VEYSEL ATACAN

  • Resimler
  • Araştırmalar
  • Yazılar
  • Videolar

Ez-Zuhruf Suresi

  • Abdülbaki Gölpınarlı

    1-Ha mim.

    2-Andolsun her şeyi açıklayan kitaba.

    3-Şüphe yok ki biz, akıl edesiniz, anlayasınız diye Kur'an'ı Arap diliyle meydana getirdik.

    4-Ve şüphe yok ki o, bizim katımızda, kitabın aslındadır, temelindedir, elbette pek yücedir, hüküm ve hikmetle doludur.

    5-Haddi aşmış bir topluluk olduğunuzdan dolayı size Kur'an'ı bildirmekten vaz mı geçelim?

    6-Önce gelenler içinde de nice peygamberler gönderdik.

    7-Ve hiçbir peygamber gelmedi onlara ki onunla alay etmesinler.

    8-Derken kuvvet bakımından, bunlardan çok daha çetin oldukları halde helak ettik onları ve öncekilere ait kıssalar, sana anlatıldı evvelce.

    9-Ve andolsun ki onlara, kim yarattı gökleri ve yeryüzünü diye sorsan elbette onları diyeceklerdir, üstün olan ve her şeyi bilen yarattı;

    10-Öyle bir mabuttur ki yeryüzünü, size karar edilecek bir yurt olarak yaratmıştır ve istediğinizi elde etmeniz için de orada yollar halketmiştir.

    11-Ve öyle bir mabuttur ki ihtiyaç miktarınca yağmur yağdırır gökten, derken onunla ölü şehri diriltiriz, işte böylece sizi de diriltip kabirlerinizden çıkarır.

    12-Ve öyle bir mabuttur ki bütün mahlukatı erkek ve dişi olarak yaratmıştır ve bindiğiniz gemileri ve hayvanları halketmiştir.

    13-Binip oturun da sonra onların üstünde doğruldunuz mu Rabbinizin nimetini anın ve yücedir, münezzehtir noksan sıfatlardan o mabut ki ram etmiştir bunu bize, yoksa biz, zaptedemezdik onu deyin diye.

    14-Ve şüphe yok ki biz, Rabbimize döneceğiz deyin diye.

    15-Ve bazı kullarının, onun bir parçası olduğuna, ondan vücuda geldiğine hükmettiler, gerçekten de insan, apaçık bir nankördür elbet.

    16-Yoksa o, yarattıklarından kızları, kendisine kız ediniyor da oğulları size mi bırakıyor?

    17-Ve onlardan biri, bir kızın oldu diye müjdelendi mi, Allah'ın kızı var dediği halde yüzü kapkara olur ve kızar, kederlenir.

    18-Onlar, süslenip bezenerek yetişen ve münakaşada, düşmanlıkta, apaçık bir delil bile getiremeyen, istediğini söyliyemeyen bir mahluku mabuda mı nispet ediyorlar?

    19-Ve rahmanın kulları olan meleklerin, kız olduğuna hükmediyorlar, onları yarattığımız vakit gördüler mi ki? Tanıklıklarını yazacağız ve soruya çekilecek onlar.

    20-Ve rahman isteseydi derler, kulluk etmezdik onlara; bu hususta hiçbir bilgileri yok; onlar, yalandan başka bir şey söylemiyorlar.

    21-Yoksa onlara, bu kitaptan önce bir kitap mı verdik de ona sımsıkı yapışmışlar?

    22-Hayır, şüphe yok ki dediler, biz atalarımızı bir dine, bir inanca sahip bulduk ve şüphe yok ki biz de onların izini izlemede, o yola gitmedeyiz.

    23-Ve böylece senden önce de hiçbir şehre bir korkutucu göndermedik ki o şehrin, halivakti yerinde olanları, şüphe yok ki biz, atalarımızı bir dine, bir inanca sahip bulduk ve şüphe yok ki biz de onların izine uyduk demesinler.

    24-Peygamber, onlara, ben dedi, atalarınızdan bulduğunuz dinden daha doğru bir dinle gelsem de gene atalarınızın yoluna mı gideceksiniz? Şüphe yok ki biz dediler, sizin gönderildiğiniz şeyleri zaten inkar etmedeyiz.

    25-Derken öç aldık onlardan, bak da gör, yalanlayanların sonları ne oldu?

    26-Ve an o zamanı ki hani İbrahim, atasına ve kavmine demişti: Şüphe yok ki ben, sizin kulluk ettiklerinizden tamamıyla uzağım.

    27-Ben, ancak beni yoktan var edene taparım, artık o da doğru yolu gösterir bana.

    28-Ve bu birlik sözünü, gerçeğe dönsünler diye soyu arasında da daima kalacak ve zeval bulmayacak bir vasiyet olarak bıraktı.

    29-Belki de ben, onları da, atalarını da, onlara bir gerçek ve apaçık bir peygamber gelinceye dek geçindirmedeydim.

    30-Ve onlara gerçek gelince de bu dediler, büyü ve biz şüphe yok ki inkar etmedeyiz onu.

    31-Ve bu Kur'an dediler, iki şehirden birinin en büyük, en ileri gelen adamına inseydi ne olurdu?

    32-Onlar mı Rabbinin rahmetini pay edecekler? Biziz geçimlerini, aralarında paylaştıran dünya yaşayışında ve bir kısmı, bir kısmına hizmet etsin diye bazılarını derece bakımından bazılarından üstün halkettik ve Rabbinin rahmeti, onların toplayıp biriktirdiklerinden daha hayırlıdır.

    33-Bütün insanların, kafir olmaları gibi bir mahzur bulunmasaydı rahmanı inkar edenlerin evlerindeki tavanları ve üstüne basıp çıktıkları merdivenleri bile gümüşten halk ederdik.

    34-Ve evlerinin kapılarını ve üstüne oturup yaslandıkları tahtları gümüşten yapardık.

    35-Ve onları altınlara, mücevherlere boğardık ve bütün bunlar, dünya yaşayışına ait metalardan ibaret ve ahiretse, Rabbinin katında, çekinenlerin.

    36-Ve kim, rahmanı anmadan yüz çevirirse ona bir Şeytan musallat ederiz, artık o, arkadaş olur ona.

    37-Ve şüphe yok ki Şeytanlar, onları yoldan çıkarır ve şüphe yok ki doğru yolu bulduklarını sanırlar.

    38-Sonunda bizim tapımıza geldi mi keşke der, seninle benim aramda doğuyla batı kadar bir uzaklık olsaydı, gerçekten de ne kötü arkadaşmış.

    39-Ve o zaman zulmetmiştiniz, bugün pişmanlık kesin olarak fayda vermez size, şüphe yok ki azapta da müştereksiniz.

    40-Sen mi sağıra duyuracaksın, yahut köre ve apaçık bir sapıklık içinde bulunana yol göstereceksin?

    41-Seni, katımıza alsak bile hiç şüphe yok ki mutlaka onlardan öç alırız biz.

    42-Yahut da onlara vaadettiğimiz azabı mutlaka sana gösteririz, gerçekten de onlara gücümüz yeter bizim.

    43-Sen yapış sana vahyedilene, şüphe yok ki doğru yoldasın sen.

    44-Ve şüphe yok ki o, sana da elbet öğüttür, kavmine de ve soruya çekileceksiniz yakında.

    45-Ve sor senden önce peygamberlerimizden gönderdiklerimize: Rahmandan başka kulluk edilen mabutlar yarattık mı?

    46-Ve andolsun ki Musa'yı, delillerimizle Firavun'a ve kavminin ileri gelenlerine gönderdik de ben dedi, şüphe yok ki alemlerin Rabbinin peygamberiyim.

    47-Onlara delillerimizle gelince o delillere gülmeye başladılar.

    48-Onlara hiçbir delil göstermedik ki biri, öbüründen büyük olmasın ve tuttukları yoldan dönsünler diye de azaplandırdık onları.

    49-Ve ey büyücü demişlerdi, sana söz verdiğini sandığın Rabbine yalvar bizim için, şüphe yok ki biz de elbette doğru yola geliriz.

    50-Derken onlardan azabı kaldırdık mı sözlerinden döndüler.

    51-Ve Firavun, kavminin arasında bağırıp dedi ki: Ey kavmim, Mısır saltanatı ve ayağımın altından akıp duran şu ırmaklar, benim değil mi, görmüyor musunuz?

    52-Ben, şu aşağılık ve doğrudüzen söz bile söyliyemeyen adamdan daha hayırlı değil miyim?

    53-Ne olurdu, bari ona altın bilezikler takılmış olsaydı, yahut da onunla, ona uyan, yardım eden melekler gelseydi.

    54-Derken kavminin aklını çeldi de ona itaat ettiler, şüphe yok ki onlar, yoldan çıkmış bir topluluktu.

    55-Bizi gazaba getirdiler mi öç aldık onlardan, derken hepsini de sulara boğduk.

    56-Gerçekten de kafirlerin önde gidenleri kıldık onları ve sonradan gelenlere ibret ettik.

    57-Meryemoğlu örnek getirilince kavmin hemen bağrışmaya başladı.

    58-Ve bizim mabutlarımız mı hayırlı, yoksa o mu dediler, onlar, bu örneği ancak çekişmek için getirdiler; zaten de onlar düşmanlık ededuran bir topluluktur.

    59-Oysaki o, kendisine nimetler verdiğimiz ve İsrailoğullarına örnek gösterdiğimiz bir kuldu ancak.

    60-Ve dileseydik yeryüzüne melekler getirirdik, sizin yerinize onları geçirirdik.

    61-Onun gökten inmesi, kıyametin yaklaştığını bildirir, sakın kıyamet hakkında şüpheye düşmeyin ve uyun bana; budur doğru yol.

    62-Ve Şeytan, sizi yoldan çıkarmasın; şüphe yok ki o, size apaçık bir düşmandır.

    63-Ve İsa, apaçık delillerle gelince ben demişti, andolsun ki size peygamber olarak geldim ve ayrılığa düştüğünüz bazı şeyleri elbette açıklayıp bildireceğim size; artık çekinin Allah'tan ve itaat edin bana.

    64-Şüphe yok ki Allah, Rabbimdir ve Rabbinizdir o, kulluk edin ona. Budur doğru yol.

    65-Aralarından bölükler, ayrılığa düştü; yazıklar olsun zulmedenlere elemli günün azabından.

    66-Onlar, kıyametin kopmasından başka bir şey mi bekliyorlar ki ansızın kopuverir başlarına ve onlar, anlamazlar bile.

    67-Dostların bir kısmı, bir kısmına düşman olur o gün, ancak çekinenler müstesna.

    68-Ey kullarım, korku yok size bugün, kederlenmezsiniz de.

    69-O kullarım, inananlardır delillerimize ve onlar, teslim olanlardır.

    70-Girin cennete siz ve eşleriniz kutlulukla, sevinerek.

    71-Onlara altından yapılmış tabaklar ve testiler sunulacak ve orada nefsin istediği ve gözün hoşlandığı her şey var ve siz, orada ebedi olarak kalırsınız.

    72-Ve şu cennete mirasçı oldunuz işlediğiniz şeyler yüzünden.

    73-Size orada birçok meyveler de var, onlardan yersiniz.

    74-Şüphe yok ki mücrimler, cehennem azabında ebedi olarak kalırlar.

    75-Azapları hafifletilmiyecek ve orada ümitsiz bir halde kalacaklar.

    76-Ve biz zulmetmedik onlara ve fakat onlar zulmettiler kendi kendilerine.

    77-Ve ey Malik diye bağıracaklar, yalvar Rabbine de öldürsün bizi; Malik, şüphe yok ki siz diyecek, ebedi olarak azaptasınız.

    78-Andolsun ki size gerçeği gönderdik ve fakat çoğunuz gerçeği hoş görmüyor, istemiyordunuz.

    79-Onlar, kafirlikte ısrar ettiler, biz de onları cezalandırmada ısrar edeceğiz.

    80-Yoksa onların gizlediklerini ve gizligizli konuştuklarını işitmedik mi sanırlar? Hayır ve elçilerimiz, ne dediklerini, ne yaptıklarını yazıp durmada.

    81-De ki: Rahmanın çocuğu olsaydı gerçekten de ben, mabuduma kulluk edenlerin ilki olurdum.

    82-Yücedir, münezzehtir göklerin ve yeryüzünün Rabbi, arşın Rabbi, onların dediklerinden.

    83-Bırak onları, vaadedilen güne ulaşıncaya dek didinip oynasınlar.

    84-Ve o öyledir ki gökte de mabuttur o, yerde de mabut ve odur hüküm ve hikmet sahibi olan ve her şeyi bilen.

    85-Ve yücedir o ki onundur saltanatı ve tedbiri göklerin ve yeryüzünün ve ikisinin arasındakilerin ve onun katındadır kıyametin ne vakit kopacağına ait bilgi ve hep dönüp onun tapısına varacaksınız.

    86-Ve ondan başkalarına tapanlar, şefaate nail olmazlar, ancak gerçeğe tanık olanlar müstesna ve onlar, gerçeği bilirler de.

    87-Ve andolsun ki onları kim yarattı diye sorsan elbette Allah derler; artık ne diye boş şeylere kapılırlar?

    88-Ve der ki Ya Rabbi: Şüphe yok ki bunlar, inanmayan bir topluluk.

    89-Artık yüzçevir onlardan ve de ki: Esenlik size, yakında bilip anlarlar.

  • Ali Bulaç

    1-Ha, Mim.

    2-Apaçık Kitab’a andolsun;

    3-Gerçekten Biz onu, belki aklınızı kullanırsınız diye Arapça bir Kur'an kıldık.

    4-Şüphesiz o, Bizim Katımız'da olan Ana kitaptadır; çok yücedir, hüküm ve hikmet doludur.

    5-Siz ölçüyü taşıran bir kavimsiniz diye, şimdi o zikri (öğüt ve hatırlatma dolu Kur'an'ı) sizden (uzaklaştırıp) bir yana mı bırakalım?

    6-Oysa Biz, öncekiler içinde nice peygamber(ler) gönderdik.

    7-Onlara bir peygamber gelmeyiversin, mutlaka onunla alay ederlerdi.

    8-Biz de, kuvvet bakımından onlardan daha üstün olan (toplum)ları yıkıma uğrattık. Öncekilerin örneği geçti.

    9-Andolsun, onlara: "Gökleri ve yeri kim yarattı?" diye soracak olsan, tartışmasız: "Onları üstün ve güçlü (Aziz) olan, bilen (Allah) yarattı" diyecekler.

    10-Ki O, yeri sizin için bir beşik kıldı ve doğru yolu bulursunuz diye onda size (birtakım) yollar var etti.

    11-Ki O, belli bir miktar ile gökten su indirdi de, onunla ölü bir memleketi ‘dirilttik (ve her yanına yeniden hayat) yaydık'; siz de böyle (kabirlerinizden diriltilip) çıkarılacaksınız.

    12-Ki O, bütün çiftleri yarattı ve sizin için gemilerden ve hayvanlardan bineceğiniz şeyleri var etti.

    13-Onların sırtlarına binip-doğrulmanız, sonra doğrulduğunuz zaman, Rabbinizin nimetini zikretmeniz ve: "Bunlara bizim için boyun eğdiren (Allah) ne Yücedir, yoksa biz bunu (kendi hizmetimize) yanaştıramazdık" demeniz için.

    14-Ve biz elbette, Rabbimiz'e çevrilip-döneceğiz."

    15-(Buna rağmen) Kendi kullarından O'na bir parça kılıp-yakıştırdılar. Doğrusu insan, açıkça bir nankördür.

    16-Yoksa O, yarattıklarından kızları (kendine) edindi ve erkekleri size mi ayırdı?

    17-Oysa onlardan biri, O, Rahman (olan Allah) için verdiği örnek ile (kız çocuğunun doğumuyla) müjdelendiği zaman, yüzü simsiyah kesilmiş olarak kahrından yutkundukça yutkunur.

    18-Onlar, süs içinde büyütülüp de mücadelede açık olmayan (kızlar)ı mı (Allah'a yakıştırıyorlar)?

    19-Onlar, ki Rahmanın kulları olan melekleri dişiler kıldılar. Kendileri yaratılışlarına şahit mi oldular? Onların şahitlikleri yazılacak ve (bundan dolayı) sorumlu tutulacaklar.

    20-Dediler ki: "Eğer Rahman dilemiş olsaydı, biz onlara ibadet etmezdik." Onların bundan yana hiçbir bilgileri yoktur. Onlar, yalnızca 'zan ve tahminle yalan söylüyorlar.'

    21-Yoksa Biz, bundan önce kendilerine bir kitap verdik de şimdi ona mı tutunuyorlar?

    22-Hayır; dediler ki: "Gerçekten atalarımızı bir ümmet üzerinde bulduk ve doğrusu biz onların izleri (eserleri) üstünde doğru olana (hidayete) yönelmiş (kimse)leriz."

    23-İşte böyle, senden önce de (herhangi) bir memlekete bir elçi göndermiş olmayalım, mutlaka onun 'refah içinde şımarıp azan önde gelenleri' (şöyle) demişlerdir: "Gerçekten biz, atalarımızı bir ümmet (din) üzerinde bulduk ve doğrusu biz, onların izlerine (eserlerine) uymuş kimseleriz."

    24-(O peygamberlerden her biri de şöyle) Demiştir: "Ben size atalarınızı üstünde bulduğunuz şeyden daha doğru olanını getirmiş olsam da mı?" Onlar da demişlerdi ki: "Doğrusu biz, kendisiyle gönderildiğiniz şeye kafir olanlarız."

    25-Böylece onlardan intikam aldık. Öyleyse, bir bak; yalan sayanların sonu nasıl oldu?

    26-Hani İbrahim babasına ve kendi kavmine demişti ki: "Şüphesiz ben, sizin taptıklarınızdan uzağım."

    27-"(Ancak) Beni yaratan başka. İşte O beni hidayete yöneltip-iletecektir."

    28-Ve bunu (bu tevhid inancını) belki (insanlar Allah'a) dönerler diye ardında (kendi soyunda) kalıcı bir kelime olarak kıldı-bıraktı.

    29-Hayır; Ben onları ve atalarını, kendilerine hak ve açıklayan bir elçi gelinceye kadar metalandırdım-yaşattım.

    30-Ancak kendilerine hak gelince, dediler ki: "Bu bir büyüdür, doğrusu biz ona (karşı) kafir olanlarız."

    31-Ve dediler ki: "Bu Kur'an, iki şehirden birinin büyük bir adamına indirilmeli değil miydi?"

    32-Senin Rabbinin rahmetini onlar mı paylaştırıyorlar? Dünya hayatında maişetlerini aralarında Biz paylaştırdık ve onlardan bir bölümü (diğer) bir bölümünü 'teshir etmesi için, bir bölümünü bir bölümü üzerinde derecelerle yükselttik. Rabbinin rahmeti; toplayıp-yığdıklarından daha hayırlıdır.

    33-Eğer insanlar (Allah'a karşı isyanda birleşip) tek bir ümmet olacak olmasaydı, Rahman’ı (Allah'ı) inkar edenlerin evlerine gümüşten tavanlar ve üzerinde çıkıp-yükselecekleri merdivenler yapardık.

    34-Evlerine kapılar ve üzerinde yaslanıp-dayanacakları koltuklar,

    35-Ve (daha nice) çekici-süsler (de verirdik). Bütün bunlar, yalnızca dünya hayatının metaıdır. Ahiret ise, Rabbinin Katında muttakiler içindir.

    36-Kim Rahman (olan Allah)ın zikrini görmezlikten gelirse, Biz bir şeytana onun 'üzerini kabukla bağlattırırız'; artık bu, onun bir yakın dostudur.

    37-Gerçekten bunlar (bu şeytanlar), onları yoldan alıkoyarlar; onlar ise, kendilerinin gerçekten hidayette olduklarını sanırlar.

    38-Sonunda Bize geldiği zaman, der ki: "Keşke benimle senin aranda iki doğu (doğu ile batı) uzaklığı olsaydı. Meğer ne kötü yakın-dost(muşsun sen)."

    39-(Bu söylenmeleriniz,) Bugün size kesin olarak bir yarar sağlamaz. Çünkü zulmettiniz. Şüphesiz azapta da ortaksınız.

    40-Öyleyse sağır olanlara sen mi dinleteceksin veya kör olan ve açıkça bir sapıklık içinde bulunanı hidayete erdireceksin?

    41-Şu halde Biz seni alıp-götürürsek, elbette onlardan intikam alacağız.

    42-Ya da kendilerine va'dettiğimiz şeyi onlara gösteririz ki, Biz gerçekten onların üstünde güç yetirenleriz.

    43-Şu halde, sana vahyedilene sımsıkı-tutun; çünkü sen dosdoğru bir yol üzerindesin.

    44-Ve şüphesiz o (Kur'an), senin ve kavmin için gerçekten bir zikirdir. Siz (ondan) sorulacaksınız.

    45-Senden önce gönderdiğimiz elçilerimizden sor: Biz, Rahman (olan Allah)ın dışında tapılacak birtakım ilahlar kıldık mı (hiç)?

    46-Andolsun, Biz Musa'yı, Firavun'a ve onun 'önde gelen çevresine' ayetlerimizle gönderdik. O da, dedi ki: "Gerçekten ben, alemlerin Rabbinin elçisiyim."

    47-Fakat onlara ayetlerimizle geldiği zaman, bir de ne görsün, onlar bunlara (alay edip) gülüyorlar.

    48-Biz onlara biri ötekinden daha büyük olmayan hiçbir ayet göstermedik. Belki dönerler diye, onları azapla yakalayıverdik.

    49-Ve onlar dediler ki: "Ey büyücü, sende olan ahdi (sana verdiği sözü) adına bizim için Rabbine dua et; gerçekten biz hidayete gelmiş olacağız."

    50-Fakat onlardan azabı çekip-giderince, bir de görürsün ki onlar andlarını bozuyorlar.

    51-Firavun, kendi kavmi içinde bağırdı; dedi ki: "Ey kavmim, Mısır'ın mülkü ve şu altımda akmakta olan nehirler benim değil mi? Yine de görmeyecek misiniz?"

    52-"Yoksa ben, şundan daha hayırlı değil miyim ki o, aşağı (sınıftan) bir zavallı ve neredeyse (sözü) açıklamadan yoksun olan (biri)dir."

    53-"Bu durumda (eğer doğruysa), üzerine altından bilezikler atılmalı ya da yakınında yer almış vaziyette onunla birlikte melekler gelmeli değil miydi?"

    54-Böylelikle kendi kavmini küçümsedi, onlar da ona boyun eğdiler. Gerçekten onlar, fasık olan bir kavimdi.

    55-Sonunda Bizi öfkelendirince, Biz de onlardan intikam aldık, böylece onları toplu olarak suda boğduk.

    56-Bu suretle onları, sonradan gelecekler için bir selef ve bir örnek kıldık.

    57-Meryem oğlu (İsa) bir örnek olarak verilince, senin kavmin hemen ondan (keyifle söz edip) kahkahalarla gülüyorlar.

    58-Dediler ki: "Bizim ilahlarımız mı daha hayırlı, yoksa o mu?" Onu yalnızca bir tartışma-konusu olsun diye (örnek) verdiler. Hayır, onlar 'tartışmacı ve düşman' bir kavimdir.

    59-O, yalnızca bir kuldur; kendisine nimet verdik ve onu İsrailoğulları'na bir örnek kıldık.

    60-Eğer Biz dilemiş olsaydık, elbette sizden melekler kılardık; yeryüzünde (size) halef (yerinize geçenler) olurlardı.

    61-Şüphesiz o, kıyamet-saati için bir ilimdir. Öyleyse ondan (kıyametten) yana hiçbir kuşkuya kapılmayın ve Bana uyun. Dosdoğru yol budur.

    62-Şeytan sakın sizi (Allah'ın yolundan) alıkoymasın. Gerçekten o, sizin için açıkça bir düşmandır.

    63-İsa, açık belgelerle gelince, dedi ki: "Ben size bir hikmetle geldim ve hakkında ihtilafa düştüklerinizin bir kısmını size açıklamak için de. Öyleyse Allah'tan sakının ve bana itaat edin."

    64-"Şüphesiz Allah, O, benim de Rabbim, sizin de Rabbinizdir; şu halde O'na kulluk edin. Dosdoğru yol budur."

    65-Sonra, içlerinden birtakım fırkalar ihtilafa düştü. Artık, acı bir günün azabından vay o zulmetmiş olanlara.

    66-Onlar, hiç şuurunda değilken kendilerine apansız geliverecek olan kıyamet-saatinden başkasını mı gözlüyorlar?

    67-Muttakiler hariç olmak üzere, o gün, dostların kimi kimine düşmandır.

    68-"Ey kullarım, bugün sizin için korku yoktur ve siz mahzun olmayacaksınız."

    69-"Ki onlar, Benim ayetlerime iman edenler ve Müslüman olanlardır."

    70-"Siz ve eşleriniz cennete girin; 'sevinç içinde ağırlanacaksınız."

    71-"Onların etrafında altın tepsiler ve testilerle dolaşılır; orada nefislerin arzu ettiği ve gözlerin lezzet (zevk) aldığı herşey var. Ve siz orada süresiz kalacaksınız."

    72-"İşte, yaptıklarınız dolayısıyla mirasçı kılındığınız cennet budur."

    73-"Orda sizin için birçok meyveler vardır; onlardan yiyeceksiniz."

    74-Şüphesiz suçlu-günahkarlar, cehennem azabı içinde süresiz kalacaklardır.

    75-Onlardan (azap) hafifletilmeyecek ve orda onlar umutlarını kaybetmiş kimselerdir.

    76-Biz onlara zulmetmedik; ancak onların kendileri zalimlerdir.

    77-(Cehennem bekçisine:) "Ey Malik (bekçi), Rabbin bizim işimizi bitirsin" diye haykırdılar. O: "Gerçek şu ki siz, (burda) kalacak kimselersiniz" dedi.

    78-"Andolsun, size hakkı getirdik, fakat sizin bir çoğunuz hakkı çirkin görüp-tiksinenlerdiniz."

    79-Yoksa onlar, işi sıkı mı tuttular? İşte şüphesiz Biz de işi sıkı tutanlarız.

    80-Yoksa onlar; gerçekten Bizim, sır tuttuklarını ve aralarındaki fısıldaşmalarını işitmediğimizi mi sanıyorlar? Hayır, (işitiyoruz) ve onların yanlarındaki elçilerimiz de (herşeyi) yazıyorlar.

    81-De ki: "Eğer Rahman (olan Allah)'ın çocuğu olsaydı, ona tapanların ilki ben olurdum."

    82-Göklerin ve yerin Rabbi, Arş'ın Rabbi (olan Allah), onların nitelendirdiklerinden Yücedir.

    83-Artık onları bırak; onlara vadedilen günlerine kadar, dalsınlar ve oynaya dursunlar.

    84-Göklerde İlah ve yerde İlah O'dur. O, hüküm ve hikmet sahibidir, bilendir.

    85-Göklerin, yerin ve ikisi arasında bulunanların mülkü Kendisi'nin olan (Allah) ne Yücedir. Kıyamet-saatinin ilmi O'nun Katındadır ve O'na döndürüleceksiniz.

    86-O'nun dışında taptıkları şefaatte bulunmaya malik değildirler; ancak kendileri bilerek hakka şahidlik edenler başka.

    87-Andolsun, onlara: "Kendilerini kim yarattı?" diye soracak olsan, elbette: "Allah" diyecekler. Öyleyse nasıl olur da çevriliyorlar?

    88-Onun: "Ya Rab" demesi hakkı için şüphesiz onlar imana gelmez bir kavimdirler.

    89-Şimdi sen, 'aldırış etmeksizin onlardan yüz çevir' ve: "Selam" de. Artık onlar bileceklerdir.

  • Diyanet İşleri Başkanlığı

    1-Ha, Mim,

    2-Apaçık Kitap'a and olsun ki, akledesiniz diye Kuran'ı Arapça okunan bir Kitap kılmışızdır.

    3-Apaçık Kitap'a and olsun ki, akledesiniz diye Kuran'ı Arapça okunan bir Kitap kılmışızdır.

    4-Şüphesiz o, Bizim katımızda Ana Kitap'ta mevcut, yüce ve hikmet dolu bir Kitap'dır.

    5-Ey inkarcılar! Aşırı giden kimselersiniz diye sizi Kuran'la uyarmaktan vaz mı geçelim?

    6-Öncekilere nice peygamberler göndermişizdir.

    7-Kendilerine gelen her peygamberi onlar mutlaka alaya alırlardı.

    8-Bunun için Biz de, bunlardan daha kuvvetli olanları yok etmişizdir. Öncekilere dair nice misaller geçmiştir.

    9-And olsun ki onlara: "Gökleri ve yeri kim yarattı?" diye sorsan, "Onları güçlü olan, her şeyi bilen yaratmıştır" derler.

    10-O, size yeri beşik kılmış ve orada, doğru gidesiniz diye yollar var etmiştir.

    11-O, suyu gökten bir ölçüye göre indirir. Biz onunla ölü memleketi diriltiriz. İşte siz de böyle diriltileceksiniz.

    12-Her sınıf varlığı yaratan O'dur. Gemiler ve hayvanlardan binesiniz diye size binekler var etmiştir. Bütün bunlar; üzerlerine oturunca Rabbinizin nimetini anarak: "Bunları buyruğumuza veren ne yücedir; zaten bizim takatimiz bunlara yetmezdi; şüphesiz Rabbimize döneceğiz" demeniz içindir.

    13-Her sınıf varlığı yaratan O'dur. Gemiler ve hayvanlardan binesiniz diye size binekler var etmiştir. Bütün bunlar; üzerlerine oturunca Rabbinizin nimetini anarak: "Bunları buyruğumuza veren ne yücedir; zaten bizim takatimiz bunlara yetmezdi; şüphesiz Rabbimize döneceğiz" demeniz içindir.

    14-Her sınıf varlığı yaratan O'dur. Gemiler ve hayvanlardan binesiniz diye size binekler var etmiştir. Bütün bunlar; üzerlerine oturunca Rabbinizin nimetini anarak: "Bunları buyruğumuza veren ne yücedir; zaten bizim takatimiz bunlara yetmezdi; şüphesiz Rabbimize döneceğiz" demeniz içindir.

    15-Ama inkarcılar O'na çocuk isnat ettiler. İnsan gerçekten apaçık nankördür.

    16-Demek O yarattıkları arasından kızları kendisine alıp da oğulları size verdi öyle mi?

    17-Ama Rahman olan Allah'a isnat ettiği kız evlat kendilerinden birine müjdelenince, o kimsenin içi gayzla dolarak yüzü simsiyah kesilir.

    18-Demek, süs içinde yetiştirilecek de çekişmeyi beceremeyecek olanı Allah'a değil mi?

    19-Onlar, Rahman olan Allah'ın kulları melekleri de dişi saydılar. Yaratılışlarını mı görmüşler? Onların bu şahidlikleri yazılacak ve sorguya çekileceklerdir.

    20-"Eğer Rahman dilemiş olsaydı, biz bunlara kulluk etmezdik" derler. Buna dair bir bilgileri yoktur; onlar sadece vehimde bulunuyorlar.

    21-Yoksa onlara daha önce bir kitap verdik de ona mı bağlanıyorlar?

    22-Hayır; "Doğrusu Biz babalarımızı bir din üzerinde bulduk, biz de onların izlerinden gitmekteyiz" derler.

    23-Senden önce, herhangi bir şehre gönderdiğimiz uyarıcıya, şımarık varlıklıları sadece: "Doğrusu babalarımızı bir din üzerinde bulduk, biz de onların izlerini izlemekteyiz" dediler.

    24-Gönderilen uyarıcı: "Eğer size, babalarınızı üzerinde bulduğunuz dinden daha doğrusunu getirmiş isem de mi bana uymazsınız?" dedi. Onlar: "Doğrusu sizinle gönderilen şeyi inkar ediyoruz" dediler.

    25-Bunun üzerine Biz de onlardan öç aldık. Yalancıların sonunun nasıl olduğuna bir bak!

    26-İbrahim, babasına ve milletine demişti ki: "Beni yaratan hariç, sizin taptığınız şeylerden uzağım. Beni doğru yola eriştirecek olan şüphesiz O'dur."

    27-İbrahim, babasına ve milletine demişti ki: "Beni yaratan hariç, sizin taptığınız şeylerden uzağım. Beni doğru yola eriştirecek olan şüphesiz O'dur."

    28-İbrahim ardından geleceklere bu sözü, devamlı kalacak bir miras olarak bıraktı. Artık belki doğru yola dönerler.

    29-Hayır; Ben bunları ve babalarını gerçek ve onu açıklayan bir peygamber gelene kadar geçindirdim.

    30-Gerçek kendilerine geldiği zaman: "Bu bir büyüdür. Doğrusu biz onu inkar ediyoruz" dediler.

    31-"Bu Kuran, iki şehrin birinden bir büyük adama indirilmeli değil miydi?" dediler.

    32-Rabbinin rahmetini onlar mı taksim edip paylaştırıyorlar? Dünya hayatında onların geçimliklerini aralarında Biz taksim ettik; birbirlerine iş gördürmeleri için kimini kimine derecelerle üstün kıldık; Rabbinin rahmeti, onların biriktirdikleri şeylerden daha iyidir.

    33-Eğer bütün insanlar tek ümmet olma durumuna gelmeyecek olsaydı, Rahman olan Allah'ı inkar edenlerin evlerinin tavanlarını, üzerinde yükseldikleri merdivenleri, evlerinin kapılarını, üzerine yaslanacakları kerevetleri gümüşten yapar ve altın bezeklerle işlerdik. Bunların hepsi ancak dünya hayatının geçimliğidir. Ahiret, Rabbinin katında O'na karşı gelmekten sakınanlaradır.

    34-Eğer bütün insanlar tek ümmet olma durumuna gelmeyecek olsaydı, Rahman olan Allah'ı inkar edenlerin evlerinin tavanlarını, üzerinde yükseldikleri merdivenleri, evlerinin kapılarını, üzerine yaslanacakları kerevetleri gümüşten yapar ve altın bezeklerle işlerdik. Bunların hepsi ancak dünya hayatının geçimliğidir. Ahiret, Rabbinin katında O'na karşı gelmekten sakınanlaradır.

    35-Eğer bütün insanlar tek ümmet olma durumuna gelmeyecek olsaydı, Rahman olan Allah'ı inkar edenlerin evlerinin tavanlarını, üzerinde yükseldikleri merdivenleri, evlerinin kapılarını, üzerine yaslanacakları kerevetleri gümüşten yapar ve altın bezeklerle işlerdik. Bunların hepsi ancak dünya hayatının geçimliğidir. Ahiret, Rabbinin katında O'na karşı gelmekten sakınanlaradır.

    36-Rahman olan Allah'ı anmayı görmezlikten gelene, yanından ayrılmayacak bir şeytanı arkadaş veririz.

    37-Şüphesiz onlar bunları yoldan alıkorlar, bunlar da doğru yola eriştiklerini sanırlar.

    38-Sonunda Bize gelince arkadaşına: "Keşke benimle senin aranda doğu ile batı arasındaki kadar uzaklık olsaydı, sen ne kötü arkadaş imişsin!" der. Nedametin bugün size hiç faydası dokunmaz; zira haksızlık etmiştiniz, şimdi azabda ortaksınız.

    39-Sonunda Bize gelince arkadaşına: "Keşke benimle senin aranda doğu ile batı arasındaki kadar uzaklık olsaydı, sen ne kötü arkadaş imişsin!" der. Nedametin bugün size hiç faydası dokunmaz; zira haksızlık etmiştiniz, şimdi azabda ortaksınız.

    40-Sağırlara sen mi duyuracaksın? Yoksa körleri ve apaçık sapıklıkta olanları doğru yola sen mi eriştireceksin?

    41-Seni onlardan uzaklaştırsak bile doğrusu Biz kendilerinden öç alırız; yahut onlara vadettiğimizi sana gösteririz. Çünkü onlara karşı gücü yetenleriz.

    42-Seni onlardan uzaklaştırsak bile doğrusu Biz kendilerinden öç alırız; yahut onlara vadettiğimizi sana gösteririz. Çünkü onlara karşı gücü yetenleriz.

    43-Sana vahyolunana sarıl, sen, şüphesiz doğru yol üzerindesin.

    44-Doğrusu bu Kuran sana ve ümmetine bir öğüttür, ondan sorumlu tutulacaksınız.

    45-Senden önce gönderdiğimiz elçilerimizden sor; Biz, Rahman olan Allah'tan başka, kulluk edilecek tanrılar meşru kılmış mıyız?

    46-And olsun ki Biz Musa'yı mucizelerimizle Firavun'a ve erkanına göndermiştik, "Şüphesiz ben, Alemlerin Rabbinin elçisiyim" demişti.

    47-Onlara mucizelerimizi getirdiği zaman, bunlara gülüvermişlerdi.

    48-Onlara gösterdiğimiz her mucize diğerinden daha büyüktü; doğru yola dönmeleri için onları azaba uğrattık.

    49-"Ey Sihirbaz! Sana verdiği ahde göre Rabbine bizim için yalvar da doğru yola erişelim" dediler.

    50-Ama, azabı üzerlerinden kaldırdığımızda hemen sözlerinden döndüler.

    51-Firavun, milletine şöyle seslendi: "Ey milletim! Mısır hükümdarlığı ve memleketimde akan bu ırmaklar benim değil mi? Görmüyor musunuz?"

    52-"Yahut, ben zavallı ve nerdeyse konuşamayan bu kimseden daha üstün değil miyim?"

    53-"Ona altın bilezikler verilmeli veya yanında ona yardım edecek melekler gelmeli değil mi?"

    54-Firavun, milletini küçümsedi ama, onlar kendisine yine de itaat ettiler. Doğrusu onlar yoldan çıkmış bir milletti.

    55-Böylece Bizi öfkelendirince onlardan öç aldık, hepsini suda boğduk.

    56-Onları, sonradan gelecek inkarcılara ibret alınacak bir geçmiş kıldık.

    57-Meryem oğlu misal verilince, senin milletin buna gülüp geçiverdi.

    58-"Bizim tanrımız mı yoksa o mu daha iyidir?" dediler. Sana böyle söylemeleri, sadece, tartışmaya girişmek içindir. Onlar şüphesiz kavgacı bir millettir.

    59-Meryemoğlu, ancak kendisine nimet verdiğimiz ve İsrailoğullarına örnek kıldığımız bir kuldur.

    60-Eğer dileseydik, size bedel yeryüzünde sizin yerinizi tutacak melekler var ederdik.

    61-O kıyametin kopacağını bildirir; o saatin geleceğinden şüphe etmeyin, Bana uyun, bu doğru yoldur.

    62-Sakın şeytan sizi bu yoldan alıkoymasın; şüphesiz o size apaçık bir düşmandır.

    63-İsa, belgeleri getirdiği zaman demişti ki: "Size hikmetle ve ayrılığa düştüğünüz şeylerin bir kısmını açıklamak üzere geldim. Allah'a karşı gelmekten sakının, bana itaat edin."

    64-"Doğrusu Allah benim de Rabbimdir, sizin de Rabbinizdir, artık O'na kulluk edin, bu, doğru yoldur."

    65-Ama, aralarında guruplaştılar, ayrılığa düştüler. Kıyamet gününün can yakıcı azabına uğrayacak zalimlerin vay haline!

    66-Onlar farkında değillerken kıyamet gününün kendilerine ansızın gelmesini mi bekliyorlar?

    67-O gün Allah'a karşı gelmekten sakınanlar dışında, dost olanlar birbirine düşman olurlar.

    68-Allah: "Ey kullarım! Bugün size korku yoktur, siz üzülmeyeceksiniz" der.

    69-Bunlar, ayetlerimize inanmış ve kendilerini Bize vermişlerdir.

    70-Şöyle denir: "Siz ve eşleriniz, ağırlanmış olarak cennete giriniz."

    71-Onlar için altın kadeh ve tepsiler dolaştırılır, canlarının istediği ve gözlerinin hoşlandığı her şey oradadır. Siz orada ebedi kalacaksınız.

    72-İşlediklerinize karşılık, size miras verilen işte bu cennettir.

    73-Orada sizin için bol yemiş vardır, onlardan yersiniz.

    74-Doğrusu suçlular, temelli kalacakları cehennemin azabı içindedirler.

    75-Azaba hiç ara verilmez, onlar orada tamamen umutsuzdurlar.

    76-Biz onlara zulmetmedik, ama onlar zalim kimselerdi.

    77-Cehennemde şöyle seslenilir: "Ey Nöbetçi! Rabbin hiç değilse canımızı alsın." Nöbetçi: "Siz böyle kalacaksınız" der.

    78-And olsun ki, size gerçeği getirdik; fakat çoğunuz gerçeği sevmiyorsunuz.

    79-Yoksa bir işe mi karar verdiler? Doğrusu Biz de kararlıyız.

    80-Yoksa, kendilerinin gizli veya açık konuşmalarını duymayız mı sanırlar? Hayır; öyle değil; yanlarındaki elçilerimiz yazmaktadır.

    81-De ki: "Eğer Rahman olan Allah'ın çocuğu olsa, kulluk edenlerin ilki ben olurdum."

    82-Göklerin ve yerin Rabbi, Arşın Rabbi onların vasıflandırmalarından münezzehtir.

    83-Bırak onları, kendilerine söz verilen güne kavuşana kadar, dalsınlar, oynasınlar.

    84-Gökte de Tanrı, yerde de Tanrı O'dur. Hakim olan, her şeyi bilen O'dur.

    85-Göklerin, yerin ve ikisi arasında bulunanların hükümranlığı kendisinin olan Allah ne yücedir! Kıyamet saatini bilmek O'na aittir. O'na döneceksiniz.

    86-Allah'ı bırakıp yalvardıkları şeyler, şefaat edemezler. Ancak hakkı bilip ona şahidlik edenler bunun dışındadır.

    87-And olsun ki, onlara kendilerini kimin yarattığını sorsan: "Allah" derler. Öyleyken nasıl da aldatılıp döndürülüyorlar?

    88-Onlar hakkında: "Ey Rabbim! Bunlar inanmayan bir millettir" demesi üzerine Allah: "Onlardan geç, esenlik dile; yakında bileceklerdir" buyurdu.

    89-Onlar hakkında: "Ey Rabbim! Bunlar inanmayan bir millettir" demesi üzerine Allah: "Onlardan geç, esenlik dile; yakında bileceklerdir" buyurdu.

  • Diyanet Vakfı

    1-Ha. Mim.

    2-Apaçık Kitab'a andolsun ki,

    3-Biz, anlayıp düşünmeniz için onu Arapça bir Kur'an kıldık.

    4-O, katımızda bulunan Ana Kitap'ta (levh-i mahfuzda) mevcut, yüce ve hikmetle dolu bir kitaptır.

    5-Siz, haddi aşan kimseler oldunuz diye, sizi Kur'an'la uyarmaktan vaz mı geçelim?

    6-Daha önceki milletlere nice peygamberler göndermiştik.

    7-Onlar, kendilerine gelen her peygamberi mutlaka alaya alırlardı.

    8-Biz bunlardan daha zorba olanları da helak ettik. Nitekim öncekilerde örneği geçmiştir.

    9-Andolsun ki, onlara gökleri ve yeri kim yarattı? diye sorsan; "Onları şüphesiz güçlü olan, her şeyi bilen Allah yarattı" derler.

    10-O, size yeri beşik kılmış ve doğru gidesiniz diye yeryüzünde size yollar yaratmıştır.

    11-Gökten bir ölçüye göre suyu indiren O'dur. Biz onunla (kupkuru), ölü memlekete hayat veririz. İşte siz de böylece (mezarlarınızdan) çıkarılacaksınız.

    12-Bütün çiftleri O yaratmıştır. Ve size bineceğiniz gemiler ve hayvanlar var etti.

    13-Ki, böylece onların sırtına binip üzerlerine yerleşince, Rabbinizin ni'metini anarak: Bunu bizim hizmetimize vereni tesbih ve takdis ederiz, yoksa biz bunlara güç yetiremezdik, diyesiniz.

    14-Biz şüphesiz Rabbimize döneceğiz (demelisiniz).

    15-Ama onlar, kullarından bir kısmını, O'nun bir cüzü kıldılar. Gerçekten insan apaçık bir nankördür.

    16-Yoksa Allah, yarattıklarından kızları kendisine aldı da oğulları size mi ayırdı?!

    17-Onlardan biri, Rahman'a isnat ettiği kız çocuğuyla müjdelenince, hiddetlenerek yüzü simsiyah kesilir.

    18-Süs içinde yetiştirilip savaş edemeyecek olanı mı istemiyorlar? (Onları Allah'ın parçası mı sayıyorlar?)

    19-Onlar, Rahman'ın kulları olan melekleri de dişi saydılar. Acaba meleklerin yaratılışlarını mı görmüşler? Onların bu şahitlikleri yazılacak ve sorguya çekileceklerdir.

    20-Ve dediler ki: Rahman dileseydi biz onlara tapmazdık. Onların bu hususta bir bilgileri yoktur. Onlar sadece yalan söylüyorlar.

    21-Yoksa bundan önce onlara bir kitap verdik de ona mı tutunuyorlar?

    22-Hayır! "Sadece, biz babalarımızı bir din üzerinde bulduk, biz de onların izinde gidiyoruz" derler.

    23-Senden önce de hangi memlekete uyarıcı göndermişsek mutlaka oranın varlıklıları: Babalarımızı bir din üzerinde bulduk, biz de onların izlerine uyarız, derlerdi.

    24-Ben size, babalarınızı üzerinde bulduğunuz (din)den daha doğrusunu getirmişsem (yine mi bana uymazsınız)? deyince, dediler ki: Doğrusu biz sizinle gönderilen şeyi inkar ediyoruz.

    25-Biz de onlardan intikam aldık. Bak, yalanlayanların sonu nasıl oldu?

    26-Bir zaman İbrahim, babasına ve kavmine demişti ki: Ben sizin taptıklarınızdan uzağım.

    27-Ben yalnız beni yaratana taparım. Çünkü O, beni doğru yola iletecektir.

    28-Bu sözü, ardından geleceklere devamlı kalacak bir miras olarak bıraktı ki, insanlar (onun dinine) dönsünler.

    29-Doğrusu bunları da atalarını da kendilerine hak ve onu açıklayan bir peygamber gelinceye kadar geçindirdim.

    30-Fakat kendilerine hak gelince: Bu bir büyüdür, biz onu tanımıyoruz, dediler.

    31-Ve dediler ki: Bu Kur'an iki şehirden bir büyük adama indirilse olmaz mıydı?

    32-Rabbinin rahmetini onlar mı paylaştırıyorlar? Dünya hayatında onların geçimliklerini aralarında biz paylaştırdık. Birbirlerine iş gördürmeleri için kimini ötekine derecelerle üstün kıldık. Rabbinin rahmeti onların biriktirdikleri şeylerden daha hayırlıdır.

    33-Şayet insanların küfürde birleşmiş bir tek ümmet olması (tehlikesi) bulunmasaydı, Rahman'ı inkar edenlerin evlerinin tavanlarını ve çıkacakları merdivenleri gümüşten yapardık.

    34-Evlerinin kapılarını ve üzerine yaslanacakları koltukları da (hep gümüşten yapardık).

    35-Ve onları zinetlere boğardık. Bütün bunlar sadece dünya hayatının geçimliğidir. Ahiret ise, Rabbinin katında, Allah'ın azabından sakınıp rahmetine sığınanlara mahsustur.

    36-Kim Rahman'ı zikretmekten gafil olursa, yanından ayrılmayan bir şeytanı ona musallat ederiz.

    37-Şüphesiz bu şeytanlar onları doğru yoldan alıkoyarlar da onlar, kendilerinin doğru yolda olduklarını sanırlar.

    38-O şeytan dostu kimse, en sonunda bize gelince arkadaşına: Keşke benimle senin aranda doğu ile batı arası kadar uzaklık olsaydı, ne kötü arkadaşmışsın! der.

    39-Zulmettiğiniz için bugün (nedamet) size hiçbir fayda vermeyecektir. Çünkü siz, azapta ortaksınız.

    40-(Resulüm!) Sağırlara sen mi işittireceksin; yahut körleri ve apaçık sapıklıkta olanları doğru yola sen mi ileteceksin?

    41-Biz seni onlardan alıp götürsek de yine onlardan intikam alırız.

    42-Yahut onlara vadettiğimiz azabı, sana gösteririz. Çünkü bizim onlara gücümüz yeter.

    43-Sen, sana vahyedilene sımsıkı sarıl. Şüphesiz sen, dosdoğru yoldasın.

    44-Doğrusu Kur'an, sana ve kavmine bir öğüttür. İleride ondan sorumlu tutulacaksınız.

    45-Senden önce gönderdiğimiz elçilerimize (ümmetlerine) sor! Rahman'dan başka tapılacak tanrılar (edinin diye) emretmiş miyiz?

    46-Andolsun biz Musa'yı ayetlerimizle Firavun'a ve onun ileri gelen adamlarına göndermiştik de Musa: Ben alemlerin Rabbinin elçisiyim, demişti.

    47-Onlara ayetlerimizi getirince, bunlara gülüvermişlerdi.

    48-Onlara gösterdiğimiz her bir ayet (mucize) diğerinden daha büyüktü. Doğru yola dönsünler diye onları azaba uğrattık.

    49-Bunun üzerine dediler ki: Ey büyücü! Sana verdiği ahde göre bizim için Rabbine dua et; çünkü biz artık doğru yola gireceğiz.

    50-Fakat biz onlardan azabı kaldırınca, sözlerinden dönüverdiler.

    51-Firavun kavmine seslendi ve şöyle dedi: "Ey kavmim! Mısır mülkü ve altımdan akıp giden şu ırmaklar benim değil mi? Hala görmüyor musunuz?"

    52-"Yoksa ben, kendisi zayıf ve neredeyse söz anlatamayacak durumda bulunan şu adamdan daha hayırlı değil miyim?"

    53-"Ona altın bilezikler verilmeli veya yanında ona yardımcı melekler gelmeli değil miydi?"

    54-Firavun kavmini aldattı; onlar da kendisine boyun eğdiler. Onlar yoldan çıkmış bir kavimdir.

    55-Böylece bizi öfkelendirince onlardan intikam aldık, hepsini suda boğduk.

    56-Onları, sonradan gelenlerin geçmişi ve bir ibret örneği kıldık.

    57-Meryem oğlu İsa, bir misal olarak anlatılınca senin kavmin hemen bağrışmaya başladılar.

    58-Bizim tanrılarımız mı hayırlı, yoksa o mu? dediler. Bunu sana ancak tartışmak için söylediler. Doğrusu onlar kavgacı bir toplumdur.

    59-O, sadece kendisine nimet verdiğimiz ve İsrailoğullarına örnek kıldığımız bir kuldur.

    60-Eğer dileseydik, içinizden, yeryüzünde yerinize geçecek melekler yaratırdık.

    61-Şüphesiz ki o (İsa), kıyametin (ne zaman kopacağının) bilgisidir. Ondan hiç şüphe etmeyin ve bana uyun; çünkü bu, dosdoğru yoldur.

    62-Sakın şeytan sizi yoldan çevirmesin. Çünkü o, sizin için apaçık bir düşmandır.

    63-İsa, açık delillerle geldiği zaman demişti ki: Ben size hikmet getirdim ve ayrılığa düştüğünüz şeylerden bir kısmını size açıklamak için geldim. Öyleyse Allah'tan korkun ve bana itaat edin.

    64-Çünkü Allah, benim de Rabbim, sizin de Rabbinizdir. O'na ibadet edin. İşte bu, doğru yoldur.

    65-Ama aralarından çıkan guruplar, bir ihtilafa düştüler. Acı bir günün azabı karşısında vay o zulmedenlerin haline!

    66-Onlar farkında değillerken kıyamet gününün kendilerine ansızın gelmesinden başka bir şey mi bekliyorlar?

    67-O gün, Allah'a karşı gelmekten sakınanlar dışında, dost olanlar (bile) birbirlerine düşman kesilirler.

    68-Ey kullarım! Bugün size korku yoktur. Sizler üzülmeyeceksiniz de.

    69-Onlar ayetlerimize inanan ve müslüman olan (kullarım)idiler.

    70-Siz ve eşleriniz, ağırlanmış olarak cennete giriniz!

    71-Onlara altın tepsiler ve kadehler dolaştırılır. Orada canlarının istediği, gözlerinin hoşlandığı her şey vardır. Ve siz, orada ebedi kalacaksınız.

    72-"İşte yaptıklarınıza karşılık size miras verilen cennet budur."

    73-" Orada sizin için bol bol meyveler vardır, onlardan yersiniz" denilir.

    74-Şüphesiz suçlular cehennem azabında devamlı kalacaklar.

    75-Azapları hafifletilmeyecektir. Onlar azap içinde kurtuluştan ümit kesmişlerdir.

    76-Biz onlara zulmetmedik, fakat onlar kendileri zalim kimselerdir.

    77-Ey Malik! Rabbin bizim işimizi bitirsin! diye seslenirler. Malik de: Siz böyle kalacaksınız! der.

    78-Andolsun biz size hakkı getirdik, fakat çoğunuz haktan hoşlanmıyorsunuz.

    79-Yoksa (müşrikler) bir işe kesin karar mı verdiler? Doğrusu biz de kararlıyız!

    80-Yoksa onlar, bizim kendilerinin sırlarını ve gizli konuşmalarını işitmediğimizi mi sanıyorlar? Hayır, öyle değil; yanlarındaki elçilerimiz (hafaza melekleri de) yazmaktadırlar.

    81-De ki: Eğer Rahman'ın bir çocuğu olsaydı, elbette ben (ona) kulluk edenlerin ilki olurdum!

    82-Göklerin ve yerin Rabbi, Arş'ın da Rabbi olan Allah onların vasıflandırmalarından yücedir, münezzehtir.

    83-Sen bırak onları, kendilerine söz verilen günlerine kavuşuncaya kadar batıla dalsınlar, oynaya dursunlar.

    84-Gökteki İlah da, yerdeki İlah da O'dur. O, hakimdir, her şeyi bilendir.

    85-Göklerin, yerin ve ikisi arasında bulunan her şeyin mülkü kendisine ait olan Allah ne yücedir! Kıyamet saatini bilmek de O'na mahsustur. Siz O'na döndürüleceksiniz.

    86-Allah'ı bırakıp da taptıkları putlar, şefaat edemezler. Ancak bilerek hakka şahitlik edenler bunun dışındadır.

    87-Andolsun onlara kendilerini kimin yarattığını sorsan elbette "Allah" derler. O halde nasıl (Allah'a kulluktan) çeviriliyorlar?

    88-(Resulullah'ın:) "Ya Rabbi! Bunlar, iman etmeyen bir kavimdir" demesini de( Allah biliyor)

    89-Şimdilik sen onlardan yüz çevir ve size selam olsun de. Yakında bilecekler! buyurdu.

  • Edip Yüksel

    1-HH. M.

    2-Apaçık kitaba andolsun ki,

    3-Anlamanız için onu kusursuz bir dile sahip bir Kuran yaptık.

    4-O, ana kitapta (korunur), katımızda üstündür, bilgedir.

    5-Haddi aşan bir toplumsunuz diye mesajı size iletmekten vaz mı geçelim?

    6-Öncekilere nice peygamberler göndermişizdir.

    7-Fakat, kendilerine giden her peygamberle alay ettiler.

    8-Şunlardan daha güçlülerini yok ettik. Öncekilerin örneği geçmiştir.

    9-Onlara, "Gökleri ve yeri kim yarattı?" diye sorsan, "Onları, Üstün ve herşeyi bilen yarattı," diyeceklerdir.

    10-O ki, yeryüzünü oturmanıza elverişli kıldı ve doğru gitmeniz için sizin için orada yollar açtır.

    11-O ki gökten bir ölçüye göre su indirdi de onunla ölü bir ülkeyi dirilttik. İşte böyle çıkarılırsınız.

    12-O ki bütün çiftleri yarattı ve binesiniz diye sizin için gemiler ve çiftlik hayvanları yarattı.

    13-Ki onların üstüne binesiniz ve onlara bindiğiniz zaman Rabbinizin size olan nimetini düşünerek şunları diyesiniz: "Bunu bizim emrimize veren çok yücedir. Onları kendi başımıza kontrol altına alamazdık."

    14-"Ve biz, sonunda Rabbimize döneceğiz."

    15-Kullarından bazılarını O'na bir pay olarak ayırdılar. İnsan gerçekten apaçık bir nankördür.

    16-Yaratıklarından kızları kendisine ayırdı da oğulları size mi seçti?

    17-Onlardan birisi, Rahman'a yakıştırdığı (kız çocuğu) ile müjdelenince, morali bozularak yüzü simsiyah kesilir:

    18-"Süsler içinde yetiştirilmesine rağmen kavgada beceriksiz olan mı!?"

    19-Rahman'ın kulları olan melekleri dişi saydılar! Onların yaratılışlarına mı tanık oldular? Bu tanıklıkları kaydedilercek ve sorguya çekileceklerdir.

    20-Hatta, "Rahman dileseydi biz onlara tapmazdık," dediler. Onların bu konuda bir bilgileri yoktur. Onlar sadece tahminde bulunuyorlar.

    21-Onlara bundan önce bir kitap mı verdik de ona mı dayanıyorlar?

    22-Hayır, "Biz atalarımızı bir yol üzerinde bulduk ve biz onların öğretilerini izliyoruz," dediler.

    23-Tıpkı bunun gibi, senden önce, bir kente her ne zaman bir uyarıcı gönderdiysek elit tabaka, "Biz, atalarımızı bir yol üzerinde bulduk ve biz onların öğretilerini izliyoruz," derlerdi.

    24-O da, "Size, atalarınızı üzerinde bulduğunuzdan daha doğrusunu getirmiş isem de mi?" derdi. Onlar da, "Sizin getirdiğiniz mesajı inkar ediyoruz," derlerdi.

    25-Biz de onlardan öc aldık. Yalanlayanların sonu nasıl olduğuna bir bak.

    26-İbrahim, babasına ve halkına demişti ki, "Sizin taptıklarınızdan uzağım."

    27-"Beni Yaratan bana doğru yolu gösterecektir."

    28-Belki doğru yola dönerler diye onun ardından gelecekler için bunu ebedi bir ders kıldı.

    29-Doğrusu, kendilerine gerçek ve apaçık bir elçi varıncaya kadar şunlara ve atalarına imkan tanıdım.

    30-Kendilerine gerçek geldiği zaman, "Bu bir büyüdür ve biz onu inkar ediyoruz," dediler.

    31-"Bu Kuran, şu iki kentten ünlü ve büyük bir adama indirilmeli değil miydi?" dediler.

    32-Rabbinin rahmetini onlar mı paylaştırıyorlar? Dünya hayatında onların geçimliklerini aralarında biz paylaştırdık; birbirlerine iş gördürebilmeleri için onları birbirlerine derecelerle üstün kıldık. Rabbinin rahmeti onların biriktirdiklerinden daha iyidir.

    33-Tüm insanlar (inkarcılıkta) bir tek toplum olacak olmasaydı, Rahman'ı inkar edenlerin evini gümüş tavanlar ve binip çıkacakları merdivenlerle donatırdık.

    34-Evlerine kapılar ve konforlu mobilyalar.

    35-Ve nice gösterişli maddeler. Tüm bunlar bu dünya hayatının geçici materyalidir. Ahiret ise Rabbinin katında erdemlilerindir.

    36-Kim Rahman'ın mesajına aldırış etmezse, ona bir şeytanı sardırırız da onun arkadaşı olur.

    37-Nitekim onları yoldan çıkarırlar. Buna rağmen onlar doğru yolda olduklarını sanırlar

    38-Nihayet bize geldiğinde, "Keşke benimle senin aranda iki doğu arası kadar uzaklık olsaydı; sen ne kötü bir arkadaş mışsın sen!" der.

    39-Haksızlık etmiş olduğunuz için, o gün (pişmanlığınız) size bir yarar sağlamaz; siz cezayı paylaşacaksınız.

    40-Sen mi sağıra işittireceksin, yahut körü ve apaçık bir sapıklıkta olanı yola getireceksin?

    41-Seni alıp götürsek de biz onları cezalandıracağız.

    42-Yahut, onlara söz verdiğimizi sana gösteririz; bizim onlara gücümüz yeter.

    43-Sana vahyedilene sarıl; çünkü sen doğru yoldasın.

    44-Bu, sana ve halkına bir mesajdır; ondan sorulacaksınız.

    45-Senden önce gönderdiğimiz elçileri araştır: "Rahman'ın dışında tapılacak tanrılar kabul etmiş miyiz?"

    46-Örneğin; Musa'yı ayetlerimizle Firavun'a ve erkanına gönderdik ve "Ben evrenlerin Rabbinin elçisiyim," demişti.

    47-Mucizelerimizi kendilerine götürdüğü zaman, o mucizelere gülmüşlerdi.

    48-Onlara bir birinden büyük mucizeler gösterdik ve belki dönerler diye başlarına çeşitli felaketler getirdik.

    49-"Ey büyücü, bizim için Rabbine dua et. Çünkü sen ona daha yakınsın; biz bundan sonra yola geleceğiz," dediler.

    50-Fakat, onlardan felaketi kaldırdığımızda, sözlerinden hemen dönüverdiler.

    51-Firavun halkına şöyle seslendi: "Ey halkım, Mısır'ın yönetimi ve şu altımda akıp giden ırmaklar bana ait değil mi? Görmüyor musunuz?"

    52-"Yahut ben, şu aşağılık ve konuşmaktan aciz olan adamdan daha üstün değil miyim?"

    53-"Neden ona altınlardan oluşan bir hazine verilmiyor, yahut neden yanında çalışacak melekler gelmiyor?"

    54-Böylece halkını yanılttı ve onlar da ona uydular. Onlar bayağı insanlardı.

    55-Bizimle savaşmakta israr edince onlardan öc aldık, hepsini boğduk.

    56-Onları, sonradan gelecekler için bir ibret ve örnek yaptık.

    57-Meryemoğlu bir örnek olarak gösterilince senin halkın hemen reddettiler.

    58-"Bizim tanrılarımız mı daha iyidir yoksa o mu?" dediler. Sadece seninle tartışmak için bunu söylediler. Onlar gerçekte, kavgacı bir toplumdur.

    59-O, kendisine iyilikte bulunduğumuz bir kuldan başka bir şey değildi. Onu İsrailoğullarına bir örnek kıldık.

    60-Dileseydik sizi, yeryüzünü koloni haline getiren meleklere çevirirdik.

    61-O (İsa), Saat hakkında bir bilgi kaynağı ve işarettir. Öyleyse onun (zamanı) hakkında kuşku beslemeyin ve beni izleyin. Doğru yol budur.

    62-Şeytan sizi yoldan çıkarmasın. O size açık bir düşmandır.

    63-İsa apaçık mucizelerle gelince demişti ki, "Size bilgelik, ve ayrılığa düştüğünüz konulara açıklama getirdim. ALLAH'ı dinleyiniz ve bana uyunuz."

    64-"ALLAH benim Rabbim ve sizin de Rabbinizdir, sadece O'na kulluk etmelisiniz. Dosdoğru yol budur."

    65-Partiler ve mezhepler aralarında tartıştılar. Acı azaptan dolayı vay zalimlerin haline.

    66-Onlar, farkında değilken, Saatin kendilerine ansızın gelmesini mi bekliyorlar?

    67-Erdemlilerin dışında, o gün yakın dostlar birbirlerine düşman kesilecek.

    68-Kullarım, bugün size korku yoktur ve üzülmeyeceksiniz.

    69-Ayetlerime inananlar ve teslim olanlar,

    70-Siz ve eşleriniz cennete girin; sevinç içinde ağırlanacaksınız.

    71-Onlara altın tepsiler ve kadehlerle sunulur. Orada canların çektiği ve gözlerin hoşlandığı herşey vardır. Siz orada ebedi kalacaksınız.

    72-Yaptıklarınızın bir karşılığı olarak size miras olarak verilen cennet budur.

    73-Orada sizin yemeniz için bol meyveler vardır

    74-Suçlular, cehennem azabında ebedi kalıcıdırlar.

    75-Onlardan hafifletilmez ve onlar orada ümitsizdirler.

    76-Biz onlara haksızlık etmedik, onlar kendi kendilerine haksızlık ettiler.

    77-"Ey Malik, artık Rabbin bizim işimizi bitirsin," diye seslenirler. O da, "Siz böyle kalacaksınız," der.

    78-Size gerçeği getirdik; ancak çoğunuz gerçekten hoşlanmıyorsunuz.

    79-Yoksa onlar bir plan mı kurdular? Biz de plan kurarız.

    80-Yoksa, sırlarını ve komplolarını işitmediğimizi mi sanıyorlar. Doğrusu, yanlarındaki elçilerimiz kaydetmektedirler.

    81-De ki; "Rahman'ın bir çocuğu olsaydı, ona tapanların ilki ben olurdum."

    82-Göklerin ve yerin Rabbi, Yönetimin Rabbi, onların nitelemelerinden çok yücedir.

    83-Bırak onları, kendilerine söz verilen günlerine kavuşuncaya kadar dalsınlar, oynasınlar.

    84-Gökte de tanrı, yerde de tanrı O'dur. O Bilgedir, Bilendir.

    85-Göklerin, yerin ve aralarındakilerin yönetimine sahip olan çok yücedir. Saat'in (dünyanın sonunun) bilgisi O'nun yanındadır ve siz O'na döndürüleceksiniz.

    86-Onların O'nun dışında çağırdıkları şefaat edemezler. Ancak bilerek gerçeğe tanıklık edenler hariç

    87-Onlara, kendilerini kimin yarattığını sorsan, "ALLAH" diyeceklerdir. Öyleyse neden çevriliyorlar?

    88-"Rabbim bunlar inanmıyan bir topluluktur," denmişti.

    89-Onlara aldırma ve "Selam" (barış ve esenlik), de; yakında bilecekler.

  • Elmalılı Hamdi Yazır

    1-Hâ, mîm.

    2-Apaçık kitaba andolsun ki biz onu iyice anlayasınız diye Arapça bir Kur'an yaptık.

    3-Apaçık kitaba andolsun ki biz onu iyice anlayasınız diye Arapça bir Kur'an yaptık.

    4-Gerçekten o bizim nezdimizde bulunan ana kitapta mevcut yüce ve hikmet dolu bir kitaptır.

    5-Siz haddi aşan bir kavim oldunuz diye Kur'an'ı size göndermekten vaz mı geçelim?

    6-Biz öncekilere de nice peygamberler göndermiştik.

    7-Onlar kendilerine gelen her peygamberle mutlaka alay ediyorlardı.

    8-Biz onlardan daha kuvvetli olanları helâk ettik. Kur'an'da öncekilerin örneği de geçmiştir.

    9-Eğer sen onlara: "Gökleri ve yeri kim yarattı?" diye sorsan elbette: "Onları çok güçlü ve herşeyi bilen Allah yarattı." derler.

    10-O, yeryüzünü sizin için bir beşik yaptı ve doğru gidesiniz diye orada sizin için yollar meydana getirdi.

    11-Allah gökten belli bir ölçüye göre su indirdi. Biz onunla ölü bir memlekete yeniden hayat verdik. İşte siz de kabirlerinizden böyle diriltilip çıkarılacaksınız.

    12-Allah bütün çiftleri yaratmıştır. Sizin için bineceğiniz gemiler ve hayvanlar var etmiştir.

    13-Siz onların sırtına binip üzerlerine yerleştiğiniz zaman, Rabbinizin nimetini anarak şöyle diyesiniz: "Bunları bizim hizmetimize veren Allah'ı tenzih ve tesbih ederiz. Yoksa bizim bunlara gücümüz yetmezdi."

    14-"Gerçekten biz Rabbimize döneceğiz."

    15-Buna rağmen insanlar, Allah'ın kullarından bir kısmını O'nun bir parçası saydılar. Gerçekten de insan apaçık bir nankördür.

    16-Yoksa O, yarattıklarından kendisine kızlar edindi de erkek çocukları size mi seçti?

    17-Onlardan biri Rahman olan Allah'a isnad ettiği kız çocuğu ile müjdelendiği zaman yüzü simsiyah kesilir de öfkesinden yutkunur durur.

    18-Yoksa onlar, süs ve zinet içerisinde yetiştirilip de mücadelede erkek gibi kendisini savunmaya açık olmayan kızları mı O'na isnad ediyorlar?

    19-Onlar Rahman olan Allah'ın kulları olan melekleri de dişi saydılar. Onlar meleklerin yaratılışını gördüler mi? Onların şahitlikleri yazılacak ve onlar sorguya çekileceklerdir.

    20-Onlar: "Eğer Rahman olan, Allah dileseydi, biz o meleklere tapmazdık." dediler. Onların bu hususta hiçbir bilgileri yoktur. Onlar sadece yalan söylüyorlar.

    21-Yoksa biz kendilerine bundan önce bir kitap verdik de onlar, ona mı sarılıyorlar?

    22-Hayır, onlar sadece: "Biz babalarımızı bu din üzerinde bulduk, biz de onların izinde gidiyoruz." dediler.

    23-Ey Muhammed! Yine böyle biz senden önce de hangi memlekete bir uyarıcı göndermişsek, mutlaka oranın şımarık varlıklı kimseleri: "Biz babalarımızı bir din üzerinde bulduk, biz de onların izlerine uyarız." dediler.

    24-Gönderilen uyarıcı; "Eğer size babalarınızı üzerinde bulduğunuz dinden daha doğrusunu getirmişsem de mi bana uymazsınız?" deyince, onlar: "Gerçekten biz sizin tebliğ için gönderildiğiniz şeyi tanımıyoruz." dediler.

    25-Biz de onlardan intikam aldık. Bak peygamberleri yalanlayanların sonu nasıl oldu!

    26-Hani İbrahim babasına ve kavmine: "Gerçekten ben sizin taptığınız şeylerden uzağım.

    27-Ben ancak beni yaratana taparım. Şüphesiz ki O, beni doğru yola iletecektir." dedi.

    28-İbrahim, bu sözü, ardından gelecek olanlara devamlı kalacak bir miras olarak bıraktı ki, onlar doğru yola dönsünler.

    29-Doğrusu ben bunları da babalarını da kendilerine hak olan kitap ve gerçeği açıklayan bir peygamber gelinceye kadar faydalandırıp geçindirdim.

    30-Kendilerine hak geldiği zaman onlar: "Bu bir büyüdür doğrusu biz onu tanımıyoruz." dediler.

    31-Yine Onlar: "Bu Kur'an, şu iki şehirden bir büyük adama indirilmeli değil miydi?" dediler.

    32-Ey Muhammed! Rabbinin rahmetini onlar mı taksim ediyorlar? Dünya hayatında onların geçimliklerini aralarında biz taksim ettik. Birbirlerine işlerini gördürsünler diye biz onların bir kısmını diğerlerinden derecelerle üstün kıldık. Rabbinin rahmeti onların biriktirdikleri şeylerden daha hayırlıdır.

    33-Eğer insanlar küfre sapan bir ümmet haline gelmeyecek olsalardı, biz O Rahman olan Allah'ı inkâr eden kimselerin evlerine gümüşten tavanlar ve üzerine çıkacakları merdivenler yapardık.

    34-Onların evleri için gümüşten kapılar, üzerine yaslanacakları koltuklar yapardık.

    35-Daha nice altın ziynetler verirdik. Çünkü bunların bizce hiçbir kıymeti yoktur. Bütün bunlar dünya hayatının geçici menfaatinden başka bir şey değildir. Ahiret ise Rabbin katında takva sahipleri içindir.

    36-Her kim Rahman olan Allah'ın zikrinden yüz çevirirse biz ona bir şeytan musallat ederiz. Artık o şeytan onun yakın dostudur.

    37-Şüphesiz ki bu şeytanlar onları yoldan çıkarırlar. Onlar da kendilerinin doğru yolda olduklarını sanırlar.

    38-Nihayet kıyamet günü bize gelince, arkadaşına: "Keşke seninle benim aramda doğu ile batı arasındaki kadar bir uzaklık olsaydı. Sen ne kötü arkadaşmışsın!" der.

    39-Onlara: "Bugün pişmanlık duymanız size hiçbir fayda sağlamayacaktır. Çünkü siz zulmettiniz. Şimdi de hepiniz azapta ortaksınız." denir.

    40-Ey Muhammed! O halde sağırlara sen mi işittireceksin? Yahut körlere ve apaçık bir sapıklık içinde bulunanlara sen mi doğru yolu göstereceksin?

    41-Eğer biz seni onlara azap gelmeden önce alıp götürsek bile onlardan intikam alırız.

    42-Yahut da onlara vaad ettiğimiz azabı sana gösteririz. Çünkü bizim onlara azap etmeye gücümüz yeter.

    43-Öyleyse sen, sana vahyedilen Kur'an'a sarıl. Şüphesiz ki sen doğru bir yol üzerindesin.

    44-Doğrusu o Kur'an, senin için de, kavmin için de bir öğüttür ve siz ondan sorguya çekileceksiniz.

    45-Ey Muhammed! Senden önce gönderdiğimiz peygamberlerimize de sor, biz Rahman olan Allah'tan başka kendisine ibadet edilecek ilâhlar yapmış mıyız?

    46-Andolsun ki, biz Musa'yı mucizelerimizle Firavun'a ve ileri gelen adamlarına gönderdik. Musa: "Ben gerçekten âlemlerin Rabbi olan Allah'ın peygamberiyim." dedi.

    47-Musa onlara mucizelerimizi getirince onlar hemen bu mucizelere gülüverdiler.

    48-Bizim onlara gösterdiğimiz her bir mucize diğerinden daha büyüktü. Belki doğru yola dönerler diye biz onları azapla yakaladık.

    49-Onlar azâbı görünce: "Ey sihirbaz! Sende olan ahdi hürmetine bizim için Rabbine dua et. Biz gerçekten doğru yola gireceğiz." dediler.

    50-Fakat azabı kendilerinden kaldırdığımız zaman hemen sözlerinden dönüverdiler.

    51-Firavun kavmine seslenerek dedi ki: "Ey kavmim! Mısır hükümdarlığı ve altımdan akıp giden şu ırmaklar benim değil mi? Görmüyor musunuz?

    52-Yoksa ben, nerede ise meramını anlatamayan şu zavallıdan daha hayırlı değil miyim?

    53-Eğer O'nun dediği doğru ise üzerine altın bilezikler atılmalı veya kendisiyle beraber onu tasdik eden melekler gelmeli değil miydi?"

    54-Firavun kavmini küçümsedi. Onlar da O'na itaat ettiler. Çünkü onlar fâsık bir kavimdi.

    55-Nihayet bizi gazaplandırdıkları zaman onlardan intikam aldık. Hepsini suda boğduk.

    56-Onları sonradan gelecekler için ibret ve örnek kıldık.

    57-Meryem oğlu İsâ bir misal olarak anlatılınca, senin kavmin hemen ondan bir delil bulduklarını sanarak bağrışmaya başladılar.

    58-Onlar dediler ki: "Bizim ilâhlarımız mı daha hayırlıdır, yoksa İsâ mı?" Bu misâli sırf seninle tartışmak için ortaya attılar. Doğrusu onlar çok kavgacı bir topluluktur.

    59-İsâ, ancak kendisine nimet verdiğimiz ve İsrailoğullarına örnek kıldığımız bir kuldur.

    60-Eğer biz dileseydik, sizden yeryüzünde yerinize geçecek melekler yaratırdık.

    61-Gerçekten o, (İsâ'nın yere inişi) kıyâmetin yaklaştığını gösteren bir bilgidir. Sakın kıyâmet hakkında şüpheye düşmeyip, bana uyun, bu doğru yoldur.

    62-Sakın şeytan sizi doğru yoldan alıkoymasın. Gerçekten o sizin için apaçık bir düşmandır.

    63-İsâ mucizelerle indiği zaman dedi ki: "Ben size hikmeti getirdim ve hakkında ihtilâfa düştüğünüz şeylerin bir kısmını size açıklamak için geldim. O halde Allah'tan korkun, ve bana itaat edin.

    64-Gerçekten benim de Rabbim sizin de Rabbiniz Allah'tır. Öyle ise O'na kulluk edin. Bu doğru bir yoldur.

    65-Fakat aralarından çıkan gruplar, İsâ hakkında ihtilâfa düştüler. Acı bir günün azâbından dolayı vay zulmedenlerin hâline!

    66-Onlar kendileri farkına varmadan ansızın kıyâmetin başlarına gelmesini mi bekliyorlar?

    67-O gün Allah'tan korkanlar hariç dost olanlar birbirlerine düşmandırlar.

    68-Allah, takva sahiplerine şöyle nida eder: "Ey âyetlerimize imân edip müslüman olan kullarım! Bugün size hiçbir korku yoktur ve siz üzülmeyeceksiniz.

    69-Allah, takva sahiplerine şöyle nida eder: "Ey âyetlerimize imân edip müslüman olan kullarım! Bugün size hiçbir korku yoktur ve siz üzülmeyeceksiniz.

    70-Siz ve eşleriniz cennete girin. Orada ağırlanıp sevindirileceksiniz."

    71-Onların etrafında yiyecek ve içecekler altın tepsiler ve kadehlerle dolaştırılır. Orada canların çektiği ve gözlerin hoşlandığı herşey vardır. Siz orada ebedi olarak kalacaksınız.

    72-İşte yaptıklarınıza karşılık size miras verilen cennet budur.

    73-Orada sizin için bol bol meyveler vardır. Onlardan yersiniz.

    74-Şüphesiz ki suçlular, cehennem azâbında ebedi olarak kalacaklardır.

    75-Onların azâbı hafifletilmez ve onlar azab içersinde ümitsizdirler.

    76-Biz onlara zulmetmedik, fakat onlar kendileri zâlimler oldular.

    77-Onlar cehennem bekçisine: "Ey Mâlik! Rabbin artık bizi öldürsün." diye seslenirler. Mâlik de: "Siz böylece kalacaksınız." der.

    78-Andolsun ki biz size hakkı getirdik. Fakat sizin çoğunuz haktan hoşlanmıyorsunuz.

    79-Yoksa onlar hakka karşı gelmek için bir iş mi kararlaştırdılar? Biz de onları cezalandırmak için kararlıyız.

    80-Yoksa onlar bizim sırlarını ve gizli konuşmalarını işitmediğimizi mi sanıyorlar? Hayır, işitiriz ve yanlarında bulunan elçi meleklerimiz de her yaptıklarını yazıyorlar.

    81-Ey Muhammed! de ki: "Eğer Rahman olan Allah'ın bir çocuğu olsaydı, ona ibâdet edenlerin birincisi ben olurdum."

    82-Göklerin ve yerin Rabbi, arşın Rabbi onların nitelendirdikleri şeyden münezzehtir, yücedir.

    83-Şimdi sen bırak onları, tehdit edildikleri günlerine kavuşuncaya kadar batıla dalsınlar oynasınlar.

    84-Gökteki ilâh da yerdeki ilâh da O'dur. O hüküm ve hikmet sahibidir herşeyi bilir.

    85-Göklerin, yerin ve her ikisi arasındakilerin hükümranlığı kendisine ait olan Allah'ın şanı yücedir. Kıyâmet saatinin bilgisi de yalnız onun yanındadır. Siz sadece O'na döndürüleceksiniz.

    86-Onların Allah'ı bırakıp da tapdıkları putlar şefaat hakkına sahip değillerdir. Ancak bilerek hakka şahitlik edenler şefâat edebilir.

    87-Eğer sen onlara kendilerini kimin yarattığını sorsan elbette: "Allah" derler. O halde nasıl haktan çevriliyorlar?

    88-Peygamberin sözü şu olmuştur: "Ey Rabbim! Bunlar gerçekten imân etmeyen bir kavimdir."

    89-Ey Muhammed! Şimdilik sen onlara aldırma ve: "Size selâm olsun." de. Onlar yakında bilecekler!

  • Suat Yıldırım

    1-Hâ. Mîm

    2-Açık olan ve gerçekleri açıklayan bu kitaba yemin olsun.

    3-Biz düşünüp anlamanız için onu Arapça bir Kur'ân olarak indirdik. [26,195]

    4-O, Bizim nezdimizdeki ana kitapta saklı olup çok yücedir, hikmet doludur. [56,77-80; 80,11-16]

    5-Siz haddi aşan bir topluluksunuz diye bu hakikatli mesajla sizi uyarmaktan vaz mı geçeceğiz? Bu mümkün değil!

    6-Daha önce gelip geçmiş nesillere nice nebîler gönderdik!

    7-Onlara hiçbir nebî gelmedi ki onunla alay etmiş olmasınlar.

    8-Biz bunlardan, (senin Mekkeli muhataplarından) daha kuvvetli olan toplumlar helâk ettik. Nitekim öncekilerin kıssaları geçmiştir. [40,82; 43,56; 40,85; 33,62]

    9-Onlara: “Gökleri ve yeri kim yarattı?” diye sorarsan, mutlaka: “Onları o Azîz ve Hakîm (O mutlak galip, tam hüküm ve hikmet sahibi) yarattı.” derler.

    10-O Yaratıcıdır ki yeryüzünü sizin için beşik gibi yapmış ve yol bulmanız için yerden yollar ve geçitler var etmiştir.

    11-Gökten, bir ölçüye göre su indiren de O'dur. Biz onunla ölü bir ülkeye hayat veririz.İşte siz de mezarlarınızdan öyle çıkarılacaksınız.

    12-Bütün çiftleri yaratan, binmeniz için gemileri ve hayvanları var eden de O'dur.

    13-Ta ki onların üstüne binerken Rabbinizin nimetini hatırlayasınız ve şöyle diyesiniz:“Bunları bizim hizmetimize veren Allah yüceler yücesidir, her türlü eksiklikten münezzehtir.O lütfetmeseydi biz buna güç yetiremezdik. Muhakkak ki biz sonunda Rabbimize döneceğiz.”

    14-Ta ki onların üstüne binerken Rabbinizin nimetini hatırlayasınız ve şöyle diyesiniz:“Bunları bizim hizmetimize veren Allah yüceler yücesidir, her türlü eksiklikten münezzehtir.O lütfetmeseydi biz buna güç yetiremezdik. Muhakkak ki biz sonunda Rabbimize döneceğiz.”

    15-Öyle iken, müşrikler tuttular kullarından bir kısmını O'nun cüz’ü (parçası) saydılar. Gerçekten insan çok nankördür.

    16-Ne o, yoksa O, yaratıklarından, aklınız sıra kızları Kendisi evlat edindi de, o değerli oğulları size mi ikram etti?

    17-O müşriklerden her biri, Rahman'a yakıştırdığı kız çocuğunun dünyaya geldiği haberini alınca, birden yüzü mosmor kesilir, kederinden yutkunur durur.

    18-Onlar -iddialarınca- süs içinde yetişen ve tartışmada meramını kuvvetle anlatamayan kızları mı Allah'a isnad ediyorlar? (Oysa insanın en değerli saydığı şeyi Mâbud’una vermesi gerekir).

    19-Rahman'ın kulları olan melaikeyi de dişi saydılar.Ne o! Onların yaratıldıkları sırada hazır mı bulundular?Onların bu iddiaları yazılacak ve bundan ötürü onlar sorguya çekileceklerdir.

    20-Bir de dediler ki: “Eğer Rahman dileseydi, biz onlara tapmazdık.”Aslında onların ciddi bir bilgileri yoktur. Onlar sırf kafadan atıyorlar.

    21-Yoksa Bizim onlara daha önce verdiğimiz bir kitap varmış da onlar buna mı sarılıyorlar?

    22-Hayır! Ne bilgileri var, ne kitapları! Sadece şöyle derler:“Biz babalarımızı bir dine bağlanmış gördük. Biz de onların izlerinden gidiyoruz.”

    23-İşte böylece senden önce, uyarıcı bir resul gönderdiğimiz hiçbir şehir yoktur ki oraların varlıklı kişileri:“Biz babalarımızı bir dine bağlanmış gördük. Biz de onların izlerine uyduk!” demiş olmasınlar. [11,38; 17,16]

    24-Peygamber onlara: “Peki, size babalarınızın bağlandığı dinden daha doğrusunu getirmişsem, yine de sürüp gidecek misiniz?” deyince onlar: “Şunu bilin ki,” dediler, “biz, sizinle gönderilen mesajı reddediyoruz.”

    25-Bunun üzerine Biz de onlardan müminlerin intikamını aldık. İşte bak peygamberlere yalancı diyenlerin sonu nasıl oldu gör!”

    26-Bir vakit İbrâhim babasına ve halkına şöyle dedi: “Bilin ki ben sizin taptıklarınızdan her türlü ilişiği kestim. Ben ancak beni yaratana ibadet ederim. O bana yol gösterecektir.”

    27-Bir vakit İbrâhim babasına ve halkına şöyle dedi: “Bilin ki ben sizin taptıklarınızdan her türlü ilişiği kestim. Ben ancak beni yaratana ibadet ederim. O bana yol gösterecektir.”

    28-O, bu sözü hakka dönsünler diye, gelecek nesillere devamlı kalacak bir miras olarak bıraktı.

    29-Doğrusu, Ben bunları da, babalarını da kendilerine hakikat ve onu açıklayan peygamber gelinceye kadar yaşattım.

    30-Ama bu gerçek kendilerine gelince: “Bu sihirdir, biz bunu kabul etmeyiz” dediler ve eklediler: “Bu Kur'ân, bu iki şehirden büyük bir adama indirilseydi ya!”

    31-Ama bu gerçek kendilerine gelince: “Bu sihirdir, biz bunu kabul etmeyiz” dediler ve eklediler: “Bu Kur'ân, bu iki şehirden büyük bir adama indirilseydi ya!”

    32-Senin Rabbinin rahmetini onlar mı taksim ediyorlar? Halbuki bu dünya hayatında onların maişetlerini aralarında taksim eden, bir kısmının diğer kısmını çalıştırması için, kimini kimine üstün kılan Biziz. Senin Rabbinin rahmeti ise, onların topladıkları bütün şeylerden daha hayırlıdır.

    33-Eğer, bütün insanların dinsizliğe imrenecek bir tek ümmet haline gelme mahzuru olmasaydı, Rahman'ı inkâr edenlerin evlerinin tavanlarını ve çıkacakları merdivenleri, evlerinin kapılarını, üzerine kurulacakları koltukları hep gümüşten yapardık. Onları altına, mücevhere boğardık. Fakat bütün bunlar dünya hayatının geçici metâından ibarettir. Âhiret ise Rabbinin nezdinde Allah’a karşı gelmekten sakınanlara mahsustur.

    34-Eğer, bütün insanların dinsizliğe imrenecek bir tek ümmet haline gelme mahzuru olmasaydı, Rahman'ı inkâr edenlerin evlerinin tavanlarını ve çıkacakları merdivenleri, evlerinin kapılarını, üzerine kurulacakları koltukları hep gümüşten yapardık. Onları altına, mücevhere boğardık. Fakat bütün bunlar dünya hayatının geçici metâından ibarettir. Âhiret ise Rabbinin nezdinde Allah’a karşı gelmekten sakınanlara mahsustur.

    35-Eğer, bütün insanların dinsizliğe imrenecek bir tek ümmet haline gelme mahzuru olmasaydı, Rahman'ı inkâr edenlerin evlerinin tavanlarını ve çıkacakları merdivenleri, evlerinin kapılarını, üzerine kurulacakları koltukları hep gümüşten yapardık. Onları altına, mücevhere boğardık. Fakat bütün bunlar dünya hayatının geçici metâından ibarettir. Âhiret ise Rabbinin nezdinde Allah’a karşı gelmekten sakınanlara mahsustur.

    36-Kim Rahman'ın hikmetlerle dolu ders olarak gönderdiği Kur’ân’ı göz ardı ederse, Biz de ona bir şeytan sardırırız; artık o, ona arkadaş olur. [4,115; 61,5; 41,25]

    37-Bu şeytanlar onları yoldan çıkarırlar, ama onlar kendilerinin hâlâ doğru yolda olduklarını sanırlar.

    38-Ta ki huzurumuza gelinceye kadar böyle devam eder.Huzurumuza çıktığında arkadaşına:“Keşke seninle aramız doğu ile batı arası kadar uzak olsaydı!Meğer sen ne kötü arkadaşmışsın!” der.

    39-Allah buyurur: “Bu temenniniz bugün size hiçbir fayda vermez.Çünkü hayat boyunca, birlikte zulmettiniz. Burada da azabı birlikte çekeceksiniz.”

    40-Sen sağırlara söz işittirebilir, körleri doğru yolda yürütebilir, besbelli sapıklıkta olanları hidâyete erdirebilir misin?

    41-Ey Resulüm! Biz seni vefat ettirip yanımıza alsak da,yine onlardan müminlerin intikamını alırız.Yahut onlara vâd ettiğimiz azabı, sana sağlığında gösteririz. Çünkü onlara karşı Biz her zaman güçlüyüz.

    42-Ey Resulüm! Biz seni vefat ettirip yanımıza alsak da,yine onlardan müminlerin intikamını alırız.Yahut onlara vâd ettiğimiz azabı, sana sağlığında gösteririz. Çünkü onlara karşı Biz her zaman güçlüyüz.

    43-O halde sen sana vahyedilen buyruklara sımsıkı sarıl, muhakkak ki sen dosdoğru yoldasın.

    44-Bu Kur'ân hem sana, hem milletine güzel bir namdır, şereftir.İleride ondan dolayı sorguya çekileceksiniz.

    45-Senden önce gönderdiğimiz resullere sor bakalım:Biz, hiç Rahman'dan başka tapılacak tanrılar kabul etmiş miyiz?

    46-Nitekim onlardan Mûsâ'yı, delillerimiz ve mûcizelerimizle Firavun’a ve ileri gelen yetkililerine gönderdik.O da onlara: “Ben Rabbülâlemin’in size elçisiyim” dedi.

    47-O, delillerimizle onlara gidince onlar alay edip gülmeye koyuldular.

    48-Onlara hep birbirinden büyük mûcizeler gösterdik. Belki dönüş yaparlar diye azaplarla sarstık.

    49-Azabı tadınca Mûsâ'ya: “Haydi büyücü! Sana verdiği sözünün gereği olarak bizim için Rabbine dua et, bizi bağışlasın, zira artık yola geleceğiz” dediler.

    50-Fakat Biz, onlardan azabı giderince, hemen sözlerinden caydılar. [7,133-135]

    51-Firavun halkına duyuru yapıp dedi ki: “Ey benim halkım! Mısır'ın yönetimi benim elimde değil mi? Ayaklarımın altından akan şu nehirler, kanallar benim değil mi? Görmüyor musunuz? Yoksa ben, şu aşağılık, meramını bile neredeyse anlatamayan adamdan daha üstün değil miyim?Eğer o dediği gibi ise, üstüne gökten altın bilezikler atılmalı, yahut beraberinde melaikeler gelmeli değil miydi?” [26,29; 28,38] {KM, Hezekiel 29,3}

    52-Firavun halkına duyuru yapıp dedi ki: “Ey benim halkım! Mısır'ın yönetimi benim elimde değil mi? Ayaklarımın altından akan şu nehirler, kanallar benim değil mi? Görmüyor musunuz? Yoksa ben, şu aşağılık, meramını bile neredeyse anlatamayan adamdan daha üstün değil miyim?Eğer o dediği gibi ise, üstüne gökten altın bilezikler atılmalı, yahut beraberinde melaikeler gelmeli değil miydi?” [26,29; 28,38] {KM, Hezekiel 29,3}

    53-Firavun halkına duyuru yapıp dedi ki: “Ey benim halkım! Mısır'ın yönetimi benim elimde değil mi? Ayaklarımın altından akan şu nehirler, kanallar benim değil mi? Görmüyor musunuz? Yoksa ben, şu aşağılık, meramını bile neredeyse anlatamayan adamdan daha üstün değil miyim?Eğer o dediği gibi ise, üstüne gökten altın bilezikler atılmalı, yahut beraberinde melaikeler gelmeli değil miydi?” [26,29; 28,38] {KM, Hezekiel 29,3}

    54-O halkını küçümsedi, onlar da ona itaat ettiler. Doğrusu onlar yoldan iyice çıkmış bir toplum idi.

    55-Onlar bizi gazaba dâvet edince, Biz de onların hepsini suda boğarak, onlardan müminlerin intikamını aldık.

    56-Onları sonraki nesillere, geçmiş bir ibret ve misal yaptık.

    57-Vakta ki Meryem'in oğlu Îsâ misal verildi, derhal halkın keyiflenerek haykıra haykıra gülmeye koyuldu ve “Bizim tanrılarımız mı üstün, dediler, yoksa o mu?” Bunu, sırf bir münâkaşa olsun diye sana misal verdiler. Zaten onlar kavgacı bir toplumdur.

    58-Vakta ki Meryem'in oğlu Îsâ misal verildi, derhal halkın keyiflenerek haykıra haykıra gülmeye koyuldu ve “Bizim tanrılarımız mı üstün, dediler, yoksa o mu?” Bunu, sırf bir münâkaşa olsun diye sana misal verdiler. Zaten onlar kavgacı bir toplumdur.

    59-Hayır, o bir tanrı değil, nimetimize mazhar ettiğimiz ve İsrailoğulları için bir örnek yaptığımız bir has kulumuzdu. Şayet yapmak isteseydik, sizin yerinize geçmek üzere melekler yaratırdık. Ama bu, Allah'ın hikmetine aykırıdır.

    60-Hayır, o bir tanrı değil, nimetimize mazhar ettiğimiz ve İsrailoğulları için bir örnek yaptığımız bir has kulumuzdu. Şayet yapmak isteseydik, sizin yerinize geçmek üzere melekler yaratırdık. Ama bu, Allah'ın hikmetine aykırıdır.

    61-Gerçekten o, kıyamet için bir beyandır.Artık siz, o saatin geleceğinden hiç şüphe etmeyin de Bana tâbi olun.Doğru yol budur.

    62-Sakın Şeytan sizi yoldan çevirmesin.Çünkü o sizin besbelli düşmanınızdır.

    63-Îsâ, açık açık delillerle onlara gelince: “Ben, size hikmet getirdim,bir de hakkında ayrılığa düştüğünüz bazı şeyleri size açıklamak için geldim.O halde Allah'a karşı gelmekten sakının ve bana itaat edin.Allah benim de Rabbim, sizin de Rabbinizdir, yalnız O’na ibadet edin. Doğru yol budur.” dedi.

    64-Îsâ, açık açık delillerle onlara gelince: “Ben, size hikmet getirdim,bir de hakkında ayrılığa düştüğünüz bazı şeyleri size açıklamak için geldim.O halde Allah'a karşı gelmekten sakının ve bana itaat edin.Allah benim de Rabbim, sizin de Rabbinizdir, yalnız O’na ibadet edin. Doğru yol budur.” dedi.

    65-Ondan sonra kendisine mensup birtakım fırkalar aralarında ayrılığa düştüler.Gayet acı bir günün azabından zalimlerin vay haline!

    66-İnsanlar, hiç farkında değillerken o kıyamet ansızın başlarına gelivermesini mi bekliyorlar?

    67-Müttakiler dışında dünyadaki bütün dostlar, o gün birbirine düşmandır. [29,25]

    68-Allah müttakilere şöyle buyurur: “Ey Benim kullarım!Bugün size herhangi bir endişe yoktur.Sizi üzen bir durum da olmayacaktır.”

    69-Ne mutlu onlara ki onlar, âyetlerimize inanmış ve Allah'a itaat etmişlerdir.

    70-Haydi siz de, eşleriniz de neş'e dolu olarak buyurun cennete!

    71-Altın tepsi ve kâselerle kendilerine ikram eden hizmetçiler, etraflarında fır döner.Hülasa orada canınız ne isterse, gözleriniz hangi manzaralardan hoşlanırsa hepsi var!Hem siz burada devamlı kalacaksınız.

    72-İşte dünyada yaptığınız makbul işlerden dolayı vârisi yapıldığınız cennet!

    73-Size orada, istediğiniz şekilde yiyeceğiniz her türlü meyve vardır.

    74-Suçlular ise cehennem azabında ebedî kalacaklar,

    75-Azapları hiç gevşetilmeyecek,orada bütün ümitlerini yitirmiş olarak kalacaklardır.

    76-Böyle yapmakla Biz onlara haksızlık etmedik, ama asıl kendileri öz canlarına zulmettiler.

    77-Cehennem bekçisine şöyle feryad ederler: “Malik! Ne olur, tükendik artık!Rabbin canımızı alsın, bitirsin işimizi!”O da: “Ölüp kurtulmak yok, ebedî kalacaksınız burada!” der. [87,11-13]

    78-Allah da şöyle buyurur: “Biz size gerçeği getirmiştik.Fakat çoğunuz hakikatten hoşlanmamıştınız.”

    79-Ey Resulüm! Onlar size hile kurmakta işi sağlama aldıklarını mı düşünüyorlar?İşte Biz de işi sağlam tutuyoruz.

    80-Yoksa onlar Bizim, kendilerinin sırlarını ve gizli konuşmalarını işitmediğimizi mi sanıyorlar? Hayır işitiriz ve yanlarındaki elçilerimiz de yaptıkları her şeyi yazarlar.

    81-De ki: Faraza, Rahman'ın çocuğu olsaydı ona ilk ibadet eden ben olurdum! [39,4; 19,90-91]

    82-Göklerin ve yerin Rabbi, o Arşın, o muazzam saltanatın Rabbi,Kendisine eş, ortak uyduranların iddialarından münezzehtir, yüceler yücesidir.

    83-Kendilerine bildirilen o hesap gününe kavuşuncaya kadar, onları kendi hallerine bırak, batıllarına dalsınlar, varsın oyalansınlar.

    84-O, Allah'tır, gökte de yerde de tek ve gerçek İlahtır.O tam hüküm ve hikmet sahibidir, her şeyi hakkıyla bilir. [6,3]

    85-Göklerin, yerin ve ikisinin arasında olan bütün varlıkların mülk ve hâkimiyetine sahip olan Allah'ın şanı çok yücedir, hayır ve bereketi sınırsızdır.Kıyamet saatini bilmek O’na aittir.Hepiniz sonunda O’nun huzuruna götürüleceksiniz.

    86-Müşriklerin O'ndan başka yalvardıkları sahte tanrıların şefaat yetkileri yoktur.Ancak bilerek hak ve gerçeğe şahitlik edenler bunu yapabileceklerdir.

    87-Eğer kendilerine: “Sizi kim yarattı?” diye sorarsan “Allah yarattı” derler.O halde, nasıl oluyor da O'nu tek İlah kabul etmekten vazgeçiriliyorlar?

    88-Allah, elbette Resulünün: “Ya Rabbî! Ne yapayım, onlar, bir türlü imana gelmeyen bir topluluktur” demesini de biliyor. [25,30]

    89-Şimdi sen onlardan yüz çevir ve: “Selâm size!” de.Artık yakında mâruz kalacakları âkıbeti öğrenirler.

  • Süleyman Ateş

    1-Ha mim.

    2-Apaçık Kitaba andolsun ki

    3-Biz, düşünüp anlamanız için onu Arapça bir Kur'an yaptık.

    4-O, katımızda bulunan ana Kitaptadır. Yücedir, hikmetlidir.

    5-Siz, aşırı giden bir kavim oldunuz diye, sizi uyarmaktan vaz mı geçelim?

    6-Biz önce gelenlere nice peygamber gönderdik.

    7-Onlara hiçbir peygamber gelmezdi ki mutlaka onunla alay etmesinler.

    8-Biz de bunlardan daha güçlü olan(o kavimler)i helak ettik. Öncekilerin örneği geçti.

    9-Andolsun onlara: "Gökleri ve yeri kim yarattı?" diye sorsan elbette diyecekler ki: "Onları, çok üstün, çok bilen (Allah) yarattı."

    10-O yeri sizin için beşik kıldı ve varacağınız yere gitmeniz için yeryüzünde size yollar yaptı.

    11-Gökten bir ölçü ile su indirdi de, onunla ölü bir ülkeyi canlandırdık. İşte siz de öyle (canlandırılıp) çıkarılacaksınız.

    12-O bütün çiftleri yarattı ve size bineceğiniz gemiler ve hayvanlar var etti,

    13-Ki onların sırtlarına binesiniz, sonra onlara bindiğiniz zaman Rabbinizin ni'metini anasınız ve (şöyle) diyesiniz: "Bunu bizim hizmetimize veren (Allah)ın şanı yücedir, yoksa biz bunu (hizmetimize) yanaştıramazdık."

    14-Biz elbette Rabbimize döneceğiz.

    15-Tuttular, O'na kullarından bir parça tasarladılar. Gerçekten insan apaçık bir nankördür.

    16-Yoksa (Allah), yarattıklarından kızları kendisine aldı da oğullar için sizi mi yeğledi?

    17-Onlardan birine Rahman'a benzer olarak anlattığı (kız çocuğu) müjdelense yüzü kapkara kesilir, öfkesinden yutkunup durur.

    18-Süs içinde yetiştirilip, mücadelede açık olmayanı (tartışmayı ve kavgayı beceremeyeni) mi (Allah'ın çocuğu yaptılar)?

    19-Rahman'ın kulları olan melekleri dişi saydılar. Onların yaratılışlarına mı şahid oldular ki (böyle hüküm veriyorlar)? Şahidlikleri yazılacak ve (bundan) sorulacaklardır.

    20-Ve dediler ki: "Rahman dileseydi, biz onlara tapmazdık." Onların bu hususta bir bilgileri yoktur. Onlar sadece saçmalıyorlar.

    21-Yoksa bundan önce onlara bir Kitap vermişiz de ona mı sarılıyorlar?

    22-Hayır, (ne bilgileri var, ne de Kitapları). Sadece: "Biz babalarımızı bir din üzerinde bulduk, biz de onların izlerinde gidiyoruz" dediler.

    23-İşte böyle, senden önce de hangi kente uyarıcı gönderdiysek mutlaka oranın varlıklıları: "Biz babalarımızı bir din üzerinde bulduk, biz de onların izlerine uyarız." dediler.

    24-Ben size, babalarınızı, üzerinde bulduğunuz(din)den daha doğrusunu getirmiş olsam da (yine babalarınızın yolunu)mu (tutacaksınız)? dedi. "Doğrusu biz sizinle gönderilen mesajı tanımıyoruz." dediler.

    25-Biz de onlardan öc aldık. Bak, yalanlayanların sonu nasıl oldu?

    26-Bir zaman İbrahim babasına ve kavmine demişti ki: "Ben sizin taptıklarınızdan uzağım."

    27-Ben yalnız beni yaratana (taparım). Çünkü O, bana doğru yolu gösterecektir.

    28-Ve bu sözü ardında kalıcı bir söz yaptı ki (insanlar Allah'a kulluğa) dönsünler.

    29-Doğrusu bunları da, babalarını da kendilerine gerçek söz ve (onu) açıklayan elçi gelinceye dek yaşattım.

    30-Fakat kendilerine gerçek gelince: "Bu, büyüdür, biz onu tanımayız" dediler.

    31-Ve dediler ki: "Bu Kur'an iki kentten, büyük bir adama indirilmeli değil miydi?"

    32-Rabbinin rahmetini onlar mı bölüştürüyorlar? Dünya hayatında onların geçimliklerini aralarında biz taksim ettik ve onlardan kimini ötekine derecelerle üstün kıldık ki biri, diğerine iş gördürebilsin. Rabbinin rahmeti, onların toplayıp yığdıklarındandaha hayırlıdır.

    33-İnsanlar (küfürde birleşen) bir tek ümmet olacak olmasaydı. Rahman'ı inkar edenlerin evlerine gümüşten tavanlar ve üzerine binip çıkacakları merdivenler yapardık.

    34-Ve evlerine kapılar ve üzerine yaslanacakları koltuklar, divanlar.

    35-Ve (nice) süs(ler verirdik). Bütün bunlar, sadece dünya hayatının geçiminden ibarettir. Rabbinin katında ahiret ise, (günahlardan) korunanlar içindir.

    36-Kim Rahman'ın zikrine karşı kör olursa ona bir şeytanı sardırırız; artık o, onun (yanından ayrılmaz, ona sürekli olarak kötülükleri telkin eden) arkadaşı olur.

    37-O(şeyta)nlar onları yoldan çıkardıkları halde bunlar doğru yolda olduklarını sanırlar.

    38-Nihayet (Zikr'imize karşı körlük edip yoldan çıkan o adam) bize geldiği zaman (kötü arkadaşına) der ki: "Keşke benimle senin aranda iki doğu (doğu ile batı) arası kadar uzaklık olsaydı (seni hiç görmeseydim); meğer ne kötü arkadaş(mışsın sen)!"

    39-(Böyle söylemeniz) Bugün size bir yarar sağlamaz; çünkü zulmettiniz. Siz, azab (çekme)de ortaksınız.

    40-(Ey Muhammed), sen mi sağıra işittireceksin, yahut körü ve apaçık sapıklıkta olanı yola ileteceksin?

    41-Ya biz seni alıp götürdükten sonra onlardan öc alırız.

    42-Yahut onları uyardığımız şeyi sana gösteririz (senin gözlerinin önünde onları azaba uğratırız); bizim onlara gücümüz yeter.

    43-Sen, sana vahyedilene sımsıkı sarıl, çünkü sen doğru yoldasın.

    44-O (Kur'an) sana ve kavmine bir Zikir(uyarı, şan ve şeref)dir ve yakında (ona uyup uymadığınızdan) sorulacaksınız.

    45-Senden önce gönderdiğimiz elçilerimizden sor: Rahman'dan başka tapılacak tanrılar yapmış mıyız?

    46-Andolsun biz Musa'yı da ayetlerimizle Fir'avn'a ve ileri gelen adamlarına gönderdik: "Ben alemlerin Rabbinin elçisiyim" dedi.

    47-Onlara ayetlerimizi getirince onlar o ayetlerle alay edip gülmeğe başladılar.

    48-Onlara gösterdiğimiz her mu'cize, mutlaka kızkardeşinden (ötekinden) büyüktü. Belki dönerler diye onları (kıtlık, tufan, çekirge gibi türlü) azab(lar) ile cezalandırdık.

    49-Bunun üzerine dediler ki: "Ey büyücü, bizim için Rabbine du'a et, sana verdiği söz hakkı için (bizi bağışlasın) artık biz yola geleceğiz!"

    50-Fakat biz onlardan azabı kaldırınca sözlerinden dönmeğe başladılar.

    51-Fir'avn kavminin içinde bağırıp dedi: "Ey kavmim, Mısır mülkü ve şu altımdan akıp giden ırmaklar benim değil mi? Görmüyor musunuz?"

    52-Yahut ben, şu aşağılık, nerdeyse söz anlatamayacak durumda olan adamdan daha iyi değil miyim?

    53-(Eğer o, doğru söylüyorsa) Üzerine altın bilezikler atılmalı, yahut yanında (kendisine yardım eden, onu doğrulayan) melekler de gelmeli değil miydi?"

    54-Kavmini küçümsedi, onlar da ona boyun eğdiler. Çünkü onlar yoldan çıkmış bir kavim idiler.

    55-Onlar bizi kızdırınca biz de onlardan öc aldık, hepsini boğduk.

    56-Onları sonradan gelen(inkarcı)ların geçmiş ataları ve örneği yaptık(bunlar da onların izinden gittiler).

    57-Meryem oğlu, bir misal olarak anlatılınca hemen kavmin, ondan ötürü yaygarayı bastılar:

    58-Bizim tanrılarımız mı hayırlı, yoksa o mu? dediler. Bunu sadece tartışma için sana misal verdiler. Doğrusu onlar, kavgacı bir toplumdur.

    59-O, sadece kendisine ni'met verdiğimiz ve İsrail oğullarına örnek kıldığımız bir kuldur.

    60-Eğer dileseydik, sizden şu dünyada yerinize geçen melekler yapardık.

    61-O, kıyametin kopacağını gösterir bir ilimdir. O sa'atin geleceğinden hiç şüphe etmeyin, bana uyun, doğru yol budur.

    62-Şeytan sizi (bundan) alıkoymasın. Çünkü o, sizin için açık bir düşmandır.

    63-Îsa açık kanıtlar getirince dedi ki: "Ben size hikmet getirdim ve ayrılığa düştünüğünüz şeylerden bir kısmını size açıklamak için (geldim), Allah'tan korkun ve bana ita'at edin."

    64-Allah, işte benim de Rabbim, sizin de Rabbiniz O'dur. O'na tapın, doğru yol budur. Lo! Allah, He is my Lord and your Lord. So worship Him. This is a right path.

    65-Aralarından çıkan partiler, birbirleriyle ihtilafa düşmüşlerdir. Acı bir günün azabından vay o zulmedenlerin haline!

    66-Onlar ille o sa'atin, kendilerinin hiç farkında olmadıkları bir sırada, ansızın başlarına gelmesini mi bekliyorlar?

    67-O gün, korunanlar dışında, dostlar birbirine düşmandır. (Onlara alemlerin Rabbi şöyle hitabeder):

    68-Ey kullarım, bugün size korku yoktur ve siz üzülmeyeceksiniz.

    69-Onlar, ayetlerimize inanmış ve müslüman olmuş (kullarım) idiler.

    70-Haydi, siz cennete girin. Siz ve eşleriniz ağırlanıp sevindirileceksiniz!

    71-Onların önünde altın tepsiler ve kadehler dolaştırılır. Orada canların çektiği, gözlerin hoşlandığı her şey var! Ve siz orada ebedi kalacaksınız.

    72-İşte yaptıklarınıza karşılık size miras verilen cennet budur.

    73-Orada sizin için çok meyva var. Onlardan yersiniz.

    74-Suçlular, cehennem azabında sürekli kalacaklardır.

    75-(Azab) Kendilerinden hiç hafifletilmeyecektir. Onlar azab içinde umutsuzdurlar!

    76-Biz onlara zulmetmedik; fakat onlar kendileri zalim idiler.

    77-(Cehennemin muhafızına): "Ey Malik, Rabbin bizim işimizi bitirsin, (bizi yok etsin, böyle yaşamaktansa ölmek daha iyidir)!" diye seslendiler. (Malik) "Siz kalacaksınız (hiçbir suretle buradan kurtuluş yok)." dedi.

    78-Andolsun biz size hakkı getirdik; fakat sizin çoğunuz haktan hoşlanmıyorsunuz.

    79-Yoksa (hakka engel olma hususunda) bir iş mi kararlaştırdılar? Biz de (onları cezalandırmağa ve hakkı yerleştirmeğe) kararlıyız.

    80-Yoksa biz, onların sırlarını ve gizli konuşmalarını işitmez miyiz sanıyorlor? Hayır, işitiriz ve yanlarında bulunan elçilerimiz de (her yaptıklarını) yazarlar.

    81-De ki: "Eğer Rahman'ın çocuğu olsaydı (O'na) tapanların ilki ben olurdum.

    82-Göklerin ve yerin Rabbi, Arş'ın Rabbi onların nitelendirmelerinden yücedir, münezzehtir.

    83-Bırak onları, kendilerine söylenen günlerine kavuşuncaya kadar dalsın, oynasınlar.

    84-O'dur ki gökte de Tanrı'dır, yerde de Tanrı'dır. O, hakimdir, bilendir.

    85-Göklerin, yerin ve ikisi arasında bulunan her şeyin mülkü kendisine aidolan (Allah) ne yücedir! (Kıyametin kopacağı) Sa'ati bilmek de O'nun yanındadır ve siz O'na döndürülüp götürüleceksiniz.

    86-O'ndan başka (tanrı diye) yalvardıkları şeyler şefa'at (yetkisin)e sahip değillerdir. Ancak bilerek hakka şahidlik edenler (bildiklerini doğru anlatanlar) bunun dışındadır.

    87-Andolsun onlara, "Kendilerini kim yarattı?" diye sorsan, elbette: "Allah," derler. O halde nasıl (haktan) çevriliyorlar?

    88-Ve Elçinin: "Ya Rab, bunlar inanmayan bir kavimdir," demesini de (Allah biliyor).

    89-Şimdi sen onlardan geç ve: "Size esenlik (dilerim)" de. Yakında bileceklerdir.

  • Yaşar Nuri Öztürk

    1-Hâ, Mîm!

    2-O ayan-beyan konuşan Kitap'a yemin olsun ki,

    3-Biz onu akıl erdiresiniz diye Arapça bir Kur'an yaptık.

    4-Ve o, bizim katımızdaki ana Kitap'ta çok yüce, çok hikmetlidir.

    5-Siz, haddi aşanlardan/zulme sapanlardan oluşan bir toplumsunuz diye, o zikri/Kur'an'ı sizden uzak mı tutalım?

    6-Biz, öncekiler için de nice peygamberler gönderdik.

    7-Onlara bir peygamber geldiğinde mutlaka onunla alay ediyorlardı.

    8-Biz, gücü-kuvveti onlardan daha üstün olanları da helâk etmişizdir. Öncekilerin örneği geçti.

    9-Yemin olsun, eğer onlara, "Gökleri ve yeri kim yarattı?" diye sorsan, kesinlikle şöyle diyeceklerdir: "Onları, Azîz ve Alîm olan yarattı!"

    10-O, yerküreyi size bir beşik yaptı. Ve onda sizler için yollar oluşturdu ki, varacağınız yere varabilesiniz.

    11-Gökten bir ölçüye bağlı olarak/bir kaderle su indirmiştir O. O suyla biz ölü bir beldeyi hayata kavuşturduk. İşte siz de böyle çıkarılacaksınız.

    12-Tüm çiftleri de yaratan O'dur. Ve O, sizin için gemilerden ve hayvanlardan binmekte olduğunuz şeylere de vücut verdi;

    13-Ki onların sırtlarına kurulasınız, sonra oraya kurulduğunuzda, Rabbinizin nimetini hatırlaya da şöyle diyesiniz: "Adı ve kudreti yücedir bunu bizim emrimize verenin! Yoksa biz bunu kendimize yanaştıramazdık."

    14-"Ve gerçekten biz, halden hale geçerek Rabbimize mutlaka döneceğiz."

    15-Kullarından O'na bir pay çıkardılar/bir parça isnat ettiler. Hiç kuşkusuz, insan apaçık bir nankördür.

    16-Yoksa Allah, yarattıklarından kızları kendine ayırdı da oğullarla seçkinleşmeyi size mi bıraktı?

    17-Onlardan biri, Rahman'a benzer gösterdiği/Rahman'a isnat ettiği kız evlatla müjdelendiğinde, yüzü simsiyah kesilir de öfkeden yutkunur durur.

    18-Süs içinde yetiştirilen, fakat çekişme ve savaşta yetersiz kalanı, öyle mi?

    19-Rahman'ın kulları olan melekleri, dişiler saydılar. Onların yaratılışına tanık mıydılar? Tanıklıkları yazılacak ve sorguya çekilecekler.

    20-Bir de dediler ki: "Rahman dileseydi, onlara tapınmazdık." Bu konuda hiçbir bilgileri yoktur. Sadece saçmalıyorlar.

    21-Yoksa onlara bundan önce bir kitap verdik de ona mı yapışmaktadırlar?

    22-Hayır, sadece şunu söylemişlerdir: "Biz atalarımızı bir ümmet/bir din üzerinde bulduk; onların eserlerini izleyerek biz de doğruya ve güzele varacağız."

    23-İşte böyle! Senden önce de hangi kente bir uyarıcı göndermişsek oranın servetle şımarmış kodamanları mutlaka şöyle demişlerdir: "Biz atalarımızı bir ümmet/bir din üzerinde bulduk; onların eserlerine uyarak yol alacağız."

    24-Uyarıcı dedi: "Peki, ben size, atalarınızı üzerinde bulduğunuz şeyden daha iyi yol göstereni getirmiş olsam da mı?" Dediler: "Doğrusu, biz seninle gönderilen şeyi tanımıyoruz."

    25-Bunun üzerine onlardan öc aldık. Bir bak, nice olmuştur o yalanlayanların sonu!

    26-Bir zaman İbrahim, babasına ve toplumuna şöyle demişti: "Ben, sizin taptıklarınızdan uzağım."

    27-"Yalnız beni yaratana kulluk ederim. Bana, O kılavuzluk edecektir."

    28-O, sözünü, kendinden sonra yaşayacak bir mesaj yaptı ki, insanlar hakka dönebilsinler.

    29-Ben, şunlar ve atalarını, kendilerine hak ve açık kanıtlı resul gelinceye kadar nimetlendirdim.

    30-Ne var ki, hak kendilerine geldiğinde şöyle dediler: "Bu bir büyü, biz bunu inkâr ediyoruz!"

    31-Ve dediler: "Şu Kur'an, iki kent içinden büyük bir adama indirilmeli değil miydi?"

    32-Rabbinin rahmetini onlar mı bölüştürüyorlar? Dünya hayatında onların geçimliklerini aralarında biz paylaştırdık. Ve onların kimini kimine derecelerle üstün kıldık ki, bazısı bazısını tutup çalıştırsın. Rabbinin rahmeti, onların derleyip topladıklarından daha hayırlıdır.

    33-İnsanlar bir tek ümmet haline gelmeyecek olsalardı, o Rahman'a nankörlük edenlerin evlerine gümüşten tavanlar çatar, sırtlarına binip yükselecekleri merdivenler/asansörler yapardık.

    34-Evlerine kapılar, üzerlerinde yan yatacakları koltuklar yapardık;

    35-Her yanda süsler oluştururduk. İşte bütün bunlar, şu iğreti dünya hayatının nimetidir. Rabbinin katındaki âhiret ise takva sahipleri içindir.

    36-Kim Rahman'ın Zikri'ni görmezlikten gelip ondan uzaklaşırsa biz ona bir şeytanı musallat ederiz de o ona can yoldaşı olur.

    37-Bu şeytanlar onları yoldan saptırırlar. Onlarsa kendilerinin hâlâ hidayet üzere olduklarını sanırlar.

    38-Sonunda bize geldiğinde, şeytan, yoldaşına şöyle der: "Keşke aramızda iki doğu arası kadar uzaklık olsaydı. Ne kötü yoldaşmışsın sen!"

    39-Bugün hiçbir şey işinize yaramayacaktır. Çünkü zulme sapmışsınız. Azapta ortaklık kuracaksınız.

    40-Sen şimdi sağırlara söz mü duyuracaksın; yoksa körlere, apaçık sapıklığa dalmışlara kılavuzluk mu edeceksin?!

    41-Ya biz, seni alıp götürdükten sonra onlardan öc alırız;

    42-Yahut da onlara yönelttiğimiz tehdidi sana gösteririz. Biz onlarla başa çıkacak güçteyiz.

    43-Sen, sana vahyedilene sımsıkı sarıl! Hiç kuşkusuz, sen, dosdoğru bir yol üzerindesin.

    44-Gerçek şu: Bu Kur'an sana ve toplumuna elbette ki bir hatırlatıcı/bir düşündürücü/bir şeref/bir öğüttür. Bundan sorumlu tutulacaksınız.

    45-Senden önce gönderdiğimiz resullerimize sor: Rahman'dan başka ibadet edilecek tanrılar yapmış mıyız?

    46-Yemin olsun, Mûsa'yı ayetlerimizle Firavun'a ve onun üst düzey adamlarına gönderdik de onlara dedi ki: "Ben âlemlerin Rabbi'nin resulüyüm."

    47-Mûsa onlara ayetlerimizi getirdiğinde onlar bu ayetlere gülüyorlardı.

    48-Onlara gösterir olduğumuz her ayet-alâmet, kızkardeşi ayet-alâmetten mutlaka daha büyüktür. Belki dönerler diye onları azapla da yakalamışızdır.

    49-Dediler ki: "Ey büyücü! Sana verdiği söz aşkına, Rabbine bizim için bir yakarıver; biz artık doğru yola gireceğiz."

    50-Fakat kendilerinden azabı kaldırdığımızda hemen yan çizmeye başladılar.

    51-Firavun, toplumu içinde haykırıp şöyle dedi: "Ey toplumum! Mısır'ın mülk ve yönetimi benim değil mi? İşte şu nehirler benim altımdan akıyor. Görmüyor musunuz?"

    52-"Yoksa ben şu zavallı, şu meramını anlatamayacak adamdan hayırlı değil miyim?"

    53-"Ona altın bilezikler atılmalı, yanında-hizmetinde melekler bulunmalı değil miydi?"

    54-İşte toplumunu böyle küçümsedi, onlar da ona itaat ettiler. Çünkü onlar yoldan sapmış bir toplum idiler.

    55-Onlar bizi bu şekilde öfkelendirince, biz de onlardan öc aldık; hepsini suya gömüverdik.

    56-Onları, sonra gelecekler için eski bir örnek yaptık.

    57-Meryem'in oğlu, bir örnek olarak ortaya konunca, senin toplumun buna karşı hemen bağırıp çağırmaya başladı.

    58-Dediler ki: "Bizim tanrılarımız mı hayırlı, o mu?" Bunu sana sadece çekişme olsun diye örnek verdiler. Çekişmeyi seven bir toplumdur onlar.

    59-Meryem'in oğlu, kendisine nimet verdiğimiz ve İsrailoğullarına örnek yaptığımız bir kuldu.

    60-Eğer dileseydik, içinizden, yeryüzünde size halef olacak melekler vücuda getirirdik.

    61-Hiç kuşkusuz o, kıyamet saati için bir bilgidir. O halde sakın o saat hakkında şüpheye düşmeyin; bana uyun. Dosdoğru yol budur.

    62-Sakın şeytan sizi geri çevirmesin. O, sizin için açık bir düşmandır.

    63-İsa, açık-seçik kanıtlarla geldiğinde şöyle demişti: "Ben size hikmet getirdim ve tartışıp durduğunuz şeylerin bir kısmını size açıklayayım diye geldim. O halde, Allah'tan sakının ve bana itaat edin!"

    64-"Kuşkusuz, Allah hem benim Rabbimdir hem sizin Rabbinizdir. O halde O'na ibadet edin! İşte bu, dosdoğru bir yoldur."

    65-Böyle iken, aralarından çıkan hizipler ihtilafa düştüler. Korkunç bir günün azabından vay haline o zulmedenlerin!

    66-Hiç farkında olmadıkları bir sırada o saatin birdenbire kendilerine gelmesinden başka neyi bekliyorlar?

    67-Dostlar o gün birbirine düşman kesilirler. Ancak takvaya sarılanlar böyle değildir.

    68-Ey kullarım! Bugün size korku yok; sizler tasalanmayacaksınız da!

    69-Onlar, ayetlerimize iman edip Allah'a teslim olanlar haline gelmişlerdi.

    70-Cennete girin! Siz ve eşleriniz ikramlarla ağırlanacaksınız.

    71-Çevrelerinde altın tepsiler, kadehler dolaştırılır. Orada, nefislerin arzu duyacağı, gözlerin zevkleneceği her şey vardır. Ve siz orada sürekli kalacaksınız.

    72-İşte size, yapıp ettiklerinize karşılık mirasçı kılındığınız cennet!

    73-Orada sizin için pek çok meyve var. Onlardan yiyeceksiniz.

    74-Suçlular ise cehennem azabının içinde uzun süre sürekli kalacaklardır.

    75-Azapları hafifletilmeyecektir; onun içinde ümitsiz kalacaklardır.

    76-Biz onlara zulmetmedik; onlar zalimlerin ta kendileriydi.

    77-Şöyle seslenecekler: "Ey Mâlik! Rabbin işimizi bitirversin." O şöyle diyecek: "Bekleyeceksiniz!"

    78-Yemin olsun, size hakkı getirdik ama çoğunuz haktan tiksiniyorsunuz.

    79-Yoksa bir iş ve oluşta kesin karara mı vardılar? Kuşkusuz, biz de kesin kararlıyız.

    80-Yoksa onların sırlarını, fısıltılarını duymadığımızı mı sanıyorlar? Hayır, öyle değil; elçilerimiz yanlarında yazıp duruyorlar.

    81-De ki: "Eğer Rahman'ın bir çocuğu olsaydı, ona kulluk edenlerin ilki ben olurdum."

    82-Göklerin ve yerin Rabbi, arşın Rabbi onların nitelendirmelerinden arınmıştır, yücedir.

    83-Bırak onları, kendilerine vaat edilen günlerine kavuşuncaya değin dalıp gitsinler; oynayıp oyalansınlar!

    84-Göklerde ilah olan da O, yerde ilah olan da O. O'dur Hakîm, O'dur Alîm.

    85-Göklerin, yerin ve bunlar arasındakilerin mülkü/yönetimi kendine ait olan o Allah'ın şanı yücedir. Kıyamet saatine ilişkin bilgi O'nun katındadır. Siz de O'na döndürüleceksiniz.

    86-O'nun berisinden yakardıkları, şefaate sahip olamaz! Hakka tanık olanlar müstesna. Onlar, ilimden nasiplenmekteler.

    87-Kendilerini kim yarattı diye onlara sorsan, yemin olsun, "Allah!" diyeceklerdir. Peki, nasıl döndürülüyorlar!"

    88-Onun "Ey Rabbim" deyişine yemin olsun ki, bunlar iman etmez bir topluluktur.

    89-Artık sen onlara aldırma, "Selam!" deyiver. Yakında bilecekler.

  • ARAPÇA

    1-بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَـٰنِ الرَّحِيمِ حم

    (ḥâ-mîm.)

    2-وَالْكِتَابِ الْمُبِينِ

    (velkitâbi-lmübîn.)

    3-إِنَّا جَعَلْنَاهُ قُرْآنًا عَرَبِيًّا لَّعَلَّكُمْ تَعْقِلُونَ

    (innâ ce`alnâhü ḳur'ânen `arabiyyel le`alleküm ta`ḳilûn.)

    4-وَإِنَّهُ فِي أُمِّ الْكِتَابِ لَدَيْنَا لَعَلِيٌّ حَكِيمٌ

    (veinnehû fî ümmi-lkitâbi ledeynâ le`aliyyün ḥakîm.)

    5-أَفَنَضْرِبُ عَنكُمُ الذِّكْرَ صَفْحًا أَن كُنتُمْ قَوْمًا مُّسْرِفِينَ

    (efenaḍribü `ankümü-ẕẕikra ṣafḥan en küntüm ḳavmem müsrifîn.)

    6-وَكَمْ أَرْسَلْنَا مِن نَّبِيٍّ فِي الْأَوَّلِينَ

    (vekem erselnâ min nebiyyin fi-l'evvelîn.)

    7-وَمَا يَأْتِيهِم مِّن نَّبِيٍّ إِلَّا كَانُوا بِهِ يَسْتَهْزِئُونَ

    (vemâ ye'tîhim min nebiyyin illâ kânû bihî yestehziûn.)

    8-فَأَهْلَكْنَا أَشَدَّ مِنْهُم بَطْشًا وَمَضَىٰ مَثَلُ الْأَوَّلِينَ

    (feehleknâ eşedde minhüm baṭşev vemeḍâ meŝelü-l'evvelîn.)

    9-وَلَئِن سَأَلْتَهُم مَّنْ خَلَقَ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ لَيَقُولُنَّ خَلَقَهُنَّ الْعَزِيزُ الْعَلِيمُ

    (velein seeltehüm men ḫaleḳa-ssemâvâti vel'arḍa leyeḳûlünne ḫaleḳahünne-l`azîzü-l`alîm.)

    10-الَّذِي جَعَلَ لَكُمُ الْأَرْضَ مَهْدًا وَجَعَلَ لَكُمْ فِيهَا سُبُلًا لَّعَلَّكُمْ تَهْتَدُونَ

    (elleẕî ce`ale lekümü-l'arḍa mehdev vece`ale leküm fîhâ sübülel le`alleküm tehtedûn.)

    11-وَالَّذِي نَزَّلَ مِنَ السَّمَاءِ مَاءً بِقَدَرٍ فَأَنشَرْنَا بِهِ بَلْدَةً مَّيْتًا ۚ كَذَٰلِكَ تُخْرَجُونَ

    (velleẕî nezzele mine-ssemâi mâem biḳader. feenşernâ bihî beldetem meytâ. keẕâlike tuḫracûn.)

    12-وَالَّذِي خَلَقَ الْأَزْوَاجَ كُلَّهَا وَجَعَلَ لَكُم مِّنَ الْفُلْكِ وَالْأَنْعَامِ مَا تَرْكَبُونَ

    (velleẕî ḫaleḳa-l'ezvâce küllehâ vece`ale leküm mine-lfülki vel'en`âmi mâ terkebûn.)

    13-لِتَسْتَوُوا عَلَىٰ ظُهُورِهِ ثُمَّ تَذْكُرُوا نِعْمَةَ رَبِّكُمْ إِذَا اسْتَوَيْتُمْ عَلَيْهِ وَتَقُولُوا سُبْحَانَ الَّذِي سَخَّرَ لَنَا هَـٰذَا وَمَا كُنَّا لَهُ مُقْرِنِينَ

    (litestevû `alâ żuhûrihî ŝümme teẕkürû ni`mete rabbiküm iẕe-steveytüm `aleyhi veteḳûlû sübḥâne-lleẕî seḫḫara lenâ hâẕâ vemâ künnâ lehû muḳrinîn.)

    14-وَإِنَّا إِلَىٰ رَبِّنَا لَمُنقَلِبُونَ

    (veinnâ ilâ rabbinâ lemünḳalibûn.)

    15-وَجَعَلُوا لَهُ مِنْ عِبَادِهِ جُزْءًا ۚ إِنَّ الْإِنسَانَ لَكَفُورٌ مُّبِينٌ

    (vece`alû lehû min `ibâdihî cüz'â. inne-l'insâne lekefûrum mübîn.)

    16-أَمِ اتَّخَذَ مِمَّا يَخْلُقُ بَنَاتٍ وَأَصْفَاكُم بِالْبَنِينَ

    (emi-tteḫaẕe mimmâ yaḫlüḳu benâtiv veaṣfâküm bilbenîn.)

    17-وَإِذَا بُشِّرَ أَحَدُهُم بِمَا ضَرَبَ لِلرَّحْمَـٰنِ مَثَلًا ظَلَّ وَجْهُهُ مُسْوَدًّا وَهُوَ كَظِيمٌ

    (veiẕâ büşşira eḥadühüm bimâ ḍarabe lirraḥmâni meŝelen żalle vechühû müsveddev vehüve keżîm.)

    18-أَوَمَن يُنَشَّأُ فِي الْحِلْيَةِ وَهُوَ فِي الْخِصَامِ غَيْرُ مُبِينٍ

    (evemey yüneşşeü fi-lḥilyeti vehüve fi-lḫiṣâmi gayru mübîn.)

    19-وَجَعَلُوا الْمَلَائِكَةَ الَّذِينَ هُمْ عِبَادُ الرَّحْمَـٰنِ إِنَاثًا ۚ أَشَهِدُوا خَلْقَهُمْ ۚ سَتُكْتَبُ شَهَادَتُهُمْ وَيُسْأَلُونَ

    (vece`alü-lmelâikete-lleẕîne hüm `ibâdü-rraḥmâni inâŝâ. eşehidû ḫalḳahüm. setüktebü şehâdetühüm veyüs'elûn.)

    20-وَقَالُوا لَوْ شَاءَ الرَّحْمَـٰنُ مَا عَبَدْنَاهُم ۗ مَّا لَهُم بِذَٰلِكَ مِنْ عِلْمٍ ۖ إِنْ هُمْ إِلَّا يَخْرُصُونَ

    (veḳâlû lev şâe-rraḥmânü mâ `abednâhüm. mâ lehüm biẕâlike min `ilm. in hüm illâ yaḫruṣûn.)

    21-أَمْ آتَيْنَاهُمْ كِتَابًا مِّن قَبْلِهِ فَهُم بِهِ مُسْتَمْسِكُونَ

    (em âteynâhüm kitâbem min ḳablihî fehüm bihî müstemsikûn.)

    22-بَلْ قَالُوا إِنَّا وَجَدْنَا آبَاءَنَا عَلَىٰ أُمَّةٍ وَإِنَّا عَلَىٰ آثَارِهِم مُّهْتَدُونَ

    (bel ḳâlû innâ vecednâ âbâenâ `alâ ümmetiv veinnâ `alâ âŝârihim mühtedûn.)

    23-وَكَذَٰلِكَ مَا أَرْسَلْنَا مِن قَبْلِكَ فِي قَرْيَةٍ مِّن نَّذِيرٍ إِلَّا قَالَ مُتْرَفُوهَا إِنَّا وَجَدْنَا آبَاءَنَا عَلَىٰ أُمَّةٍ وَإِنَّا عَلَىٰ آثَارِهِم مُّقْتَدُونَ

    (vekeẕâlike mâ erselnâ min ḳablike fî ḳaryetim min neẕîrin illâ ḳâle mütrafûhâ innâ vecednâ âbâenâ `alâ ümmetiv veinnâ `alâ âŝârihim muḳtedûn.)

    24-قَالَ أَوَلَوْ جِئْتُكُم بِأَهْدَىٰ مِمَّا وَجَدتُّمْ عَلَيْهِ آبَاءَكُمْ ۖ قَالُوا إِنَّا بِمَا أُرْسِلْتُم بِهِ كَافِرُونَ

    (ḳâle evelev ci'tüküm biehdâ mimmâ vecettüm `aleyhi âbâeküm. ḳâlû innâ bimâ ürsiltüm bihî kâfirûn.)

    25-فَانتَقَمْنَا مِنْهُمْ ۖ فَانظُرْ كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الْمُكَذِّبِينَ

    (fenteḳamnâ minhüm fenżur keyfe kâne `âḳibetü-lmükeẕẕibîn.)

    26-وَإِذْ قَالَ إِبْرَاهِيمُ لِأَبِيهِ وَقَوْمِهِ إِنَّنِي بَرَاءٌ مِّمَّا تَعْبُدُونَ

    (veiẕ ḳâle ibrâhîmü liebîhi veḳavmihî innenî berâüm mimmâ ta`büdûn.)

    27-إِلَّا الَّذِي فَطَرَنِي فَإِنَّهُ سَيَهْدِينِ

    (ille-lleẕî feṭaranî feinnehû seyehdîn.)

    28-وَجَعَلَهَا كَلِمَةً بَاقِيَةً فِي عَقِبِهِ لَعَلَّهُمْ يَرْجِعُونَ

    (vece`alehâ kelimetem bâḳiyeten fî `aḳibihî le`allehüm yerci`ûn.)

    29-بَلْ مَتَّعْتُ هَـٰؤُلَاءِ وَآبَاءَهُمْ حَتَّىٰ جَاءَهُمُ الْحَقُّ وَرَسُولٌ مُّبِينٌ

    (bel metta`tü hâülâi veâbâehüm ḥattâ câehümü-lḥaḳḳu verasûlüm mübîn.)

    30-وَلَمَّا جَاءَهُمُ الْحَقُّ قَالُوا هَـٰذَا سِحْرٌ وَإِنَّا بِهِ كَافِرُونَ

    (velemmâ câehümü-lḥaḳḳu ḳâlû hâẕâ siḥruv veinnâ bihî kâfirûn.)

    31-وَقَالُوا لَوْلَا نُزِّلَ هَـٰذَا الْقُرْآنُ عَلَىٰ رَجُلٍ مِّنَ الْقَرْيَتَيْنِ عَظِيمٍ

    (veḳâlû levlâ nüzzile hâẕe-lḳur'ânü `alâ racülim mine-lḳaryeteyni `ażîm.)

    32-أَهُمْ يَقْسِمُونَ رَحْمَتَ رَبِّكَ ۚ نَحْنُ قَسَمْنَا بَيْنَهُم مَّعِيشَتَهُمْ فِي الْحَيَاةِ الدُّنْيَا ۚ وَرَفَعْنَا بَعْضَهُمْ فَوْقَ بَعْضٍ دَرَجَاتٍ لِّيَتَّخِذَ بَعْضُهُم بَعْضًا سُخْرِيًّا ۗ وَرَحْمَتُ رَبِّكَ خَيْرٌ مِّمَّا يَجْمَعُونَ

    (ehüm yaḳsimûne raḥmete rabbik. naḥnü ḳasemnâ beynehüm me`îşetehüm fi-lḥayâti-ddünyâ verafa`nâ ba`ḍahüm fevḳa ba`ḍin deracâtil liyetteḫiẕe ba`ḍuhüm ba`ḍan suḫriyyâ. veraḥmetü rabbike ḫayrum mimmâ yecme`ûn.)

    33-وَلَوْلَا أَن يَكُونَ النَّاسُ أُمَّةً وَاحِدَةً لَّجَعَلْنَا لِمَن يَكْفُرُ بِالرَّحْمَـٰنِ لِبُيُوتِهِمْ سُقُفًا مِّن فِضَّةٍ وَمَعَارِجَ عَلَيْهَا يَظْهَرُونَ

    (velevlâ ey yekûne-nnâsü ümmetev vâḥidetel lece`alnâ limey yekfüru birraḥmâni libüyûtihim süḳufem min fiḍḍativ veme`ârice `aleyhâ yażherûn.)

    34-وَلِبُيُوتِهِمْ أَبْوَابًا وَسُرُرًا عَلَيْهَا يَتَّكِئُونَ

    (velibüyûtihim ebvâbev vesüruran `aleyhâ yettekiûn.)

    35-وَزُخْرُفًا ۚ وَإِن كُلُّ ذَٰلِكَ لَمَّا مَتَاعُ الْحَيَاةِ الدُّنْيَا ۚ وَالْآخِرَةُ عِندَ رَبِّكَ لِلْمُتَّقِينَ

    (vezuḫrufâ. vein küllü ẕâlike lemmâ metâ`u-lḥayâti-ddünyâ. vel'âḫiratü `inde rabbike lilmütteḳîn.)

    36-وَمَن يَعْشُ عَن ذِكْرِ الرَّحْمَـٰنِ نُقَيِّضْ لَهُ شَيْطَانًا فَهُوَ لَهُ قَرِينٌ

    (vemey ya`şü `an ẕikri-rraḥmâni nüḳayyiḍ lehû şeyṭânen fehüve lehû ḳarîn.)

    37-وَإِنَّهُمْ لَيَصُدُّونَهُمْ عَنِ السَّبِيلِ وَيَحْسَبُونَ أَنَّهُم مُّهْتَدُونَ

    (veinnehüm leyeṣuddûnehüm `ani-ssebîli veyaḥsebûne ennehüm mühtedûn.)

    38-حَتَّىٰ إِذَا جَاءَنَا قَالَ يَا لَيْتَ بَيْنِي وَبَيْنَكَ بُعْدَ الْمَشْرِقَيْنِ فَبِئْسَ الْقَرِينُ

    (ḥattâ iẕâ câenâ ḳâle yâ leyte beynî vebeyneke bü`de-lmeşriḳayni febi'se-lḳarîn.)

    39-وَلَن يَنفَعَكُمُ الْيَوْمَ إِذ ظَّلَمْتُمْ أَنَّكُمْ فِي الْعَذَابِ مُشْتَرِكُونَ

    (veley yenfe`akümü-lyevme iż żalemtüm enneküm fi-l`aẕâbi müşterikûn.)

    40-أَفَأَنتَ تُسْمِعُ الصُّمَّ أَوْ تَهْدِي الْعُمْيَ وَمَن كَانَ فِي ضَلَالٍ مُّبِينٍ

    (efeente tüsmi`u-ṣṣumme ev tehdi-l`umye vemen kâne fî ḍalâlim mübîn.)

    41-فَإِمَّا نَذْهَبَنَّ بِكَ فَإِنَّا مِنْهُم مُّنتَقِمُونَ

    (feimmâ neẕhebenne bike feinnâ minhüm münteḳimûn.)

    42-أَوْ نُرِيَنَّكَ الَّذِي وَعَدْنَاهُمْ فَإِنَّا عَلَيْهِم مُّقْتَدِرُونَ

    (ev nüriyenneke-lleẕî ve`adnâhüm feinnâ `aleyhim muḳtedirûn.)

    43-فَاسْتَمْسِكْ بِالَّذِي أُوحِيَ إِلَيْكَ ۖ إِنَّكَ عَلَىٰ صِرَاطٍ مُّسْتَقِيمٍ

    (festemsik billeẕî ûḥiye ileyk. inneke `alâ ṣirâṭim müsteḳîm.)

    44-وَإِنَّهُ لَذِكْرٌ لَّكَ وَلِقَوْمِكَ ۖ وَسَوْفَ تُسْأَلُونَ

    (veinnehû leẕikrul leke veliḳavmik. vesevfe tüs'elûn.)

    45-وَاسْأَلْ مَنْ أَرْسَلْنَا مِن قَبْلِكَ مِن رُّسُلِنَا أَجَعَلْنَا مِن دُونِ الرَّحْمَـٰنِ آلِهَةً يُعْبَدُونَ

    (ves'el men erselnâ min ḳablike mir rusülinâ. ece`alnâ min dûni-rraḥmâni âlihetey yü`bedûn.)

    46-وَلَقَدْ أَرْسَلْنَا مُوسَىٰ بِآيَاتِنَا إِلَىٰ فِرْعَوْنَ وَمَلَئِهِ فَقَالَ إِنِّي رَسُولُ رَبِّ الْعَالَمِينَ

    (veleḳad erselnâ mûsâ biâyâtinâ ilâ fir`avne vemeleihî feḳâle innî rasûlü rabbi-l`âlemîn.)

    47-فَلَمَّا جَاءَهُم بِآيَاتِنَا إِذَا هُم مِّنْهَا يَضْحَكُونَ

    (felemmâ câehüm biâyâtinâ iẕâ hüm minhâ yaḍḥakûn.)

    48-وَمَا نُرِيهِم مِّنْ آيَةٍ إِلَّا هِيَ أَكْبَرُ مِنْ أُخْتِهَا ۖ وَأَخَذْنَاهُم بِالْعَذَابِ لَعَلَّهُمْ يَرْجِعُونَ

    (vemâ nürîhim min âyetin illâ hiye ekberu min uḫtihâ. veeḫaẕnâhüm bil`aẕâbi le`allehüm yerci`ûn.)

    49-وَقَالُوا يَا أَيُّهَ السَّاحِرُ ادْعُ لَنَا رَبَّكَ بِمَا عَهِدَ عِندَكَ إِنَّنَا لَمُهْتَدُونَ

    (veḳâlû yâ eyyühe-ssâḥiru-d`u lenâ rabbeke bimâ `ahide `indeke innenâ lemühtedûn.)

    50-فَلَمَّا كَشَفْنَا عَنْهُمُ الْعَذَابَ إِذَا هُمْ يَنكُثُونَ

    (felemmâ keşefnâ `anhümü-l`aẕâbe iẕâ hüm yenküŝûn.)

    51-وَنَادَىٰ فِرْعَوْنُ فِي قَوْمِهِ قَالَ يَا قَوْمِ أَلَيْسَ لِي مُلْكُ مِصْرَ وَهَـٰذِهِ الْأَنْهَارُ تَجْرِي مِن تَحْتِي ۖ أَفَلَا تُبْصِرُونَ

    (venâdâ fir`avnü fî ḳavmihî ḳâle yâ ḳavmi eleyse lî mülkü miṣra vehâẕihi-l'enhâru tecrî min taḥtî. efelâ tübṣirûn.)

    52-أَمْ أَنَا خَيْرٌ مِّنْ هَـٰذَا الَّذِي هُوَ مَهِينٌ وَلَا يَكَادُ يُبِينُ

    (em ene ḫayrum min hâẕe-lleẕî hüve mehînüv velâ yekâdü yübîn.)

    53-فَلَوْلَا أُلْقِيَ عَلَيْهِ أَسْوِرَةٌ مِّن ذَهَبٍ أَوْ جَاءَ مَعَهُ الْمَلَائِكَةُ مُقْتَرِنِينَ

    (felevlâ ülḳiye `aleyhi esviratüm min ẕehebin ev câe me`ahü-lmelâiketü muḳterinîn.)

    54-فَاسْتَخَفَّ قَوْمَهُ فَأَطَاعُوهُ ۚ إِنَّهُمْ كَانُوا قَوْمًا فَاسِقِينَ

    (festeḫaffe ḳavmehû feeṭâ`ûh. innehüm kânû ḳavmen fâsiḳîn.)

    55-فَلَمَّا آسَفُونَا انتَقَمْنَا مِنْهُمْ فَأَغْرَقْنَاهُمْ أَجْمَعِينَ

    (felemmâ âsefûne-nteḳamnâ minhüm feagraḳnâhüm ecme`în.)

    56-فَجَعَلْنَاهُمْ سَلَفًا وَمَثَلًا لِّلْآخِرِينَ

    (fece`alnâhüm selefev vemeŝelel lil'âḫirîn.)

    57-وَلَمَّا ضُرِبَ ابْنُ مَرْيَمَ مَثَلًا إِذَا قَوْمُكَ مِنْهُ يَصِدُّونَ

    (velemmâ ḍuribe-bnü meryeme meŝelen iẕâ ḳavmüke minhü yeṣiddûn.)

    58-وَقَالُوا أَآلِهَتُنَا خَيْرٌ أَمْ هُوَ ۚ مَا ضَرَبُوهُ لَكَ إِلَّا جَدَلًا ۚ بَلْ هُمْ قَوْمٌ خَصِمُونَ

    (veḳâlû eâlihetünâ ḫayrun em hû. mâ ḍarabûhü leke illâ cedelâ. bel hüm ḳavmün ḫasimûn.)

    59-إِنْ هُوَ إِلَّا عَبْدٌ أَنْعَمْنَا عَلَيْهِ وَجَعَلْنَاهُ مَثَلًا لِّبَنِي إِسْرَائِيلَ

    (in hüve illâ `abdün en`amnâ `aleyhi vece`alnâhü meŝelel libenî isrâîl.)

    60-وَلَوْ نَشَاءُ لَجَعَلْنَا مِنكُم مَّلَائِكَةً فِي الْأَرْضِ يَخْلُفُونَ

    (velev neşâü lece`alnâ minküm melâiketen fi-l'arḍi yaḫlüfûn.)

    61-وَإِنَّهُ لَعِلْمٌ لِّلسَّاعَةِ فَلَا تَمْتَرُنَّ بِهَا وَاتَّبِعُونِ ۚ هَـٰذَا صِرَاطٌ مُّسْتَقِيمٌ

    (veinnehû le`ilmül lissâ`ati felâ temterunne bihâ vettebi`ûn. hâẕâ ṣirâṭum müsteḳîm.)

    62-وَلَا يَصُدَّنَّكُمُ الشَّيْطَانُ ۖ إِنَّهُ لَكُمْ عَدُوٌّ مُّبِينٌ

    (velâ yeṣuddennekümü-şşeyṭân. innehû leküm `adüvvüm mübîn.)

    63-وَلَمَّا جَاءَ عِيسَىٰ بِالْبَيِّنَاتِ قَالَ قَدْ جِئْتُكُم بِالْحِكْمَةِ وَلِأُبَيِّنَ لَكُم بَعْضَ الَّذِي تَخْتَلِفُونَ فِيهِ ۖ فَاتَّقُوا اللَّهَ وَأَطِيعُونِ

    (velemmâ câe `îsâ bilbeyyinâti ḳâle ḳad ci'tüküm bilḥikmeti veliübeyyine leküm ba`ḍa-lleẕî taḫtelifûne fîh. fetteḳu-llâhe veeṭî`ûn.)

    64-إِنَّ اللَّهَ هُوَ رَبِّي وَرَبُّكُمْ فَاعْبُدُوهُ ۚ هَـٰذَا صِرَاطٌ مُّسْتَقِيمٌ

    (inne-llâhe hüve rabbî verabbüküm fa`büdûh. hâẕâ ṣirâṭum müsteḳîm.)

    65-فَاخْتَلَفَ الْأَحْزَابُ مِن بَيْنِهِمْ ۖ فَوَيْلٌ لِّلَّذِينَ ظَلَمُوا مِنْ عَذَابِ يَوْمٍ أَلِيمٍ

    (faḫtelefe-l'aḥzâbü mim beynihim. feveylül lilleẕîne żalemû min `aẕâbi yevmin elîm.)

    66-هَلْ يَنظُرُونَ إِلَّا السَّاعَةَ أَن تَأْتِيَهُم بَغْتَةً وَهُمْ لَا يَشْعُرُونَ

    (hel yenżurûne ille-ssâ`ate en te'tiyehüm bagtetev vehüm lâ yeş`urûn.)

    67-الْأَخِلَّاءُ يَوْمَئِذٍ بَعْضُهُمْ لِبَعْضٍ عَدُوٌّ إِلَّا الْمُتَّقِينَ

    (el'eḫillâü yevmeiẕim ba`ḍuhüm liba`ḍin `adüvvün ille-lmütteḳîn.)

    68-يَا عِبَادِ لَا خَوْفٌ عَلَيْكُمُ الْيَوْمَ وَلَا أَنتُمْ تَحْزَنُونَ

    (yâ `ibâdi lâ ḫavfün `aleykümü-lyevme velâ entüm taḥzenûn.)

    69-الَّذِينَ آمَنُوا بِآيَاتِنَا وَكَانُوا مُسْلِمِينَ

    (elleẕîne âmenû biâyâtinâ vekânû müslimîn.)

    70-ادْخُلُوا الْجَنَّةَ أَنتُمْ وَأَزْوَاجُكُمْ تُحْبَرُونَ

    (üdḫulü-lcennete entüm veezvâcüküm tuḥberûn.)

    71-يُطَافُ عَلَيْهِم بِصِحَافٍ مِّن ذَهَبٍ وَأَكْوَابٍ ۖ وَفِيهَا مَا تَشْتَهِيهِ الْأَنفُسُ وَتَلَذُّ الْأَعْيُنُ ۖ وَأَنتُمْ فِيهَا خَالِدُونَ

    (yüṭâfü `aleyhim biṣiḥâfim min ẕehebiv veekvâb. vefîhâ mâ teştehîhi-l'enfüsü veteleẕẕü-l'a`yün. veentüm fîhâ ḫâlidûn.)

    72-وَتِلْكَ الْجَنَّةُ الَّتِي أُورِثْتُمُوهَا بِمَا كُنتُمْ تَعْمَلُونَ

    (vetilke-lcennetü-lletî ûriŝtümûhâ bimâ küntüm ta`melûn.)

    73-لَكُمْ فِيهَا فَاكِهَةٌ كَثِيرَةٌ مِّنْهَا تَأْكُلُونَ

    (leküm fîhâ fâkihetün keŝîratüm minhâ te'külûn.)

    74-إِنَّ الْمُجْرِمِينَ فِي عَذَابِ جَهَنَّمَ خَالِدُونَ

    (inne-lmücrimîne fî `aẕâbi cehenneme ḫâlidûn.)

    75-لَا يُفَتَّرُ عَنْهُمْ وَهُمْ فِيهِ مُبْلِسُونَ

    (lâ yüfetteru `anhüm vehüm fîhi müblisûn.)

    76-وَمَا ظَلَمْنَاهُمْ وَلَـٰكِن كَانُوا هُمُ الظَّالِمِينَ

    (vemâ żalemnâhüm velâkin kânû hümu-żżâlimîn.)

    77-وَنَادَوْا يَا مَالِكُ لِيَقْضِ عَلَيْنَا رَبُّكَ ۖ قَالَ إِنَّكُم مَّاكِثُونَ

    (venâdev yâ mâlikü liyaḳḍi `aleynâ rabbük. ḳâle inneküm mâkiŝûn.)

    78-لَقَدْ جِئْنَاكُم بِالْحَقِّ وَلَـٰكِنَّ أَكْثَرَكُمْ لِلْحَقِّ كَارِهُونَ

    (leḳad ci'nâküm bilḥaḳḳi velâkinne ekŝeraküm lilḥaḳḳi kârihûn.)

    79-أَمْ أَبْرَمُوا أَمْرًا فَإِنَّا مُبْرِمُونَ

    (em ebramû emran feinnâ mübrimûn.)

    80-أَمْ يَحْسَبُونَ أَنَّا لَا نَسْمَعُ سِرَّهُمْ وَنَجْوَاهُم ۚ بَلَىٰ وَرُسُلُنَا لَدَيْهِمْ يَكْتُبُونَ

    (em yaḥsebûne ennâ lâ nesme`u sirrahüm venecvâhüm. belâ verusülünâ ledeyhim yektübûn.)

    81-قُلْ إِن كَانَ لِلرَّحْمَـٰنِ وَلَدٌ فَأَنَا أَوَّلُ الْعَابِدِينَ

    (ḳul in kâne lirraḥmâni veled. feenâ evvelü-l`âbidîn.)

    82-سُبْحَانَ رَبِّ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ رَبِّ الْعَرْشِ عَمَّا يَصِفُونَ

    (sübḥâne rabbi-ssemâvâti vel'arḍi rabbi-l`arşi `ammâ yeṣifûn.)

    83-فَذَرْهُمْ يَخُوضُوا وَيَلْعَبُوا حَتَّىٰ يُلَاقُوا يَوْمَهُمُ الَّذِي يُوعَدُونَ

    (feẕerhüm yeḫûḍû veyel`abû ḥattâ yülâḳû yevmehümü-lleẕî yû`adûn.)

    84-وَهُوَ الَّذِي فِي السَّمَاءِ إِلَـٰهٌ وَفِي الْأَرْضِ إِلَـٰهٌ ۚ وَهُوَ الْحَكِيمُ الْعَلِيمُ

    (vehüve-lleẕî fi-ssemâi ilâhüv vefi-l'arḍi ilâhün. vehüve-lḥakîmü-l`alîm.)

    85-وَتَبَارَكَ الَّذِي لَهُ مُلْكُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَمَا بَيْنَهُمَا وَعِندَهُ عِلْمُ السَّاعَةِ وَإِلَيْهِ تُرْجَعُونَ

    (vetebârake-lleẕî lehû mülkü-ssemâvâti vel'arḍi vemâ beynehümâ. ve`indehû `ilmü-ssâ`ah. veileyhi türce`ûn.)

    86-وَلَا يَمْلِكُ الَّذِينَ يَدْعُونَ مِن دُونِهِ الشَّفَاعَةَ إِلَّا مَن شَهِدَ بِالْحَقِّ وَهُمْ يَعْلَمُونَ

    (velâ yemlikü-lleẕîne yed`ûne min dûnihi-şşefâ`ate illâ men şehide bilḥaḳḳi vehüm ya`lemûn.)

    87-وَلَئِن سَأَلْتَهُم مَّنْ خَلَقَهُمْ لَيَقُولُنَّ اللَّهُ ۖ فَأَنَّىٰ يُؤْفَكُونَ

    (velein seeltehüm men ḫaleḳahüm leyeḳûlünne-llâhü feennâ yü'fekûn.)

    88-وَقِيلِهِ يَا رَبِّ إِنَّ هَـٰؤُلَاءِ قَوْمٌ لَّا يُؤْمِنُونَ

    (veḳîlihî yâ rabbi inne hâülâi ḳavmül lâ yü'minûn.)

    89-فَاصْفَحْ عَنْهُمْ وَقُلْ سَلَامٌ ۚ فَسَوْفَ يَعْلَمُونَ

    (faṣfaḥ `anhüm veḳul selâm. fesevfe ya`lemûn.)

İçerik korumalıdır. Sağ tıklama işlevi devre dışı bırakıldı.