâi vel'arḍi innehû leḥaḳḳum miŝle mâ enneküm tenṭiḳûn.)

    24-هَلْ أَتَاكَ حَدِيثُ ضَيْفِ إِبْرَاهِيمَ الْمُكْرَمِينَ

    (hel etâke ḥadîŝü ḍayfi ibrâhîme-lmükramîn.)

    25-إِذْ دَخَلُوا عَلَيْهِ فَقَالُوا سَلَامًا ۖ قَالَ سَلَامٌ قَوْمٌ مُّنكَرُونَ

    (iẕ deḫalû `aleyhi feḳâlû selâmâ. ḳâle selâm. ḳavmüm münkerûn.)

    26-فَرَاغَ إِلَىٰ أَهْلِهِ فَجَاءَ بِعِجْلٍ سَمِينٍ

    (ferâga ilâ ehlihî fecâe bi`iclin semîn.)

    27-فَقَرَّبَهُ إِلَيْهِمْ قَالَ أَلَا تَأْكُلُونَ

    (feḳarrabehû ileyhim ḳâle elâ te'külûn.)

    28-فَأَوْجَسَ مِنْهُمْ خِيفَةً ۖ قَالُوا لَا تَخَفْ ۖ وَبَشَّرُوهُ بِغُلَامٍ عَلِيمٍ

    (feevcese minhüm ḫîfeh. ḳâlû lâ teḫaf. vebeşşerûhü bigulâmin `alîm.)

    29-فَأَقْبَلَتِ امْرَأَتُهُ فِي صَرَّةٍ فَصَكَّتْ وَجْهَهَا وَقَالَتْ عَجُوزٌ عَقِيمٌ

    (feaḳbeleti-mraetühû fî ṣarratin feṣakket vechehâ veḳâlet `acûzün `aḳîm.)

    30-قَالُوا كَذَٰلِكِ قَالَ رَبُّكِ ۖ إِنَّهُ هُوَ الْحَكِيمُ الْعَلِيمُ

    (ḳâlû keẕâliki ḳâle rabbük. innehû hüve-lḥakîmü-l`alîm.)

    31-قَالَ فَمَا خَطْبُكُمْ أَيُّهَا الْمُرْسَلُونَ

    (ḳâle femâ ḫaṭbüküm eyyühe-lmürselûn.)

    32-قَالُوا إِنَّا أُرْسِلْنَا إِلَىٰ قَوْمٍ مُّجْرِمِينَ

    (ḳâlû innâ ürsilnâ ilâ ḳavmim mücrimîn.)

    33-لِنُرْسِلَ عَلَيْهِمْ حِجَارَةً مِّن طِينٍ

    (linürsile `aleyhim ḥicâratem min ṭîn.)

    34-مُّسَوَّمَةً عِندَ رَبِّكَ لِلْمُسْرِفِينَ

    (müsevvemeten `inde rabbike lilmüsrifîn.)

    35-فَأَخْرَجْنَا مَن كَانَ فِيهَا مِنَ الْمُؤْمِنِينَ

    (feaḫracnâ men kâne fîhâ mine-lmü'minîn.)

    36-فَمَا وَجَدْنَا فِيهَا غَيْرَ بَيْتٍ مِّنَ الْمُسْلِمِينَ

    (femâ vecednâ fîhâ gayra beytim mine-lmüslimîn.)

    37-وَتَرَكْنَا فِيهَا آيَةً لِّلَّذِينَ يَخَافُونَ الْعَذَابَ الْأَلِيمَ

    (veteraknâ fîhâ âyetel lilleẕîne yeḫâfûne-l`aẕâbe-l'elîm.)

    38-وَفِي مُوسَىٰ إِذْ أَرْسَلْنَاهُ إِلَىٰ فِرْعَوْنَ بِسُلْطَانٍ مُّبِينٍ

    (vefî mûsâ iẕ erselnâhü ilâ fir`avne bisülṭânim mübîn.)

    39-فَتَوَلَّىٰ بِرُكْنِهِ وَقَالَ سَاحِرٌ أَوْ مَجْنُونٌ

    (fetevellâ biruknihî veḳâle sâḥirun ev mecnûn.)

    40-فَأَخَذْنَاهُ وَجُنُودَهُ فَنَبَذْنَاهُمْ فِي الْيَمِّ وَهُوَ مُلِيمٌ

    (feeḫaẕnâhü vecünûdehû fenebeẕnâhüm fi-lyemmi vehüve mülîm.)

    41-وَفِي عَادٍ إِذْ أَرْسَلْنَا عَلَيْهِمُ الرِّيحَ الْعَقِيمَ

    (vefî `âdin iẕ erselnâ `aleyhimü-rrîḥa-l`aḳîm.)

    42-مَا تَذَرُ مِن شَيْءٍ أَتَتْ عَلَيْهِ إِلَّا جَعَلَتْهُ كَالرَّمِيمِ

    (mâ teẕeru min şey'in etet `aleyhi illâ ce`alethü kelramîm.)

    43-وَفِي ثَمُودَ إِذْ قِيلَ لَهُمْ تَمَتَّعُوا حَتَّىٰ حِينٍ

    (vefî ŝemûde iẕ ḳîle lehüm temette`û ḥattâ ḥîn.)

    44-فَعَتَوْا عَنْ أَمْرِ رَبِّهِمْ فَأَخَذَتْهُمُ الصَّاعِقَةُ وَهُمْ يَنظُرُونَ

    (fe`atev `an emri rabbihim feeḫaẕethümu-ṣṣâ`iḳatü vehüm yenżurûn.)

    45-فَمَا اسْتَطَاعُوا مِن قِيَامٍ وَمَا كَانُوا مُنتَصِرِينَ

    (feme-steṭâ`û min ḳiyâmiv vemâ kânû münteṣirîn.)

    46-وَقَوْمَ نُوحٍ مِّن قَبْلُ ۖ إِنَّهُمْ كَانُوا قَوْمًا فَاسِقِينَ

    (veḳavme nûḥim min ḳabl. innehüm kânû ḳavmen fâsiḳîn.)

    47-وَالسَّمَاءَ بَنَيْنَاهَا بِأَيْدٍ وَإِنَّا لَمُوسِعُونَ

    (vessemâe beneynâhâ bieydiv veinnâ lemûsi`ûn.)

    48-وَالْأَرْضَ فَرَشْنَاهَا فَنِعْمَ الْمَاهِدُونَ

    (vel'arḍa feraşnâhâ feni`me-lmâhidûn.)

    49-وَمِن كُلِّ شَيْءٍ خَلَقْنَا زَوْجَيْنِ لَعَلَّكُمْ تَذَكَّرُونَ

    (vemin külli şey'in ḫalaḳnâ zevceyni le`alleküm teẕekkerûn.)

    50-فَفِرُّوا إِلَى اللَّهِ ۖ إِنِّي لَكُم مِّنْهُ نَذِيرٌ مُّبِينٌ

    (fefirrû ile-llâh. innî leküm minhü neẕîrum mübîn.)

    51-وَلَا تَجْعَلُوا مَعَ اللَّهِ إِلَـٰهًا آخَرَ ۖ إِنِّي لَكُم مِّنْهُ نَذِيرٌ مُّبِينٌ

    (velâ tec`alû me`a-llâhi ilâhen âḫar. innî leküm minhü neẕîrum mübîn.)

    52-كَذَٰلِكَ مَا أَتَى الَّذِينَ مِن قَبْلِهِم مِّن رَّسُولٍ إِلَّا قَالُوا سَاحِرٌ أَوْ مَجْنُونٌ

    (keẕâlike mâ ete-lleẕîne min ḳablihim mir rasûlin illâ ḳâlû sâḥirun ev mecnûn.)

    53-أَتَوَاصَوْا بِهِ ۚ بَلْ هُمْ قَوْمٌ طَاغُونَ

    (etevâṣav bih. bel hüm ḳavmün ṭâgûn.)

    54-فَتَوَلَّ عَنْهُمْ فَمَا أَنتَ بِمَلُومٍ

    (fetevelle `anhüm femâ ente bimelûm.)

    55-وَذَكِّرْ فَإِنَّ الذِّكْرَىٰ تَنفَعُ الْمُؤْمِنِينَ

    (veẕekkir feinne-ẕẕikrâ tenfe`u-lmü'minîn.)

    56-وَمَا خَلَقْتُ الْجِنَّ وَالْإِنسَ إِلَّا لِيَعْبُدُونِ

    (vemâ ḫalaḳtü-lcinne vel'inse illâ liya`büdûn.)

    57-مَا أُرِيدُ مِنْهُم مِّن رِّزْقٍ وَمَا أُرِيدُ أَن يُطْعِمُونِ

    (mâ ürîdü minhüm mir rizḳiv vemâ ürîdü ey yuṭ`imûn.)

    58-إِنَّ اللَّهَ هُوَ الرَّزَّاقُ ذُو الْقُوَّةِ الْمَتِينُ

    (inne-llâhe hüve-rrazzâḳu ẕü-lḳuvveti-lmetîn.)

    59-فَإِنَّ لِلَّذِينَ ظَلَمُوا ذَنُوبًا مِّثْلَ ذَنُوبِ أَصْحَابِهِمْ فَلَا يَسْتَعْجِلُونِ

    (feinne lilleẕîne żalemû ẕenûbem miŝle ẕenûbi aṣḥâbihim felâ yesta`cilûn.)

    60-فَوَيْلٌ لِّلَّذِينَ كَفَرُوا مِن يَوْمِهِمُ الَّذِي يُوعَدُونَ

    (feveylül lilleẕîne keferû miy yevmihimü-lleẕî yû`adûn.)

İçerik korumalıdır. Sağ tıklama işlevi devre dışı bırakıldı.