VEYSEL ATACAN

  • Resimler
  • Araştırmalar
  • Yazılar
  • Videolar

Yasin Suresi

  • Abdülbaki Gölpınarlı

    1-Ya Sin.

    2-Andolsun, beyanında hikmet, hükmünde metanet olan Kur'an'a.

    3-Şüphe yok ki sen, gönderilenlerdensin.

    4-Doğru bir yoldasın.

    5-Üstün ve rahim tarafından indirilmiştir.

    6-Korkutman için, ataları korkutulmamış topluluğu; onlardır gafil olanlar.

    7-Andolsun ki onların çoğu hakkında şu söz gerçekleşmiştir: Onlardır inanmayanlar.

    8-Şüphe yok ki biz, boyunlarına laleler vurduk, elleri, adeta çenelerine kenetlendi lalelerle, bu yüzden onlar, başlarını dimdik tutarlar.

    9-Ve önlerine bir set çektik, arkalarına bir set ve gözlerini bağladık da bu yüzden onlar, görmezler.

    10-Ve birdir onlara korkutsan da, korkutmasan da; onlar, inanmazlar.

    11-Sen, ancak Kur'an'a uyan ve rahmandan, halk görmese de korkan kişiyi korkutabilirsin; müjdele onu yarlıganmayla ve güzelim bir mükafatla.

    12-Şüphe yok ki biz, ölüyü diriltiriz ve yazarız önceden, dünyada yaptıklarını ve sonradan bıraktıkları izleri ve her şeyi apaçık bir kitapta sayıp yazdık, takdir ettik.

    13-Örnek getir onlara o şehir halkını; hani oraya peygamberler gelmişti.

    14-Hani onlara iki kişi göndermiştik de onları yalanlamışlardı, derken bir üçüncü kişiyle kuvvetlendirmiştik onları da şüphe yok ki demişlerdi, biz, size gönderilmiş peygamberleriz.

    15-Onlar, siz demişlerdi, ancak bizim gibi insansınız ve rahman da hiçbir şey indirmemiştir, siz, ancak yalan söylemektesiniz.

    16-Rabbimiz bilir ki demişlerdi, şüphe yok, biz size gönderildik elbet.

    17-Ve bize düşen vazife, ancak apaçık tebliğden ibaret.

    18-Demişlerdi ki: Gerçekten de sizin yüzünüzden uğursuzluğa uğramadayız, andolsun ki bu işten vazgeçmezseniz elbette taşlarız sizi ve elbette bizden, elemli bir azaba uğrarsınız.

    19-Onlar da, uğursuzluğunuz demişlerdi, kendinizden; öğüt verilirse de mi yapacaksınız bunu? Hayır, siz, haddi aşmış bir topluluksunuz.

    20-Ve şehrin ta öte ucundan birisi, koşarak gelmişti de ey kavmim demişti, uyun peygamberlere.

    21-Uyun sizden hiçbir ücret istemeyenlere ve onlardır doğru yolu bulanlar.

    22-Ve ne olmuş bana da beni yaratana kulluk etmeyecekmişim ve siz de, sonunda dönüp onun tapısına gideceksiniz.

    23-Onu bırakıp da başka mabutlar mı kabul edeyim? Rahman, bana bir zarar vermeyi isterse onların şefaatleri, bana hiçbir fayda veremeyeceği gibi onlar, beni kurtaramazlar da.

    24-O vakit şüphe yok ki apaçık bir sapıklık içinde kalırım elbet.

    25-Şüphe yok ki ben, Rabbinize inandım, duyun sözümü.

    26-Denildi ki: Gir cennete. Ne olurdu dedi, kavmim de bilseydi.

    27-Ne yüzden Rabbimin beni yarlıgadığını ve yüce derecelere ermişler arasına kattığını.

    28-Ve ondan sonra kavmine, gökten asker indirmedik ve helak ettiklerimize bu çeşit asker de indirmemiştik zaten.

    29-Azabımız, ancak bir bağrıştan ibaretti, o anda hepsi de sönüp gitti.

    30-Yazıklar olsun kullara, onlara hiçbir peygamber gelmedi ki onunla alay etmesinler.

    31-Görmediler mi onlardan önce nice ümmetleri helak ettik ki gerçekten de bir daha dünyaya dönmedi onlar.

    32-Ve şüphesiz hepsi de tapımıza getirilmiştir onların.

    33-Ve bir delildir onlara, ölü yeryüzünü dirilttik ve oradan taneler çıkardık da onları yerler.

    34-Ve orada hurmalıklardan, üzüm bağlarından bahçeler halkettik ve orada kaynaklar çıkarıp akıttık.

    35-Yesinler diye kendi elleriyle meydana getirmedikleri o meyveleri, hala mı şükretmezler?

    36-Şanı yücedir, münezzehtir yerden bitirdiği şeyleri ve kendilerinden meydana gelen çocukları ve daha da bilmedikleri şeyleri çifterçifter halk edenin.

    37-Ve bir delildir onlara gece; gündüzü ve güneşin ziyasını çekip sıyırırız ondan da o anda karanlığa dalarlar.

    38-Ve güneş de karar edeceği yere kadar akıp gider bu, üstün, hüküm ve hikmet sahibi mabudun takdiridir.

    39-Ve ay için de muayyen zamanlarda konaklar takdir ettik, her devrin sonunda, eski, kuru ve eğri hurma salkımının çöpüne döner.

    40-Ne güneş, aya yetişebilir ve ne gece, gündüzü geçebilir; hepsi de bir gökte yüzüp durur.

    41-Ve onlara bir delil de, soylarını, dopdolu gemide taşımamızdır.

    42-Ve daha da buna benzer nice binecekleri şeyler yarattık onlara.

    43-Dilersek sulara boğarız onları da ne bir imdatlarına yeten olur, ne de kurtarılır onlar.

    44-Ancak bizden bir rahmet olur ve bir zamanadek yaşayıp geçinmeleri takdir edilmiş bulunursa o başka.

    45-Ve onlara, önünüzde bulunanla ardınızda olan azaptan çekinin de rahmete erin dendi mi.

    46-Ve onlara, Rablerinin delillerinden bir delil geldi mi ancak yüz çevirirler ondan.

    47-Ve onlara, Allah'ın, sizi rızıklandırdığı şeylerin bir kısmını hayır yoluna harcayın dendi mi kafir olanlar, inananlara derler ki: Dileseydi Allah doyururdu onu, biz mi doyuralım? Siz, ancak apaçık bir sapıklık içindesiniz.

    48-Ve derler ki: Bu vait, ne vakit yerine gelecek doğru söylüyorsanız?

    49-Bir tek bağrıştan başka bir şey beklemiyor onlar, ansızın helak ediverir onları birbirleriyle düşmanlık edip dururlarken.

    50-Derken bir vasiyette bile bulunmaya imkan bulamazlar ve ailelerine bile dönemezler.

    51-Ve Sur üfürülmüştür de o anda kabirlerinden çıkıp Rablerinin tapısına koşuyorlar.

    52-Ve demişlerdir ki: Yazıklar olsun bize, kim kaldırdı bizi uyuduğumuz yerden; bu, rahmanın bize vaadettiği şey ve peygamberler gerçek söylemişler.

    53-Bu, ancak bir bağrıştan ibaret, derken onların hepsi, tapımızda hazır bulunmadalar.

    54-Gerçekten de bugün, hiç kimseye, hiçbir suretle zulmedilmez ve size de, ancak yaptığınız şeylerin karşılığı verilir.

    55-Şüphe yok ki cennet ehli bugün, nimetler içinde sevinç ve ferah içindedir.

    56-Onlar da, eşleri de, gölgeliklerde, tahtlara oturup dayanmışlardır.

    57-Onlarındır orada yemişler ve onlarındır diledikleri her şey.

    58-Onlara, rahim Rabden söylenen söz de esenlik size sözüdür.

    59-Ayrılın bugün ey suçlular.

    60-Ey Âdem oğulları, sakın Şeytan'a kulluk etmeyin, şüphe yok ki o, apaçık bir düşmandır size diye emredip söz almadı mı sizden?

    61-Ve bana kulluk edin ancak, budur doğru yol.

    62-Ve andolsun ki sizden birçok halk yığınını doğru yoldan saptırdı o, aklınız mı yoktu da akıl edemediniz?

    63-Budur o cehennem ki size vaadedilmişti.

    64-Girin mutlaka oraya kafir olduğunuza karşılık.

    65-O gün, ağızlarını mühürleriz ve ne kazandılarsa elleri, söyler bize ve tanıklık eder ayakları.

    66-Ve dileseydik onları kör ederdik de doğru yolu ararlar, bulamazlardı, nasıl görebilirlerdi ki?

    67-Ve dileseydik onları çarpıp, durdukları yerde bir başka şekle sokardık da kalakalırlardı, ne ileriye gitmeye güçleri yeterdi, ne geriye dönmeye.

    68-Ve kimin ömrünü uzatırsak yaratılışta adeta geriye döndürürüz onu, çocuklaşır; hala mı akıl etmezler?

    69-Ve biz, ona şiir belletmedik ve bu, ona yakışmaz da; bu, ancak bir öğüttür ve her şeyi açıklayan Kur'an.

    70-Diri olanı korkutması ve kafirler hakkındaki sözün gerçeğe çıkması için.

    71-Görmediler mi ki kudretimizle yapıp meydana getirdiklerimizden davarlar halkettik onlara ve onlar da bu davarlara sahib oldular.

    72-Ve bu davarları onlara münkad ettik de binecekleri hayvanlar da onlardan ve onların bazısını da yerler.

    73-Ve daha da nice menfaatleri var onlarda ve içecekleri de onlardan meydana gelmede; hala mı şükretmezler?

    74-Ve bir yardıma ermek için Allah'ı bırakırlar da başka mabutlar kabul ederler.

    75-Onların, güçleri yetmez yardım etmeye onlara ve asıl onlardır o uydurma mabutların hizmetine hazırlanmış askerler.

    76-Mahzun etmesin seni onların sözleri; şüphe yok ki biz, gizlediklerini de biliriz, açığa vurduklarını da.

    77-İnsan, kendisini, hiç şüphesiz bir katre sudan yarattığımızı görmedi mi de şimdi o, apaçık bir düşman olmaya kalkışmada.

    78-Ve bize bir örnek getirmede ve yaratılışını da unutmada, çürüyüp dağılmış kemikleri kim diriltir demede.

    79-De ki: Onu ilk defa yapıp meydana getiren diriltir ve o, her çeşit yaratmayı bilir.

    80-Öyle bir mabuttur ki size, yemyeşil ağaçtan ateş halketmiştir de ateşlerinizi onunla yakarsınız.

    81-Gökleri ve yeryüzünü yaratanın, onların benzerini yaratmaya gücü yetmez mi? Evet ve o, her şeyi yaratan mabuttur, her şeyi bilir.

    82-Emri, bir şeyin yaratılmasına taalluk eder, birşeyi yaratmayı dilerse ona ol der, hemen oluverir.

    83-Yücedir, münezzehtir o mabut ki her şeyin tasarrufu ve tedbiri, onun elindedir ve hepiniz de dönüp onun tapısına varacaksınız.

  • Ali Bulaç

    1-Yasîn.

    2-Andolsun hikmetli Kur'an'a,

    3-Gerçekten sen, gönderilen (elçi)lerdensin.

    4-Dosdoğru bir yol üzerinde(sin).

    5-(Kur'an) Güçlü ve üstün olan, esirgeyen (Allah')ın indirmesidir.

    6-Babaları uyarılmamış, böylece kendileri de gafil kalmış bir kavmi uyarman için (gönderildin).

    7-Andolsun, onların çoğu üzerine o söz hak olmuştur; artık inanmazlar.

    8-Gerçekten Biz onların boyunlarına, çenelere kadar (dayanan) halkalar geçirdik; bu yüzden başları yukarı kalkıktır.

    9-Biz önlerinde bir sed, arkalarında bir sed çektik. Böylelikle onları örtüverdik, artık görmezler.

    10-Kendilerini uyarsan da, uyarmasan da onlar için birdir; inanmazlar.

    11-Sen ancak, zikre (Kur'an'a) uyan ve gayb ile Rahman olan (Allah')a (karşı) içi titreyerek korku duyan kimseyi uyarırsın. İşte böylesini, bir bağışlanma ve üstün bir ecirle müjdele.

    12-Şüphesiz Biz, ölüleri Biz diriltiriz; onların önden takdim ettiklerini ve eserlerini Biz yazarız. Biz herşeyi, apaçık bir kitapta tespit edip korumuşuz.

    13-Sen onlara, o şehir halkının örneğini ver; hani oraya elçiler gelmişti.

    14-Hani onlara iki (elçi) göndermiştik, fakat ikisini yalanlamışlardı. Biz de (iki elçiyi) bir üçüncüyle güçlendirdik; böylece dediler ki: "Şüphesiz biz, size, gönderilmiş elçileriz."

    15-Dediler ki: "Siz, bizim benzerimiz olan bir beşerden başkası değilsiniz, Rahman (olan Allah) da herhangi bir şey indirmiş değildir. Siz, yalnızca yalan söylüyorsunuz."

    16-Dediler ki: "Rabbimiz, gerçekten size gönderilmiş elçiler olduğumuzu bilir."

    17-"Bizim üzerimizde de (sorumluluk ve görev olarak) apaçık bir tebliğden başkası yoktur."

    18-Dediler ki: "Herhalde biz, sizlerden dolayı uğursuzluğa uğradık. Eğer (bu söylediklerinize) bir son vermeyecek olursanız, andolsun, sizi taşa tutacağız ve mutlaka bizden yana size acı bir azap dokunacaktır."

    19-Dediler ki: "Uğursuzluğunuz, sizinledir. Size öğüt verildi diye mi (uğursuzluğa uğradınız)? Hayır, siz ölçüyü taşıran bir kavimsiniz."

    20-Şehrin en uzak yerinden bir adam koşarak geldi: "Ey kavmim, elçilere uyun" dedi.

    21-"Sizden ücret istemeyenlere uyun, onlar hidayet bulmuş kimselerdir."

    22-"Bana ne oluyor ki, beni yaratana kulluk etmeyecekmişim? Siz O'na döndürüleceksiniz."

    23-"Ben, O'ndan başka İlahlar edinir miyim ki, Rahman (olan Allah), bana bir zarar dileyecek olsa, ne onların şefaati bana bir şeyle yarar sağlar, ne de onlar beni kurtarabilirler."

    24-"O durumda ise, gerçekten ben apaçık bir sapıklık içinde olmuş olurum."

    25-"Şüphesiz ben, sizin Rabbinize iman ettim; işte beni işitin."

    26-Ona: "Cennete gir" denildi. O da: "Keşke benim kavmim de bir bilseydi" dedi.

    27-"Rabbimin beni bağışladığını ve ağırlananlardan kıldığını."

    28-Kendisinden sonra ise, kavminin üzerine gökten bir ordu indirmedik; indirecek de değildik.

    29-(Ancak onlara) Yalnızca bir tek çığlık (yetti); anında sönüverdiler.

    30-Yazıklar olsun kullara; ki onlara bir elçi gelmeyegörsün, mutlaka onunla alay ederlerdi.

    31-Görmüyorlar mı, kendilerinden önce nice nesilleri helak ettik? Onlar, bir daha kendilerine dönmemektedirler.

    32-Ancak onların hepsi, toplanmış olarak Huzurumuz'a getirilmişlerdir.

    33-Ölü toprak kendileri için bir ayettir; Biz onu dirilttik, ondan taneler çıkarttık, böylelikle ondan yemektedirler.

    34-Biz, orada hurmalıklardan ve üzüm-bağlarından bahçeler kıldık ve içlerinde pınarlar fışkırttık:

    35-Onun ürünlerinden ve kendi ellerinin yaptıklarından yemeleri için. Yine de şükretmiyorlar mı?

    36-Yerin bitirdiklerinden, kendi nefislerinden ve daha bilmedikleri nice şeylerden bütün çiftleri yaratan (Allah çok) Yücedir.

    37-Gece de kendileri için bir ayettir. Gündüzü ondan sıyırıp yüzeriz, hemen artık karanlıkta kalıvermişlerdir.

    38-Güneş de, kendisi için (tespit edilmiş) olan bir müstakarra doğru akıp gitmektedir. Bu, üstün ve güçlü olan, bilen (Allah)ın takdiridir.

    39-Ay'a gelince, Biz onun için de birtakım uğrak yerleri takdir ettik; sonunda o, eski bir hurma dalı gibi döndü (döner).

    40-Ne Güneş'in Ay'a erişip-yetişmesi gerekir, ne de gecenin gündüzün önüne geçmesi. Her biri bir yörüngede yüzüp gitmektedirler.

    41-Onların soylarını dolu gemilerde taşımamız da kendileri için bir ayettir.

    42-Ve onlar için binmekte oldukları bunun benzeri (nice) şeyleri yaratmamız da.

    43-Eğer dilersek onları batırır-boğarız; bu durumda ne onların imdadına yetişen olur, ne de kurtulabilirler.

    44-Ancak Bizden bir rahmet olması ve (onları) belirli bir zamana kadar yararlandırmamız başka.

    45-Onlara: "Önünüzde ve arkanızda olandan sakının, belki esirgenirsiniz" denildiğinde, (dinlemeyip inkara devam edenler).

    46-Onlara, Rablerinin ayetlerinden bir ayet gelmeyi görsün, mutlaka ondan yüz çevirirler.

    47-Ve onlara: "Size Allah'ın rızık olarak verdiklerinden infak edin" denildiği zaman, o inkar edenler iman edenlere dediler ki: "Allah'ın, eğer dilemiş olsaydı yedireceği kimseyi biz mi yedirecek mişiz? Gerçekten siz, apaçık bir şaşkınlık içindesiniz."

    48-Ve derler ki: "Eğer doğru söylüyorsanız bu tehdit (etmekte olduğunuz yıkım ve azap) ne zamanmış?"

    49-Onlar, yalnızca tek bir çığlıktan başkasını gözetmezler, onlar birbirleriyle çekişip-dururken o kendilerini yakalayıverir.

    50-Artık ne bir tavsiyede bulunmağa güç yetirebilirler, ne ailelerine dönebilirler.

    51-Sur'a üfürülmüştür; böylece onlar kabirlerinden (diriltilip) Rablerine doğru (dalgalar halinde) süzülüp-giderler.

    52-Demişlerdir ki: "Eyvahlar bize, uykuya-bırakıldığımız yerden bizi kim diriltip-kaldırdı? Bu, Rahman (olan Allah)ın va'dettiğidir, (demek ki) gönderilen (elçi)ler doğru söylemiş".

    53-O, yalnızca bir tek çığlıktan başkası değildir; artık onların hepsi toplanmış olarak Huzurumuz'a getirilmişlerdir.

    54-İşte bugün hiç kimseye (hiç)bir şeyle zulmedilmez ve siz de yaptıklarınızdan başkasıyla karşılık görmezsiniz.

    55-Gerçek şu ki, bugün cennet halkı, 'sevinç ve mutluluk dolu' bir meşguliyet içindedirler.

    56-Kendileri ve eşleri, gölgeliklerde, tahtlar üzerinde yaslanmışlardır.

    57-Orada taptaze-meyveler onların ve istek duydukları herşey onlarındır.

    58-Çok esirgeyen Rabb'dan onlara bir de sözlü "Selam" (vardır).

    59-"Ey suçlu-günahkarlar, bugün siz bir yana çekilin."

    60-"Ey Ademoğulları, ben size and vermedim mi ki: Şeytana kulluk etmeyin, çünkü, o, sizin için apaçık bir düşmandır;"

    61-"Bana kulluk edin, doğru yol budur."

    62-Andolsun o, sizden birçok insan-neslini saptırmıştı. Yine de aklınızı kullanmıyor muydunuz?

    63-İşte bu, size vadedilmiş cehennemdir.

    64-İnkar etmenize karşılık olmak üzere bugün oraya girin.

    65-Bugün Biz onların ağızlarını mühürleriz; (günahtan ve sevaptan yana) kazandıklarını, elleri Bize söylemekte, ayakları (aleyhlerinde) şahitlik etmektedir.

    66-Eğer dilemiş olsaydık, gözlerinin üstüne bastırır-kör ederdik, böylece yola dökülüp-koşuşurlardı. Fakat nasıl göreceklerdi ki?

    67-Eğer dilemiş olsaydık, oldukları yerde (en görkemli çağlarında) onları bir başka kalıba sokardık; böylece ne ileri gitmeye, ne geri dönmeye güç yetirebilirlerdi.

    68-Kime uzun ömür verirsek, yaratılışta onu tersine çeviririz. Yine de akıllarını kullanmayacaklar mı?

    69-Biz ona (Peygambere) şiir öğretmedik; (bu,) ona yakışmaz da. O (kendisine indirilen Kitap), yalnızca bir öğüt ve apaçık bir Kur'an'dır.

    70-(Kur'an,) Diri olanları uyarıp korkutmak ve kafirlerin üzerine sözün hak olması için (indirilmiştir).

    71-Ellerimizin yaptıklarından kendileri için nice hayvanları yarattığımızı görmüyorlar mı? Böylece bunlara malik oluyorlar.

    72-Biz onlara kendileri için boyun eğdirdik; işte bir kısmı binekleridir, bir kısmını(n da etini) yiyorlar.

    73-Onlarda kendileri için daha nice yararlar ve içecekler vardır. Yine de şükretmeyecekler mi?

    74-Yardım görürler umuduyla, Allah'tan başka İlahlar edindiler.

    75-Onların (o İlahların) kendilerine yardım etmeye güçleri yetmez; oysa kendileri onlar için hazır bulundurulmuş askerlerdir.

    76-Öyleyse onların sözleri seni hüzne kaptırmasın. Gerçekten Biz, sakladıklarını da, açığa vurduklarını da biliyoruz.

    77-İnsan, Bizim kendisini bir damla sudan yarattığımızı görmüyor mu? Şimdi o, apaçık bir düşman kesilmiştir.

    78-Kendi yaratılışını unutarak Bize bir örnek verdi; dedi ki: "Çürümüş-bozulmuşken, bu kemikleri kim diriltecekmiş?"

    79-De ki: "Onları, ilk defa yaratıp-inşa eden diriltecek. O, her yaratmayı bilir."

    80-Ki O, size yeşil ağaçtan bir ateş kılandır; siz de ondan yakıyorsunuz.

    81-Gökleri ve yeri yaratan, onların bir benzerini yaratmağa kadir değil mi? Elbette (öyledir); O, yaratandır, bilendir.

    82-Bir şeyi dilediği zaman, O'nun emri yalnızca: "Ol" demesidir; o da hemen oluverir.

    83-Herşeyin melekutu (hükümranlık ve mülkü) elinde bulunan (Allah) ne Yücedir. Siz O'na döndürüleceksiniz.

  • Diyanet İşleri Başkanlığı

    1-Ya, Sin.

    2-Kuran'ı Hakim'e and olsun ki, sen doğru yol üzere gönderilmiş peygamberlerdensin.

    3-Kuran'ı Hakim'e and olsun ki, sen doğru yol üzere gönderilmiş peygamberlerdensin.

    4-Kuran'ı Hakim'e and olsun ki, sen doğru yol üzere gönderilmiş peygamberlerdensin.

    5-Bu, babaları uyarılmadığından gafil kalmış bir milleti uyarman için güçlü ve merhametli olan Allah'ın indirdiği Kuran'dır.

    6-Bu, babaları uyarılmadığından gafil kalmış bir milleti uyarman için güçlü ve merhametli olan Allah'ın indirdiği Kuran'dır.

    7-And olsun ki, hüküm çoğunun aleyhine gerçekleşmiştir, bunun için artık inanmazlar.

    8-Boyunlarına, çenelerine kadar varan demir halkalar geçirmişizdir, bunun için başları yukarı kalkıktır.

    9-Önlerine ve arkalarına sed çekmişizdir. Gözlerini perdelediğimizden artık göremezler.

    10-Onları uyarsan da uyarmasan da birdir, inanmazlar.

    11-Sen ancak, Kuran'a uyan ve görmediği halde Rahman'dan korkan kimseyi uyarabilirsin. Artık o kimseyi, bağışlanma ve cömertçe verilecek bir ecirle müjdele.

    12-Şüphesiz ölüleri dirilten, işlediklerini ve eserlerini yazan Biziz; herşeyi, apaçık bir kitabda saymışızdır.

    13-İnsanlara, halkına elçiler gelen şehri mesel olarak anlat:

    14-Onlara iki elçi göndermiştik; onu yalanladıkları için üçüncü biriyle desteklemiştik. Onlar: "Biz size gönderildik" demişlerdi.

    15-"Siz de ancak bizim gibi birer insansınız. Rahman da bir şey indirmemiştir. Sadece yalan söylüyorsunuz" dediler.

    16-Elçiler: "Doğrusu Rabbimiz bizim size gönderildiğimizi bilir; bize düşen ancak apaçık tebliğdir" demişlerdi.

    17-Elçiler: "Doğrusu Rabbimiz bizim size gönderildiğimizi bilir; bize düşen ancak apaçık tebliğdir" demişlerdi.

    18-"Doğrusu sizin yüzünüzden uğursuzluğa uğradık; vazgeçmezseniz and olsun ki sizi taşlayacağız ve bizden size can yakıcı bir azap dokunacaktır" dediler.

    19-Elçiler: "Uğursuzluğunuz kendinizdendir. Bu uğursuzluk size öğüt verildiği için mi? Hayır; siz, aşırı giden bir milletsiniz" demişlerdi.

    20-Şehrin öbür ucundan koşarak bir adam gelmiş ve şöyle demişti: "Ey Milletim! Gönderilen elçilere uyun."

    21-"Sizden bir ücret istemeyenlere uyun, onlar doğru yoldadırlar."

    22-"Beni yaratana ne diye kulluk etmeyeyim? Siz de O'na döneceksiniz."

    23-"O'nu bırakıp da tanrılar edinir miyim? Eğer Rahman olan Allah bana bir zarar vermek isterse, o tanrıların şefaati bana fayda vermez, beni kurtaramazlar."

    24-"Doğrusu o takdirde apaçık bir sapıklık içinde olurum."

    25-"Şüphesiz ben Rabbinize inandım, beni dinleyin."

    26-Ona "Cennete gir" denince, "Keşke milletim Rabbimin beni bağışladığını ve beni ikrama mazhar olanlardan kıldığını bilseydi!" demişti.

    27-Ona "Cennete gir" denince, "Keşke milletim Rabbimin beni bağışladığını ve beni ikrama mazhar olanlardan kıldığını bilseydi!" demişti.

    28-Ondan sonra milleti üzerine gökten bir ordu indirmedik; zaten indirecek de değildik; sadece tek bir çığlık.. o kadar, hemen sönüp gittiler.

    29-Ondan sonra milleti üzerine gökten bir ordu indirmedik; zaten indirecek de değildik; sadece tek bir çığlık.. o kadar, hemen sönüp gittiler.

    30-Kullara yazıklar olsun! Kendilerine hangi elçi gelse, onu alaya alıyorlardı.

    31-Kendilerinden önce nice nesilleri yok ettiğimizi, onların bir daha kendilerine dönmediklerini görmezler mi?

    32-Hepsi huzurumuza getirileceklerdir.

    33-İşte onlara bir delil: Ölü yeri diriltir ve oradan taneler çıkarırız da ondan yerler.

    34-Orada hurmalıklar ve üzüm bağları var ederiz, aralarında pınarlar fışkırtırız.

    35-Onun ve elleriyle yaptıklarının ürünlerini yesinler; şükretmezler mi?

    36-Yerin yetiştirdiklerinden, kendilerinden ve daha bilmediklerinden çift çift yaratan Allah münezzehtir.

    37-Onlara bir delil de gecedir; gündüzü ondan sıyırırız da karanlıkta kalıverirler.

    38-Güneş de yörüngesinde yürüyüp gitmektedir. Bu, güçlü ve bilgin olan Allah'ın kanunudur.

    39-Ay için de sonunda kuru bir hurma dalına döneceği konaklar tayin etmişizdir.

    40-Aya erişmek güneşe düşmez. Gece de gündüzü geçemez. Her biri bir yörüngede yürürler.

    41-Onlara bir delil de: Soylarını dolu gemiyle taşımamız ve kendileri için bunun gibi daha nice binekler yaratmış olmamızdır.

    42-Onlara bir delil de: Soylarını dolu gemiyle taşımamız ve kendileri için bunun gibi daha nice binekler yaratmış olmamızdır.

    43-Dilesek, onları suda boğardık; ne yardımlarına koşan bulunur ve ne de kendileri kurtulabilirlerdi.

    44-Ama katımızdan bir rahmet ve bir süreye kadar geçinme olarak onları geri bıraktık.

    45-Onlara: "Geçmişinizden ve geleceğinizden sakının, belki acınırsınız" dendiği zaman yüz çevirirler.

    46-Zaten Rabbinin ayetlerinden herhangi biri kendilerine geldiğinde ondan hep yüz çeviregelmişlerdi.

    47-Onlara: "Allah'ın size verdiği rızıktan sarfedin" denince inkar edenler inananlara: "Allah dileseydi doyurabileceği bir kimseyi biz mi doyuralım? Doğrusu siz apaçık bir sapıklıktasınız" derler.

    48-"Doğru sözlü iseniz bildirin bu vaad ne zamandır?" derler.

    49-Çekişip dururlarken kendilerini yakalayacak bir tek çığlığı beklerler.

    50-O zaman, artık ne vasiyet edebilirler ne de ailelerine dönebilirler.

    51-Sura üflenince, kabirlerinden Rablerine koşarak çıkarlar.

    52-"Vah halimize! Yattığımız yerden bizi kim kaldırdı?" derler. Onlara: "İşte Rahman olan Allah'ın vadettiği budur, peygamberler doğru söylemişlerdi" denir.

    53-Tek bir çığlık kopar, hepsi, hemen huzurumuza getirilmiş olur.

    54-Artık bugün kimseye hiçbir haksızlıkta bulunulmaz. İşlediklerinizden başkasıyla karşılık görmezsiniz.

    55-Doğrusu bugün, cennetlikler eğlenceyle meşguldürler.

    56-Onlar ve eşleri gölgeliklerde, tahtlar üzerine yaslanmışlardır.

    57-Orada meyveler ve her istedikleri onlarındır.

    58-Merhametli olan Rab katından onlara selam vardır.

    59-Allah şöyle buyurur: Ey suçlular! Bugün müminlerden ayrılın. Ey insanoğulları! Ben size, şeytana tapmayın, o sizin için apaçık bir düşmandır, Bana kulluk edin, bu doğru yoldur, diye bildirmedim mi?

    60-Allah şöyle buyurur: Ey suçlular! Bugün müminlerden ayrılın. Ey insanoğulları! Ben size, şeytana tapmayın, o sizin için apaçık bir düşmandır, Bana kulluk edin, bu doğru yoldur, diye bildirmedim mi?

    61-Allah şöyle buyurur: Ey suçlular! Bugün müminlerden ayrılın. Ey insanoğulları! Ben size, şeytana tapmayın, o sizin için apaçık bir düşmandır, Bana kulluk edin, bu doğru yoldur, diye bildirmedim mi?

    62-And olsun ki, o sizden nice nesilleri saptırmıştı, akletmez miydiniz?

    63-İşte bu, size söz verilen cehennemdir.

    64-Bugün, inkarcılığınıza karşılık oraya girin.

    65-İşte o gün ağızlarını mühürleriz, Bizimle elleri konuşur, ayakları da yaptıklarına şahidlik eder.

    66-Dilesek, gözlerini kör ederdik de yol bulmağa çalışırlardı. Nasıl görebilirlerdi?

    67-Dilesek, onları oldukları yerde dondururduk da, ne ileri gidebilirler ve ne de geri dönebilirlerdi.

    68-Uzun ömürlü yaptığımızın hilkatini tersine çevirmişizdir. Akletmezler mi?

    69-Biz ona şiir öğretmedik, zaten ona gerekmezdi. Bu bir öğüt ve apaçık Kuran'dır.

    70-Diri olan kimseyi uyarsın ve verilen söz de inkarcıların aleyhine çıksın.

    71-Kudretimizle kendileri için hayvanlar yarattığımızı görmezler mi? Onlara sahip olmaktadırlar.

    72-Onları kendilerinin buyruğuna verdik; bindikleri de, etini yedikleri de vardır.

    73-Onlarda daha nice faydalar, içecekler vardır; şükretmezler mi?

    74-Allah'ı bırakıp da, kendilerine yardımı dokunur diye, başka tanrılar edindiler.

    75-Oysa onlar yardım edemezler, ancak kendileri o tanrılara koruyuculuk için nöbet beklerler.

    76-Bunların sözü seni üzmesin. Biz onların gizlediklerini de, açığa vurduklarını da şüphesiz biliriz.

    77-İnsan kendisini bir nutfeden yarattığımızı görmez mi ki hemen apaçık bir hasım kesilir ve kendi yaratılışını unutur da; "Çürümüş kemikleri kim yaratacak" diyerek, Bize misal vermeye kalkar?

    78-İnsan kendisini bir nutfeden yarattığımızı görmez mi ki hemen apaçık bir hasım kesilir ve kendi yaratılışını unutur da; "Çürümüş kemikleri kim yaratacak" diyerek, Bize misal vermeye kalkar?

    79-De ki: "Onları ilk defa yaratan diriltecektir. O, her türlü yaratmayı bilendir."

    80-Yaş ağaçtan size ateş çıkarandır. Ondan ateş yakarsınız.

    81-Gökleri ve yeri yaratan, kendilerinin benzerini yaratmaya kadir olmaz mı? Elbette olur; çünkü O, yaratan ve bilendir.

    82-Bir şeyi dilediği zaman, O'nun buyruğu sadece, o şeye "Ol" demektir, hemen olur.

    83-Her şeyin hükümranlığı elinde olan ve sizin de kendisine döneceğiniz Allah münezzehtir.

  • Diyanet Vakfı

    1-Yasin,

    2-Hikmet dolu Kur'an hakkı için,

    3-Sen şüphesiz peygamberlerdensin.

    4-Doğru yol üzerindesin.

    5-(Bu Kur'an) üstün ve çok merhametli Allah tarafından indirilmiştir.

    6-Ataları uyarılmamış, bu yüzden kendileri de gaflet içinde kalmış bir toplumu uyarman için indirilmiştir.

    7-Andolsun ki onların çoğu gafletlerinin cezasını hak etmişlerdir. Çünkü onlar iman etmiyorlar.

    8-Biz, onların boyunlarına halkalar geçirdik. O halkalar çenelere kadar dayanmaktadır. Bu yüzden kafaları yukarı kalkıktır.

    9-Önlerinden bir set ve arkalarından bir set çektik de onları kapattık, artık göremezler.

    10-Onları uyarsan da uyarmasan da onlar için birdir, inanmazlar.

    11-Sen ancak zikre (Kur'an'a) uyan ve görmeden Rahman'dan korkan kimseyi uyarabilirsin. İşte böylesini, bir mağfiret ve güzel bir mükafatla müjdele.

    12-Şüphesiz ölüleri ancak biz diriltiriz. Onların yaptıkları her işi, bıraktıkları her izi yazarız. Biz, her şeyi apaçık bir kitapta (levh-i mahfuz'da) sayıp yazmışızdır.

    13-Onlara, şu şehir halkını misal getir: Hani onlara elçiler gelmişti.

    14-İşte o zaman biz, onlara iki elçi göndermiştik. Onları yalanladılar. Bunun üzerine üçüncü bir elçi gönderdik. Onlar: Biz size gönderilmiş Allah elçileriyiz! dediler.

    15-Elçilere dediler ki: Siz de ancak bizim gibi birer insansınız. Rahman, herhangi bir şey indirmedi. Siz ancak yalan söylüyorsunuz.

    16-(Elçiler) dediler ki: Rabbimiz biliyor; biz gerçekten size gönderilmiş elçileriz.

    17-"Bizim vazifemiz, açık bir şekilde Allah'ın buyruklarını size tebliğ etmekten başka bir şey değildir" dediler.

    18-(Bunun üzerine onlar:) Doğrusu siz bize uğursuz geldiniz. Eğer bu işten vazgeçmezseniz, andolsun sizi taşlarız. Ve bizden size mutlaka fena bir kötülük dokunur, dediler.

    19-Elçiler şöyle cevap verdi: Sizin uğursuzluğunuz sizinle beraberdir. Size nasihat ediliyorsa bu uğursuzluk mudur? Bilakis, siz aşırı giden bir milletsiniz.

    20-Derken şehrin öbür ucundan bir adam koşarak geldi. "Ey kavmim! dedi, bu elçilere uyunuz!"

    21-"Sizden herhangi bir ücret istemeyen bu kimselere tabi olun, çünkü onlar hidayete ermiş kimselerdir."

    22-"Bana ne olmuş ki, beni yaratana ibadet etmeyecekmişim! Halbuki, hepiniz O'na döndürüleceksiniz."

    23-"O'ndan başka tanrılar mı edineyim? O çok esirgeyici Allah, eğer bana bir zarar dilerse onların (putların) şefaati bana hiçbir fayda vermez, beni kurtaramazlar."

    24-"İşte o zaman ben apaçık bir sapıklığın içine gömülmüş olurum."

    25-"Şüphesiz ben, Rabbinize inandım, beni dinleyin."

    26-Ona: Cennete gir" denilince. "Keşke, dedi, kavmim bilseydi!"

    27-"Rabbimin beni bağışladığını ve beni ikrama mazhar olanlardan kıldığını!"

    28-Biz ondan sonra, onun milletini helak etmek için üzerlerine gökten herhangi bir ordu indirmedik ve indirecek de değildik.

    29-(Onları helak eden) korkunç sesten başka bir şey değildi. Birdenbire sönüverdiler.

    30-Ne yazık şu kullara! Onlara bir peygamber gelmeyegörsün, ille de onunla alay etmeye kalkışırlar.

    31-Müşrikler görmüyorlar mı ki, onlardan önce nice kavimler helak ettik. Onlar tekrar dönüp de bunlara gelmezler.

    32-Elbette onların hepsi (kıyamet gününde) karşımızda hazır bulunacaklar.

    33-(Bu hususta) ölü toprak onlar için mühim bir delildir. Biz ona yağmurla hayat verdik ve ondan dane çıkardık. İşte onlar bundan yerler.

    34-Biz, yeryüzünde nice nice hurma bahçeleri, üzüm bağları yarattık ve oralarda birçok pınarlar fışkırttık.

    35-Ta ki, onların meyvelerinden ve elleriyle bunlardan imal ettiklerinden yesinler. Hala şükretmeyecekler mi?

    36-Yerin bitirdiklerinden, insanların kendilerinden ve henüz mahiyetini bilmedikleri şeylerden bütün çiftleri yaratan Allah'ı tesbih ve takdis ederim.

    37-Gece de onlar için bir ibret alametidir. Biz ondan gündüzü sıyırıp çekeriz de onlar karanlıklara gömülürler.

    38-Güneş, kendisi için belirlenen yerde akar (döner). İşte bu, aziz ve alim olan Allah'ın takdiridir.

    39-Ay için de birtakım menziller (yörüngeler) tayin ettik. Nihayet o, eğri hurma dalı gibi (hilal) olur da geri döner.

    40-Ne güneş aya yetişebilir, ne de gece gündüzü geçebilir. Her biri bir yörüngede yüzerler.

    41-Onların zürriyetlerini dopdolu bir gemide taşımamız da onlar için büyük bir ibrettir.

    42-Onlar için, bunun gibi binecekleri başka şeyler de yarattık.

    43-Dilesek onları suda boğarız. O zaman ne onların imdadına koşan olur, ne de onlar kurtarılırlar.

    44-Ancak bizim tarafımızdan bir rahmet ve belli bir zamana kadar dünyadan faydalandırmamız müstesnadır.

    45-Onlara yapmakta olduğunuz ve yapıp arkada bıraktığınız işlerde Allah'tan korkun; umulur ki size merhamet olunur denildiğinde (aldırmazlar).

    46-Onlara Rablerinin ayetlerinden bir ayet gelmeyedursun, ille de ondan yüz çevirmişlerdir.

    47-Allah'ın size rızık olarak verdiklerinden hayra sarfediniz, denildiğinde, kafirler müminlere dediler ki: Allah'ın dilediği takdirde doyuracağı kimseleri biz mi doyuracağız? Siz gerçekten apaçık bir sapıklık içindesiniz.

    48-Onlar: Eğer gerçekten doğru söylüyorsanız, bu tehdit ne zaman gerçekleşecektir? derler.

    49-Onlar, birbirleriyle çekişip dururken kendilerini ansızın yakalayacak korkunç bir sesi bekliyorlar.

    50-İşte o anda onlar ne bir vasiyyette bulunabilirler, ne de ailelerine dönebilirler.

    51-Nihayet Sur'a üfürülecek. Bir de bakarsın ki onlar kabirlerinden kalkıp koşarak Rablerine giderler.

    52-(İşte o zaman:) Eyvah, eyvah! Bizi kabrimizden kim kaldırdı? Bu, Rahman'ın vadettiğidir. Peygamberler gerçekten doğru söylemişler! derler.

    53-Olan müthiş bir sesten ibarettir. Bunun üzerine onların hepsi hemen huzurumuzda hazır bulunurlar.

    54-O gün hiçbir kimse en ufak bir haksızlığa uğramaz. Siz orada ancak yaptıklarınızın karşılığını alırsınız.

    55-O gün cennetlikler, gerçekten nimetler içinde safa sürerler.

    56-Onlar ve eşleri gölgeler altında tahtlara kurulurlar.

    57-Orada onlar için her çeşit meyve vardır. Bütün arzuları yerine getirilir.

    58-Onlara merhametli Rabb'in söylediği selam vardır.

    59-"Ayrılın bir tarafa bugün, ey günahkarlar!"

    60-"Ey Adem oğulları! Size şeytana tapmayın, çünkü o sizin apaçık bir düşmanınızdır" demedim mi?

    61-"Ve bana kulluk ediniz, doğru yol budur" demedim mi?

    62-Şeytan sizden pek çok milleti kandırıp saptırdı. Hala akıl erdiremiyor musunuz?

    63-İşte, bu size vadedilen cehennemdir.

    64-İnkarınız sebebiyle bugün oraya girin!

    65-O gün onların ağızlarını mühürleriz; yaptıklarını bize elleri anlatır, ayakları da şahitlik eder.

    66-Dilesek onların gözlerini büsbütün kör ederdik. O zaman doğru yolu bulmaya koşuşurlar, ama nasıl göreceklerdi?

    67-Eğer dilesek oldukları yerde onların şekillerini değiştirirdik de ne ileriye gitmeye güçleri yeterdi ne de geri gelmeye!

    68-Kime uzun ömür verirsek biz onun gelişmesini tersine çeviririz. Hiç düşünmüyorlar mı?

    69-Biz ona (Peygamber'e) şiir öğretmedik. Zaten ona yaraşmazdı da. Onun söyledikleri, ancak Allah'tan gelmiş bir öğüt ve apaçık bir Kur'an'dır.

    70-Diri olanları uyarsın ve kafirler cezayı hak etsinler diye.

    71-Görmüyorlar mı ki, biz kudretimizin eseri olmak üzere onlar için birçok hayvan yarattık. Bu sayede onlar bunlara sahip olmuşlardır.

    72-Bu hayvanları onların emrine verdik. Onların bazısını binek olarak kullanırlar, bazısını besin olarak yerler.

    73-Bu hayvanlarda onlar için nice faydalar ve içilecek sütler vardır. Hala şükretmezler mi?

    74-Onlar, yardım göreceklerini umarak Allah'tan başka ilahlar edindiler.

    75-Halbuki ilahların onlara yardım etmeye güçleri yetmez. Aksine kendileri bunlar için yardıma hazır askerlerdir.

    76-(Resulüm!) O halde onların sözleri sakın seni üzmesin. Kuşkusuz biz, onların gizlemekte olduklarını da, açığa vurduklarını da biliyoruz.

    77-İnsan görmez mi ki, biz onu meniden yarattık. Bir de bakıyorsun ki, apaçık düşman kesilmiş.

    78-Kendi yaratılışını unutarak bize karşı misal getirmeye kalkışıyor ve: "Şu çürümüş kemikleri kim diriltecek?" diyor.

    79-De ki: Onları ilk defa yaratmış olan diriltecek. Çünkü O, her türlü yaratmayı gayet iyi bilir.

    80-Yeşil ağaçtan sizin için ateş çıkaran O'dur. İşte siz ateşi ondan yakıyorsunuz.

    81-Gökleri ve yeri yaratan, onların benzerlerini yaratmaya kadir değil midir? Evet! Elbette kadirdir. O, her şeyi hakkıyla bilen yaratıcıdır.

    82-Bir şey yaratmak istediği zaman Onun yaptığı "Ol" demekten ibarettir. Hemen oluverir.

    83-Her şeyin mülkü kendi elinde olan Allah'ın şanı ne kadar yücedir! Siz de O'na döneceksiniz.

  • Edip Yüksel

    1-Y. S.

    2-Bilge Kuran'a and olsun.

    3-Sen elbette elçilerden birisin.

    4-Dosdoğru bir yol üzerinde.

    5-Bu, Üstün ve Rahim olanın indirdiği bir vahiydir.

    6-Ataları uyarılmadığından tümüyle habersiz kalmış bir toplumu uyarman için...

    7-Çoklarının inanmıyacağına dair söz gerçekleşmiştir.

    8-Boyunlarına, çenelerine kadar varan prangalar taktık da kafaları yukarıya dikilmiştir.

    9-Önlerinden bir set ve arkalarından bir set çekerek onları perdeledik; artık göremezler.

    10-Onları uyarsan da uyarmasan da onlar için birdir; inanmazlar.

    11-Sen ancak, mesaja uyan ve yalnız başına iken Rahman'a karşı saygılı olan bir kimseyi uyarabilirsin. Onu bağışlanma ve bol bir ödülle müjdele.

    12-Ölüleri biz, evet biz diriltiriz, onların yaptıklarını ve (ölümlerinden sonraki) sonuçlarını yazarız. Biz herşeyi apaçık bir kitapta saymışızdır.

    13-Onlara, bir kent halkının kendilerine gelen elçilere gösterdiği tavrın örneğini ver.

    14-Onlara iki elçi göndermiştik, ikisini de yalanladılar. Bunun üzerine üçüncü biriyle desteklemiştik. "Biz size gönderilen elçileriz," demişlerdi.

    15-Dediler ki, "Siz de bizim gibi insandan başka bir şey değilsiniz. Rahman ise hiçbir şey indirmemiştir. Siz yalan söylüyorsunuz."

    16-Dediler ki, "Rabbimiz bilir ki biz size gönderildik."

    17-"Bizim görevimiz, açıkça duyurmaktan ibarettir."

    18-Dediler ki, "Sizin yüzünüzden uğursuzluğa uğradık. Eğer son vermezseniz sizi taşlarız ve bizden size acı bir ceza dokunacaktır."

    19-Dediler ki, "Uğursuzluğunuz sizden kaynaklanmaktadır. Size uyarıda bulunulduğu için mi? Siz gerçekten sınırı aşan bir topluluksunuz."

    20-Kentin en uzak yakasından bir adam koşarak, "Ey halkım," dedi, "Elçilere uyun."

    21-"Sizden bir ücret istemiyenlere uyun. Onlar doğru yoldadır."

    22-"Beni yaratana ne diye kulluk etmeyeyim? Siz de O'na döneceksiniz."

    23-"O'nun dışında tanrılar mı edineyim? Eğer Rahman bana zarar vermek dilese, ne onların şefaati bana bir yarar sağlayabilir ne de beni kurtarabilirler."

    24-"O zaman tümüyle sapıtmış olurum."

    25-"Ben sizin Rabbinize inandım; lütfen beni dinleyin."

    26-(Ölüm anında) Kendisine, "Cennete gir," denir. "Keşke benim halkım bir bilseydi..."

    27-"Rabbimin beni bağışladığını ve beni ağırladığını..."

    28-Ondan sonra biz, halkının üzerine gökten bir ordu indirmedik; indirmeğe gerek duymadık.

    29-Sadece bir patlama... Hemen donakaldılar.

    30-Halkın durumu pek yazık. Kendilerine her ne zaman bir elçi gelse onunla alay ederlerdi.

    31-Kendilerinden önce nice nesilleri yok ettiğimizi ve onların bir daha kendilerine dönmediklerini görmezler mi?

    32-Hepsi toplanıp huzurumuza getirileceklerdir.

    33-Ölü toprak onlar için bir ayettir: Onu diriltiriz ve oradan taneler çıkarırız da ondan yerler.

    34-Orada hurma ağaçları ve üzümlerden oluşan bağ ve bahçeler yetiştirdik ve pınarlar fışkırttık.

    35-Ki onun ürünlerinden ve elleriyle yetiştirdiklerinden yesinler. Şükretmiyecekler mi?

    36-Yerin bitirdiklerinden, kendi cinslerinden ve daha bilmedikleri nice şeylerden türlü çiftleri yaratan pek yücedir.

    37-Gece de onlar için bir ayettir: Ondan gündüzü soyarız da onlar karanlıkta kalırlar.

    38-Güneş belirlenmiş olan rotasında akıp gitmektedir. Bu Üstün ve Bilgin olanın kurduğu bir düzendir.

    39-Aya da, kuru bir hurma dalına dönüşünceye kadar çeşitli evreler belirledik.

    40-Ne güneş aya yetişebilir, ne de gece, gündüzü geçebilir. Her biri bir yörüngede yüzmektedir.

    41-Onlar için bir başka ayette, insan soyunu yüklü gemide taşımamızdır.

    42-Aynı şekilde, sürmeleri için onun bir benzerini yarattık.

    43-Dileseydik onları boğardık; ne bir çığlıklarına yetişen olurdu, ne de kurtulabilirlerdi.

    44-Bunun yerine, bizden bir merhamet görürler ve belli bir süreye kadar yaşatılırlar.

    45-Kendilerine, "Geçmişinizden ibret alıp ve geleceğiniz için sakının ki merhamet edilesiniz," denilmişti.

    46-Rab'lerinin ayetlerinden bir ayet kendilerine geldiğinde, ondan yüz çevirmeyi adet edinmişlerdi.

    47-Kendilerine, "ALLAH'ın size verdiği rızıklardan verin," denildiğinde, inkar edenler inananlara, "ALLAH'ın, dilediği taktirde besleyebileceği kimseleri mi besleyelim? Siz gerçekten iyice sapıtmışsınız," derler.

    48-Aynı zamanda, "Doğru sözlü iseniz o söz ne zaman gerçekleşecek?" diye meydan okurlar.

    49-Çekişip dururlarken kendilerini yakalayacak bir tek patlamayı beklemektedirler.

    50-Ne bir vasiyet bırakmaya vakit bulurlar ne de ailelerine dönebilirler.

    51-Boruya üflenince, onlar mezarlarından kalkıp Rab'lerine koşacaklar.

    52-"Vay halimize" derler, "Yattığımız yerden bizi kim kaldırdı? Bu, Rahman'ın söz verdiği şeydi. Demek elçiler doğru söylemişti."

    53-Sadece bir patlama... Hemen huzurumuza toplanıp getirilirler.

    54-Bu gün hiç kimseye en ufak bir haksızlık edilmez ve yaptığınızın karşılığından başkasını da görmezsiniz.

    55-Cennet halkı o gün zevk ve eğlence ile meşguldürler.

    56-Eşleriyle birlikte gölgeliklerde, koltuklara yaslanmışlardır.

    57-Onlar için meyveler ve istedikleri her şey vardır.

    58-Rahim olan Rab'den söz olarak "selam" vardır.

    59-Ey suçlular, siz bugün ayrılın.

    60-Ey Adem'in çocukları, şeytana tapmayacağınıza dair sizden söz almamış mıydım? O sizin açık düşmanınızdır.

    61-Bana kulluk edin. Bu en doğru yoldur.

    62-Buna rağmen o, sizden bir çok nesilleri saptırdı. Hiç aklınızı kullanmaz mıydınız?

    63-İşte, size söz verilen cehennem budur!

    64-İnkarınızın bir sonucu olarak orada yanınız.

    65-O gün ağızlarına mühür vururuz da, bizimle elleri konuşur ve yapmış olduklarına da ayakları tanıklık eder.

    66-Dilesek gözlerini büsbütün silerdik. Yolu bulmaya çalıştıklarında göremezlerdi.

    67-Dilesek onları oldukları yerde dondurur ne ileri gidebilir ne de geri dönebilirlerdi.

    68-Kime çok ömür verirsek, yaratılışını tersine çeviririz. Anlamaz mısınız?

    69-Ona şiir öğretmiş değiliz, zaten ona uygun düşmez. Bu, ancak bir mesaj ve apaçık bir Kuran'dır.

    70-Dirileri uyarır ve inkarcıları açığa çıkarır.

    71-Görmezler mi, kendi ellerimizle onlar için çiftlik hayvanlarını yarattık da onlara sahip olmaktadırlar?

    72-Onları kendilerine boyun eğdirdik; bir kısmına binmekte bir kısmından da yemektedirler

    73-Ve onlar için onlarda başka yararlar ve içecekler vardır. Şükretmiyecekler mi?

    74-ALLAH'tan başka tanrılar edindiler. Belki kendilerine yardım ederler diye.

    75-Oysa onlara yardım edemezler; hatta tam tersine kendileri onları korumak için nöbet bekleyen askerlerdir.

    76-Sözleri seni üzmesin. Gizledikleri ve açıkladıkları her şeyi çok iyi biliriz.

    77-İnsan, kendisini bir damlacıktan yarattığımızı görmez mi ki bize karşı apaçık bir düşman kesilir?

    78-Ve yaradılışını unutarak bize örnekli bir soru yöneltti: "Çürüdükten sonra kemikleri kim diriltecek?"

    79-De ki, "Kim onları ilk kez yarattıysa onları yine O diriltecek. O her türlü yaratmayı bilendir."

    80-O ki, size yeşil (klorofilli) ağaçtan ateş çıkarandır. Nitekim onu yakıyorsunuz.

    81-Gökleri ve yeri yaratan onların benzerini yaratmaya güç yetiremez mi? Gerçekten O, Yaratandır, Bilendir.

    82-Bir şeyi dilediği zaman, ona sadece "Ol!" der ve o da hemen oluverir.

    83-Her şeyin yönetimini elinde bulunduran çok yücedir ve siz de O'na döndürüleceksiniz.

  • Elmalılı Hamdi Yazır

    1-Yâsîn.

    2-Ey Muhammed! Hikmetli Kur'ân'a andolsun ki, sen risâlet görevi ile gönderilen peygamberlerdensin.

    3-Ey Muhammed! Hikmetli Kur'ân'a andolsun ki, sen risâlet görevi ile gönderilen peygamberlerdensin.

    4-Dosdoğru bir yol üzerindesin.

    5-Babaları korkutulmamış ve kendileri de gafil olan bir kavmi, çok güçlü ve çok merhametli olan Allah'ın indirdiği (Kur'ân) ile korkutasın.

    6-Babaları korkutulmamış ve kendileri de gafil olan bir kavmi, çok güçlü ve çok merhametli olan Allah'ın indirdiği (Kur'ân) ile korkutasın.

    7-Andolsun ki onların çoğunun üzerine azab sözü hak olmuştur. Onlar imana gelmezler.

    8-Çünkü biz onların boyunlarına kelepçeler geçirmişiz. O kelepçeler çenelerine dayanmıştır da burunları yukarı, gözleri aşağı somurtmaktadırlar.

    9-Hem önlerinden bir sed, arkalarından bir sed çekmişiz, kendilerini sarmışızdır. Baksalar da görmezler.

    10-Onları korkutsan da korkutmasan da onlara göre birdir, inanmazlar.

    11-Sen ancak Kur'ân'a tabi olan ve görünmediği halde Rahman olan Allah'tan korkan kimseyi sakındırırsın. İşte onu bir bağışlanma ve çok şerefli bir mükafatla müjdele.

    12-Gerçekten biz ölüleri diriltiriz, onların önceden yapıp gönderdiklerini ve bıraktıkları eserlerini yazarız. Zaten biz her şeyi açık bir kütükte, bir "imamı mübin"de (ana kitapta, yani Levhi mahfuzda) sayıp tesbit etmişizdir.

    13-Sen onlara, o şehir halkını örnek ver. Hani oraya peygamberler gelmişti.

    14-Hani biz onlara iki peygamber göndermiştik, fakat onlar ikisini de yalanlamışlardı. Biz de (onları) üçüncü bir peygamberle destekledik. Onlara: "Şüphesiz ki biz size gönderilmiş elçileriz." dediler.

    15-Onlar da: "Siz bizim gibi insandan başka birşey değilsiniz, hem Rahman olan Allah, hiçbir şey indirmedi. Siz sadece yalan söylüyorsunuz." dediler.

    16-Peygamberler dediler ki: "Rabbimiz biliyor ki biz gerçekten size gönderilmiş elçileriz."

    17-"Bize düşen de sadece apaçık tebliğdir."

    18-Onlar dediler ki: "Herhalde biz sizin yüzünüzden uğursuzluğa uğradık. Eğer bu işten vazgeçmezseniz, andolsun ki, sizi hiç tınmadan taşlarız ve mutlaka bizden size pek acıklı bir azab dokunur."

    19-Peygamberler de şöyle cevap verdiler: "Sizin uğursuzluğunuz beraberinizdedir. Size öğüt verildi diye mi (uğursuzluğa uğradınız)? Doğrusu siz israfı âdet etmiş bir kavimsiniz."

    20-O sırada şehrin ta ucundan bir adam koşarak geldi ve: "Ey kavmim! Uyun o elçilere!"

    21-"Uyun sizden hiçbir ücret istemeyen o zatlara ki, onlar hidayete ermişlerdir."

    22-"Bana ne oluyor da kulluk etmeyecekmişim beni yaratana? Hep döndürülüp O'na götürüleceksiniz."

    23-"Hiç ben O'ndan başka ilâhlar edinir miyim? Eğer O Rahman, bana bir zarar dileyecek olsa, onların şefaati benden yana hiçbir şeye yaramaz ve onlar beni kurtaramazlar."

    24-"Şüphesiz ki ben, o zaman apaçık bir sapıklık içinde olurum."

    25-"Şüphesiz ki ben, Rabbinize iman getirdim, gelin dinleyin beni."

    26-(Sonra ona) "haydi gir cennete!" denildi. O da dedi ki: "Ne olurdu kavmim bilseydi!"

    27-"Rabbimin beni bağışladığını ve beni kendilerine ikram edilen kullarından kıldığını."

    28-Biz arkasından kavminin üzerine bir ordu indirmedik, indirecek de değildik.

    29-Sadece bir gürültü oldu, onlar da hemen sönüverdiler.

    30-Yazıklar olsun o kullara ki, kendilerine glen her bir peygamberle mutlaka alay ediyorlardı.

    31-Görmediler mi ki, kendilerinden önce nice kuşakları helak etmişiz. Onlar artık kendilerine dönüp gelmiyorlar.

    32-Onların hepsi toplanıp, sadece bizim huzurumuza getirilmişlerdir.

    33-Hem bir delildir onlara ölü toprak. Biz ona hayat verdik ve ondan taneler çıkardık da ondan yiyip duruyorlar.

    34-Biz orada hurmalıklardan, üzüm bağlarından bahçeler yaptık. İçlerinde pınarlardan sular fışkırttık.

    35-(Bunu), Onun ürününden ve kendi elleriyle yaptıklarından yesinler diye (yaptık). Hâlâ şükretmeyecekler mi?

    36-Yerin bitkilerinden, kendi nefislerinden ve daha bilemeyecekleri şeylerden bütün çiftleri yaratan Allah'ın şanı ne yücedir.

    37-Gece de onlara bir delildir. Biz ondan gündüzü soyar çıkarırız, bir de bakarlar ki karanlığa dalmışlar.

    38-Güneş de bir delildir ki kendi yolunda akıp gidiyor. İşte bu çok güçlü ve her şeyi bilen Allah'ın takdiridir.

    39-Ay'a gelince, ona menziller tayin ettik. Nihayet o eski hurma salkımının çöpü gibi (yay haline) dönmüştür.

    40-Ne güneşin aya çatması yaraşır, ne de gece gündüzü geçebilir; onların her biri kendi yörüngesinde yüzerler.

    41-Onlar için bir delil de bizim, onların neslini dolu bir gemide taşımamızdır.

    42-Yine kendileri için onun gibi binecek şeyler yaratmamızdır.

    43-Eğer dilesek onları boğarız da o zaman ne onların feryadına yetişen bulunur, ne de onlar kurtarılır.

    44-Ancak tarafımızdan bir rahmet ve bir zamana kadar yaşatmak başka.

    45-Durum böyle iken onlara: "Önünüzdekinden ve arkanızdakinden korkun ki size rahmet edilsin" denildiği zaman,

    46-Ve kendilerine Rablerinin âyetlerinden herhangi bir âyet geldiği zaman mutlaka ondan yüz çevirirler.

    47-Onlara: "Allah'ın size rızık olarak verdiği şeylerden hayra harcayın" dendiği zaman, o kâfirler, müminler için: "Allah'ın dileyince doyurabileceği kimseyi biz mi doyuracağız? Siz apaçık bir sapıklık içinde değil de nesiniz?" dediler.

    48-Yine onlar: "Eğer doğru söylüyorsanız bu (kıyamet) vaadi ne zaman?" diyorlar.

    49-Onlar sadece bir tek çığlığa bakıyorlar, bir çığlık ki, onlar çekişip dururken kendilerini yakalayıverir.

    50-O zaman bir vasiyette bile bulunamazlar. Ailelerine de dönemezler.

    51-Sûr'a üfürülmüştür, bir de ne baksınlar kabirlerinden Rablerine doğru akın ediyorlar.

    52-Onlar: "Eyvah başımıza gelenlere! Mezarımızdan bizi kim kaldırdı? O Rahmân'ın vaad buyurduğu işte bu imiş. Gönderilen peygamberler de doğru söylemişler" derler.

    53-Başka değil, sadece bir tek çığlık olmuş, derhal hepsi toplanmış huzurumuza getirilmişlerdir.

    54-Artık bugün hiç kimseye zerre kadar zulmedilmez. Ancak yaptıklarınızın cezasını çekeceksiniz.

    55-Gerçekten cennetlik olanlar bugün bir meşguliyet içinde zevk etmektedirler.

    56-Kendileri ve eşleri gölgelerde koltuklar üzerine kurulmuşlardır.

    57-Onlara orada bir meyve vardır. İsteyecekleri her şey onlarındır.

    58-(Onlara) Rahîm olan Rab'den "selâm" sözü vardır.

    59-Ey günahkârlar! Bugün siz bir tarafa ayrılın.

    60-"Ey Âdemoğulları! Şeytana tapmayın, o size apaçık bir düşmandır ve bana kulluk edin, doğru yol budur, diye size and vermedim mi?" (buyurulacak)

    61-"Ey Âdemoğulları! Şeytana tapmayın, o size apaçık bir düşmandır ve bana kulluk edin, doğru yol budur, diye size and vermedim mi?" (buyurulacak)

    62-Böyle iken o sizden birçok nesilleri yoldan çıkardı. Ya o zaman düşünmüyor muydunuz?

    63-İşte bu size vaad edilen cehennemdir.

    64-Bugün yaslanın ona bakalım inkâr ettiğiniz için.

    65-Bugün biz onların ağızlarını mühürleriz de neler kazandıklarını bize elleri söyler, ayakları da şahitlik eder.

    66-Hem dileseydik gözlerini üzerinden silme kör ediverirdik de yola dökülürlerdi. Fakat nereden görecekler?

    67-Yine dileseydik oldukları yerde kılıklarını değiştirirdik de ne ileri gidebilirlerdi, ne de geri dönebilirlerdi.

    68-Bununla beraber kimin ömrünü uzatıyorsak, yaratılışta onu (güç ve kuvvetini alarak) tersine çeviriyoruz. Hâlâ akıllanmayacaklar mı?

    69-Biz ona şiir öğretmedik. Bu ona yaraşmaz da... O sadece bir öğüt ve apaçık bir Kur'ân'dır.

    70-(Bu), diri olanları uyarmak ve kâfirlere de azab sözünün hak olması içindir.

    71-Şunu da görmediler mi: Biz onlar için kudretimizin meydana getirdiklerinden birtakım hayvanlar yaratmışız da onlara sahip bulunuyorlar.

    72-Onları, kendilerinin hizmetine vermişiz de, hem onlardan binekleri var, hem de onlardan yiyorlar.

    73-Onlarda daha birçok menfaatleri ve türlü içecekleri de var. Hâlâ şükretmeyecekler mi?

    74-Onlar, Allah'tan başka birtakım ilâhlar edindiler. Güya yardım olunacaklar.

    75-Onların, onlara yardıma güçleri yetmez. Kendileri ise onlar için bazı askerlerdir.

    76-O halde onların sözleri seni üzmesin. Biz onların içlerini de biliriz, dışlarını da.

    77-İnsan, kendisini bir damla sudan yarattığımızı görmedi mi de, şimdi apaçık bir hasım kesildi?

    78-Yaratılışını unutarak bize bir de mesel fırlattı: "Kim diriltecekmiş o çürümüş kemikleri?" dedi.

    79-De ki: "Onları ilk defa yaratan diriltecek ve o her yaratmayı bilir."

    80-Size o yeşil ağaçtan bir ateş yapan O'dur. Şimdi siz ondan tutuşturmaktasınız.

    81-Gökleri ve yeri yaratan, onlar gibisini yaratmaya kâdir değil midir? Elbette kâdirdir. Çünkü o her şeyi yaratandır, her şeyi bilendir.

    82-O'nun emri, bir şeyi dileyince ona sadece "Ol!" demektir. O da hemen oluverir.

    83-O halde her şeyin mülkü ve tasarrufu (hükümranlığı) elinde bulunan Allah'ın şanı ne yücedir. Siz de yalnız O'na döndürüleceksiniz.

  • Suat Yıldırım

    1-Yâ sîn,

    2-Hikmetli Kur'ân’a andolsun:

    3-Sen elbette gönderilen resullerdensin.

    4-Dosdoğru yol üzerindesin.

    5-O, azîz ve rahîmden indirilen bir tenzil olup, ataları uyarılmamış, hâliyle, kendileri de gaflette giden, bir topluluğu uyarmak için gönderilmişsin.

    6-O, azîz ve rahîmden indirilen bir tenzil olup, ataları uyarılmamış, hâliyle, kendileri de gaflette giden, bir topluluğu uyarmak için gönderilmişsin.

    7-Onların çoğunun hakkında ilahî hüküm hak olarak kesinleşti. Artık imân etmezler onlar...

    8-Boyunlarına öyle boyunduruklar koyduk ki onlar çenelerine dayanmaktadır. Boyunları yukarı, çeneleri kalkık, gözleri havada bir durumdadırlar.

    9-Hem önlerinden hem arkalarından bir set yaparak, öylesine çepeçevre sardık ki,artık hiç göremezler onlar...

    10-Kendilerine müsavidir: ha uyardın onları, ha uyarmadın, artık iman etmezler onlar...

    11-Sen ey Resulüm, şu kimseyi uyar: İrşâda can kulağıyla tâbi olur, görmediği Rahman'a saygı duyup O’ndan çekinir. Müjdele onu: Mağfiret onun, şerefli mükâfat onun...

    12-Ölüleri diriltecek Biz'iz.Yaptıkları her şeyi ve bütün izlerini bir bir kaydeden Biz’iz.Velhasıl her bir şeyi, apaçık bir kitap’ta sayıp döken Biz’iz.

    13-Sen şimdi onlara bir misâl getir:Mâlum şehir halkını, hani onlara da elçiler gelmişti.

    14-Evet, iki resul gönderdik onlara,“Yalancı!” dediler onlara.Bunun üzerine, güçlendirdik onları bir üçüncü resulle,Dediler hep birden: “Biz Allah'ın elçileriyiz size!”

    15-Ahali dedi ki: “Doğrusu Rahman'ın indirdiği bir şey yok!Siz de bizim gibi bir beşersiniz, evet evet... siz sadece yalancısınız!”

    16-Resuller dediler: “Elbette biliyor Rabbimiz,Size gönderilen elçileriz biz.”

    17-“Açıkça tebliğden başka bir şeyle yükümlü değiliz biz.”

    18-Ahâli dedi ki: “Uğursuzsunuz siz, şayet vazgeçmezseniz, sizi taşlarız, acı mı acı bir azap size dokundururuz.”

    19-Resuller cevap verdiler:“Uğursuzluğunuz sizinle beraber, çünkü siz imânsızsınız, irşâd edildiniz diye mi böyle söylüyorsunuz?Haddi aşan toplumun tekisiniz siz!”

    20-Derken... şehrin öte başından, koşarak bir adam geldi ve onlara dedi ki:“N'olur ey kavmim! Gelin siz bu resullere uyun!”

    21-“Sizden bir ücret istemeyen, sizden hiç menfaat beklemeyen, dosdoğru yolda yürüyen bu kimselere uyun!”

    22-“Hem ne olmuş ki bana? Neden tapmayayım beni yaratana?Hem sizlerin de dönüşü ancak olacak O'na!”

    23-“Hiç O'ndan başka tanrı edinir miyim! Zirâ Rahman bana zarar vermek dilerse, onların şefaati fayda etmez, hem kurtaramazlar da...”

    24-“O durumda ben, besbelli bir sapıklıkta olurum.

    25-Amma bakın:Ben Rabbinize inanıyorum, sizler de bunu işitmiş olun!”

    26-Ona “Buyur cennete gir!” denildi.O ise halkını hatırlayarak: “Ah halkım bir bilseydi!” dedi.

    27-“Ah bir bilseler: Rabbimin beni affettiğini, beni ikramlara gark ettiğini!”

    28-Onun vefatından sonra, kavminin üzerine, gökten bir ordu indirmedik, zaten bu âdetimizden de değildi.

    29-(Orduya ne lüzum?), bir tek ses yeter! Bir de bakmışsınız: Sönüp kalmışlar...

    30-Yazıklar olsun o kullara ki, kendilerine gelen her resul ile, mutlaka alay ederlerdi.

    31-Kendilerinden önce nice nesilleri imhâ ettiğimizi, ve onların da kendilerine dönmediğini görmezler miydi?

    32-Hiç kimse hariç kalmamak üzere, hepsi huzurumuza toplanacaklar!

    33-Delil mi isterler? İşte ölmüş arz! Hayatı ona Biz veriyoruz.Oradan onların yiyecekleri habbeleri çıkarıyoruz. Kendileri de ondan yiyip dururlar.

    34-Orada üzüm bağları ve hurmalıklar yaptık, orada pınarlar fışkırttık.

    35-Ta ki onun meyvelerinden yesinler,O meyveleri onlar yapmadılar,Hâlâ şükretmez mi onlar?

    36-Münezzehtir o Allah, her noksandan münezzeh!Yerin bitirdiği her şeyi, ve kendilerini, ve daha nice bilmedikleri şeyleri çift yaratan, münezzehtir, Yücedir!

    37-Onlara bir delil de gecedir ki.Biz ondan gündüzü sıyırıp soyarız, birden karanlığa gömülürler...

    38-Güneş de bir delildir onlara, akar gider yörüngesinde...O azîz ve alîmin (o üstün kudret sahibinin ve her şeyi bilenin), yaratması böyle olur işte!

    39-Ay için de birtakım safhalar, duraklar tâyin ettik; dolaşa dolaşa, nihayet eski hurma salkımının çöpü gibi kuru, sarı, kavisli bir hâle gelir.

    40-Ne Güneş Ay'a kavuşabilir, ne gece gündüzün önüne geçebilir.O gök cisimlerinden her biri, birer yörüngede akar, durur...

    41-Bir delil daha onlara:Nesillerini dopdolu gemilerde taşımamızdır.

    42-Biz, onlar için, gemiye benzer, daha nice binekler yaratırız...

    43-Şayet dileseydik onları boğardıkNe feryatlarına koşan bir kimse bulabilir, ne de başka türlü kurtarılırlardı.

    44-Sadece Biz'den ulaşacak bir rahmet ve onları bir vâdeye kadar yaşatma irademizle hayatta kalabilirler.

    45-Onlara ne zaman: “Hem geçmişte yaptıklarınıza, hem de istikbalde yapacaklarınıza dikkat edin!böylelikle merhamet edilmeye layık olun!” denilse, yüz çevirirler...

    46-Ne zaman Rab'lerinin âyetlerinden bir âyet, gelse, yüz çevirirler...

    47-Onlara ne zaman: “Allah'ın size lütfettiğinden, siz de muhtaçlar için harcayın” denilse, kâfirler müminlere şöyle derler: “Size kalsa Allah’ın dilediği takdirde bol bol rızıklandıracağı kimseyi doyurmak bizim mi işimiz?Siz, böyle ne sapık düşünürsünüz!”

    48-Ve yine derler ki: “Eğer doğru söylüyorsanız, bizi tehdid ettiğiniz bu mezarlardan kalkma ne zaman?

    49-Onların beklediği: Sadece bir ses!..Çekişip dururlarken kendilerini çarpacak bir ses...

    50-İşte o zaman...Ne vasiyette bulunabilir, ne de evlerine dönebilirler...

    51-Sura üflendi, “Kalk!” borusu çaldı!..İşte mezarlarından kalkıp, Rab'lerinin huzurunda duruşmaya koşuyorlar...

    52-“Eyvah bize! Kim kaldırdı bizi yatağımızdan?” diyorlar...“İşte Rahmân'ın vâdi: Resuller doğru söylerler!”

    53-Bütün olay, bir çağrıdan ibâret! İşte hepsi duruşma için toplanmışlar...

    54-Artık bugün, kimseye zulmedilmez, hakkınızdan başka size bir karşılık verilmez.

    55-Amma bugün cennetlikler, zevk ve eğlence içindedirler...

    56-Hem kendileri, hem eşleri gölgeliklerde, tahtlarına kurulurlar.

    57-Orada turfanda yemişler onlara, hâsılı istedikleri her şey onlara...

    58-Rabb-i Rahim'den sözle olan bir selâm yine onlara...

    59-“Fakat bugün sizler, şöyle bir tarafa çekilin ey mücrimler!”

    60-“Ey Âdem'in evlatları!Size emretmemiş miydim:“Şeytana tapmayın sakın!”“Çünkü o size âşikar düşman...

    61-Lâkin Bana tapın: işte sırat-ı müstakim!”

    62-Şeytan, içinizden nice nesilleri saptırdı. Bunu düşünmeli değil miydiniz?

    63-İşte tehdid edildiğiniz cehennem!

    64-İnkârınız sebebiyle bugün oraya girin.

    65-Bugün mühür vuracağız ağızlarına, elleri Bize söyler, ayakları şahitlik eder, kendi yaptıklarına.

    66-Eğer dileseydik gözlerini dümdüz, silme kör ederdik, o zaman yola dökülür, hidayete ulaşmak için yarışırlardı.Fakat o takdirde nasıl görebilirlerdi?

    67-Eğer dileseydik, oldukları yerde, hemen baş üstü, mâhiyetlerini değiştirir, çirkin mi çirkin, tersyüz ederdik...Artık ne ileriye devam edebilir, ne de geriye dönüş yapabilirlerdi.

    68-Onlardan ömrünü uzattığımız kimsenin ise, hilkatini tersyüz ederiz.Hâlâ akıllanmazlar mı?

    69-Biz Resûl'e Kur’ân öğrettik, şiir öğretmedik, o zaten ona yaraşmaz.O sırf bir irşâd ve parlak bir Kur’ân’dır.

    70-Yaşayan her kişiyi uyarsın diye, böylece ilahî hüküm kâfirler hakkında kesinleşsin diye, gönderilmiştir.

    71-Şunu da görmediler mi:Ellerimizle yaptığımız eserlerden kendileri için davarlar yarattık da onlara mâlik bulunuyorlar.

    72-Onları emirlerine âmade kıldık. Onlardan hem binek edinir, hem de yerler,

    73-Onlardan içecekler elde ederler, daha nice menfaatlerinden yararlanırlar. Halâ şükretmezler mi?

    74-Tuttular, Allah'tan başka tanrılar peşine düştüler, güyâ ki yardıma nâil olacaklar!

    75-O putlar kendilerine yardım edemezler, nasıl olur?Zaten bunlar, onlar için hazırlanmış askerler! [21,43]

    76-O halde ey Resulüm, üzülme sen onların laflarına, onların gizlediklerini de iyi biliriz, açıkladıklarını da, sen hiç tasalanma!

    77-İnsan şunu hiç görüp düşünmedi mi:Biz kendisini bir nutfeden yaratmışken, yaman bir hasım kesildi Bize.

    78-Nasıl yaratıldığını unutarak, bir de misâl fırlattı Bize:“O çürümüş kemikleri kim diriltecek!” diye.

    79-De ki: “Onları ilk defa yaratan diriltir, hem O, yaratmanın her türlüsünü bilir.”

    80-O'dur ki sizin için yeşil ağaçtan bir ateş yaratır, siz de onu tutuşturup durursunuz.

    81-Gökleri ve yeri yaratan, onlar gibisini yaratmaya olmaz mı kadir!Elbette kadir!Hallâk O'dur, alîm O’dur!(Her şeyi yaratan, her şeyi bilen O’dur).

    82-Bir şeyi dilediğinde O'nun buyruğu, sadece “Ol!” demektir, hemen oluverir...

    83-Sübhandır, münezzehdir o Zât ki, her şey üzerinde hâkimiyet elindedir.Ve... hepinizin de dönüşü,O'na olacaktır.

  • Süleyman Ateş

    1-Yasin

    2-Hikmetli Kur'an'a andolsun.

    3-Kuşkusuz sen gönderilmiş elçilerdensin.

    4-Dosdoğru bir yol üzerinde,

    5-Yani üstün ve çok esirgeyen Allah'ın indirdiği (Kur'an yolu) üzerindesin.

    6-Babaları uyarılmamış, bu yüzden kendileri de gaflet içinde kalmış bir toplumu uyarman için (seni gönderdik).

    7-Andolsun onların çoğuna o söz (cinlerden ve insanlardan bir kısmını cehenneme dolduracağım, sözü) hak oldu; artık onlar inanmazlar.

    8-Biz onların boyunlarına halkalar geçirdik. Çenelere kadar dayanan o halkalar yüzünden kafaları kalkıktır.

    9-Önlerinden bir sed ve arkalarından bir sed çektik de onları kapattık; artık görmezler.

    10-Onları uyarsan da uyarmasan da onlar için birdir, inanmazlar.

    11-Sen ancak Zikre uyan ve görmeden Rahman'dan korkan kimseyi uyarabilirsin. İşte öylesini bir mağfiret ve güzel bir mükafatla müjdele.

    12-Biziz, biz ki, ölüleri diriltiriz ve öne sürdükleri işleri ve bıraktıkları eserleri yazarız. Zaten biz, her şeyi apaçık bir kütüğe ayrıntılı olarak kaydetmişizdir.

    13-Onlara elçilerin geldiği şu kent halkını misal olarak anlat:

    14-Biz onlara iki elçi gönderdik, onları yalanladılar, biz de (elçileri) üçüncü biriyle destekledik. Dediler ki: "Biz size gönderilen elçileriz."

    15-(Kentliler) Dediler ki: "Siz de bizim gibi insandan başka bir şey değilsiniz. Rahman bir şey indirmemiştir. Siz sadece yalan söylüyorsunuz."

    16-(Elçiler) Dediler ki: "Rabbimiz bilir ki biz size gönderilmiş elçileriz."

    17-Bizim üzerimize düşen, yalnız açıkça duyurmaktır.

    18-(Kentliler) Dediler ki: "Doğrusu biz sizin yüzünüzden uğursuzluğa uğradık. Eğer bu işten vazgeçmezseniz sizi mutlaka taşlarız ve bizden size acı bir azab dokunur."

    19-(Elçiler) Dediler ki: "Uğursuzluğunuz sizin kendinizdedir. Size öğüt verildiği için mi (uğursuzluğa uğruyorsunuz)? Hayır siz aşırı giden bir kavimsiniz."

    20-Kentin en uzak yerinden bir adam koşarak geldi: "Ey kavmim, elçilere uyun." dedi.

    21-Sizden bir ücret istemeyenlere uyun, onlar doğru yoldadırlar.

    22-Ben niçin beni yaratana kulluk etmeyeyim? Siz de hep O'na döndürüleceksiniz.

    23-O'ndan başka tanrılar edinir miyim hiç? Eğer O çok esirgeyen, bana bir zarar vermek dilese, onların şefa'ati bana hiçbir yarar sağlamaz ve onlar beni kurtaramazlar."

    24-O takdirde ben, apaçık bir sapıklık içinde olurum.

    25-Ben sizin Rabbinize inandım, (gelin) beni dinleyin.

    26-Ona: "Cennete gir" denilince: "Keşke, dedi, kavmim bilseydi.

    27-Rabbimin beni bağışladığını ve beni ağırlananlardan kıldığını!"

    28-Ondan sonra biz, kavminin üzerine gökten bir ordu indirmedik, indirici de değildik, (buna gerek yoktu).

    29-Sadece korkunç bir gürültü oldu, hemen sönüverdiler.

    30-Yazık şu kullara! Kendilerine gelen her elçi ile mutlaka alay ederlerdi.

    31-Görmediler mi kendilerinden önce nice nesilleri yok ettik; onlar bir daha kendilerine dönüp gelmezler?

    32-Ancak hepsi toplandığı zaman huzurumuza getirileceklerdir.

    33-Ölü toprak, onlar için bir ayettir, (ölüleri nasıl dirilteceğimize işarettir): Biz onu dirilttik, ondan dane çıkardık da ondan yiyorlar.

    34-Orada hurma ve üzüm bahçeleri yarattık; orada çeşmeler akıttık.

    35-Ki o(suyun, yahut bahçe)nin ürününden ve ellerinin emeğinden yesinler. Hala şükretmiyorlar mı?

    36-Ne yücedir O (Allah) ki toprağın bitirdiklerinden, kendilerinden ve daha bilmedikleri nice şeylerden olan bütün çiftleri yaratmıştır.

    37-Gece de onlar için bir ayettir. Gündüzü ondan soyup, alırız, birden onlar karanlıkta kalıverirler.

    38-Güneş de kendi müstekarrı (istikrarı veya istikrar bulacağı yer) için akıp gider. Bu, üstün ve bilen(Allah)ın takdiridir.

    39-Aya da konaklar tayin ettik. Nihayet o, eski urcun(hurma salkımının sapın)a benzer bir hale geldi.

    40-Ne güneş aya erişebilir, ne de gece, gündüzün önüne geçebilir. Hepsi bir felekte (yörüngede) yüzmektedirler.

    41-Onlar için bir ayet de, onların çoçuklarını dolu gemide taşımamız,

    42-Ve kendilerine onun gibi binecekleri nice şeyler yaratmamızdır.

    43-Dilesek onları (suda) boğarız, ne kendilerine imdad (eden) olur, ne de kurtarılırlar.

    44-Ancak bizden bir rahmet ve bir süreye kadar yaşatma vardır (acıyarak onları bir süre yaşatırız).

    45-Onlara: "Önünüzdeki ve arkanızdaki (yani sizden önce geçen ve ileride sizi bekleyen) olaylardan sakının ki, esirgenesiniz," dendiği zaman (aldırmazlar).

    46-Zaten, onlara Rabblerinin ayetlerinden hiçbir ayet gelmez ki ondan yüz çevirmiş olmasınlar.

    47-Onlara: "Allah'ın size verdiği rızıktan (Allah için) verin!" dendiği zaman, nankörler, inananlara: "Allah'ın dilediği takdirde yedireceği bir kimseye biz mi yedirelim? Doğrusu siz, apaçık bir sapıklık içindesiniz." derler.

    48-Ve: "Eğer doğru söylüyorsanız bu tehdid (ettiğiniz azab) ne zaman (gelecek)?" diyorlar.

    49-Onların işi sadece korkunç bir sese bakar. Çekişip dururlarken ansızın o, kendilerini yakalar.

    50-Artık ne bir tavsiye yapabilirler, ne de ailelerine dönebilirler.

    51-Sur'a üflendi. İşte onlar kabirlerden Rablerine koşuyorlar.

    52-Dediler: "Vah bize, bizi yattığımız yerden kim kaldırdı? İşte Rahman'ın va'dettiği şey budur. Demek peygamberler doğru söylemiş!"

    53-Sadece bir tek gürültü olur, hemen onların hepsi huzurumuza getirilirler.

    54-O gün, hiç kimseye bir haksızlık yapılmaz ve siz ancak yaptığınızın cezasını çekersiniz.

    55-O gün cennet halkı, bir iş içinde eğlenirler.

    56-Kendileri ve eşleri, gölgelerde, koltuklara yaslanmışlardır.

    57-Orada onlar için meyvalar ve istedikleri her şey vardır.

    58-Çok esirgeyen Rabden (onlara) sözle selam (vardır).

    59-Ey suçlular, bugün şöyle ayrılın!

    60-Ey Adem oğulları, ben size and vermedim mi: Şeytana tapmayın o sizin apaçık düşmanınızdır. Did I not charge you, O ye sons of Adam, that ye worship not the devil - Lo! he is your open foe!

    61-Bana tapın doğru yol budur diye?"

    62-O, sizden birçok kuşağı saptırmıştı. Düşünmüyor muydunuz?

    63-İşte size söylenen cehennem!

    64-İnkarınızdan dolayı bugün oraya girin!

    65-O gün ağızlarını mühürleriz, elleri bize söyler, ayakları yaptıklarına şahidlik eder.

    66-Dilesek gözlerini silerdik de yola dökülürlerdi, ama nasıl görecekler?

    67-Dilesek kılıklarını değiştirip onları oldukları yerde dondururduk, ne ileri gidebilir, ne geri dönebilirlerdi.

    68-Kime uzun ömür versek, onun yaratılışını baş aşağı çevirir(gücünü azaltır)ız, (sonunda zayıflar, ihtiyarlar). Akıllarını kullanmıyorlar mı?

    69-Biz ona (Muhammed'e) şiir öğretmedik, (şiir) ona yakışmaz da. O(na vahyedilen) sadece bir öğüt ve apaçık bir Kur'an'dır.

    70-(Bu Kur'an Muhammed'e vahyedilmiştir) Ki, diri olanları uyarsın ve inkar edenlere de (azab) söz(ü) hak olsun.

    71-Görmediler mi ellerimizin yaptıklarından kendilerine nice hayvanlar yarattık da kendileri onlara malik olmaktadırlar?

    72-Onları kendilerine boyun eğdirdik, onlardan bazıları binekleridir, ve onlardan bazılarını da yerler.

    73-Kendileri için onlarda daha birçok yararlar ve içecekler var. Hala şükretmiyorlar mı?

    74-Belki kendilerine yardım edilir diye Allah'tan başka tanrılar edindiler.

    75-(O tanrılar) Kendilerine yardım edemezler. Tersine kendileri onlar için hazırlanmış askerlerdir (Onları korumaktadırlar).

    76-Onların sözü seni üzmesin. Biz onların gizlediklerini de açığa vurduklarını da biliyoruz.

    77-İnsan, bizim kendisini nasıl bir nutfe(sperm)den yarattığımızı görmedi mi ki, şimdi apaçık bir hasım kesildi?

    78-Kendi yaratılışını unutarak bize bir mesel verdi: "Şu çürümüş kemikleri kim diriltecek?" dedi.

    79-De ki: "Onları ilk defa yaratan diriltecek. O, her yaratmayı bilir."

    80-O size yeşil ağaçtan ateş yaptı da siz ondan yakıyorsunuz.

    81-Gökleri ve yeri yaratan, onların benzerlerini yaratamaz mı? Elbette yaratır. O, çok bilen yaratıcıdır.

    82-O'nun işi, bir şeyi(n olmasını) istedi mi ona, sadece "ol!" demektir, hemen oluverir.

    83-Yücedir O ki, her şeyin hükümranlığı O'nun elindedir ve siz O'na döndürüleceksiniz.

  • Yaşar Nuri Öztürk

    1-Yâ, Sîn.

    2-Yemin olsun o hikmetlerle dolu Kur'an'a ki,

    3-Hiç kuşkusuz, sen, gönderilen elçilerdensin;

    4-Dosdoğru bir yol üzerindesin.

    5-Azîz ve Rahîm'in indirdiği üzeresin.

    6-Babaları uyarılmamış, tam gaflet içinde bir toplumu uyarman için gönderildin.

    7-Yemin olsun ki, onların çoğuna söz hak olmuştur, artık onlar iman etmezler.

    8-Biz onların boyunlarına bukağılar geçirdik. Bukağılar çenelere dayanmıştır da bu yüzden onların kafaları yukarı kalkıktır.

    9-Önlerine bir set, arkalarına da başka bir set çektik. Böylece onları kuşatıp sardık; artık onlar görmezler.

    10-Sen ha uyarmışsın onları ha uyarmamışsın, fark etmez onlar için; inanmazlar.

    11-Sen ancak o zikire/Kur'an'a uyan ve görmediği halde Rahman'dan korkan kimseyi uyarırsın. Böylesini, bir bağışlanma ve seçkin bir ödülle müjdele!

    12-Biz, yalnız biz, ölüleri diriltiriz ve onların önden gönderdiklerini de eserlerini de yazarız! Zaten biz her şeyi apaçık bir kütükte ayrıntılı olarak kaydetmişizdir.

    13-Onlara o kent halkını örnek ver. Hani, elçiler gelmişti oraya.

    14-Hani, biz onlara iki kişi göndermiştik, onları yalanlamışlardı. Bunun üzerine biz, üçüncü bir kişiyle destek vermiştik. Şöyle demişlerdi: "Biz, size gönderilen elçileriz!"

    15-Kent halkı dedi ki: "Siz, bizim gibi birer insandan başka şey değilsiniz. Rahman hiçbir şey indirmemiştir. Siz sadece yalan söylüyorsunuz."

    16-Dediler: "Rabbimiz biliyor ki, biz size gönderilmiş elçileriz."

    17-"Bize düşen, açık bir tebliğden başka şey değildir."

    18-Dediler: "Sizin yüzünüzden uğursuzlukla karşılaştık/biz sizi uğursuzluk sebebi saymaktayız. Eğer bu işe son vermezseniz, sizi mutlaka taşlayacağız. Ve bizden size acıklı bir azap kesinlikle dokunacaktır."

    19-Dediler: "Uğursuzluk kuşunuz sizinle beraberdir. Size öğüt verildi diye mi bütün bunlar? Hayır, siz savurganlığa, aşırılığa sapmış bir topluluksunuz."

    20-Kentin öbür ucundan bir adam koşarak gelip şöyle dedi: "Ey topluluk, bu elçilere uyun!"

    21-"Sizden herhangi bir ücret istemeyelere uyun. Onlardır doğruyu ve güzeli bulanlar."

    22-"Beni yaratana ne diye kulluk etmeyecek mişim ben? Ve sizler de O'na döndürüleceksiniz."

    23-"O'ndan başka tanrılar mı edineyim ben? Eğer Rahman bana bir zorluk/zarar dilerse onların şefaati benden hiçbir şeyi savamaz; beni kurtaramazlar."

    24-"Bu durumda ben elbette ki açık bir sapıklığın içine düşerim."

    25-"Ben, sizin Rabbinize iman ettim, artık dinleyin beni!"

    26-"Gir cennete!" denildi. Dedi: "Kavmim bir bilebilseydi?

    27-Ki Rabbim beni affetti; beni, ikram edilenlerden kıldı."

    28-Biz onun ardından kavmi üzerine gökten bir ordu indirmedik, indirecek de değildik.

    29-Olan, sadece korkunç titreşimli bir sesti. Ve bir anda sönüverdiler.

    30-Yazık şu kullara! Kendilerine gelen her resulle mutlaka alay ederlerdi.

    31-Görmediler mi, kendilerinden önce nice nesilleri helâk ettik! Onlar artık bir daha bunlara dönmeyecekler.

    32-Ancak herkes toplandığında, onlar da huzurumuzda hazır bulundurulacaklar.

    33-Ölü toprak onlar için bir mucizedir. Onu dirilttik, ondan dâne çıkardık; bak işte ondan yiyorlar.

    34-Onda hurmalardan, üzümlerden bahçeler oluşturduk, ondan pınarlar fışkırttık;

    35-Ki onun ürününden ve ellerinin yapıp ettiğinden yesinler. Hâlâ şükretmiyorlar mı?

    36-Şanı yücedir o Allah'ın ki toprağın bitirdiklerinden, onların öz benliklerinden ve nice bilmediklerinden bütün çiftleri yaratmıştır.

    37-Gece de onlar için bir mucizedir. Gündüzü ondan soyup alırız da onlar karanlığa gömülüverirler.

    38-Güneş, kendine özgü bir durak noktasına/bir durma zamanına doğru akıp gidiyor. Azîz, Alîm olanın takdiridir bu.

    39-Ay'a gelince, biz onun için de bir takım durak noktaları/birtakım evreler belirledik. Nihayet o, eski hurma sapının eğrilmişi gibi geri döner.

    40-Güneş'in Ay'a ulaşıp çatması gerekmiyor. Gecenin de gündüzü geçmesi gerekmez. Her biri bir yörüngede yüzmektedir.

    41-Zürriyetlerini o dopdolu gemilerde taşımamız da onlar için bir ayettir.

    42-Onlar için gemilere benzer, binecekleri başka şeyler de yarattık.

    43-Eğer dilersek onları boğarız. Bu durumda ne kendileri için feryat eden olur ne de kurtarılırlar.

    44-Ancak bizden bir rahmet olarak bir süreye kadar daha nimetlensinler diye kurtarılırlar.

    45-Onlara, "Önünüzdekinden ve arkanızdakinden sakının ki, size merhamet edilebilsin!" denildiğinde, hiç aldırmazlar.

    46-Çünkü Rablerinin ayetlerinden kendilerine bir ayet gelince, ondan mutlaka yüz çevirmişlerdir.

    47-Onlara, "Allah'ın size lütfettiği rızıklardan dağıtın!" dendiğinde, nankörlüğe sapanlar, iman edenlere şöyle derler: "Allah'ın, dilediği takdirde yedirip doyuracağı kişiyi biz mi doyuracağız? Siz açık bir sapıklık içindesiniz, hepsi bu."

    48-Bir de şöyle derler: "Eğer doğru sözlüler iseniz, bu tehdit ne zaman?"

    49-Sadece korkunç titreşimli bir sesi bekliyorlar. Onlar çekişip dururlarken, o ses kendilerini enseleyecektir.

    50-O zaman ne bir tavsiyede bulunmaya güçleri yetecek ne de ailelerine dönebilecekler.

    51-Sûra üfürülmüştür! Bak, işte kabirlerden, Rablerine doğru akın akın gidiyorlar.

    52-Şöyle diyecekler: "Vay başımıza gelene! Kim kaldırdı bizi mezarımızdan? Rahman'ın vaat ettiği işte bu! Peygamberler doğru söylemişler."

    53-Topu topu korkunç titreşimli bir tek ses. Ve bakmışsın, hepsi birden huzurumuzda divan durmaktadır.

    54-O gün hiçbir canlıya, hiçbir şekilde haksızlık edilmez. Sizler, sadece yapıp ettiklerinizin karşılığı olarak cezalandırılırsınız.

    55-O gün cennet halkı bir uğraş içinde eğlenip ferahlamaktadır.

    56-Kendileri ve eşleri, gölgeliklerde, koltuklar üzerinde yaslanmışlardır.

    57-Orada kendileri için meyveler var. İstedikleri her şey kendilerinin olacak.

    58-Rahîm Rab'den bir de sözlü selam!

    59-Ey günahkârlar! Bugün şöyle ayrılın!

    60-Ey âdemoğulları! Ben size, "Şeytana kulluk etmeyin, o sizin için açık bir düşmandır!" demedim mi?

    61-"Bana ibadet edin, dosdoğru yol budur!" demedim mi?

    62-Yemin olsun, şeytan, içinizden birçok nesli saptırmıştı. Aklınızı hiç işletmiyor muydunuz?

    63-Alın size, tehdit edildiğiniz cehennem!

    64-İnkâr edip durmanız yüzünden dalın oraya bugün!

    65-O gün, ağızlarını mühürleyeceğiz. Bize elleri konuşacak, ayakları da kazanmış olduklarına tanıklık edecek.

    66-Dilesek, gözlerini siler, onları elbette kör ederiz. O zaman yola koyulmak isterler ama nasıl görecekler?

    67-Dilesek, onları oldukları yerde hayvana çeviririz. O zaman ne ileri gitmeye güçleri yeter ne de geri dönebilirler.

    68-Kimi uzun ömürlü kılarsak, onu yaratılışta gerisin geri çeviririz. Hâlâ akıllarını işletmiyorlar mı?

    69-Biz o peygambere şiir öğretmedik. Şiir ona yaraşmaz/layık olamaz da. Ona vahyedilen, bir öğütten ve apaçık bir Kur'an'dan başka şey değildir;

    70-Diri olanı uyarsın ve gerçeği örten nankörler/inkârcılar aleyhine söz hak olsun diye indirilmiştir.

    71-Görmediler mi, ellerimizin yapıp ettiklerinden, kendileri için nice hayvanlar yarattık da onlar, bu hayvanlara sahip oluyorlar.

    72-O hayvanları bunlara boyun eğdirdik. Onlardan binekleri vardır ve onlardan bir kısmını da yiyorlar.

    73-O hayvanlarda bunlar için birçok yararlar var, içecekler var. Hâlâ şükretmiyorlar mı?

    74-Kendilerine yardım edilir ümidiyle Allah'tan başka ilahlar edindiler.

    75-Oysaki, o ilahlar bunlara yardım edemezler. Tam aksine, bunlar, o ilahlara hizmet eden ordular durumundadır.

    76-Artık onların sözü seni üzmesin! Biz onların sır olarak tuttuklarını da açıkladıklarını da biliyoruz.

    77-Görmedi mi insan, kendisini bir spermden yarattığımızı! Bir de bize açık bir hasım kesilmiştir o.

    78-Kendi yaratılışını unutmuş da bize örnek veriyor. Ve bir de şöyle diyor: "Şu çürümüş kemiklere kim hayat verecek?"

    79-De ki: "Onlara hayat verecek olan, onları ilk kez yaratandır. O, bütün yaratılmışları/her türlü yaratmayı çok iyi bilmektedir."

    80-O size, o yeşil ağaçtan bir ateş oluşturdu da siz ondan tutuşturup duruyorsunuz.

    81-Gökleri ve yeri yaratan, onların benzerini yaratmaya güç yetiremez mi? Elbette güç yetirir. Her şeyi bilen Alîm, sürekli yaratan Hallâk O'dur.

    82-O, bir şeyi istediğinde, buyruğu sadece şunu söylemektir: "Ol!" Artık o, oluverir.

    83-Her şeyin kaynağı/egemenliği elinde olan o yaratıcının şanı çok yücedir! Sonunda O'na döndürüleceksiniz.

  • ARAPÇA

    1-بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَـٰنِ الرَّحِيمِ يس

    (yâ-sîn.)

    2-وَالْقُرْآنِ الْحَكِيمِ

    (velḳur'âni-lḥakîm.)

    3-إِنَّكَ لَمِنَ الْمُرْسَلِينَ

    (inneke lemine-lmürselîn.)

    4-عَلَىٰ صِرَاطٍ مُّسْتَقِيمٍ

    (`alâ ṣirâṭim müsteḳîm.)

    5-تَنزِيلَ الْعَزِيزِ الرَّحِيمِ

    (tenzîle-l`azîzi-rraḥîm.)

    6-لِتُنذِرَ قَوْمًا مَّا أُنذِرَ آبَاؤُهُمْ فَهُمْ غَافِلُونَ

    (litünẕira ḳavmem mâ ünẕira âbâühüm fehüm gâfilûn.)

    7-لَقَدْ حَقَّ الْقَوْلُ عَلَىٰ أَكْثَرِهِمْ فَهُمْ لَا يُؤْمِنُونَ

    (leḳad ḥaḳḳa-lḳavlü `alâ ekŝerihim fehüm lâ yü'minûn.)

    8-إِنَّا جَعَلْنَا فِي أَعْنَاقِهِمْ أَغْلَالًا فَهِيَ إِلَى الْأَذْقَانِ فَهُم مُّقْمَحُونَ

    (innâ ce`alnâ fî a`nâḳihim aglâlen fehiye ile-l'eẕḳâni fehüm muḳmeḥûn.)

    9-وَجَعَلْنَا مِن بَيْنِ أَيْدِيهِمْ سَدًّا وَمِنْ خَلْفِهِمْ سَدًّا فَأَغْشَيْنَاهُمْ فَهُمْ لَا يُبْصِرُونَ

    (vece`alnâ mim beyni eydîhim seddev vemin ḫalfihim sedden feagşeynâhüm fehüm lâ yübṣirûn.)

    10-وَسَوَاءٌ عَلَيْهِمْ أَأَنذَرْتَهُمْ أَمْ لَمْ تُنذِرْهُمْ لَا يُؤْمِنُونَ

    (vesevâün `aleyhim eenẕertehüm em lem tünẕirhüm lâ yü'minûn.)

    11-إِنَّمَا تُنذِرُ مَنِ اتَّبَعَ الذِّكْرَ وَخَشِيَ الرَّحْمَـٰنَ بِالْغَيْبِ ۖ فَبَشِّرْهُ بِمَغْفِرَةٍ وَأَجْرٍ كَرِيمٍ

    (innemâ tünẕiru meni-ttebe`a-ẕẕikra veḫaşiye-rraḥmâne bilgayb. febeşşirhü bimagfirativ veecrin kerîm.)

    12-إِنَّا نَحْنُ نُحْيِي الْمَوْتَىٰ وَنَكْتُبُ مَا قَدَّمُوا وَآثَارَهُمْ ۚ وَكُلَّ شَيْءٍ أَحْصَيْنَاهُ فِي إِمَامٍ مُّبِينٍ

    (innâ naḥnü nuḥyi-lmevtâ venektübü mâ ḳaddemû veâŝârahüm. vekülle şey'in aḥṣaynâhü fî imâmim mübîn.)

    13-وَاضْرِبْ لَهُم مَّثَلًا أَصْحَابَ الْقَرْيَةِ إِذْ جَاءَهَا الْمُرْسَلُونَ

    (vaḍrib lehüm meŝelen aṣḥâbe-lḳaryeh. iẕ câehe-lmürselûn.)

    14-إِذْ أَرْسَلْنَا إِلَيْهِمُ اثْنَيْنِ فَكَذَّبُوهُمَا فَعَزَّزْنَا بِثَالِثٍ فَقَالُوا إِنَّا إِلَيْكُم مُّرْسَلُونَ

    (iẕ erselnâ ileyhimü-ŝneyni fekeẕẕebûhümâ fe`azzeznâ biŝâliŝin feḳâlû innâ ileyküm mürselûn.)

    15-قَالُوا مَا أَنتُمْ إِلَّا بَشَرٌ مِّثْلُنَا وَمَا أَنزَلَ الرَّحْمَـٰنُ مِن شَيْءٍ إِنْ أَنتُمْ إِلَّا تَكْذِبُونَ

    (ḳâlû mâ entüm illâ beşerum miŝlünâ vemâ enzele-rraḥmânü min şey'in in entüm illâ tekẕibûn.)

    16-قَالُوا رَبُّنَا يَعْلَمُ إِنَّا إِلَيْكُمْ لَمُرْسَلُونَ

    (ḳâlû rabbünâ ya`lemü innâ ileyküm lemürselûn.)

    17-وَمَا عَلَيْنَا إِلَّا الْبَلَاغُ الْمُبِينُ

    (vemâ `aleynâ ille-lbelâgu-lmübîn.)

    18-قَالُوا إِنَّا تَطَيَّرْنَا بِكُمْ ۖ لَئِن لَّمْ تَنتَهُوا لَنَرْجُمَنَّكُمْ وَلَيَمَسَّنَّكُم مِّنَّا عَذَابٌ أَلِيمٌ

    (ḳâlû innâ teṭayyernâ biküm. leil lem tentehû lenercümenneküm veleyemessenneküm minnâ `aẕâbün elîm.)

    19-قَالُوا طَائِرُكُم مَّعَكُمْ ۚ أَئِن ذُكِّرْتُم ۚ بَلْ أَنتُمْ قَوْمٌ مُّسْرِفُونَ

    (ḳâlû ṭâiruküm me`aküm. ein ẕükkirtüm. bel entüm ḳavmüm müsrifûn.)

    20-وَجَاءَ مِنْ أَقْصَى الْمَدِينَةِ رَجُلٌ يَسْعَىٰ قَالَ يَا قَوْمِ اتَّبِعُوا الْمُرْسَلِينَ

    (vecâe min aḳṣe-lmedîneti racülüy yes`â ḳâle yâ ḳavmi-ttebi`ü-lmürselîn.)

    21-اتَّبِعُوا مَن لَّا يَسْأَلُكُمْ أَجْرًا وَهُم مُّهْتَدُونَ

    (ittebi`û mel lâ yes'elüküm ecrav vehüm mühtedûn.)

    22-وَمَا لِيَ لَا أَعْبُدُ الَّذِي فَطَرَنِي وَإِلَيْهِ تُرْجَعُونَ

    (vemâ liye lâ a`büdü-lleẕî feṭaranî veileyhi türce`ûn.)

    23-أَأَتَّخِذُ مِن دُونِهِ آلِهَةً إِن يُرِدْنِ الرَّحْمَـٰنُ بِضُرٍّ لَّا تُغْنِ عَنِّي شَفَاعَتُهُمْ شَيْئًا وَلَا يُنقِذُونِ

    (eetteḫiẕü min dûnihî âliheten iy yüridni-rraḥmânü biḍurril lâ tugni `annî şefâ`atühüm şey'ev velâ yünḳiẕûn.)

    24-إِنِّي إِذًا لَّفِي ضَلَالٍ مُّبِينٍ

    (innî iẕel lefî ḍalâlim mübîn.)

    25-إِنِّي آمَنتُ بِرَبِّكُمْ فَاسْمَعُونِ

    (innî âmentü birabbiküm fesme`ûn.)

    26-قِيلَ ادْخُلِ الْجَنَّةَ ۖ قَالَ يَا لَيْتَ قَوْمِي يَعْلَمُونَ

    (ḳîle-dḫuli-lcenneh. ḳâle yâ leyte ḳavmî ya`lemûn.)

    27-بِمَا غَفَرَ لِي رَبِّي وَجَعَلَنِي مِنَ الْمُكْرَمِينَ

    (bimâ gafera lî rabbî vece`alenî mine-lmükramîn.)

    28-وَمَا أَنزَلْنَا عَلَىٰ قَوْمِهِ مِن بَعْدِهِ مِن جُندٍ مِّنَ السَّمَاءِ وَمَا كُنَّا مُنزِلِينَ

    (vemâ enzelnâ `alâ ḳavmihî mim ba`dihî min cündim mine-ssemâi vemâ künnâ münzilîn.)

    29-إِن كَانَتْ إِلَّا صَيْحَةً وَاحِدَةً فَإِذَا هُمْ خَامِدُونَ

    (in kânet illâ ṣayḥatev vâḥideten feiẕâ hüm ḫâmidûn.)

    30-يَا حَسْرَةً عَلَى الْعِبَادِ ۚ مَا يَأْتِيهِم مِّن رَّسُولٍ إِلَّا كَانُوا بِهِ يَسْتَهْزِئُونَ

    (yâ ḥasraten `ale-l`ibâd. mâ ye'tîhim mir rasûlin illâ kânû bihî yestehziûn.)

    31-أَلَمْ يَرَوْا كَمْ أَهْلَكْنَا قَبْلَهُم مِّنَ الْقُرُونِ أَنَّهُمْ إِلَيْهِمْ لَا يَرْجِعُونَ

    (elem yerav kem ehleknâ ḳablehüm mine-lḳurûni ennehüm ileyhim lâ yerci`ûn.)

    32-وَإِن كُلٌّ لَّمَّا جَمِيعٌ لَّدَيْنَا مُحْضَرُونَ

    (vein küllül lemmâ cemî`ul ledeynâ muḥḍarûn.)

    33-وَآيَةٌ لَّهُمُ الْأَرْضُ الْمَيْتَةُ أَحْيَيْنَاهَا وَأَخْرَجْنَا مِنْهَا حَبًّا فَمِنْهُ يَأْكُلُونَ

    (veâyetül lehümü-l'arḍu-lmeyteh. aḥyeynâhâ veaḫracnâ minhâ ḥabben feminhü ye'külûn.)

    34-وَجَعَلْنَا فِيهَا جَنَّاتٍ مِّن نَّخِيلٍ وَأَعْنَابٍ وَفَجَّرْنَا فِيهَا مِنَ الْعُيُونِ

    (vece`alnâ fîhâ cennâtim min neḫîliv vea`nâbiv vefeccernâ fîhâ mine-l`uyûn.)

    35-لِيَأْكُلُوا مِن ثَمَرِهِ وَمَا عَمِلَتْهُ أَيْدِيهِمْ ۖ أَفَلَا يَشْكُرُونَ

    (liye'külû min ŝemerihî vemâ `amilethü eydîhim. efelâ yeşkürûn.)

    36-سُبْحَانَ الَّذِي خَلَقَ الْأَزْوَاجَ كُلَّهَا مِمَّا تُنبِتُ الْأَرْضُ وَمِنْ أَنفُسِهِمْ وَمِمَّا لَا يَعْلَمُونَ

    (sübḥâne-lleẕî ḫaleḳa-l'ezvâce küllehâ mimmâ tümbitü-l'arḍu vemin enfüsihim vemimmâ lâ ya`lemûn.)

    37-وَآيَةٌ لَّهُمُ اللَّيْلُ نَسْلَخُ مِنْهُ النَّهَارَ فَإِذَا هُم مُّظْلِمُونَ

    (veâyetül lehümü-lleyl. nesleḫu minhü-nnehâra feiẕâ hüm mużlimûn.)

    38-وَالشَّمْسُ تَجْرِي لِمُسْتَقَرٍّ لَّهَا ۚ ذَٰلِكَ تَقْدِيرُ الْعَزِيزِ الْعَلِيمِ

    (veşşemsü tecrî limüsteḳarril lehâ. ẕâlike taḳdîru-l`azîzi-l`alîm.)

    39-وَالْقَمَرَ قَدَّرْنَاهُ مَنَازِلَ حَتَّىٰ عَادَ كَالْعُرْجُونِ الْقَدِيمِ

    (velḳamera ḳaddernâhü menâzile ḥattâ `âde kel`urcûni-lḳadîm.)

    40-لَا الشَّمْسُ يَنبَغِي لَهَا أَن تُدْرِكَ الْقَمَرَ وَلَا اللَّيْلُ سَابِقُ النَّهَارِ ۚ وَكُلٌّ فِي فَلَكٍ يَسْبَحُونَ

    (le-şşemsü yembegî lehâ en tüdrike-lḳamera vele-lleylü sâbiḳu-nnehâr. veküllün fî felekiy yesbeḥûn.)

    41-وَآيَةٌ لَّهُمْ أَنَّا حَمَلْنَا ذُرِّيَّتَهُمْ فِي الْفُلْكِ الْمَشْحُونِ

    (veâyetül lehüm ennâ ḥamelnâ ẕürriyyetehüm fi-lfülki-lmeşḥûn.)

    42-وَخَلَقْنَا لَهُم مِّن مِّثْلِهِ مَا يَرْكَبُونَ

    (veḫalaḳnâ lehüm mim miŝlihî mâ yerkebûn.)

    43-وَإِن نَّشَأْ نُغْرِقْهُمْ فَلَا صَرِيخَ لَهُمْ وَلَا هُمْ يُنقَذُونَ

    (vein neşe' nugriḳhüm felâ ṣarîḫa lehüm velâ hüm yünḳaẕûn.)

    44-إِلَّا رَحْمَةً مِّنَّا وَمَتَاعًا إِلَىٰ حِينٍ

    (illâ raḥmetem minnâ vemetâ`an ilâ ḥîn.)

    45-وَإِذَا قِيلَ لَهُمُ اتَّقُوا مَا بَيْنَ أَيْدِيكُمْ وَمَا خَلْفَكُمْ لَعَلَّكُمْ تُرْحَمُونَ

    (veiẕâ ḳîle lehümü-tteḳû mâ beyne eydîküm vemâ ḫalfeküm le`alleküm türḥamûn.)

    46-وَمَا تَأْتِيهِم مِّنْ آيَةٍ مِّنْ آيَاتِ رَبِّهِمْ إِلَّا كَانُوا عَنْهَا مُعْرِضِينَ

    (vemâ te'tîhim min âyetim min âyâti rabbihim illâ kânû `anhâ mü`riḍîn.)

    47-وَإِذَا قِيلَ لَهُمْ أَنفِقُوا مِمَّا رَزَقَكُمُ اللَّهُ قَالَ الَّذِينَ كَفَرُوا لِلَّذِينَ آمَنُوا أَنُطْعِمُ مَن لَّوْ يَشَاءُ اللَّهُ أَطْعَمَهُ إِنْ أَنتُمْ إِلَّا فِي ضَلَالٍ مُّبِينٍ

    (veiẕâ ḳîle lehüm enfiḳû mimmâ razeḳakümü-llâhü ḳâle-lleẕîne keferû lilleẕîne âmenû enuṭ`imü mel lev yeşâü-llâhü aṭ`ameh. in entüm illâ fî ḍalâlim mübîn.)

    48-وَيَقُولُونَ مَتَىٰ هَـٰذَا الْوَعْدُ إِن كُنتُمْ صَادِقِينَ

    (veyeḳûlûne metâ hâẕe-lva`dü in küntüm ṣâdiḳîn.)

    49-مَا يَنظُرُونَ إِلَّا صَيْحَةً وَاحِدَةً تَأْخُذُهُمْ وَهُمْ يَخِصِّمُونَ

    (mâ yenżurûne illâ ṣayḥatev vâḥideten te'ḫuẕühüm vehüm yeḫiṣṣimûn.)

    50-فَلَا يَسْتَطِيعُونَ تَوْصِيَةً وَلَا إِلَىٰ أَهْلِهِمْ يَرْجِعُونَ

    (felâ yesteṭî`ûne tevṣiyetev velâ ilâ ehlihim yerci`ûn.)

    51-وَنُفِخَ فِي الصُّورِ فَإِذَا هُم مِّنَ الْأَجْدَاثِ إِلَىٰ رَبِّهِمْ يَنسِلُونَ

    (venüfiḫa fi-ṣṣûri feiẕâ hüm mine-l'ecdâŝi ilâ rabbihim yensilûn.)

    52-قَالُوا يَا وَيْلَنَا مَن بَعَثَنَا مِن مَّرْقَدِنَا ۜ ۗ هَـٰذَا مَا وَعَدَ الرَّحْمَـٰنُ وَصَدَقَ الْمُرْسَلُونَ

    (ḳâlû yâ veylenâ mem be`aŝenâ mim merḳadinâ. hâẕâ mâ ve`ade-rraḥmânü veṣadeḳa-lmürselûn.)

    53-إِن كَانَتْ إِلَّا صَيْحَةً وَاحِدَةً فَإِذَا هُمْ جَمِيعٌ لَّدَيْنَا مُحْضَرُونَ

    (in kânet illâ ṣayḥatev vâḥideten feiẕâ hüm cemî`ul ledeynâ muḥḍarûn.)

    54-فَالْيَوْمَ لَا تُظْلَمُ نَفْسٌ شَيْئًا وَلَا تُجْزَوْنَ إِلَّا مَا كُنتُمْ تَعْمَلُونَ

    (felyevme lâ tużlemü nefsün şey'ev velâ tüczevne illâ mâ küntüm ta`melûn.)

    55-إِنَّ أَصْحَابَ الْجَنَّةِ الْيَوْمَ فِي شُغُلٍ فَاكِهُونَ

    (inne aṣḥâbe-lcennehi-lyevme fî şügulin fâkihûn.)

    56-هُمْ وَأَزْوَاجُهُمْ فِي ظِلَالٍ عَلَى الْأَرَائِكِ مُتَّكِئُونَ

    (hüm veezvâcühüm fî żilâlin `ale-l'erâiki müttekiûn.)

    57-لَهُمْ فِيهَا فَاكِهَةٌ وَلَهُم مَّا يَدَّعُونَ

    (lehüm fîhâ fâkihetüv velehüm mâ yedde`ûn.)

    58-سَلَامٌ قَوْلًا مِّن رَّبٍّ رَّحِيمٍ

    (selâmün ḳavlem mir rabbir raḥîm.)

    59-وَامْتَازُوا الْيَوْمَ أَيُّهَا الْمُجْرِمُونَ

    (vemtâzü-lyevme eyyühe-lmücrimûn.)

    60-أَلَمْ أَعْهَدْ إِلَيْكُمْ يَا بَنِي آدَمَ أَن لَّا تَعْبُدُوا الشَّيْطَانَ ۖ إِنَّهُ لَكُمْ عَدُوٌّ مُّبِينٌ

    (elem a`hed ileyküm yâ benî âdeme el lâ ta`büdü-şşeyṭân. innehû leküm `adüvvüm mübîn.)

    61-وَأَنِ اعْبُدُونِي ۚ هَـٰذَا صِرَاطٌ مُّسْتَقِيمٌ

    (veeni-`büdûnî. hâẕâ ṣirâṭum müsteḳîm.)

    62-وَلَقَدْ أَضَلَّ مِنكُمْ جِبِلًّا كَثِيرًا ۖ أَفَلَمْ تَكُونُوا تَعْقِلُونَ

    (veleḳad eḍalle minküm cibillen keŝîrâ. efelem tekûnû ta`ḳilûn.)

    63-هَـٰذِهِ جَهَنَّمُ الَّتِي كُنتُمْ تُوعَدُونَ

    (hâẕihî cehennemü-lletî küntüm tû`adûn.)

    64-اصْلَوْهَا الْيَوْمَ بِمَا كُنتُمْ تَكْفُرُونَ

    (iṣlevhe-lyevme bimâ küntüm tekfürûn.)

    65-الْيَوْمَ نَخْتِمُ عَلَىٰ أَفْوَاهِهِمْ وَتُكَلِّمُنَا أَيْدِيهِمْ وَتَشْهَدُ أَرْجُلُهُم بِمَا كَانُوا يَكْسِبُونَ

    (elyevme naḫtimü `alâ efvâhihim vetükellimünâ eydîhim veteşhedü ercülühüm bimâ kânû yeksibûn.)

    66-وَلَوْ نَشَاءُ لَطَمَسْنَا عَلَىٰ أَعْيُنِهِمْ فَاسْتَبَقُوا الصِّرَاطَ فَأَنَّىٰ يُبْصِرُونَ

    (velev neşâü leṭamesnâ `alâ a`yünihim festebeḳu-ṣṣirâṭa feennâ yübṣirûn.)

    67-وَلَوْ نَشَاءُ لَمَسَخْنَاهُمْ عَلَىٰ مَكَانَتِهِمْ فَمَا اسْتَطَاعُوا مُضِيًّا وَلَا يَرْجِعُونَ

    (velev neşâü lemesaḫnâhüm `alâ mekânetihim feme-steṭâ`û müḍiyyev velâ yerci`ûn.)

    68-وَمَن نُّعَمِّرْهُ نُنَكِّسْهُ فِي الْخَلْقِ ۖ أَفَلَا يَعْقِلُونَ

    (vemen nü`ammirhü nünekkishü fi-lḫalḳ. efelâ ya`ḳilûn.)

    69-وَمَا عَلَّمْنَاهُ الشِّعْرَ وَمَا يَنبَغِي لَهُ ۚ إِنْ هُوَ إِلَّا ذِكْرٌ وَقُرْآنٌ مُّبِينٌ

    (vemâ `allemnâhü-şşi`ra vemâ yembegî leh. in hüve illâ ẕikruv veḳur'ânüm mübîn.)

    70-لِّيُنذِرَ مَن كَانَ حَيًّا وَيَحِقَّ الْقَوْلُ عَلَى الْكَافِرِينَ

    (liyünẕira men kâne ḥayyev veyeḥiḳḳa-lḳavlü `ale-lkâfirîn.)

    71-أَوَلَمْ يَرَوْا أَنَّا خَلَقْنَا لَهُم مِّمَّا عَمِلَتْ أَيْدِينَا أَنْعَامًا فَهُمْ لَهَا مَالِكُونَ

    (evelem yerav ennâ ḫalaḳnâ lehüm mimmâ `amilet eydînâ en`âmen fehüm lehâ mâlikûn.)

    72-وَذَلَّلْنَاهَا لَهُمْ فَمِنْهَا رَكُوبُهُمْ وَمِنْهَا يَأْكُلُونَ

    (veẕellelnâhâ lehüm feminhâ rakûbühüm veminhâ ye'külûn.)

    73-وَلَهُمْ فِيهَا مَنَافِعُ وَمَشَارِبُ ۖ أَفَلَا يَشْكُرُونَ

    (velehüm fîhâ menâfi`u vemeşârib. efelâ yeşkürûn.)

    74-وَاتَّخَذُوا مِن دُونِ اللَّهِ آلِهَةً لَّعَلَّهُمْ يُنصَرُونَ

    (vetteḫaẕû min dûni-llâhi âlihetel le`allehüm yünṣarûn.)

    75-لَا يَسْتَطِيعُونَ نَصْرَهُمْ وَهُمْ لَهُمْ جُندٌ مُّحْضَرُونَ

    (lâ yesteṭî`ûne naṣrahüm vehüm lehüm cündüm muḥḍarûn.)

    76-فَلَا يَحْزُنكَ قَوْلُهُمْ ۘ إِنَّا نَعْلَمُ مَا يُسِرُّونَ وَمَا يُعْلِنُونَ

    (felâ yaḥzünke ḳavlühüm. innâ na`lemü mâ yüsirrûne vemâ yü`linûn.)

    77-أَوَلَمْ يَرَ الْإِنسَانُ أَنَّا خَلَقْنَاهُ مِن نُّطْفَةٍ فَإِذَا هُوَ خَصِيمٌ مُّبِينٌ

    (evelem yera-l'insânü ennâ ḫalaḳnâhü min nuṭfetin feiẕâ hüve ḫaṣîmüm mübîn.)

    78-وَضَرَبَ لَنَا مَثَلًا وَنَسِيَ خَلْقَهُ ۖ قَالَ مَن يُحْيِي الْعِظَامَ وَهِيَ رَمِيمٌ

    (veḍarabe lenâ meŝelev venesiye ḫalḳah. ḳâle mey yuḥyi-l`iżâme vehiye ramîm.)

    79-قُلْ يُحْيِيهَا الَّذِي أَنشَأَهَا أَوَّلَ مَرَّةٍ ۖ وَهُوَ بِكُلِّ خَلْقٍ عَلِيمٌ

    (ḳul yuḥyîhe-lleẕî enşeehâ evvele merrah. vehüve bikülli ḫalḳin `alîm.)

    80-الَّذِي جَعَلَ لَكُم مِّنَ الشَّجَرِ الْأَخْضَرِ نَارًا فَإِذَا أَنتُم مِّنْهُ تُوقِدُونَ

    (elleẕî ce`ale leküm mine-şşeceri-l'aḫḍari nâran feiẕâ entüm minhü tûḳidûn.)

    81-أَوَلَيْسَ الَّذِي خَلَقَ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ بِقَادِرٍ عَلَىٰ أَن يَخْلُقَ مِثْلَهُم ۚ بَلَىٰ وَهُوَ الْخَلَّاقُ الْعَلِيمُ

    (eveleyse-lleẕî ḫaleḳa-ssemâvâti vel'arḍa biḳâdirin `alâ ey yaḫlüḳa miŝlehüm. belâ vehüve-lḫallâḳu-l`alîm.)

    82-إِنَّمَا أَمْرُهُ إِذَا أَرَادَ شَيْئًا أَن يَقُولَ لَهُ كُن فَيَكُونُ

    (innemâ emruhû iẕâ erâde şey'en ey yeḳûle lehû kün feyekûn.)

    83-فَسُبْحَانَ الَّذِي بِيَدِهِ مَلَكُوتُ كُلِّ شَيْءٍ وَإِلَيْهِ تُرْجَعُونَ

    (fesübḥâne-lleẕî biyedihî melekûtü külli şey'iv veileyhi türce`ûn.)

İçerik korumalıdır. Sağ tıklama işlevi devre dışı bırakıldı.