VEYSEL ATACAN

  • Resimler
  • Araştırmalar
  • Yazılar
  • Videolar

Eş-Şuara Suresi

  • Abdülbaki Gölpınarlı

    1-Ta sin mim.

    2-Bunlardır gerçekle batılı açıklayan kitabın ayetleri.

    3-Kendine kıyacaksın inanmıyorlar diye adeta.

    4-Dileseydik gökten bir delil indirirdik onlara, onun karşısında başlarını eğerlerdi, kalakalırlardı.

    5-Rahman katından, Kur'an'ın yeni bir ayeti indi mi, hemen yüz çevirirler ondan.

    6-Gerçekten de yalanladılar, artık yakında alay ettikleri şeyin haberleri gelip çatacak onlara.

    7-Bakmazlar mı yeryüzüne, nice güzelim nebatlar bitirdik çifterçifter orada.

    8-Bunda bir delil var elbette ve çoğu inanmaz gene de.

    9-Ve şüphe yok ki Rabbin, elbette üstündür, rahimdir.

    10-An o zamanı ki hani Rabbin, Musa'ya, git zalimler topluluğuna diye nida etmişti,

    11-Firavun'un kavmine, hala mı çekinmeyecekler?

    12-Musa, Rabbim demişti, gerçekten de beni yalanlarlar diye korkuyorum.

    13-Gönlüm daralır, dilim açılmaz, sen Harun'u gönder.

    14-Ve bir de onlara karşı suçum var, korkarım, öldürürler beni.

    15-Rab, hayır dedi, ikiniz de, delillerimizle gidin, şüphe yok ki biz, sizinleyiz, her şeyi duyarız.

    16-Firavun'un tapısına geldiler de biz dediler, şüphe yok ki alemlerin Rabbinin peygamberleriyiz.

    17-İsrailoğullarını bizimle gönder.

    18-Firavun, sen dedi, çocukken içimizde büyüyüp yetişmedin mi ve ömrünün nice yılını aramızda geçirmedin mi?

    19-Ve o yaptığın işi de yaptın ve sen, nankörlerdensin.

    20-Musa, o işi yaptım ama dedi, o vakit cahillerdendim.

    21-Korktuğumdan da hemen kaçtım sizden, derken Rabbim bana peygamberlik verdi ve beni, peygamberler zümresine aldı.

    22-Verdiğin nimeti başıma kakıyorsun ama bu da, İsrailoğullarını kendine kul edindiğinden meydana gelen bir şeydi.

    23-Firavun, alemlerin Rabbi ne der ki dedi.

    24-Musa, göklerin ve yeryüzünün ve ikisinin arasındakilerin Rabbi, dedi, iyice bilip anlıyorsanız.

    25-Firavun, etrafındakilere, işitiyor musunuz? dedi.

    26-Musa, sizin de Rabbinizdir dedi, sizden önce gelip geçen atalarınızın da Rabbi.

    27-Firavun, gerçekten de dedi, size gönderilen peygamberiniz, mutlaka deli.

    28-Musa, doğunun da Rabbidir dedi, batının da ve ikisi arasında bulunanların da düşünüp akıl ediyorsanız.

    29-Firavun, eğer dedi, benden başka bir mabut kabul edersen seni mutlaka zindana atılmışlara katarım, hapsederim.

    30-Musa, ya sana dedi, apaçık bir delil gösterirsem,

    31-Firavun, doğru söyleyenlerdense hadi dedi, göster onu.

    32-Musa, sopasını attı, sopa hemen apaçık görünen koca bir ejderha oldu.

    33-Elini koynundan çıkardı, derhal bakanlara parıl parıl parlayan bembeyaz bir el göründü.

    34-Firavun, yanındaki ileri gelenlere, gerçekten de dedi, bu, pek bilgili bir büyücü.

    35-Sizi, büyüsüyle yurdunuzdan çıkarmak istiyor, ne buyurursunuz şimdi?

    36-Ona ve kardeşine bir zaman mühlet ver dediler ve şehirlere, büyücüleri toplayıp getirecek adamlar yolla da.

    37-Adamakıllı bilgili bütün büyücüleri tapına getirsinler.

    38-Muayyen bir günün muayyen bir zamanında büyücüler toplandı.

    39-Halka da denildi ki siz de toplanıyor musunuz?

    40-Umarız ki üst gelirlerse biz de büyücülere uyarız.

    41-Derken büyücüler gelince Firavun'a üst gelirsek dediler, bize bir mükafat var mı?

    42-Firavun, evet dedi, siz o zaman yakınlarımdan olursunuz.

    43-Musa, onlara, atacağınız şeyleri atın dedi.

    44-İplerini sopalarını attılar ve Firavun'un yüceliği hakkı için dediler, biz elbette üst olacağız.

    45-Derken Musa da sopasını attı, sopa, hemen onların düzüp meydana getirdiği şeyleri yutmaya başladı.

    46-Büyücüler, derhal secdeye kapandılar.

    47-Alemlerin Rabbine inandık dediler.

    48-Musa ve Harun'un Rabbine.

    49-Firavun, size izin vermeden inandınız ha dedi, şüphe yok ki o, sizin büyüğünüz, büyüyü o öğretti size; şimdi anlarsınız siz, mutlaka ellerinizi, ayaklarınızı çaprazvari kestireceğim ve hepinizi de astıracağım.

    50-Zararı yok dediler, şüphe yok ki biz, dönüp Rabbimize varacağız.

    51-İlk inananlardan olduğumuz için umarız ki Rabbimiz hatalarımızı yarlıgar.

    52-Ve Musa'ya, kullarımı geceleyin yola çıkar, şüphe yok ki ardınızdan gelecekler diye vahyettik.

    53-Firavun, şehirlere asker toplayan adamlar yolladı.

    54-Bunlar, hiç şüphe yok azlık bir topluluk.

    55-Ve hiç şüphe yok ki gene de bizi kızdırmadalar.

    56-Bizse onların şerrine karşı uyanık ve kuvvetli bir topluluğuz diye haberler gönderdi.

    57-Derken onları bahçelerden, kaynaklardan sürüp çıkardık.

    58-Ve definelerden ve güzelim yerlerden ettik.

    59-Böyle işte ve oralara İsrailoğullarını mirasçı kıldık.

    60-Firavun'a uyanlar, gün doğunca İsrailoğullarının artlarına düştüler.

    61-İki topluluk da birbirini görünce Musa'nın arkadaşları dediler ki: Mutlaka bize yetişecekler.

    62-Musa, hayır dedi, şüphe yok ki Rabbim bana yol gösterecek.

    63-Derken Musa'ya, sopanı denize vur diye vahyettik. Vurunca deniz hemen yarıldı ve her parçası, koca bir dağa döndü.

    64-Öbürlerini buraya yaklaştırdık.

    65-Musa'yı ve onunla beraber bulunanların hepsini kurtardık.

    66-Sonra öbürlerini sulara garkettik.

    67-Şüphe yok ki bunda bir delil var, fakat halkın çoğu inanmaz.

    68-Ve şüphe yok ki Rabbin, elbette üstündür, rahimdir.

    69-Onlara oku İbrahim'e ait haberi.

    70-Hani atasına ve kavmine, neye tapıyorsunuz demişti.

    71-Putlara tapıyoruz dediler ve onlara kulluk edip durmadayız.

    72-Çağırdığınız vakit dedi, duyuyorlar mı?

    73-Yahut size bir faydaları var mı, bir zarar veriyorlar mı?

    74-Hayır dediler, atalarımızı böyle bulduk, böyle yapıyordu onlar.

    75-Şimdi gördünüz mü dedi, neye kulluk ediyorsunuz.

    76-Siz ve çok daha önce gelip geçen atalarınız.

    77-Hiç şüphe yok ki artık, alemlerin Rabbinden başka onlar, bana düşman.

    78-Âlemlerin Rabbi, öyle bir mabuttur ki beni yaratmıştır ve odur doğru yolu gösteren bana.

    79-Ve öyle bir mabuttur ki beni doyurur ve suya kandırır.

    80-Ve hastalandığım zaman o şifa verir bana.

    81-Ve öyle bir mabuttur ki beni öldürür, sonra da diriltir.

    82-Ve öyle bir mabuttur ki kıyamet gününde umarım, hatamı da yarlıgar.

    83-Rabbim, bana peygamberlik ver ve beni temiz kişilere kat.

    84-Sonra gelenler arasında da güzel bir adsan ver bana, doğrulukla andır beni.

    85-Beni Naim cennetinin mirasçılarından et.

    86-Atamı da yarlıga, şüphe yok o, sapıklardan.

    87-Utandırma beni insanların dirilecekleri günde.

    88-O günde ki ne mal fayda verir o gün, ne evlat.

    89-Ancak Allah'a, şirkten ve şüpheden arınmış bir gönülle gelen faydalanır.

    90-Ve cennet, o gün, çekinenlere yaklaştırılmıştır.

    91-Ve cehennem, azgınlara gösterilmiş, meydana çıkarılmıştır.

    92-Ve onlara, nerede kulluk ettikleriniz denilmiştir,

    93-Allah'ı bırakıp da tapıyordunuz onlara, size yardım ediyorlar mı, yoksa kendilerine bir yardımda bulunuyorlar mı?

    94-Hepsi de, birbiri üstüne, baş aşağı cehenneme atılmışlardır tapanlar da, tapılanlar da.

    95-Ve İblis'in bütün ordusu da.

    96-Orada birbirleriyle çekişerek derler ki.

    97-Allah hakkı için gerçekten de biz, apaçık bir sapıklık içindeydik.

    98-Sizi, alemlerin Rabbiyle bir tuttuğumuz zaman.

    99-Bizi, ancak o mücrimler saptırdı.

    100-Artık ne şefaatçilerden bir şefaatçi var bize.

    101-Ne bir can dostu.

    102-Ne olurdu bir kere daha dünyaya dönebilseydik de inananlardan olsaydık.

    103-Şüphe yok ki bunda bir delil var, fakat halkın çoğu inanmaz.

    104-Ve şüphe yok ki Rabbin, elbette üstündür, rahimdir.

    105-Nuh kavmi de peygamberleri yalanladı.

    106-Hani, kardeşleri Nuh, onlara demişti ki: Hala mı çekinmezsiniz?

    107-Şüphe yok ki ben, size emin bir peygamberim.

    108-Artık Allah'tan çekinin ve itaat edin bana.

    109-Ve ben, tebliğime karşılık bir mükafat istemem sizden, benim mükafatım, ancak alemlerin Rabbine ait.

    110-Artık Allah'tan çekinin ve itaat edin bana.

    111-Dediler ki: Sana, aşağılık kişiler uymuş, biz de mi inanalım sana?

    112-Nuh, benim onların yaptıklarına dair bir bilgim yok dedi.

    113-Onların hesabı ancak Rabbime aittir eğer anlarsanız.

    114-Ve ben, inananları kovamam.

    115-Ben ancak, apaçık bir korkutucuyum.

    116-Ey Nuh dediler, bu işten vazgeçmezsen seni mutlaka taşlarız.

    117-Rabbim dedi, gerçekten de kavmim, yalanladı beni.

    118-Sen, onlarla benim aramda hükmet ve beni de kurtar, inananlardan benimle beraber bulunanları da.

    119-Derken onu da o dopdolu gemiyle kurtardık, onunla beraber bulunanları da.

    120-Sonra da onlardan başka geri kalanları sulara garkettik.

    121-Şüphe yok ki bunda bir delil var, fakat halkın çoğu inanmaz.

    122-Ve şüphe yok ki Rabbin, elbette üstündür, rahimdir.

    123-Âd kavmi de peygamberleri yalanladı.

    124-Hani , kardeşleri Hud, onlara demişti ki: Hala mı çekinmezsiniz?

    125-Şüphe yok ki ben, size emin bir peygamberim.

    126-Artık Allah'tan çekinin ve itaat edin bana.

    127-Ve ben, tebliğime karşılık bir mükafat istemem sizden, benim mükafatım, ancak alemlerin Rabbine ait.

    128-Siz, her yüksek tepede, ihtiyacınız olmayan bir yapı kurarak eğlenip durur musunuz?

    129-Sağlam yapılar, kaleler yaparsınız da ebedi kalacağını mı umarsınız?

    130-Tutup yakaladığınızı cebbarcasına mı yakalarsınız?

    131-Artık Allah'tan çekinin ve itaat edin bana.

    132-Çekinin o mabuttan ki bildiğiniz nimetleri vererek yardım etti size.

    133-Yardım etti size hayvanlar ve evlat vererek.

    134-Ve bahçeler ve kaynaklar ihsan ederek.

    135-Şüphe yok ki ben, o pek büyük günün azabı size gelip çatacak, ondan korkuyorum.

    136-Bizce bir dediler, istersen öğüt ver bize, istersen öğüt verenlerden olma.

    137-Bu, önce gelip geçenlerin uydurmalarından başka bir şey değil.

    138-Ve biz, azaba uğratılmayacağız.

    139-Derken onu yalanladılar, biz de onları helak ettik. Şüphe yok ki bunda bir delil var, fakat halkın çoğu inanmaz.

    140-Ve şüphe yok ki Rabbin, elbette üstündür, rahimdir.

    141-Semud kavmi de peygamberleri yalanladı.

    142-Hani, kardeşleri Salih, onlara demişti ki: Hala mı çekinmezsiniz?

    143-Şüphe yok ki ben, size emin bir peygamberim.

    144-Artık Allah'tan çekinin ve itaat edin bana.

    145-Ve ben, tebliğime karşılık bir mükafat istemem sizden, benim mükafatım, ancak alemlerin Rabbine ait.

    146-Burada emin bir halde bırakılacak mısınız?

    147-Bağlarda, kaynaklarda.

    148-Ekinler içinde, tomurcukları nazik, yumuşak hurmalıklar yanında.

    149-Ve büyük bir akılla, ustalıkla dağlarda evler yontmadasınız.

    150-Artık Allah'tan çekinin ve itaat edin bana.

    151-Aşırı gidenlerin emrine uymayın,

    152-o aşırı gidenler ki yeryüzünde bozgunculuk ederler de ıslah etmezler.

    153-Sen dediler, ancak büyülenmiş kişilerdensin.

    154-Bizim gibi bir insandan başka bir şey de değilsin sen. Doğru söyleyenlerdensen bir delil göster bize.

    155-Bu dedi, dişi bir deve; su içme hakkı, bir gün onun, malum bir gün de su içme hakkı sizin.

    156-Ve ona kötülükle dokunmayın, sonra pek büyük bir günün azabı, helak eder sizi.

    157-Ayaklarını kesip öldürdüler onu da nadim oldular.

    158-Azap, onları helak ediverdi. Şüphe yok ki bunda bir delil var, fakat halkın çoğu inanmaz.

    159-Ve şüphe yok ki Rabbin, elbette üstündür, rahimdir.

    160-Lut kavmi de peygamberleri yalanladı.

    161-Hani, kardeşleri Lut, onlara demişti ki: Hala mı çekinmezsiniz?

    162-Şüphe yok ki ben, size emin bir peygamberim.

    163-Artık Allah'tan çekinin ve itaat edin bana.

    164-Ve ben, tebliğime karşılık bir mükafat istemem sizden, benim mükafatım, ancak alemlerin Rabbine ait.

    165-Siz, insanlardan erkeklere yaklaşıyor da.

    166-Rabbinizin, sizin için yarattığı eşlerinizi bırakıyor musunuz? Hayır, siz, haddi aşmış bir topluluksunuz.

    167-Ey Lut dediler, bu işten vazgeçmezsen seni mutlaka şehrimizden çıkarırız.

    168-Şüphe yok ki dedi, ben, sizin yaptığınızdan nefret etmedeyim, onu kınamadayım.

    169-Rabbim, beni de onların yaptıkları işin azabından kurtar, ailemi de.

    170-Derken onu da kurtardık, bütün ailesini de.

    171-Ancak bir kocakarı, geri kalanların içindeydi.

    172-Sonra berikileri mahvettik.

    173-Üstlerine öylesine bir yağmur yağdırdık ki, ne de kötüdür korkutulanlara yağdırılan yağmur.

    174-Şüphe yok ki bunda bir delil var, fakat halkın çoğu inanmaz.

    175-Ve şüphe yok ki Rabbin, elbette üstündür, rahimdir.

    176-Ashabı Eyke de peygamberleri yalanladı.

    177-Hani Şuayb, onlara demişti ki: Hala mı çekinmezsiniz?

    178-Şüphe yok ki ben, size emin bir peygamberim.

    179-Artık Allah'tan çekinin ve itaat edin bana.

    180-Ve ben, tebliğime karşılık bir mükafat istemem sizden, benim mükafatım, ancak alemlerin Rabbine ait.

    181-Ölçeği tam ölçün, eksik ölçenlerden olmayın.

    182-Doğru teraziyle tartın.

    183-İnsanların haklarından hiçbir şeyi eksiltmeyin ve yeryüzünde bozguncu olmayın.

    184-Çekinin o mabuttan ki sizi de yaratmıştır, önceki ümmetleri de.

    185-Sen dediler, ancak büyülenmiş kişilerdensin.

    186-Ve bizim gibi insandan başka bir şey de değilsin sen ve biz seni mutlaka yalancılardan sanmadayız.

    187-Gökyüzünden parçalar düşür üstümüze eğer doğru söyleyenlerdensen.

    188-Rabbim dedi, yaptığınız şeyi daha iyi bilir.

    189-Derken onu yalanladılar da karanlık günün azabı helak etti onları; şüphe yok ki bu, o günün pek büyük bir azabıydı.

    190-Şüphe yok ki bunda bir delil var, fakat halkın çoğu inanmaz.

    191-Ve şüphe yok ki Rabbin, elbette üstündür, rahimdir.

    192-Ve hiç şüphe yok ki Kur'an, alemlerin Rabbi tarafından indirilmiştir.

    193-RuhülEmin indirmiştir onu.

    194-Senin gönlüne, korkutanlardan olasın diye.

    195-Apaçık Arapçayla.

    196-Ve şüphe yok ki o hükümler, elbette önceki kitaplarda da var.

    197-Onu, İsrailoğullarının bilginlerinin bilmesi de bir delil değil miydi onlara?

    198-Kur'an'ı Arap olmayanlardan, Arapça bilmeyenlerden birisine indirseydik de.

    199-Onlara okusaydı gene inanmazlardı.

    200-Biz, böylece Kur'an'ı, mücrimlerin gönüllerine kadar işlettik.

    201-Fakat elemli azabı görmedikçe inanmazlar ona.

    202-Ansızın gelip çatar onlara ve onlar anlamazlar bile.

    203-Derler ki: Bize mühlet verilir mi acaba?

    204-Hala azabımızın çabucak gelmesini mi isterler?

    205-Diyelim ki yıllarca onları yaşattık, geçindirdik de.

    206-Sonra onlara vaadedilen azap geldi.

    207-O yaşayıp geçinmeleri, onları herhangi bir suretle kurtarabilir mi ki?

    208-Ve hiçbir şehri helak etmedik ki oraya, korkutucu peygamberler göndermeyelim de.

    209-Öğüt vermesinler ve biz zulmetmeyiz hiç.

    210-Ve onu Şeytanlar indirmedi.

    211-Ve bu, onlara yakışmadığı gibi buna güçleri de yetmez.

    212-Şüphe yok ki onlar, vahyi duymaktan uzaklaştırılmışlardır.

    213-Sakın Allah'la beraber bir başka mabudu çağırma, yoksa azaba uğratılanlardan olursun.

    214-Ve en yakın hısımlarını korkut.

    215-İnananlardan sana uyanlara karşı kanadını indir, mütevazi ol.

    216-Sana isyan ederlerse de de ki: Şüphe yok ki ben, sizin yaptıklarınızdan uzağım.

    217-Ve dayan üstün ve rahim mabuda.

    218-Öylesine mabut ki namaza kalktığın zaman da seni görür.

    219-Ve secde edenler arasında secde edişini de görür.

    220-Şüphe yok ki o, her şeyi duyar, bilir.

    221-Haber vereyim mi size, kime iner Şeytanlar?

    222-Onlar, bütün yalancı ve suçlulara inerler.

    223-Ve onlar da Şeytanlara kulak verirler ve Şeytanların çoğuysa yalancıdır.

    224-Ve şairlere de akılsızlar ve ziyankarlar uyar.

    225-Görmez misin ki hiç şüphe yok, onlar, her vadide sersemce dolaşıp dururlar.

    226-Ve hiç şüphe yok ki onlar, yapmadıkları şeyleri söylerler.

    227-Ancak inananlar ve iyi işlerde bulunanlar ve Allah'ı çok ananlar ve zulme uğradıktan sonra yardıma mazhar olanlar müstesna. Ve zulmedenler, yakında bileceklerdir halleri neye varacak ve nereye varıp gidecekler.

  • Ali Bulaç

    1-Ta, Sin, Mim.

    2-Bunlar, apaçık olan Kitab'ın ayetleridir.

    3-Onlar mü'min olmayacaklar diye neredeyse kendini kahredeceksin (öyle mi?)

    4-Dilersek, onların üzerine gökten bir ayet (mucize) indiririz de, ona boyunları eğilmiş kalıverir.

    5-Onlara Rahman (olan Allah) dan yeni bir uyarı gelmeyiversin, hiç tartışmasız ondan yüz çevirirler.

    6-Gerçekten yalanladılar; fakat, alay konusu yaptıkları şeyin haberi kendilerine pek yakında gelecektir.

    7-Yeryüzünde bir bakmadılar mı ki, Biz onda her güzel (kerim) çiftten nice ürünler bitirdik.

    8-Şüphesiz, bunda bir ayet vardır; ancak onların çoğu mü'min değildirler.

    9-Şüphesiz, senin Rabbin, gerçekten O, üstün ve güçlüdür, merhamet sahibidir.

    10-Hani senin Rabbin, Musa'ya seslenmişti: "Zulmetmekte olan kavme git;"

    11-Firavun'un kavmine, hala sakınmıyorlar mı?"

    12-Dedi ki: "Rabbim, gerçekten ben, onların beni yalanlamalarından korkuyorum."

    13-"Göğsüm sıkışıyor, dilim dönmüyor; bundan dolayı Harun'a da (elçilik görevini bildirmesi için Cibril'i) gönder."

    14-"Üstelik, onların bana karşı (davasını savunacakları bir cinayet) suçu(m) var; bundan dolayı beni öldürmelerinden korkuyorum."

    15-(Allah:) "Hayır," dedi. "İkiniz de ayetlerimle gidin, şüphesiz sizinle birlikteyiz (ve) işitmekteyiz."

    16-"Gecikmeksizin Firavun'a giderek deyin ki: Gerçekten biz, alemlerin Rabbinin elçisiyiz,"

    17-"İsrailoğulları'nı bizimle birlikte göndermen için (sana geldik)."

    18-(Gittiler ve Firavun:) Dedi ki: "Biz seni içimizde daha çocukken yetiştirip büyütmedik mi? Sen ömrünün nice yıllarını aramızda geçirmedin mi?"

    19-"Ve sen, yapacağın işi (cinayeti) de işledin; sen nankörlerdensin."

    20-(Musa) Dedi ki: "Ben onu yaptığım zaman şaşkınlardandım."

    21-"Sizden korkunca da hemen aranızdan kaçtım; sonra Rabbim bana hüküm (ve hikmet) verdi ve beni gönderilen (elçilerden) kıldı."

    22-"Bana karşı lütuf-dediğin nimet de, İsrailoğulları'nı köle kılmandan dolayıdır."

    23-Firavun dedi ki: "Alemlerin Rabbi nedir?"

    24-Dedi ki: "Göklerin, yerin ve bu ikisi arasında olan herşeyin Rabbidir. Eğer 'kesin bilgiyle inanıyorsanız' (böyledir)."

    25-Çevresindekilere dedi ki: "İşitiyor musunuz?"

    26-(Musa:) Dedi ki: "O sizin de Rabbiniz, geçmişteki atalarınızın da Rabbidir."

    27-(Firavun) Dedi ki: "Şüphesiz size gönderilmiş bulunan elçiniz, gerçekten bir delidir."

    28-"Eğer aklınızı kullanabiliyorsanız, O, doğunun da, batının da ve bunlar arasında olan herşeyin de Rabbidir" dedi (Musa).

    29-(Firavun) dedi ki: "Andolsun, benim dışımda bir ilah edinecek olursan, seni mutlaka hapse atacağım."

    30-(Musa) Dedi ki: "Sana apaçık bir şey getirmiş olsam da mı?"

    31-(Firavun) Dedi ki: "Eğer doğru sözlü isen, onu getir."

    32-Bunun üzerine asasını bırakıverdi, bir de (ne görsünler) o, açıkça bir ejderha oluverdi.

    33-Elini de çekip çıkardı, bir de (ne görsün) o, bakanlar için 'parlayıp aydınlanıvermiş'.

    34-(Firavun,) Çevresindeki önde gelenlere: "Bu” dedi, "Doğrusu bilgin bir büyücüdür."

    35-"Büyüsüyle sizi yurdunuzdan sürüp çıkarmak istiyor; ne buyurursunuz?"

    36-Dediler ki: "Bunu ve kardeşini oyala, şehirlere de toplayıcılar gönder,"

    37-"Bütün uzman-bilgin büyücüleri sana getirsinler."

    38-Böylelikle büyücüler, bilinen bir günün belli vaktinde biraraya getirildi.

    39-Ve insanlara da: "Siz de toplanıyor musunuz? dendi."

    40-"Umarız ki, eğer galip gelirse biz de büyücülere uyarız."

    41-Büyücüler geldiklerinde, Firavun'a: "Şayet biz galip gelirsek, bize bir ücret var gerçekten, değil mi?" dediler.

    42-"Evet" dedi. "Üstelik şüphesiz siz en yakın(larım) kılınanlardan olacaksınız."

    43-Musa onlara dedi ki: "Atacağınızı atın."

    44-Onlar da, iplerini ve asalarını atıverdiler ve: "Firavun'un üstünlüğü adına, hiç tartışmasız, üstün olanlar gerçekten bizleriz" dediler.

    45-Böylelikle Musa da asasını bırakıverdi, bir de (ne görsünler) o, uydurmakta olduklarını yutuveriyor.

    46-Anında büyücüler secdeye kapandılar.

    47-(Ve:) "Alemlerin Rabbine iman ettik" dediler.

    48-"Musa'nın ve Harun'un Rabbine."

    49-(Firavun) Dedi ki: "Ona, ben size izin vermeden önce mi inandınız? Şüphesiz, o, size büyüyü öğreten büyüğünüzdür; öyleyse yakında bileceksiniz. Şüphesiz ellerinizi ve ayaklarınızı çaprazlama kestireceğim ve sizin hepinizi gerçekten asıp-sallandıracağım."

    50-"Hiç zararı yok" dediler. "Çünkü biz gerçekten Rabbimiz'e dönücüleriz."

    51-"Doğrusu biz, iman edenlerin ilki olduğumuzdan dolayı Rabbimiz'in bizim hatalarımızı bağışlayacağını umuyoruz."

    52-Musa'ya: "Kullarımı gece yürüyüşe geçir, çünkü izleneceksiniz" diye vahyettik.

    53-Bunun üzerine Firavun şehirlere (asker) toplayıcılar gönderdi.

    54-"Gerçek şu ki bunlar azınlık olan bir topluluktur;"

    55-"Ve elbette bize karşı da büyük bir öfke beslemektedirler."

    56-'Biz ise uyanık bir toplumuz" (dedi).

    57-Böylelikle Biz onları (Firavun ve kavmini) bahçelerden ve pınarlardan sürüp çıkardık;

    58-Hazinelerden ve soylu makam(lar)dan da.

    59-İşte böyle; bunlara İsrailoğulları'nı mirasçı kıldık.

    60-Böylece (Firavun ve ordusu) güneşin doğuş vakti onları izlemeye koyuldular.

    61-İki topluluk birbirini gördükleri zaman Musa'nın adamları: "Gerçekten yakalandık" dediler.

    62-(Musa:) "Hayır" dedi. "Şüphesiz Rabbim, benimle beraberdir; bana yol gösterecektir."

    63-Bunun üzerine Musa'ya: "Asanla denize vur" diye vahyettik. (Vurdu ve) Deniz hemencecik yarılıverdi de her parçası kocaman bir dağ gibi oldu.

    64-Ötekileri de buraya yaklaştırdık.

    65-Musa'yı ve onunla birlikte olanların hepsini kurtarmış olduk.

    66-Sonra ötekileri suda boğduk.

    67-Şüphesiz, bunda bir ayet vardır. Ama onların çoğu iman etmiş değildirler.

    68-Ve hiç şüphesiz, senin Rabbin, güçlü ve üstün olandır, esirgeyendir.

    69-Onlara İbrahim'in haberini de aktar-oku:

    70-Hani, babasına ve kavmine: "Siz neye kulluk ediyorsunuz?" demişti.

    71-Demişlerdi ki: "Putlara tapıyoruz, bunun için sürekli onların önünde bel büküp eğiliyoruz."

    72-Dedi ki: "Peki, dua ettiğiniz zaman onlar sizi işitiyorlar mı?"

    73-"Ya da size bir yararları veya zararları dokunuyor mu?"

    74-"Hayır" dediler. "Biz atalarımızı böyle yaparlarken bulduk."

    75-(İbrahim) Dedi ki: "Şimdi, neye tapmakta olduğunuzu gördünüz mü?"

    76-"Hem siz, hem de eski atalarınız?"

    77-"İşte bunlar, gerçekten benim düşmanımdır; yalnızca alemlerin Rabbi hariç"

    78-"Ki beni yaratan ve bana hidayet veren O'dur;"

    79-"Bana yediren ve içiren O'dur;"

    80-"Hastalandığım zaman bana şifa veren O'dur;"

    81-"Beni öldürecek, sonra diriltecek olan da O'dur,"

    82-"Din (ceza) günü hatalarımı bağışlayacağını umduğum da O'dur;"

    83-"Rabbim, bana hüküm (ve hikmet) bağışla ve beni salih olanlara kat;"

    84-"Sonra gelecekler arasında bana bir doğruluk dili (lisan-ı sıdk) ver."

    85-"Beni nimetlerle-donatılmış cennetin mirasçılarından kıl,"

    86-"Babamı da bağışla, çünkü o şaşırıp sapanlardandır."

    87-"Ve beni (insanların) diriltilecekleri gün küçük düşürme,"

    88-'Malın da, çocukların da bir yarar sağlayamadığı günde."

    89-"Ancak Allah'a selim bir kalp ile gelenler başka."

    90-(O gün) Cennet takva sahiplerine yaklaştırılır.

    91-Cehennem de azgınlar için sergilenir.

    92-Ve onlara: "Tapmakta olduklarınız nerede?" denilir;

    93-"Allah'ın dışında olan (ilah)lar; size yardımları dokunuyor mu, veya kendilerine yardımları oluyor mu?

    94-Artık onlar ve azgınlar onun içine dökülüverilmiştir.

    95-Ve İblis'in bütün orduları da.

    96-Orada birbirleriyle çekişip tartışarak derler ki:

    97-"Andolsun Allah'a, biz gerçekten apaçık bir sapıklık içindeymişiz,"

    98-"Çünkü sizi (yalancı olanları) alemlerin Rabbiyle eşit tutuyorduk.

    99-"Bizi suçlu-günahkarlardan başka saptıran olmadı."

    100-"Artık bizim için ne bir şefaatçi var,"

    101-"Ne de candan-yakın bir dost."

    102-"Bizim bir kere daha (dünyaya dönüşümüz mümkün) olsaydı da iman edenlerden olabilseydik."

    103-Gerçekten, bunda bir ayet vardır, ama onların çoğu iman etmiş değildirler.

    104-Ve şüphesiz senin Rabbin, güçlü ve üstün olandır, esirgeyendir.

    105-Nuh kavmi de gönderilen (peygamber)leri yalanladı.

    106-Hani onlara kardeşleri Nuh: "Sakınmaz mısınız?" demişti.

    107-"Gerçek şu ki, ben size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim."

    108-"Artık Allah'tan korkup-sakının ve bana itaat edin."

    109-"Buna karşılık ben sizden bir ücret istemiyorum; ücretim yalnızca alemlerin Rabbine aittir."

    110-"Artık Allah'tan korkup-sakının ve bana itaat edin.

    111-Dediler ki: "Sana, sıradan aşağılık insanlar uymuşken inanır mıyız?"

    112-Dedi ki: "Onların yapmakta oldukları hakkında benim bilgim yoktur."

    113-"Onların hesabı yalnızca Rabbime aittir, eğer şuurundaysanız (anlarsınız.)"

    114-"Ve ben mü'min olanları kovacak değilim."

    115-"Ben, yalnızca apaçık bir uyarıcıyım."

    116-Dediler ki: "Eğer (bu söylediklerine) bir son vermeyecek olursan, gerçekten taşa tutulup kovulacaksın."

    117-Dedi ki: "Rabbim, şüphesiz kavmim beni yalanladı."

    118-"Bundan böyle, benimle onların arasını açık bir hükümle ayır ve beni ve benimle birlikte olan mü'minleri kurtar."

    119-Bunun üzerine, onu ve onunla birlikte olanları (insan ve hayvanlarla) yüklü gemi içinde kurtardık.

    120-Sonra bunun ardından geride kalanları da suda-boğduk.

    121-Gerçekten, bunda bir ayet vardır, ama onların çoğu iman etmiş değildirler.

    122-Ve şüphesiz senin Rabbin, güçlü ve üstün olandır, esirgeyendir.

    123-Ad (kavmi) de gönderilen (elçi)leri yalanladı.

    124-Hani onlara kardeşleri Hud: "Sakınmaz mısınız?" demişti.

    125-"Gerçek şu ki, ben size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim."

    126-"Artık Allah'tan korkup-sakının ve bana itaat edin."

    127-"Buna karşılık ben sizden bir ücret istemiyorum; ücretim yalnızca alemlerin Rabbine aittir."

    128-"Siz, her yüksekçe yere bir anıt inşa edip (yararsız bir şeyle) oyalanıp eğleniyor musunuz?"

    129-"Ölümsüz kılınmak umuduyla sanat yapıları mı ediniyorsunuz?"

    130-"Tutup yakaladığınız zaman da zorbalar gibi mi yakalıyorsunuz?"

    131-"Artık Allah'tan korkup-sakının ve bana itaat edin."

    132-"Bildiğiniz şeylerle size yardım edenden korkup-sakının."

    133-"Size hayvanlar, çocuklar (vererek) yardım etti."

    134-"Bahçeler ve pınarlar da."

    135-"Doğrusu, ben sizin için büyük bir günün azabından korkuyorum."

    136-Dediler ki: "Bizim için fark etmez; öğüt versen de, öğüt verenlerden olmasan da."

    137-"Bu, geçmiştekilerin 'geleneksel tutumundan başkası değildir."

    138-"Ve biz azap görecek de değiliz."

    139-Böylelikle onu yalanladılar, Biz de onları yıkıma uğrattık. Gerçekten, bunda bir ayet vardır, ama onların çoğu iman etmiş değildirler.

    140-Ve şüphesiz, senin Rabbin, güçlü ve üstün olandır, esirgeyendir.

    141-Semud (kavmi) de, gönderilen (elçi)leri yalanladı.

    142-Hani onlara kardeşleri Salih: "Sakınmaz mısınız? demişti.

    143-"Gerçek şu ki, ben size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim."

    144-"Artık Allah'tan korkup-sakının ve bana itaat edin."

    145-"Buna karşılık ben sizden bir ücret istemiyorum;

    146-"Siz burada güvenlik içinde mi bırakılacaksınız?"

    147-"Bahçelerin, pınarların içinde,"

    148-"Ekinler ve yumuşak tomurcuklu göz alıcı hurmalıklar arasında?"

    149-"Dağlardan ustalıkla zevkli evler yontuyorsunuz."

    150-"Artık Allah'tan sakının ve bana itaat edin."

    151-"Ve ölçüsüzce davrananların emrine itaat etmeyin."

    152-"Ki onlar, yeryüzünde bozgunculuk çıkarıyor ve dirlik-düzenlik kurmuyorlar (ıslah etmiyorlar)."

    153-Dediler ki: "Sen ancak büyülenmişlerdensin."

    154-"Sen yalnızca bizim benzerimiz olan bir beşerden başkası değilsin; eğer doğru sözlü isen, bu durumda bir ayet (mucize) getir-görelim."

    155-Dedi ki: "İşte, bu bir dişi devedir; su içme hakkı (bir gün) onun, belli bir günün su içme hakkı da sizindir."

    156-"Ona bir kötülükle dokunmayın, sonra büyük bir günün azabı sizi yakalar.

    157-"Sonunda onu (yine de) kestiler, ancak pişman oldular."

    158-Böylece azap onları yakaladı. Gerçekten, bunda bir ayet vardır, ama onların çoğu iman etmiş değildirler.

    159-Ve şüphesiz, senin Rabbin, güçlü ve üstün olandır, esirgeyendir.

    160-Lut (kavmi) de, gönderilen (elçi)leri yalanladı.

    161-Hani onlara kardeşleri Lut: "Sakınmaz mısınız?" demişti.

    162-"Gerçek şu ki, ben size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim."

    163-"Artık Allah'tan korkup-sakının ve bana itaat edin."

    164-"Buna karşılık ben sizden bir ücret istemiyorum; ücretim yalnızca alemlerin Rabbine aittir."

    165-"Siz insanlardan (cinsel arzuyla) erkeklere mi gidiyorsunuz?

    166-"Rabbinizin sizler için yaratmış bulunduğu eşlerinizi bırakıyorsunuz. Hayır, siz sınırı çiğneyen bir kavimsiniz."

    167-Dediler ki: "Ey Lut, eğer (bu söylediklerine) bir son vermeyecek olursan, gerçekten (burdan) sürülüp çıkarılanlardan olacaksın."

    168-Dedi ki: "Gerçekten ben, sizin bu yaptığınıza öfke ile karşı olanlardanım."

    169-"Rabbim, beni ve ailemi bunların yaptıklarından kurtar."

    170-Bunun üzerine onu ve bütün ailesini kurtardık.

    171-Yalnızca geri kalanlar içinde bir kocakarı hariç.

    172-Sonra geride kalanları yerle bir ettik.

    173-Ve üzerlerine bir yağmur yağdırdık; uyarılıp-korkutulanların yağmuru ne kötü.

    174-Gerçekten, bunda bir ayet vardır, ama onların çoğu iman etmiş değildirler.

    175-Ve şüphesiz, senin Rabbin, güçlü ve üstün olandır esirgeyendir.

    176-Eyke halkı da, gönderilen (peygamber)leri yalanladı.

    177-Hani onlara Şuayb: "Sakınmaz mısınız?" demişti.

    178-"Gerçek şu ki, ben size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim."

    179-"Artık Allah'tan korkup-sakının ve bana itaat edin."

    180-"Buna karşılık ben sizden bir ücret istemiyorum; ücretim yalnızca alemlerin Rabbine aittir."

    181-"Ölçüyü tam tutun ve eksiltenlerden olmayın."

    182-"Dosdoğru olan terazi ile tartın."

    183-"İnsanların eşyasını değerden düşürüp-eksiltmeyin ve yeryüzünde bozguncular olarak karışıklık çıkarmayın."

    184-"Sizi ve önceki yaratılmışları yaratandan sakının”.

    185-Dediler ki: "Sen ancak büyülenmişlerdensin”.

    186-"Sen, yalnızca benzerimiz olan bir beşerden başkası değilsin ve biz senin gerçekte yalancılardan olduğunu sanıyoruz."

    187-"Eğer doğru sözlü isen, bu durumda gökten üstümüze bir parça düşürüver."

    188-Dedi ki: "Rabbim, yaptıklarınızı daha iyi bilir.

    189-Sonunda onu yalanladılar, böylece onları o gölgelik-gününün azabı yakaladı. Gerçekten o, büyük bir günün azabıydı.

    190-Gerçekten, bunda bir ayet vardır, ama onların çoğu iman etmiş değildirler.

    191-Ve şüphesiz, senin Rabbin, güçlü ve üstün olandır, esirgeyendir.

    192-Gerçekten o (Kur'an), alemlerin Rabbinin (bir) indirmesidir.

    193-Onu Ruhu'l-emin indirdi.

    194-Uyarıcılardan olman için, senin kalbinin üzerine (indirmiştir).

    195-Apaçık Arapça bir dille.

    196-Ve hiç şüphesiz, o (Kur'an), geçmişlerin kitaplarında da vardır.

    197-İsrailoğulları bilginlerinin onu bilmesi onlar için bir delil (ayet) değil mi?

    198-Onu Arapça bilmeyen birine indirmiş olsaydık.

    199-Böylece onlara okusaydı, yine ona iman edecek değillerdi.

    200-Biz onu, suçlu-günahkarların kalbine işte böyle işlettik.

    201-Onlar, o pek acı azabı görünceye kadar ona inanmazlar.

    202-Artık o (azap), kendileri şuurunda olmadan onlara apansız gelecektir.

    203-Derler ki: "Bize bir süre tanınır mı?"

    204-Onlar yine de azabımızı çabuklaştırmak mı istiyorlar?

    205-Gördün mü; Biz onları yıllarca yararlandırsak,

    206-Sonra kendilerine va'dolunan (azap günü) geliverse,

    207-Onların 'meta ile yararlandıkları' şey, kendilerini (görecekleri azaptan) bağımsız kılamaz.

    208-Kendisi için bir uyarıcı olmaksızın, Biz hiçbir ülkeyi yıkıma uğratmış değiliz.

    209-(Onlara) Hatırlatma (yapılmıştır); Biz zulmedici değiliz.

    210-Onu (Kur'an'ı) şeytanlar indirmemiştir.

    211-Bu, onlara yaraşmaz ve güç de yetiremezler.

    212-Çünkü onlar, (vahyedileni) işitmekten kesin olarak uzak tutulmuşlardır.

    213-Allah ile beraber başka bir İlah'a yalvarıp-yakarma, sonra azaba uğratılanlardan olursun.

    214-(Öncelikle) En yakın hısımlarını (aşiretini) uyar.

    215-Ve mü'minlerden, sana tabi olanlara (koruyucu) kanatlarını ger.

    216-Eğer sana isyan edecek olurlarsa, artık de ki: "Gerçekten ben, sizin yaptıklarınızdan uzağım."

    217-Sen, O güçlü ve üstün, esirgeyici olan (Allah')a tevekkül et.

    218-O, kıyam ettiğin zaman seni görüyor.

    219-Secde edenler arasında dönüp dolaşmanı da.

    220-Hiç şüphesiz, O, işitendir, bilendir.

    221-Şeytanların kimlere inmekte olduklarını size haber vereyim mi?

    222-Onlar, 'gerçeği ters yüz eden,' günaha düşkün olan her yalancıya inerler.

    223-Bunlar (şeytanlara) kulak verirler ve çoğu yalan söylemektedirler.

    224-Şairler ise; gerçekten onlara azgın-sapıklar uyar.

    225-Görmedin mi; onlar, her bir vadide vehmedip duruyorlar,

    226-Ve gerçekten onlar, yapmayacakları şeyleri söylüyorlar.

    227-Ancak iman edenler, salih amellerde bulunanlar ve Allah'ı çokça zikredenler ile zulme uğratıldıktan sonra zafer kazananlar (veya öclerini alanlar) başka. Zulmetmekte olanlar, nasıl bir inkılaba uğrayıp devrileceklerini pek yakında bileceklerdir.

  • Diyanet İşleri Başkanlığı

    1-Ta, Sin, Mim.

    2-Bunlar apaçık Kitap'ın ayetleridir.

    3-İnanmıyorlar diye nerdeyse kendini mahvedeceksin.

    4-Biz dilesek onlara gökten bir mucize indiririz de ona boyun eğip kalırlar.

    5-Rahman'dan kendilerine gelen her yeni öğütten mutlaka yüz çevirirler.

    6-Evet, yalanladılar; alay edip durdukları şeylerin haberleri kendilerine ulaşacaktır.

    7-Yeryüzüne bakmazlar mı? Orada, bitkilerden nice güzel çiftler yetiştirmişizdir.

    8-Şüphesiz bunlarda Allah'ın kudretine işaret vardır, ama çoğu inanmazlar.

    9-Rabbin şüphesiz güçlüdür, merhametlidir.

    10-Rabbin Musa'ya: "Haksızlık eden millete, Firavun'un milletine git" diye nida etmişti. "Haksızlıktan sakınmazlar mı?"

    11-Rabbin Musa'ya: "Haksızlık eden millete, Firavun'un milletine git" diye nida etmişti. "Haksızlıktan sakınmazlar mı?"

    12-Musa: "Rabbim! Doğrusu beni yalanlamalarından korkuyorum; göğsüm daralıyor, dilim açılmıyor. Onun için Harun'a da elçilik ver. Onların bana isnat ettikleri bir suç da vardır. Beni öldürmelerinden korkuyorum" demişti.

    13-Musa: "Rabbim! Doğrusu beni yalanlamalarından korkuyorum; göğsüm daralıyor, dilim açılmıyor. Onun için Harun'a da elçilik ver. Onların bana isnat ettikleri bir suç da vardır. Beni öldürmelerinden korkuyorum" demişti.

    14-Musa: "Rabbim! Doğrusu beni yalanlamalarından korkuyorum; göğsüm daralıyor, dilim açılmıyor. Onun için Harun'a da elçilik ver. Onların bana isnat ettikleri bir suç da vardır. Beni öldürmelerinden korkuyorum" demişti.

    15-Allah: "Hayır; ikiniz mucizelerimizle gidiniz. Doğrusu Biz sizinle beraber dinlemekteyiz. Firavun'a varınız: "Biz şüphesiz alemlerin Rabbinin elçisiyiz; İsrailoğullarını bizimle beraber gönder, deyiniz" demişti.

    16-Allah: "Hayır; ikiniz mucizelerimizle gidiniz. Doğrusu Biz sizinle beraber dinlemekteyiz. Firavun'a varınız: "Biz şüphesiz alemlerin Rabbinin elçisiyiz; İsrailoğullarını bizimle beraber gönder, deyiniz" demişti.

    17-Allah: "Hayır; ikiniz mucizelerimizle gidiniz. Doğrusu Biz sizinle beraber dinlemekteyiz. Firavun'a varınız: "Biz şüphesiz alemlerin Rabbinin elçisiyiz; İsrailoğullarını bizimle beraber gönder, deyiniz" demişti.

    18-Firavun Musa'ya: "Biz seni çocukken yanımıza alıp büyütmedik mi? Hayatının birçok yıllarını aramızda geçirmedin mi? Sonunda yapacağını da yaptın. Sen nankörün birisin" dedi.

    19-Firavun Musa'ya: "Biz seni çocukken yanımıza alıp büyütmedik mi? Hayatının birçok yıllarını aramızda geçirmedin mi? Sonunda yapacağını da yaptın. Sen nankörün birisin" dedi.

    20-Musa: "O işi kasden yaptımsa sapıklardan biri sayılırım. Bu yüzden sizden korkunca aranızdan kaçtım. Sonra, Rabbim bana hikmet verip, beni peygamber yaptı. Başıma kaktığın bu nimet, İsrailoğullarını kendine köle ettiğinden ötürüdür" dedi.

    21-Musa: "O işi kasden yaptımsa sapıklardan biri sayılırım. Bu yüzden sizden korkunca aranızdan kaçtım. Sonra, Rabbim bana hikmet verip, beni peygamber yaptı. Başıma kaktığın bu nimet, İsrailoğullarını kendine köle ettiğinden ötürüdür" dedi.

    22-Musa: "O işi kasden yaptımsa sapıklardan biri sayılırım. Bu yüzden sizden korkunca aranızdan kaçtım. Sonra, Rabbim bana hikmet verip, beni peygamber yaptı. Başıma kaktığın bu nimet, İsrailoğullarını kendine köle ettiğinden ötürüdür" dedi.

    23-Firavun: "Alemlerin Rabbi de nedir?" dedi.

    24-Musa: "Kesin olarak inanacaksanız, bilin ki O göklerin, yerin ve ikisinin arasında bulunanların Rabbidir" dedi.

    25-Yanında bulunanlara: "İşitmiyor musunuz?" dedi.

    26-"O sizin de Rabbiniz, önce geçmiş atalarınızın da Rabbidir" dedi.

    27-Firavun, çevresindekilere: "Size gönderilen peygamberiniz şüphesiz delidir" dedi.

    28-Musa: "Eğer akledebilen kimselerseniz bilin ki O, doğunun, batının ve ikisinin arasında bulunanların Rabbidir" dedi.

    29-Firavun: "Benden başkasını tanrı edinirsen, and olsun ki seni zindanlık ederim" dedi.

    30-Musa: "Sana apaçık bir şey getirmiş isem de mi?" dedi.

    31-Firavun: "Doğru sözlülerden isen haydi getir" dedi.

    32-Bunun üzerine Musa değneğini attı, besbelli bir yılan oluverdi.

    33-Elini çıkardı, bakanlara bembeyaz göründü.

    34-Firavun çevresinde bulunan ileri gelenlere: "Doğrusu bu bilgin bir sihirbaz; sizi sihirle yurdunuzdan çıkarmak istiyor; ne buyurursunuz?" dedi.

    35-Firavun çevresinde bulunan ileri gelenlere: "Doğrusu bu bilgin bir sihirbaz; sizi sihirle yurdunuzdan çıkarmak istiyor; ne buyurursunuz?" dedi.

    36-"Onu ve kardeşini alıkoy, şehirlere, sana bütün bilgin sihirbazları getirecek toplayıcılar gönder" dediler.

    37-"Onu ve kardeşini alıkoy, şehirlere, sana bütün bilgin sihirbazları getirecek toplayıcılar gönder" dediler.

    38-Sihirbazlar, belirli bir günün bildirilen vaktinde toplandılar.

    39-İnsanlara: "Siz de toplanır mısınız?" denildi.

    40-"Sihirbazlar üstün gelirlerse biz de onlara uyarız" dediler.

    41-Sihirbazlar geldiklerinde, Firavun'a; "Biz üstün gelirsek, şüphesiz bize bir ücret vardır değil mi?" dediler.

    42-Firavun: "Evet; o takdirde siz gözde kimselerden olacaksınız" dedi.

    43-Musa onlara: "Ne atacaksanız atın" dedi.

    44-Onlar da iplerini ve değneklerini attılar ve: "Firavun hakkı için, şüphesiz, biz üstün geleceğiz" dediler.

    45-Bunun üzerine Musa değneğini attı; onların uydurduklarını yutmağa başlayıverdi.

    46-Bunu gören sihirbazlar secdeye kapanarak: "Alemlerin Rabbine, Musa ve Harun'un Rabbine inandık" dediler.

    47-Bunu gören sihirbazlar secdeye kapanarak: "Alemlerin Rabbine, Musa ve Harun'un Rabbine inandık" dediler.

    48-Bunu gören sihirbazlar secdeye kapanarak: "Alemlerin Rabbine, Musa ve Harun'un Rabbine inandık" dediler.

    49-Firavun: "Ben size izin vermeden ona iman mı ettiniz? Muhakkak ki o, size sihri öğreten büyüğünüzdür. Şimdi bileceksiniz; ellerinizi ayaklarınızı, and olsun, çaprazlama kestireceğim, hepinizi astıracağım" dedi.

    50-İman eden sihirbazlar: "Zararı yok, biz şüphesiz Rabbimize doneceğiz; inananların ilki olmamızdan ötürü, Rabbimizin kusurlarımızı bize bağışlayacağını umarız" dediler.

    51-İman eden sihirbazlar: "Zararı yok, biz şüphesiz Rabbimize doneceğiz; inananların ilki olmamızdan ötürü, Rabbimizin kusurlarımızı bize bağışlayacağını umarız" dediler.

    52-Biz Musa'ya: "Kullarımı geceleyin yola çıkar; şüphesiz takip edileceksiniz" diye vahyettik.

    53-Bu arada Firavun şehirlere, "Doğrusu bunlar bizi öfkelendiren döküntü azınlıklardır; hepimiz tedbirli olmalıyız" diyen münadiler gönderdi.

    54-Bu arada Firavun şehirlere, "Doğrusu bunlar bizi öfkelendiren döküntü azınlıklardır; hepimiz tedbirli olmalıyız" diyen münadiler gönderdi.

    55-Bu arada Firavun şehirlere, "Doğrusu bunlar bizi öfkelendiren döküntü azınlıklardır; hepimiz tedbirli olmalıyız" diyen münadiler gönderdi.

    56-Bu arada Firavun şehirlere, "Doğrusu bunlar bizi öfkelendiren döküntü azınlıklardır; hepimiz tedbirli olmalıyız" diyen münadiler gönderdi.

    57-Ama biz Firavun ve adamlarını bahçelerden, pınar başlarından, hazinelerden ve şerefli makamlardan çıkardık. Böylece oralara İsrailoğullarını mirasçı kıldık.

    58-Ama biz Firavun ve adamlarını bahçelerden, pınar başlarından, hazinelerden ve şerefli makamlardan çıkardık. Böylece oralara İsrailoğullarını mirasçı kıldık.

    59-Ama biz Firavun ve adamlarını bahçelerden, pınar başlarından, hazinelerden ve şerefli makamlardan çıkardık. Böylece oralara İsrailoğullarını mirasçı kıldık.

    60-Firavun ve adamları güneş üzerlerine doğarken onların ardına düştüler.

    61-İki topluluk birbirini gördüğünde, Musa'nın adamları: "İşte yakalandık" dediler.

    62-Musa: "Hayır; Rabbim benimle beraberdir, bana elbette yol gösterecektir" dedi.

    63-Bunun üzerine Biz Musa'ya: "Değneğinle denize vur" diye vahyettik. Hemen deniz ikiye ayrıldı, her parçası yüce bir dağ gibiydi.

    64-İşte oraya, geridekileri de yaklaştırdık.

    65-Musa ve beraberinde bulunanların hepsini kurtardık.

    66-Öbürlerini suda boğduk.

    67-Bunda şüphesiz ders vardır, ama çoğu inanmamıştır.

    68-Doğrusu Rabbin, güçlü olandır, merhamet edendir.

    69-Onlara İbrahim'in kıssasını anlat.

    70-İbrahim, babasına ve milletine: "Nelere tapıyorsunuz?" demişti.

    71-"Putlara tapıyoruz, onlara bağlanıp duruyoruz" demişlerdi.

    72-İbrahim: "Çağırdığınız zaman sizi duyarlar veya size bir fayda ve zarar verirler mi?" demişti.

    73-İbrahim: "Çağırdığınız zaman sizi duyarlar veya size bir fayda ve zarar verirler mi?" demişti.

    74-"Hayır ama, babalarımızı da bu şekilde ibadet ederken bulduk" demişlerdi.

    75-İbrahim: "Eski atalarınızın ve sizin nelere taptıklarınızı görüyor musunuz? Doğrusu onlar benim düşmanımdır. Dostum ancak Alemlerin Rabbidir. Beni yaratan da, doğru yola eriştiren de O'dur. Beni yediren de, içiren de O'dur. Hasta olduğumda bana O şifa verir. Beni öldürecek, sonra da diriltecek O'dur. Ahiret gününde yanılmalarımı bana bağışlamasını umduğum O'dur. Rabbim! Bana hikmet ver ve beni iyiler arasına kat.

    76-İbrahim: "Eski atalarınızın ve sizin nelere taptıklarınızı görüyor musunuz? Doğrusu onlar benim düşmanımdır. Dostum ancak Alemlerin Rabbidir. Beni yaratan da, doğru yola eriştiren de O'dur. Beni yediren de, içiren de O'dur. Hasta olduğumda bana O şifa verir. Beni öldürecek, sonra da diriltecek O'dur. Ahiret gününde yanılmalarımı bana bağışlamasını umduğum O'dur. Rabbim! Bana hikmet ver ve beni iyiler arasına kat.

    77-İbrahim: "Eski atalarınızın ve sizin nelere taptıklarınızı görüyor musunuz? Doğrusu onlar benim düşmanımdır. Dostum ancak Alemlerin Rabbidir. Beni yaratan da, doğru yola eriştiren de O'dur. Beni yediren de, içiren de O'dur. Hasta olduğumda bana O şifa verir. Beni öldürecek, sonra da diriltecek O'dur. Ahiret gününde yanılmalarımı bana bağışlamasını umduğum O'dur. Rabbim! Bana hikmet ver ve beni iyiler arasına kat.

    78-İbrahim: "Eski atalarınızın ve sizin nelere taptıklarınızı görüyor musunuz? Doğrusu onlar benim düşmanımdır. Dostum ancak Alemlerin Rabbidir. Beni yaratan da, doğru yola eriştiren de O'dur. Beni yediren de, içiren de O'dur. Hasta olduğumda bana O şifa verir. Beni öldürecek, sonra da diriltecek O'dur. Ahiret gününde yanılmalarımı bana bağışlamasını umduğum O'dur. Rabbim! Bana hikmet ver ve beni iyiler arasına kat.

    79-İbrahim: "Eski atalarınızın ve sizin nelere taptıklarınızı görüyor musunuz? Doğrusu onlar benim düşmanımdır. Dostum ancak Alemlerin Rabbidir. Beni yaratan da, doğru yola eriştiren de O'dur. Beni yediren de, içiren de O'dur. Hasta olduğumda bana O şifa verir. Beni öldürecek, sonra da diriltecek O'dur. Ahiret gününde yanılmalarımı bana bağışlamasını umduğum O'dur. Rabbim! Bana hikmet ver ve beni iyiler arasına kat.

    80-İbrahim: "Eski atalarınızın ve sizin nelere taptıklarınızı görüyor musunuz? Doğrusu onlar benim düşmanımdır. Dostum ancak Alemlerin Rabbidir. Beni yaratan da, doğru yola eriştiren de O'dur. Beni yediren de, içiren de O'dur. Hasta olduğumda bana O şifa verir. Beni öldürecek, sonra da diriltecek O'dur. Ahiret gününde yanılmalarımı bana bağışlamasını umduğum O'dur. Rabbim! Bana hikmet ver ve beni iyiler arasına kat.

    81-İbrahim: "Eski atalarınızın ve sizin nelere taptıklarınızı görüyor musunuz? Doğrusu onlar benim düşmanımdır. Dostum ancak Alemlerin Rabbidir. Beni yaratan da, doğru yola eriştiren de O'dur. Beni yediren de, içiren de O'dur. Hasta olduğumda bana O şifa verir. Beni öldürecek, sonra da diriltecek O'dur. Ahiret gününde yanılmalarımı bana bağışlamasını umduğum O'dur. Rabbim! Bana hikmet ver ve beni iyiler arasına kat.

    82-İbrahim: "Eski atalarınızın ve sizin nelere taptıklarınızı görüyor musunuz? Doğrusu onlar benim düşmanımdır. Dostum ancak Alemlerin Rabbidir. Beni yaratan da, doğru yola eriştiren de O'dur. Beni yediren de, içiren de O'dur. Hasta olduğumda bana O şifa verir. Beni öldürecek, sonra da diriltecek O'dur. Ahiret gününde yanılmalarımı bana bağışlamasını umduğum O'dur. Rabbim! Bana hikmet ver ve beni iyiler arasına kat.

    83-İbrahim: "Eski atalarınızın ve sizin nelere taptıklarınızı görüyor musunuz? Doğrusu onlar benim düşmanımdır. Dostum ancak Alemlerin Rabbidir. Beni yaratan da, doğru yola eriştiren de O'dur. Beni yediren de, içiren de O'dur. Hasta olduğumda bana O şifa verir. Beni öldürecek, sonra da diriltecek O'dur. Ahiret gününde yanılmalarımı bana bağışlamasını umduğum O'dur. Rabbim! Bana hikmet ver ve beni iyiler arasına kat.

    84-Sonrakilerin beni güzel şekilde anmalarını sağla. Beni nimet cennetine varis olanlardan kıl. Babamı da bağışla, o şüphesiz sapıklardandır. İnsanların diriltileceği gün, Allah'a temiz bir kalble gelenden başka kimseye malın ve oğulların fayda vermeyeceği gün, beni rezil etme" demişti.

    85-Sonrakilerin beni güzel şekilde anmalarını sağla. Beni nimet cennetine varis olanlardan kıl. Babamı da bağışla, o şüphesiz sapıklardandır. İnsanların diriltileceği gün, Allah'a temiz bir kalble gelenden başka kimseye malın ve oğulların fayda vermeyeceği gün, beni rezil etme" demişti.

    86-Sonrakilerin beni güzel şekilde anmalarını sağla. Beni nimet cennetine varis olanlardan kıl. Babamı da bağışla, o şüphesiz sapıklardandır. İnsanların diriltileceği gün, Allah'a temiz bir kalble gelenden başka kimseye malın ve oğulların fayda vermeyeceği gün, beni rezil etme" demişti.

    87-Sonrakilerin beni güzel şekilde anmalarını sağla. Beni nimet cennetine varis olanlardan kıl. Babamı da bağışla, o şüphesiz sapıklardandır. İnsanların diriltileceği gün, Allah'a temiz bir kalble gelenden başka kimseye malın ve oğulların fayda vermeyeceği gün, beni rezil etme" demişti.

    88-Sonrakilerin beni güzel şekilde anmalarını sağla. Beni nimet cennetine varis olanlardan kıl. Babamı da bağışla, o şüphesiz sapıklardandır. İnsanların diriltileceği gün, Allah'a temiz bir kalble gelenden başka kimseye malın ve oğulların fayda vermeyeceği gün, beni rezil etme" demişti.

    89-Sonrakilerin beni güzel şekilde anmalarını sağla. Beni nimet cennetine varis olanlardan kıl. Babamı da bağışla, o şüphesiz sapıklardandır. İnsanların diriltileceği gün, Allah'a temiz bir kalble gelenden başka kimseye malın ve oğulların fayda vermeyeceği gün, beni rezil etme" demişti.

    90-O gün cennet Allah'a karşı gelmekten sakınanlara yaklaştırılır. Cehennem de azgınlara gösterilir.

    91-O gün cennet Allah'a karşı gelmekten sakınanlara yaklaştırılır. Cehennem de azgınlara gösterilir.

    92-Onlara: "Allah'ı bırakıp taptıklarınız nerededir. Size yardım ediyorlar mı veya kendilerine yardımları dokunuyor mu?" denilir.

    93-Onlara: "Allah'ı bırakıp taptıklarınız nerededir. Size yardım ediyorlar mı veya kendilerine yardımları dokunuyor mu?" denilir.

    94-Onlar, azgınlar ve İblis'in adamları, hepsi, tepetakla oraya atılırlar.

    95-Onlar, azgınlar ve İblis'in adamları, hepsi, tepetakla oraya atılırlar.

    96-Orada putlarıyla çekişerek: "Vallahi biz apaçık bir sapıklıkta idik; çünkü biz sizi Alemlerin Rabbine eşit tutmuştuk; bizi saptıranlar ancak suçlulardır; şimdi şefaatçimiz, yakın bir dostumuz yoktur; keşke geriye bir dönüşümüz olsa da inananlardan olsak" derler.

    97-Orada putlarıyla çekişerek: "Vallahi biz apaçık bir sapıklıkta idik; çünkü biz sizi Alemlerin Rabbine eşit tutmuştuk; bizi saptıranlar ancak suçlulardır; şimdi şefaatçimiz, yakın bir dostumuz yoktur; keşke geriye bir dönüşümüz olsa da inananlardan olsak" derler.

    98-Orada putlarıyla çekişerek: "Vallahi biz apaçık bir sapıklıkta idik; çünkü biz sizi Alemlerin Rabbine eşit tutmuştuk; bizi saptıranlar ancak suçlulardır; şimdi şefaatçimiz, yakın bir dostumuz yoktur; keşke geriye bir dönüşümüz olsa da inananlardan olsak" derler.

    99-Orada putlarıyla çekişerek: "Vallahi biz apaçık bir sapıklıkta idik; çünkü biz sizi Alemlerin Rabbine eşit tutmuştuk; bizi saptıranlar ancak suçlulardır; şimdi şefaatçimiz, yakın bir dostumuz yoktur; keşke geriye bir dönüşümüz olsa da inananlardan olsak" derler.

    100-Orada putlarıyla çekişerek: "Vallahi biz apaçık bir sapıklıkta idik; çünkü biz sizi Alemlerin Rabbine eşit tutmuştuk; bizi saptıranlar ancak suçlulardır; şimdi şefaatçimiz, yakın bir dostumuz yoktur; keşke geriye bir dönüşümüz olsa da inananlardan olsak" derler.

    101-Orada putlarıyla çekişerek: "Vallahi biz apaçık bir sapıklıkta idik; çünkü biz sizi Alemlerin Rabbine eşit tutmuştuk; bizi saptıranlar ancak suçlulardır; şimdi şefaatçimiz, yakın bir dostumuz yoktur; keşke geriye bir dönüşümüz olsa da inananlardan olsak" derler.

    102-Orada putlarıyla çekişerek: "Vallahi biz apaçık bir sapıklıkta idik; çünkü biz sizi Alemlerin Rabbine eşit tutmuştuk; bizi saptıranlar ancak suçlulardır; şimdi şefaatçimiz, yakın bir dostumuz yoktur; keşke geriye bir dönüşümüz olsa da inananlardan olsak" derler.

    103-Bunda şüphesiz bir ders vardır ama çoğu inanmamıştır.

    104-Rabbin şüphesiz güçlüdür, merhametlidir.

    105-Nuh'un milleti peygamberlerini yalanladı.

    106-Kardeşleri Nuh, onlara: "Allah'a karşı gelmekten sakınmaz mısınız? Doğrusu ben size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim. Allah'tan sakının ve bana itaat edin. Buna karşı sizden bir ücret istemiyorum. Benim ecrim ancak Alemlerin Rabbine aittir. Artık Allah'tan sakının ve bana itaat edin" dedi.

    107-Kardeşleri Nuh, onlara: "Allah'a karşı gelmekten sakınmaz mısınız? Doğrusu ben size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim. Allah'tan sakının ve bana itaat edin. Buna karşı sizden bir ücret istemiyorum. Benim ecrim ancak Alemlerin Rabbine aittir. Artık Allah'tan sakının ve bana itaat edin" dedi.

    108-Kardeşleri Nuh, onlara: "Allah'a karşı gelmekten sakınmaz mısınız? Doğrusu ben size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim. Allah'tan sakının ve bana itaat edin. Buna karşı sizden bir ücret istemiyorum. Benim ecrim ancak Alemlerin Rabbine aittir. Artık Allah'tan sakının ve bana itaat edin" dedi.

    109-Kardeşleri Nuh, onlara: "Allah'a karşı gelmekten sakınmaz mısınız? Doğrusu ben size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim. Allah'tan sakının ve bana itaat edin. Buna karşı sizden bir ücret istemiyorum. Benim ecrim ancak Alemlerin Rabbine aittir. Artık Allah'tan sakının ve bana itaat edin" dedi.

    110-Kardeşleri Nuh, onlara: "Allah'a karşı gelmekten sakınmaz mısınız? Doğrusu ben size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim. Allah'tan sakının ve bana itaat edin. Buna karşı sizden bir ücret istemiyorum. Benim ecrim ancak Alemlerin Rabbine aittir. Artık Allah'tan sakının ve bana itaat edin" dedi.

    111-"Sana mı inanacağız? Sana en rezil kimseler uymaktadır" dediler.

    112-Nuh: "Onların yaptıkları hakkında bir bilgim yoktur; hesabları Rabbime aittir, düşünsenize! Ben inananları kovacak değilim. Ben sadece açıkça uyarıcıyım" dedi.

    113-Nuh: "Onların yaptıkları hakkında bir bilgim yoktur; hesabları Rabbime aittir, düşünsenize! Ben inananları kovacak değilim. Ben sadece açıkça uyarıcıyım" dedi.

    114-Nuh: "Onların yaptıkları hakkında bir bilgim yoktur; hesabları Rabbime aittir, düşünsenize! Ben inananları kovacak değilim. Ben sadece açıkça uyarıcıyım" dedi.

    115-Nuh: "Onların yaptıkları hakkında bir bilgim yoktur; hesabları Rabbime aittir, düşünsenize! Ben inananları kovacak değilim. Ben sadece açıkça uyarıcıyım" dedi.

    116-"Ey Nuh! Eğer bu işe son vermezsen, şüphesiz taşlanacaklardan olacaksın" dediler.

    117-Nuh: "Rabbim! Milletim beni yalanladı. Benimle onların arasında Sen hüküm ver. Beni ve beraberimdeki inananları kurtar" dedi.

    118-Nuh: "Rabbim! Milletim beni yalanladı. Benimle onların arasında Sen hüküm ver. Beni ve beraberimdeki inananları kurtar" dedi.

    119-Bunun üzerine onu ve beraberinde bulunanları, dolu bir gemi içinde taşıyarak kurtardık.

    120-Sonra de geride kalanları suda boğduk.

    121-Doğrusu bunda bir ders vardır, ama çoğu inanmamıştır.

    122-Rabbin şüphesiz güçlüdür, merhametlidir.

    123-Ad milleti de peygamberleri yalanladı.

    124-Kardeşleri Hud, onlara: "Allah'a karşı gelmekten sakınmaz mısınız? Doğrusu ben size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim; Allah'tan sakının ve bana itaat edin. Buna karşı sizden bir ücret istemiyorum; benim ecrim ancak Alemlerin Rabbine aittir. Siz her yüksek yere koca bir bina kurup, boş şeyle mi uğraşırsınız? Temelli kalacağınızı umarak sağlam yapılar mı edinirsiniz? Yakaladığınızı zorbaca mı yakalarsınız? Artık Allah'tan sakının ve bana itaat edin. Bildiğiniz şeyleri size verenden sakının; davarları, oğulları, bahçeleri ve akarsuları size O vermiştir. Doğrusu hakkınızda büyük günün azabından korkuyorum" dedi.

    125-Kardeşleri Hud, onlara: "Allah'a karşı gelmekten sakınmaz mısınız? Doğrusu ben size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim; Allah'tan sakının ve bana itaat edin. Buna karşı sizden bir ücret istemiyorum; benim ecrim ancak Alemlerin Rabbine aittir. Siz her yüksek yere koca bir bina kurup, boş şeyle mi uğraşırsınız? Temelli kalacağınızı umarak sağlam yapılar mı edinirsiniz? Yakaladığınızı zorbaca mı yakalarsınız? Artık Allah'tan sakının ve bana itaat edin. Bildiğiniz şeyleri size verenden sakının; davarları, oğulları, bahçeleri ve akarsuları size O vermiştir. Doğrusu hakkınızda büyük günün azabından korkuyorum" dedi.

    126-Kardeşleri Hud, onlara: "Allah'a karşı gelmekten sakınmaz mısınız? Doğrusu ben size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim; Allah'tan sakının ve bana itaat edin. Buna karşı sizden bir ücret istemiyorum; benim ecrim ancak Alemlerin Rabbine aittir. Siz her yüksek yere koca bir bina kurup, boş şeyle mi uğraşırsınız? Temelli kalacağınızı umarak sağlam yapılar mı edinirsiniz? Yakaladığınızı zorbaca mı yakalarsınız? Artık Allah'tan sakının ve bana itaat edin. Bildiğiniz şeyleri size verenden sakının; davarları, oğulları, bahçeleri ve akarsuları size O vermiştir. Doğrusu hakkınızda büyük günün azabından korkuyorum" dedi.

    127-Kardeşleri Hud, onlara: "Allah'a karşı gelmekten sakınmaz mısınız? Doğrusu ben size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim; Allah'tan sakının ve bana itaat edin. Buna karşı sizden bir ücret istemiyorum; benim ecrim ancak Alemlerin Rabbine aittir. Siz her yüksek yere koca bir bina kurup, boş şeyle mi uğraşırsınız? Temelli kalacağınızı umarak sağlam yapılar mı edinirsiniz? Yakaladığınızı zorbaca mı yakalarsınız? Artık Allah'tan sakının ve bana itaat edin. Bildiğiniz şeyleri size verenden sakının; davarları, oğulları, bahçeleri ve akarsuları size O vermiştir. Doğrusu hakkınızda büyük günün azabından korkuyorum" dedi.

    128-Kardeşleri Hud, onlara: "Allah'a karşı gelmekten sakınmaz mısınız? Doğrusu ben size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim; Allah'tan sakının ve bana itaat edin. Buna karşı sizden bir ücret istemiyorum; benim ecrim ancak Alemlerin Rabbine aittir. Siz her yüksek yere koca bir bina kurup, boş şeyle mi uğraşırsınız? Temelli kalacağınızı umarak sağlam yapılar mı edinirsiniz? Yakaladığınızı zorbaca mı yakalarsınız? Artık Allah'tan sakının ve bana itaat edin. Bildiğiniz şeyleri size verenden sakının; davarları, oğulları, bahçeleri ve akarsuları size O vermiştir. Doğrusu hakkınızda büyük günün azabından korkuyorum" dedi.

    129-Kardeşleri Hud, onlara: "Allah'a karşı gelmekten sakınmaz mısınız? Doğrusu ben size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim; Allah'tan sakının ve bana itaat edin. Buna karşı sizden bir ücret istemiyorum; benim ecrim ancak Alemlerin Rabbine aittir. Siz her yüksek yere koca bir bina kurup, boş şeyle mi uğraşırsınız? Temelli kalacağınızı umarak sağlam yapılar mı edinirsiniz? Yakaladığınızı zorbaca mı yakalarsınız? Artık Allah'tan sakının ve bana itaat edin. Bildiğiniz şeyleri size verenden sakının; davarları, oğulları, bahçeleri ve akarsuları size O vermiştir. Doğrusu hakkınızda büyük günün azabından korkuyorum" dedi.

    130-Kardeşleri Hud, onlara: "Allah'a karşı gelmekten sakınmaz mısınız? Doğrusu ben size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim; Allah'tan sakının ve bana itaat edin. Buna karşı sizden bir ücret istemiyorum; benim ecrim ancak Alemlerin Rabbine aittir. Siz her yüksek yere koca bir bina kurup, boş şeyle mi uğraşırsınız? Temelli kalacağınızı umarak sağlam yapılar mı edinirsiniz? Yakaladığınızı zorbaca mı yakalarsınız? Artık Allah'tan sakının ve bana itaat edin. Bildiğiniz şeyleri size verenden sakının; davarları, oğulları, bahçeleri ve akarsuları size O vermiştir. Doğrusu hakkınızda büyük günün azabından korkuyorum" dedi.

    131-Kardeşleri Hud, onlara: "Allah'a karşı gelmekten sakınmaz mısınız? Doğrusu ben size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim; Allah'tan sakının ve bana itaat edin. Buna karşı sizden bir ücret istemiyorum; benim ecrim ancak Alemlerin Rabbine aittir. Siz her yüksek yere koca bir bina kurup, boş şeyle mi uğraşırsınız? Temelli kalacağınızı umarak sağlam yapılar mı edinirsiniz? Yakaladığınızı zorbaca mı yakalarsınız? Artık Allah'tan sakının ve bana itaat edin. Bildiğiniz şeyleri size verenden sakının; davarları, oğulları, bahçeleri ve akarsuları size O vermiştir. Doğrusu hakkınızda büyük günün azabından korkuyorum" dedi.

    132-Kardeşleri Hud, onlara: "Allah'a karşı gelmekten sakınmaz mısınız? Doğrusu ben size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim; Allah'tan sakının ve bana itaat edin. Buna karşı sizden bir ücret istemiyorum; benim ecrim ancak Alemlerin Rabbine aittir. Siz her yüksek yere koca bir bina kurup, boş şeyle mi uğraşırsınız? Temelli kalacağınızı umarak sağlam yapılar mı edinirsiniz? Yakaladığınızı zorbaca mı yakalarsınız? Artık Allah'tan sakının ve bana itaat edin. Bildiğiniz şeyleri size verenden sakının; davarları, oğulları, bahçeleri ve akarsuları size O vermiştir. Doğrusu hakkınızda büyük günün azabından korkuyorum" dedi.

    133-Kardeşleri Hud, onlara: "Allah'a karşı gelmekten sakınmaz mısınız? Doğrusu ben size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim; Allah'tan sakının ve bana itaat edin. Buna karşı sizden bir ücret istemiyorum; benim ecrim ancak Alemlerin Rabbine aittir. Siz her yüksek yere koca bir bina kurup, boş şeyle mi uğraşırsınız? Temelli kalacağınızı umarak sağlam yapılar mı edinirsiniz? Yakaladığınızı zorbaca mı yakalarsınız? Artık Allah'tan sakının ve bana itaat edin. Bildiğiniz şeyleri size verenden sakının; davarları, oğulları, bahçeleri ve akarsuları size O vermiştir. Doğrusu hakkınızda büyük günün azabından korkuyorum" dedi.

    134-Kardeşleri Hud, onlara: "Allah'a karşı gelmekten sakınmaz mısınız? Doğrusu ben size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim; Allah'tan sakının ve bana itaat edin. Buna karşı sizden bir ücret istemiyorum; benim ecrim ancak Alemlerin Rabbine aittir. Siz her yüksek yere koca bir bina kurup, boş şeyle mi uğraşırsınız? Temelli kalacağınızı umarak sağlam yapılar mı edinirsiniz? Yakaladığınızı zorbaca mı yakalarsınız? Artık Allah'tan sakının ve bana itaat edin. Bildiğiniz şeyleri size verenden sakının; davarları, oğulları, bahçeleri ve akarsuları size O vermiştir. Doğrusu hakkınızda büyük günün azabından korkuyorum" dedi.

    135-Kardeşleri Hud, onlara: "Allah'a karşı gelmekten sakınmaz mısınız? Doğrusu ben size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim; Allah'tan sakının ve bana itaat edin. Buna karşı sizden bir ücret istemiyorum; benim ecrim ancak Alemlerin Rabbine aittir. Siz her yüksek yere koca bir bina kurup, boş şeyle mi uğraşırsınız? Temelli kalacağınızı umarak sağlam yapılar mı edinirsiniz? Yakaladığınızı zorbaca mı yakalarsınız? Artık Allah'tan sakının ve bana itaat edin. Bildiğiniz şeyleri size verenden sakının; davarları, oğulları, bahçeleri ve akarsuları size O vermiştir. Doğrusu hakkınızda büyük günün azabından korkuyorum" dedi.

    136-"İster öğüt ver, ister öğüt verenlerden olma, bizce birdir.

    137-Bu durumumuz öncekilerin geleneğidir. Biz azaba uğratılacak da değiliz" dediler.

    138-Bu durumumuz öncekilerin geleneğidir. Biz azaba uğratılacak da değiliz" dediler.

    139-Böylece onu yalanladılar; Biz de kendilerini yok ettik. Bunda şüphesiz ki ders vardır; ama çoğu inanmamıştır.

    140-Doğrusu Rabbin güçlüdür, merhametlidir.

    141-Semud milleti de peygamberleri yalanladı.

    142-Kardeşleri Salih onlara: "Allah'a karşı gelmekten sakınmaz mısınız? Doğrusu ben size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim; artık Allah'tan sakının ve bana itaat edin. Ben buna karşı sizden bir ücret istemiyorum; benim ecrim ancak Alemlerin Rabbine aittir. Burada bahçelerde, pınar başlarında, ekinler, salkımları sarkmış hurmalıklar arasında güven içinde bırakılır mısınız? Dağlarda ustalıkla evler oyar mısınız? Artık Allah'tan sakının, bana itaat edin. Yeryüzünü ıslah etmeyip, bozgunculuk yapan beyinsizlerin emirlerine itaat etmeyin" dedi.

    143-Kardeşleri Salih onlara: "Allah'a karşı gelmekten sakınmaz mısınız? Doğrusu ben size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim; artık Allah'tan sakının ve bana itaat edin. Ben buna karşı sizden bir ücret istemiyorum; benim ecrim ancak Alemlerin Rabbine aittir. Burada bahçelerde, pınar başlarında, ekinler, salkımları sarkmış hurmalıklar arasında güven içinde bırakılır mısınız? Dağlarda ustalıkla evler oyar mısınız? Artık Allah'tan sakının, bana itaat edin. Yeryüzünü ıslah etmeyip, bozgunculuk yapan beyinsizlerin emirlerine itaat etmeyin" dedi.

    144-Kardeşleri Salih onlara: "Allah'a karşı gelmekten sakınmaz mısınız? Doğrusu ben size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim; artık Allah'tan sakının ve bana itaat edin. Ben buna karşı sizden bir ücret istemiyorum; benim ecrim ancak Alemlerin Rabbine aittir. Burada bahçelerde, pınar başlarında, ekinler, salkımları sarkmış hurmalıklar arasında güven içinde bırakılır mısınız? Dağlarda ustalıkla evler oyar mısınız? Artık Allah'tan sakının, bana itaat edin. Yeryüzünü ıslah etmeyip, bozgunculuk yapan beyinsizlerin emirlerine itaat etmeyin" dedi.

    145-Kardeşleri Salih onlara: "Allah'a karşı gelmekten sakınmaz mısınız? Doğrusu ben size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim; artık Allah'tan sakının ve bana itaat edin. Ben buna karşı sizden bir ücret istemiyorum; benim ecrim ancak Alemlerin Rabbine aittir. Burada bahçelerde, pınar başlarında, ekinler, salkımları sarkmış hurmalıklar arasında güven içinde bırakılır mısınız? Dağlarda ustalıkla evler oyar mısınız? Artık Allah'tan sakının, bana itaat edin. Yeryüzünü ıslah etmeyip, bozgunculuk yapan beyinsizlerin emirlerine itaat etmeyin" dedi.

    146-Kardeşleri Salih onlara: "Allah'a karşı gelmekten sakınmaz mısınız? Doğrusu ben size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim; artık Allah'tan sakının ve bana itaat edin. Ben buna karşı sizden bir ücret istemiyorum; benim ecrim ancak Alemlerin Rabbine aittir. Burada bahçelerde, pınar başlarında, ekinler, salkımları sarkmış hurmalıklar arasında güven içinde bırakılır mısınız? Dağlarda ustalıkla evler oyar mısınız? Artık Allah'tan sakının, bana itaat edin. Yeryüzünü ıslah etmeyip, bozgunculuk yapan beyinsizlerin emirlerine itaat etmeyin" dedi.

    147-Kardeşleri Salih onlara: "Allah'a karşı gelmekten sakınmaz mısınız? Doğrusu ben size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim; artık Allah'tan sakının ve bana itaat edin. Ben buna karşı sizden bir ücret istemiyorum; benim ecrim ancak Alemlerin Rabbine aittir. Burada bahçelerde, pınar başlarında, ekinler, salkımları sarkmış hurmalıklar arasında güven içinde bırakılır mısınız? Dağlarda ustalıkla evler oyar mısınız? Artık Allah'tan sakının, bana itaat edin. Yeryüzünü ıslah etmeyip, bozgunculuk yapan beyinsizlerin emirlerine itaat etmeyin" dedi.

    148-Kardeşleri Salih onlara: "Allah'a karşı gelmekten sakınmaz mısınız? Doğrusu ben size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim; artık Allah'tan sakının ve bana itaat edin. Ben buna karşı sizden bir ücret istemiyorum; benim ecrim ancak Alemlerin Rabbine aittir. Burada bahçelerde, pınar başlarında, ekinler, salkımları sarkmış hurmalıklar arasında güven içinde bırakılır mısınız? Dağlarda ustalıkla evler oyar mısınız? Artık Allah'tan sakının, bana itaat edin. Yeryüzünü ıslah etmeyip, bozgunculuk yapan beyinsizlerin emirlerine itaat etmeyin" dedi.

    149-Kardeşleri Salih onlara: "Allah'a karşı gelmekten sakınmaz mısınız? Doğrusu ben size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim; artık Allah'tan sakının ve bana itaat edin. Ben buna karşı sizden bir ücret istemiyorum; benim ecrim ancak Alemlerin Rabbine aittir. Burada bahçelerde, pınar başlarında, ekinler, salkımları sarkmış hurmalıklar arasında güven içinde bırakılır mısınız? Dağlarda ustalıkla evler oyar mısınız? Artık Allah'tan sakının, bana itaat edin. Yeryüzünü ıslah etmeyip, bozgunculuk yapan beyinsizlerin emirlerine itaat etmeyin" dedi.

    150-Kardeşleri Salih onlara: "Allah'a karşı gelmekten sakınmaz mısınız? Doğrusu ben size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim; artık Allah'tan sakının ve bana itaat edin. Ben buna karşı sizden bir ücret istemiyorum; benim ecrim ancak Alemlerin Rabbine aittir. Burada bahçelerde, pınar başlarında, ekinler, salkımları sarkmış hurmalıklar arasında güven içinde bırakılır mısınız? Dağlarda ustalıkla evler oyar mısınız? Artık Allah'tan sakının, bana itaat edin. Yeryüzünü ıslah etmeyip, bozgunculuk yapan beyinsizlerin emirlerine itaat etmeyin" dedi.

    151-Kardeşleri Salih onlara: "Allah'a karşı gelmekten sakınmaz mısınız? Doğrusu ben size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim; artık Allah'tan sakının ve bana itaat edin. Ben buna karşı sizden bir ücret istemiyorum; benim ecrim ancak Alemlerin Rabbine aittir. Burada bahçelerde, pınar başlarında, ekinler, salkımları sarkmış hurmalıklar arasında güven içinde bırakılır mısınız? Dağlarda ustalıkla evler oyar mısınız? Artık Allah'tan sakının, bana itaat edin. Yeryüzünü ıslah etmeyip, bozgunculuk yapan beyinsizlerin emirlerine itaat etmeyin" dedi.

    152-Kardeşleri Salih onlara: "Allah'a karşı gelmekten sakınmaz mısınız? Doğrusu ben size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim; artık Allah'tan sakının ve bana itaat edin. Ben buna karşı sizden bir ücret istemiyorum; benim ecrim ancak Alemlerin Rabbine aittir. Burada bahçelerde, pınar başlarında, ekinler, salkımları sarkmış hurmalıklar arasında güven içinde bırakılır mısınız? Dağlarda ustalıkla evler oyar mısınız? Artık Allah'tan sakının, bana itaat edin. Yeryüzünü ıslah etmeyip, bozgunculuk yapan beyinsizlerin emirlerine itaat etmeyin" dedi.

    153-"Sen şüphesiz büyülenmişin birisin; bizim gibi bir insandan başka birşey değilsin. Eğer doğru sözlü isen bir belge getir" dediler.

    154-"Sen şüphesiz büyülenmişin birisin; bizim gibi bir insandan başka birşey değilsin. Eğer doğru sözlü isen bir belge getir" dediler.

    155-Salih: " İşte belge bu devedir. Kuyudan su içmek hakkı belirli bir gün onun ve belirli bir gün de sizindir; sakın ona bir kötülük yapmayın, yoksa sizi büyük günün azabı yakalar" dedi.

    156-Salih: " İşte belge bu devedir. Kuyudan su içmek hakkı belirli bir gün onun ve belirli bir gün de sizindir; sakın ona bir kötülük yapmayın, yoksa sizi büyük günün azabı yakalar" dedi.

    157-Onlar ise deveyi kestiler; ama pişman da oldular.

    158-Bunun üzerine onları azap yakaladı. Doğrusu bunda bir ders vardır, fakat çoğu inanmamıştır.

    159-Rabbin şüphesiz güçlüdür, merhametlidir.

    160-Lut milleti de peygamberleri yalanladı.

    161-Kardeşleri Lut, onlara: "Allah'a karşı gelmekten sakınmaz mısınız? Doğrusu ben size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim. Artık Allah'tan sakının ve bana itaat edin. Buna karşı sizden bir ücret istemiyorum; benim ecrim ancak Alemlerin Rabbine aittir. Rabbinizin sizin için yarattığı eşleri bırakıp da, insanlar arasında, erkeklere mi yaklaşıyorsunuz? Doğrusu siz azmış bir milletsiniz" dedi.

    162-Kardeşleri Lut, onlara: "Allah'a karşı gelmekten sakınmaz mısınız? Doğrusu ben size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim. Artık Allah'tan sakının ve bana itaat edin. Buna karşı sizden bir ücret istemiyorum; benim ecrim ancak Alemlerin Rabbine aittir. Rabbinizin sizin için yarattığı eşleri bırakıp da, insanlar arasında, erkeklere mi yaklaşıyorsunuz? Doğrusu siz azmış bir milletsiniz" dedi.

    163-Kardeşleri Lut, onlara: "Allah'a karşı gelmekten sakınmaz mısınız? Doğrusu ben size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim. Artık Allah'tan sakının ve bana itaat edin. Buna karşı sizden bir ücret istemiyorum; benim ecrim ancak Alemlerin Rabbine aittir. Rabbinizin sizin için yarattığı eşleri bırakıp da, insanlar arasında, erkeklere mi yaklaşıyorsunuz? Doğrusu siz azmış bir milletsiniz" dedi.

    164-Kardeşleri Lut, onlara: "Allah'a karşı gelmekten sakınmaz mısınız? Doğrusu ben size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim. Artık Allah'tan sakının ve bana itaat edin. Buna karşı sizden bir ücret istemiyorum; benim ecrim ancak Alemlerin Rabbine aittir. Rabbinizin sizin için yarattığı eşleri bırakıp da, insanlar arasında, erkeklere mi yaklaşıyorsunuz? Doğrusu siz azmış bir milletsiniz" dedi.

    165-Kardeşleri Lut, onlara: "Allah'a karşı gelmekten sakınmaz mısınız? Doğrusu ben size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim. Artık Allah'tan sakının ve bana itaat edin. Buna karşı sizden bir ücret istemiyorum; benim ecrim ancak Alemlerin Rabbine aittir. Rabbinizin sizin için yarattığı eşleri bırakıp da, insanlar arasında, erkeklere mi yaklaşıyorsunuz? Doğrusu siz azmış bir milletsiniz" dedi.

    166-Kardeşleri Lut, onlara: "Allah'a karşı gelmekten sakınmaz mısınız? Doğrusu ben size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim. Artık Allah'tan sakının ve bana itaat edin. Buna karşı sizden bir ücret istemiyorum; benim ecrim ancak Alemlerin Rabbine aittir. Rabbinizin sizin için yarattığı eşleri bırakıp da, insanlar arasında, erkeklere mi yaklaşıyorsunuz? Doğrusu siz azmış bir milletsiniz" dedi.

    167-"Ey Lut! Bu sözlerinden vazgeçmezsen, mutlaka kovulacaksın" dediler.

    168-Lut: "Doğrusu yaptığınıza çok kızanlardanım. Rabbim! Beni ve ailemi bunların yapageldiği kötülükten kurtar" dedi.

    169-Lut: "Doğrusu yaptığınıza çok kızanlardanım. Rabbim! Beni ve ailemi bunların yapageldiği kötülükten kurtar" dedi.

    170-Bunun üzerine geride kalan yaşlı bir kadın dışında, onu ve ailesini, hepsini kurtardık.

    171-Bunun üzerine geride kalan yaşlı bir kadın dışında, onu ve ailesini, hepsini kurtardık.

    172-Diğerlerini yerle bir ettik.

    173-Üzerlerine de yağmur yağdırdık. Uyarılan fakat yola gelmeyenlerin yağmuru ne kötü idi!

    174-Şüphesiz bunda bir ders vardır, ama çoğu inanmamıştır.

    175-Doğrusu Rabbin güçlüdür, merhametlidir.

    176-Ormanlık yerde oturanlar, Eykeliler de peygamberleri yalanladı.

    177-Şuayb onlara: "Allah'a karşı gelmekten sakınmaz mısınız? Doğrusu ben size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim. Artık Allah'tan sakının ve bana itaat edin. Ben buna karşı sizden bir ücret istemiyorum, benim ecrim ancak Alemlerin Rabbine aittir. Ölçüyü tam yapın, eksiltenlerden olmayın. Doğru terazi ile tartın. İnsanların hakkını azaltmayın. Yeryüzünde bozgunculuk yaparak karışıklık çıkarmayın. Sizi ve daha önceki nesilleri yaratandan korkun" dedi.

    178-Şuayb onlara: "Allah'a karşı gelmekten sakınmaz mısınız? Doğrusu ben size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim. Artık Allah'tan sakının ve bana itaat edin. Ben buna karşı sizden bir ücret istemiyorum, benim ecrim ancak Alemlerin Rabbine aittir. Ölçüyü tam yapın, eksiltenlerden olmayın. Doğru terazi ile tartın. İnsanların hakkını azaltmayın. Yeryüzünde bozgunculuk yaparak karışıklık çıkarmayın. Sizi ve daha önceki nesilleri yaratandan korkun" dedi.

    179-Şuayb onlara: "Allah'a karşı gelmekten sakınmaz mısınız? Doğrusu ben size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim. Artık Allah'tan sakının ve bana itaat edin. Ben buna karşı sizden bir ücret istemiyorum, benim ecrim ancak Alemlerin Rabbine aittir. Ölçüyü tam yapın, eksiltenlerden olmayın. Doğru terazi ile tartın. İnsanların hakkını azaltmayın. Yeryüzünde bozgunculuk yaparak karışıklık çıkarmayın. Sizi ve daha önceki nesilleri yaratandan korkun" dedi.

    180-Şuayb onlara: "Allah'a karşı gelmekten sakınmaz mısınız? Doğrusu ben size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim. Artık Allah'tan sakının ve bana itaat edin. Ben buna karşı sizden bir ücret istemiyorum, benim ecrim ancak Alemlerin Rabbine aittir. Ölçüyü tam yapın, eksiltenlerden olmayın. Doğru terazi ile tartın. İnsanların hakkını azaltmayın. Yeryüzünde bozgunculuk yaparak karışıklık çıkarmayın. Sizi ve daha önceki nesilleri yaratandan korkun" dedi.

    181-Şuayb onlara: "Allah'a karşı gelmekten sakınmaz mısınız? Doğrusu ben size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim. Artık Allah'tan sakının ve bana itaat edin. Ben buna karşı sizden bir ücret istemiyorum, benim ecrim ancak Alemlerin Rabbine aittir. Ölçüyü tam yapın, eksiltenlerden olmayın. Doğru terazi ile tartın. İnsanların hakkını azaltmayın. Yeryüzünde bozgunculuk yaparak karışıklık çıkarmayın. Sizi ve daha önceki nesilleri yaratandan korkun" dedi.

    182-Şuayb onlara: "Allah'a karşı gelmekten sakınmaz mısınız? Doğrusu ben size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim. Artık Allah'tan sakının ve bana itaat edin. Ben buna karşı sizden bir ücret istemiyorum, benim ecrim ancak Alemlerin Rabbine aittir. Ölçüyü tam yapın, eksiltenlerden olmayın. Doğru terazi ile tartın. İnsanların hakkını azaltmayın. Yeryüzünde bozgunculuk yaparak karışıklık çıkarmayın. Sizi ve daha önceki nesilleri yaratandan korkun" dedi.

    183-Şuayb onlara: "Allah'a karşı gelmekten sakınmaz mısınız? Doğrusu ben size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim. Artık Allah'tan sakının ve bana itaat edin. Ben buna karşı sizden bir ücret istemiyorum, benim ecrim ancak Alemlerin Rabbine aittir. Ölçüyü tam yapın, eksiltenlerden olmayın. Doğru terazi ile tartın. İnsanların hakkını azaltmayın. Yeryüzünde bozgunculuk yaparak karışıklık çıkarmayın. Sizi ve daha önceki nesilleri yaratandan korkun" dedi.

    184-Şuayb onlara: "Allah'a karşı gelmekten sakınmaz mısınız? Doğrusu ben size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim. Artık Allah'tan sakının ve bana itaat edin. Ben buna karşı sizden bir ücret istemiyorum, benim ecrim ancak Alemlerin Rabbine aittir. Ölçüyü tam yapın, eksiltenlerden olmayın. Doğru terazi ile tartın. İnsanların hakkını azaltmayın. Yeryüzünde bozgunculuk yaparak karışıklık çıkarmayın. Sizi ve daha önceki nesilleri yaratandan korkun" dedi.

    185-"Sen ancak büyülenmişin birisin. Bizim gibi bir insandan başka bir şey değilsin. Doğrusu seni yalancılardan sanıyoruz. Eğer doğru sözlü isen göğün bir parçasını üstümüze düşür" dediler.

    186-"Sen ancak büyülenmişin birisin. Bizim gibi bir insandan başka bir şey değilsin. Doğrusu seni yalancılardan sanıyoruz. Eğer doğru sözlü isen göğün bir parçasını üstümüze düşür" dediler.

    187-"Sen ancak büyülenmişin birisin. Bizim gibi bir insandan başka bir şey değilsin. Doğrusu seni yalancılardan sanıyoruz. Eğer doğru sözlü isen göğün bir parçasını üstümüze düşür" dediler.

    188-Şuayb: "Rabbim yaptıklarınızı çok iyi bilir" dedi.

    189-Ama onu yalanladılar. Bunun üzerine onları bulutlu bir günün azabı yakaladı. Gerçekten o gün, azabı büyük bir gündü.

    190-Doğrusu bunda bir ders vardır. Fakat çoğu inanmamıştır.

    191-Rabbin şüphesiz güçlüdür, merhametlidir.

    192-Şüphesiz Kuran Alemlerin Rabbinin indirmesidir.

    193-Apaçık Arap diliyle, uyaranlardan olman için onu Cebrail senin kalbine indirmiştir.

    194-Apaçık Arap diliyle, uyaranlardan olman için onu Cebrail senin kalbine indirmiştir.

    195-Apaçık Arap diliyle, uyaranlardan olman için onu Cebrail senin kalbine indirmiştir.

    196-O, daha öncekilerin kitabında da zikredilmiştir.

    197-İsrailoğulları bilginlerinin bunu bilmeye bir delilleri yok muydu?

    198-Biz Kuran'ı Arapça bilmeyen kimselerden birine indirseydik de o bunları okusaydı yine de ona inanmazlardı.

    199-Biz Kuran'ı Arapça bilmeyen kimselerden birine indirseydik de o bunları okusaydı yine de ona inanmazlardı.

    200-Suçluların kalblerine Kuran'ı böylece sokarız da, can yakıcı azabı görmedikçe ona inanmazlar. Bu azap onlara haberleri olmadan geliverecektir.

    201-Suçluların kalblerine Kuran'ı böylece sokarız da, can yakıcı azabı görmedikçe ona inanmazlar. Bu azap onlara haberleri olmadan geliverecektir.

    202-Suçluların kalblerine Kuran'ı böylece sokarız da, can yakıcı azabı görmedikçe ona inanmazlar. Bu azap onlara haberleri olmadan geliverecektir.

    203-O zaman "Erteye bırakılmaz mıyız?" derler.

    204-Bizim azabımızı mı acele istiyorlardı?

    205-Söylesene, Biz onlara yıllar yılı nimetler vermiş olsak, sonra da tehdit edildikleri şey başlarına gelse, kendilerine verilmiş olan nimetler onlara bir fayda sağlar mı?

    206-Söylesene, Biz onlara yıllar yılı nimetler vermiş olsak, sonra da tehdit edildikleri şey başlarına gelse, kendilerine verilmiş olan nimetler onlara bir fayda sağlar mı?

    207-Söylesene, Biz onlara yıllar yılı nimetler vermiş olsak, sonra da tehdit edildikleri şey başlarına gelse, kendilerine verilmiş olan nimetler onlara bir fayda sağlar mı?

    208-Hiçbir kent halkını kendilerine öğüt veren uyarıcılar gelmeden yok etmedik. Biz zalim değiliz.

    209-Hiçbir kent halkını kendilerine öğüt veren uyarıcılar gelmeden yok etmedik. Biz zalim değiliz.

    210-Kuran'ı şeytanlar indirmemiştir.

    211-Bu onlara düşmez, zaten güçleri de yetmez.

    212-Doğrusu onlar vahyi dinlemekten uzak tutulmuşlardır.

    213-O halde sakın Allah'ın yanında başka tanrı tutup ona yalvarma, yoksa azap göreceklerden olursun.

    214-Önce en yakın hısımlarını uyar.

    215-Sana uyan müminleri kanatların altına al.

    216-Sana başkaldırırlarsa: "Yaptıklarınızdan uzağım" de.

    217-Senin kalkıp namaz kılanlar arasında bulunduğunu gören, güçlü ve merhametli olan Allah'a güven. Doğrusu O işitir ve bilir.

    218-Senin kalkıp namaz kılanlar arasında bulunduğunu gören, güçlü ve merhametli olan Allah'a güven. Doğrusu O işitir ve bilir.

    219-Senin kalkıp namaz kılanlar arasında bulunduğunu gören, güçlü ve merhametli olan Allah'a güven. Doğrusu O işitir ve bilir.

    220-Senin kalkıp namaz kılanlar arasında bulunduğunu gören, güçlü ve merhametli olan Allah'a güven. Doğrusu O işitir ve bilir.

    221-"Şeytanların kime indiğini size haber vereyim mi?" de.

    222-Onlar, günahkar iftiracıların hepsine iner.

    223-Bunlar şeytanlara kulak verirler, çoğu yalancıdırlar.

    224-O şairlere gelince; onlara azgınlar uyar.

    225-Onların her vadide şaşkın şaşkın dolaştıklarını ve yapmadıklarını yaptık dediklerini görmez misin?

    226-Onların her vadide şaşkın şaşkın dolaştıklarını ve yapmadıklarını yaptık dediklerini görmez misin?

    227-Ancak inanıp yararlı iş işleyenler, Allah'ı çok çok ananlar ve haksızlığa uğratıldıklarında haklarını alanlar bunun dışındadır. Haksızlık eden kimseler nasıl bir yıkılışla yıkılacaklarını anlayacaklardır.

  • Diyanet Vakfı

    1-Ta. Sin. Mim.

    2-Bunlar, apaçık Kitab'ın ayetleridir.

    3-(Resulüm!) Onlar iman etmiyorlar diye neredeyse kendine kıyacaksın!

    4-Biz dilesek, onların üzerine gökten bir mucize indiririz de, ona boyunları eğilip kalır.

    5-Kendilerine, o çok esirgeyici Allah'tan hiçbir yeni öğüt gelmez ki, ondan yüz çevirmesinler.

    6-Üstelik (ona) "yalandır" derler; fakat alay edip durdukları şeylerin haberleri yakında onlara gelecektir.

    7-Yeryüzüne bir bakmazlar mı! Orada her güzel çiftten nice bitkiler yetiştirdik.

    8-Şüphesiz bunlarda (Allah'ın kudretine) bir nişane vardır; ama çoğu iman etmezler.

    9-Şüphe yok ki Rabbin, mutlak galip ve engin merhamet sahibidir.

    10-Hani Rabbin Musa'ya: O zalimler güruhuna, Firavun'un kavmine git. Hala (başlarına gelecekten) sakınmayacaklar mı onlar? diye seslenmişti.

    11-Hani Rabbin Musa'ya: O zalimler güruhuna, Firavun'un kavmine git. Hala (başlarına gelecekten) sakınmayacaklar mı onlar? diye seslenmişti.

    12-Musa şöyle dedi: Rabbim! Doğrusu, beni yalancılıkla suçlamalarından korkuyorum.

    13-(Bu durumda) içim daralır, dilim dönmez; onun için Harun'a da elçilik ver.

    14-Onların bana isnad ettikleri bir suç da var. Bundan ötürü beni öldürmelerinden korkuyorum.

    15-Allah buyurdu: Hayır (seni asla öldüremezler)! İkiniz mucizelerimizle gidin. Şüphesiz ki, biz sizinle beraberiz, (her şeyi) işitmekteyiz.

    16-Haydi Firavun'a gidip deyin ki: Gerçekten biz, alemlerin Rabbi'nin elçisiyiz;

    17-İsrailoğullarını bizimle beraber gönder.

    18-(Kendisine Allah'ın emri tebliğ edilince Firavun) dedi ki: Biz seni çocukken himayemize alıp büyütmedik mi? Hayatının birçok yıllarını aramızda geçirmedin mi?

    19-Sonunda o yaptığın (kötü) işi de yaptın. Sen nankörün birisin!

    20-Musa: Ben, dedi, o işi o anda sonunun ne olacağını bilmeyerek yaptım

    21-Sizden korkunca da hemen aranızdan kaçtım. Sonra Rabbim bana hikmet bahşetti ve beni peygamberlerden kıldı.

    22-O nimet diye başıma kaktığın ise, (aslında) İsrailoğullarını kendine kul köle etmendir.

    23-Firavun şöyle dedi: Âlemlerin Rabbi dediğin de nedir?

    24-Musa cevap verdi: Eğer işin gerçeğini düşünüp anlayan kişiler olsanız, (itiraf edersiniz ki) O, göklerin, yerin ve ikisi arasında bulunan her şeyin Rabbidir.

    25-(Firavun) etrafında bulunanlara: İşitiyor musunuz? dedi.

    26-Musa dedi ki: O, sizin de Rabbiniz, daha önceki atalarınızın da Rabbidir.

    27-Firavun: Size gönderilen bu elçiniz mutlaka delidir, dedi.

    28-Musa devamla şunu söyledi: Şayet aklınızı kullansanız (anlarsınız ki), O, doğunun, batının ve ikisinin arasında bulunanların Rabbidir.

    29-Firavun: Benden başkasını tanrı edinirsen, andolsun ki seni zindanlıklardan ederim! dedi.

    30-Musa: Sana apaçık bir şey getirmiş olsam da mı? dedi.

    31-Firavun: Doğru söyleyenlerden isen, haydi getir onu! diye karşılık verdi.

    32-Bunun üzerine Musa asasını atıverdi; bir de ne görsünler, asa apaçık koca bir yılan (oluvermiş)!

    33-Elini de (koynundan) çıkardı; o da seyredenlere bembeyaz görünen (nur saçan bir şey oluvermiş)!

    34-Firavun, çevresindeki ileri gelenlere: Bu, dedi, doğrusu çok bilgili bir sihirbaz!

    35-Sizi sihiriyle yurdunuzdan çıkarmak istiyor. Şimdi ne buyurursunuz?

    36-Dediler ki: Onu ve kardeşini eğle ve şehirlere toplayıcı görevliler gönder;

    37-Ne kadar bilgisi derin sihirbaz varsa sana getirsinler.

    38-Böylece sihirbazlar belli bir günün tayin edilen vaktinde biraraya getirildi.

    39-Halka: Siz de toplanıyor musunuz (haydi hemen toplanın), denildi.

    40-(Firavun'un adamları:) Eğer üstün gelirlerse, herhalde sihirbazlara uyarız, dediler.

    41-Sihirbazlar geldiklerinde Firavun'a: Şayet biz üstün gelirsek, muhakkak bize bir ücret vardır değil mi? dediler.

    42-Firavun cevap verdi: Evet, o takdirde hiç şüphe etmeyin, gözde kimselerden de olacaksınız.

    43-Musa onlara: Ne atacaksanız atın! dedi.

    44-Bunun üzerine iplerini ve değneklerini attılar ve: Firavun'un kudreti hakkı için elbette bizler galip geleceğiz, dediler.

    45-Sonra Musa asasını attı; bir de ne görsünler, onların uydurduklarını yutuveriyor!

    46-(Bunu görünce) sihirbazlar derhal secdeye kapandılar.

    47-"Alemlerin Rabbine, iman ettik" dediler.

    48-"Musa ve Harun'un Rabbine iman ettik".

    49-Firavun, (kızgınlık içinde) dedi ki: Ben size izin vermeden ona iman ettiniz ha! Demek ki size sihiri öğreten büyüğünüzmüş o! Ama şimdi (size yapacağımı görecek ve) bileceksiniz: Andolsun, ellerinizi ve ayaklarınızı çaprazlama kestireceğim, hepinizi astıracağım!

    50-"Zararı yok, dediler, (nasıl olsa) biz şüphesiz Rabbimize döneceğiz."

    51-"Biz, ilk iman edenler olduğumuz için Rabbimizin hatalarımızı bağışlayacağını umarız."

    52-Musa'ya: Kullarımı geceleyin yola çıkar; çünkü takip edileceksiniz, diye vahyettik.

    53-Firavun da şehirlere (asker) toplayıcılar gönderdi:

    54-"Esasen bunlar, sayıları az, bölük pörçük bir cemaattır."

    55-"(Böyle iken) kesinkes bizi öfkelendirmişlerdir."

    56-"Biz ise, elbette uyanık (ve yekvücut) bir cemaatız." (diyor ve dedirtiyordu).

    57-Ama (sonunda) biz onları (Firavun ve kavmini), bahçelerden, pınarlardan, çıkardık.

    58-Hazinelerden ve değerli bir yerlerden.

    59-Böylece, bunlara İsrailoğullarını mirasçı yaptık.

    60-Derken (Firavun ve adamları) gün doğumunda onların ardına düştüler.

    61-İki topluluk birbirini görünce, Musa'nın adamları: İşte yakalandık! dediler.

    62-Musa: Asla! dedi, Rabbim şüphesiz benimledir, bana yol gösterecektir.

    63-Bunun üzerine Musa'ya: Asan ile denize vur! diye vahyettik. (Vurunca deniz) derhal yarıldı (on iki yol açıldı), her bölük koca bir dağ gibi oldu.

    64-Ötekilerini de oraya yaklaştırdık.

    65-Musa ve beraberinde bulunanların hepsini kurtardık.

    66-Sonra ötekilerini suda boğduk.

    67-Şüphesiz bunda bir ibret vardır; ama çokları iman etmiş değillerdir.

    68-Şüphesiz Rabbin, işte O, mutlak galip ve engin merhamet sahibidir.

    69-(Resulüm!) Onlara İbrahim'in haberini de naklet.

    70-Hani o, babasına ve kavmine: Neye tapıyorsunuz? demişti.

    71-"Putlara tapıyoruz ve onlara tapmaya devam edeceğiz" diye cevap verdiler.

    72-İbrahim: Peki, dedi, yalvardığınızda onlar sizi işitiyorlar mı?

    73-Yahut size fayda ya da zarar verebiliyorlar mı?

    74-Şöyle cevap verdiler: Hayır, ama biz babalarımızı böyle yapar bulduk.

    75-İbrahim dedi ki: İyi ama, neye taptığınızı (biraz olsun) düşündünüz mü?

    76-"İster siz, ister eski atalarınız"

    77-İyi bilin ki onlar benim düşmanımdır; ancak alemlerin Rabbi (benim dostumdur);

    78-Beni yaratan ve bana doğru yolu gösteren O'dur.

    79-Beni yediren, içiren O'dur.

    80-Hastalandığım zaman bana şifa veren O'dur.

    81-Benim canımı alacak, sonra beni diriltecek O'dur.

    82-Ve hesap günü hatalarımı bağışlayacağını umduğum O'dur.

    83-Rabbim! Bana hikmet ver ve beni iyiler arasına kat.

    84-Bana, sonra gelecekler içinde, iyilikle anılmak nasip eyle!

    85-Beni, Naim cennetinin varislerinden kıl.

    86-Babamı da bağışla (ona tevbe ve iman nasip et). Çünkü o sapıklardandır.

    87-(İnsanların) dirilecekleri gün, beni mahcup etme.

    88-O gün, ne mal fayda verir ne de evlat.

    89-Ancak Allah'a kalb-i selim (temiz bir kalp) ile gelenler (o günde fayda bulur).

    90-(O gün) cennet, takva sahiplerine yaklaştırılır.

    91-Cehennem de azgınlara apaçık gösterilir.

    92-Onlara: Allah'tan gayrı taptıklarınız hani nerede? denilir.

    93-Size yardım edebiliyorlar mı veya kendilerine (olsun) yardımları dokunuyor mu?.

    94-Onlar ve azgınlar oraya tepetaklak (cehenneme) atılırlar.

    95-İblis bütün orduları da.

    96-Orada birbirleriyle çekişerek şöyle derler:

    97-Vallahi, biz gerçekten apaçık bir sapıklık içindeymişiz.

    98-Çünkü biz sizi alemlerin Rabbi ile eşit tutuyorduk.

    99-Bizi ancak o günahkarlar saptırdı.

    100-"Şimdi artık bizim ne şefaatçilerimiz var".

    101-"Ne de yakın bir dostumuz".

    102-Ah keşke bizim için (dünyaya) bir dönüş daha olsa da, müminlerden olsak!

    103-Bunda elbet (alınacak) büyük bir ders vardır; ama çokları iman etmezler.

    104-Şüphesiz Rabbin, işte O, mutlak galip ve engin merhamet sahibidir.

    105-Nuh kavmi de peygamberleri yalancılıkla suçladılar.

    106-Kardeşleri Nuh onlara şöyle demişti: (Allah'a karşı gelmekten) sakınmaz mısınız?

    107-Bilin ki ben, size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim.

    108-Artık Allah'a karşı gelmekten sakının ve bana itaat edin.

    109-Buna karşı sizden hiçbir ücret istemiyorum. Benim ecrimi verecek olan, ancak alemlerin Rabbidir.

    110-Onun için, Allah'tan korkun ve bana itaat edin.

    111-Onlar şöyle cevap verdiler: Sana düşük seviyeli kimseler tabi olup dururken, biz sana iman eder miyiz hiç!

    112-Nuh dedi ki: Onların yaptıkları hakkında bilgim yoktur.

    113-Onların hesabı ancak Rabbime aittir. Bir düşünseniz!

    114-Ben iman eden kimseleri kovacak değilim.

    115-Ben ancak apaçık bir uyarıcıyım.

    116-Dediler ki: Ey Nuh! (Bu davadan) vazgeçmezsen, iyi bil ki, taşlanmışlardan olacaksın!

    117-Nuh: Rabbim! dedi, kavmim beni yalancılıkla suçladı.

    118-Artık benimle onların arasında sen hükmünü ver. Beni ve beraberimdeki müminleri kurtar.

    119-Bunun üzerine biz onu ve beraberindekileri, o dolu geminin içinde (taşıyarak) kurtardık.

    120-Sonra da geri kalanları suda boğduk.

    121-Doğrusu bunda büyük bir ders vardır; ama çokları iman etmezler.

    122-Şüphesiz Rabbin, işte O, mutlak galip ve engin merhamet sahibidir.

    123-Âd (kavmi) de peygamberleri yalancılıkla suçladı.

    124-Kardeşleri Hud onlara şöyle demişti: (Allah'a karşı gelmekten) sakınmaz mısınız?

    125-Bilin ki, ben size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim.

    126-Artık Allah'a karşı gelmekten sakının ve bana itaat edin.

    127-Buna karşı sizden hiçbir ücret istemiyorum. Benim ecrimi verecek olan, ancak alemlerin Rabbidir.

    128-Siz her yüksek yere bir alamet dikerek eğleniyor musunuz?

    129-Temelli kalacağınızı umarak sağlam yapılar mı ediniyorsunuz?

    130-Yakaladığınız zaman, zorbalar gibi mi yakalıyorsunuz?

    131-Artık Allah'tan korkun ve bana itaat edin.

    132-Bildiğiniz şeyleri size bol bol veren, Allah'dan korkun.

    133-"O size verdi: davarlar, oğullar".

    134-"Bahçeler çeşmeler." (Allah'a karşı gelmek) den sakının.

    135-Doğrusu sizin hakkınızda muazzam bir günün azabından endişe ediyorum.

    136-(Onlar) şöyle dediler: Sen öğüt versen de, vermesen de bizce birdir.

    137-Bu, öncekilerin geleneğinden başka bir şey değildir.

    138-Biz azaba uğratılacak da değiliz.

    139-Böylece onu yalancılıkla suçladılar; biz de kendilerini helak ettik. Doğrusu bunda büyük bir ibret vardır; ama çokları iman etmezler.

    140-Şüphesiz Rabbin, işte O, mutlak galip ve engin merhamet sahibidir.

    141-Semud (kavmi) de peygamberleri yalancılıkla suçladı.

    142-Kardeşleri Salih onlara şöyle demişti: (Allah'a karşı gelmekten) sakınmaz mısınız?

    143-Bilin ki, ben size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim.

    144-Artık Allah'a karşı gelmekten sakının ve bana itaat edin.

    145-Buna karşı sizden hiçbir ücret istemiyorum. Benim ecrimi verecek olan, ancak alemlerin Rabbidir.

    146-Siz burada, güven içinde bırakılacak mısınız (sanırsınız)?

    147-"Böyle bahçelerde, çeşme başlarında?"

    148-"Ekinlerin, salkımları sarkmış hurmalıkların arasında?"

    149-(Böyle sanıp) dağlardan ustaca evler yontuyorsunuz (oyup yapıyorsunuz).

    150-Artık Allah'tan korkun ve bana itaat edin.

    151-"O aşırıların emrine uymayın."

    152-"Yeryüzünde bozgunculuk yapıp dirlik düzenlik vermeyenler(in sözüyle hareket etmeyin).

    153-Dediler ki: Sen, olsa olsa iyice büyülenmiş birisin!

    154-Sen de ancak bizim gibi bir insansın. Eğer doğru söyleyenlerden isen, haydi bize bir mucize getir.

    155-Salih: İşte (mucize) bu dişi devedir; onun bir su içme hakkı vardır, belli bir günün içme hakkı da sizindir, dedi.

    156-Ona bir kötülükle ilişmeyin, yoksa sizi muazzam bir günün azabı yakalayıverir.

    157-Buna rağmen onlar deveyi kestiler; ama pişman da oldular.

    158-Bunun üzerine onları azap yakaladı. Doğrusu bunda, büyük bir ders vardır; ama çokları iman etmezler.

    159-Şüphesiz Rabbin, işte O, mutlak galip ve engin merhamet sahibidir.

    160-Lut kavmi de peygamberleri yalancılıkla suçladı.

    161-Kardeşleri Lut onlara şöyle demişti: (Allah'a karşı gelmekten) sakınmaz mısınız?

    162-Bilin ki, ben size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim.

    163-Artık Allah'a karşı gelmekten sakının ve bana itaat edin.

    164-Buna karşı sizden hiçbir ücret istemiyorum. Benim ecrimi verecek olan, ancak alemlerin Rabbidir.

    165-Rabbinizin sizler için yarattığı eşlerinizi bırakıp da, insanlar içinden erkeklere mi yaklaşıyorsunuz? Doğrusu siz sınırı aşmış (sapık) bir kavimsiniz!

    166-Rabbinizin sizler için yarattığı eşlerinizi bırakıp da, insanlar içinden erkeklere mi yaklaşıyorsunuz? Doğrusu siz sınırı aşmış (sapık) bir kavimsiniz!

    167-Onlar şöyle dediler: Ey Lut! (Bu davadan) vazgeçmezsen, iyi bil ki, sürgün edilmişlerden olacaksın!

    168-Lut: Doğrusu, dedi, ben sizin bu işinizden tiksinmekteyim!

    169-Rabbim! Beni ve ailemi, onların yapageldiklerinden (vebalinden) kurtar.

    170-Bunun üzerine onu ve bütün ailesini kurtardık.

    171-Ancak bir kocakarı müstesna. O, geride kalanlardan (oldu).

    172-Sonra diğerlerini helak ettik.

    173-Üzerlerine öyle bir yağmur yağdırdık ki... Uyarılanların (fakat yola gelmeyenlerin) yağmuru ne de kötü!

    174-Elbet bunda büyük bir ibret vardır; fakat çokları iman etmezler.

    175-Şüphesiz Rabbin, işte O, mutlak galip ve engin merhamet sahibidir.

    176-Eyke halkı da peygamberleri yalancılıkla suçladı.

    177-Şuayb onlara şöyle demişti: (Allah'a karşı gelmekten) sakınmaz mısınız?

    178-Bilin ki, ben size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim.

    179-Artık Allah'a karşı gelmekten sakının ve bana itaat edin.

    180-Buna karşı sizden hiçbir ücret istemiyorum. Benim ücretimi verecek olan, ancak alemlerin Rabbidir.

    181-Ölçüyü tastamam yapın, (insanların hakkını) eksik verenlerden olmayın.

    182-Doğru terazi ile tartın.

    183-İnsanların hakkı olan şeyleri kısmayın. Yeryüzünde bozgunculuk yaparak karışıklık çıkarmayın.

    184-Sizi ve önceki nesilleri yaratan (Allah) dan korkun.

    185-Onlar şöyle dediler: Sen, olsa olsa iyice büyülenmiş birisin!

    186-Sen de, ancak bizim gibi bir beşersin. Bilki, biz seni ancak yalancılardan biri sayıyoruz.

    187-Şayet doğru sözlülerden isen, üstümüze gökten azap yağdır.

    188-Şuayb: Rabbim yaptıklarınızı en iyi bilendir, dedi.

    189-Velhasıl onu yalancı saydilar da, kendilerini o gölge gününün azabı yakalayıverdi. Gerçekten o, muazzam bir günün azabı idi!

    190-Doğrusu bunda büyük bir ders vardır; ama çokları iman etmezler.

    191-Şüphesiz Rabbin, işte O, mutlak galip ve engin merhamet sahibidir.

    192-Muhakkak ki o (Kur'an) alemlerin Rabbinin indirmesidir.

    193-(Resulüm!) Onu Ruhu'l-emin (Cebrail) indirdi.

    194-Senin kalbine; uyarıcılardan olman için,

    195-Apaçık Arapça bir dille.

    196-O, şüphesiz daha öncekilerin kitaplarında da vardır.

    197-Beni İsrail bilginlerinin onu bilmesi, onlar için bir delil değil midir?

    198-Biz onu Arapça bilmeyenlerden birine indirseydik de,

    199-Bunu onlara o okusaydı, yine ona iman etmezlerdi.

    200-Onu günahkarların kalplerine böyle soktuk.

    201-Onun için, acıklı azabı görünceye kadar ona iman etmezler.

    202-İşte bu (azap) onlara, kendileri farkında olmadan, ansızın geliverecektir.

    203-O zaman: Bize (iman etmemiz için) mühlet verilir mi acaba? diyeceklerdir.

    204-(Durmadan mucize talebiyle) onlar bizim azabımızı mı çarçabuk istiyorlardı?

    205-Ne dersin! Eğer biz onları yıllarca yaşatsak.

    206-Sonra tehdit edilmekte oldukları (azap) başlarına gelse!

    207-Faydalandırıldıkları nimetler onlara hiç yarar sağlamayacaktır.

    208-Bununla birlikte hangi memleketi, helak ettikse muhakkak onu uyarıcı (peygamberleri) olmuştur.

    209-(Onlar)ihtar edilmiştir ve biz zülmetmiş değilizdir.

    210-O'nu (Kur'an'ı) şeytanlar indirmedi.

    211-Bu onlara düşmez; zaten güçleri de yetmez.

    212-Şüphesiz onlar, vahyi işitmekten uzak tutulmuşlardır.

    213-O halde sakın Allah ile beraber başka tanrıya kulluk edip yalvarma, sonra azap edilenlerden olursun!

    214-(Önce) en yakın akrabanı uyar.

    215-Sana uyan müminlere (merhamet) kanadını indir.

    216-Şayet sana karşı gelirlerse de ki: Ben sizin yaptıklarınızdan muhakkak ki uzağım.

    217-Sen O mutlak galip ve engin merhamet sahibine güvenip dayan.

    218-O ki, (gece namaza) kalktığın zaman seni görüyor.

    219-Secde edenler arasında dolaşmanı da (görüyor).

    220-Çünkü her şeyi işiten, her şeyi bilen O'dur.

    221-Şeytanların ise kime ineceğini size haber vereyim mi?

    222-Onlar, günaha, iftiraya düşkün olan herkesin üstüne inerler.

    223-Bunlar, (şeytanlara) kulak verirler ve onların çoğu yalancıdırlar.

    224-Şairler(e gelince), onlara da sapıklar uyarlar.

    225-Baksana onlar her vadide şaşkın şaşkın dolaşırlar.

    226-Ve onlar yapamayacakları şeyleri söylerler.

    227-Ancak iman edip iyi işler yapanlar, Allah'ı çok çok ananlar ve haksızlığa uğratıldıklarında kendilerini savunanlar başkadır. Haksızlık edenler, hangi dönüşe (hangi akıbete) döndürüleceklerini yakında bileceklerdir.

  • Edip Yüksel

    1-TT. S. M.

    2-Bunlar (harfler), açıklayıcı kitabın mucizeleridir.

    3-İnanmıyorlar diye kendini kahrediyor olabilirsin

    4-Dilesek onların üzerine gökten bir mucize indiririz de ona boyun eğip kalırlar.

    5-Her ne zaman Rahman'dan kendilerine yeni bir mesaj gelse, mutlaka ondan yüz çevirirler.

    6-Yalanladıkları için, eğlenceye aldıkları şeylerin haberleri kendilerine ulaşacaktır.

    7-Yeryüzüne bakmazlar mı, onda değişik türden nice güzel bitkiler bitirmişiz.

    8-Bunda bir işaret vardır. Ama çokları inanacak değildir.

    9-Kuşkusuz senin Rabbin Güçlüdür, Rahimdir.

    10-Bir zamanlar Rabbin Musa'ya seslenmişti: "O zalim topluma git."

    11-"Firavun'un halkına; dinleyip düzelmiyecekler mi?"

    12-Dedi ki, "Rabbim, onların beni yalanlamalarından korkuyorum."

    13-"Göğsüm daralıyor, dilim açılmıyor; kardeşim Harun'u gönder."

    14-"Ayrıca, onların yanında suçlu biriyim. Korkarım ki beni öldürsünler."

    15-Dedi ki, "Hayır, siz ikiniz ayetler (vahiy ve mucizeler) imizle gidin. Biz sizinle birlikteyiz; dinliyoruz."

    16-"İkiniz Firavun'a varıp deyin ki, 'Biz evrenlerin Rabbinin elçileriyiz."

    17-"İsrail oğullarını bizimle birlikte gönder."

    18-Dedi ki, "Biz seni daha bebekken alıp yetiştirmedik mi ve hayatının nice yıllarını aramızda geçirmedin mi?"

    19-"Sonunda yapacağını yaptın. Sen nankör birisin."

    20-Dedi ki, "O işi yaptığım zaman yanlış yoldaydım."

    21-"Sonra, sizden korktuğum için sizden kaçtım ve Rabbim bana bilgelik verip beni elçilikle görevlendirdi."

    22-"Başıma kaktığın bu iyilik de, İsrail oğullarını köleleştirmen yüzündendir!"

    23-Firavun, "Evrenlerin Rabbi de ne demek?" dedi.

    24-Dedi ki, "Kesinlikle inanacaksanız O, göklerin, yerin ve aralarındakilerin Rabbidir."

    25-Etrafındakilere dönerek, "İşitiyor musunuz?" dedi.

    26-Dedi ki, "Sizin Rabbiniz ve evvelki atalarınızın Rabbidir."

    27-Dedi ki, "Size gönderilen elçi, kesinlikle bir deli."

    28-Dedi ki, "Aklınızı kullanıyorsanız, O doğunun, batının ve aralarındakilerin de Rabbidir."

    29-Dedi ki, "Benden başka bir tanrı (otorite) edinirsen seni hapis cezasına çarpacağım."

    30-Dedi ki, "Size apaçık bir şey getirmiş olsam da mı?"

    31-Dedi ki, "Doğru sözlüysen getir bakalım onu."

    32-Değneğini atınca apaçık bir yılan oluverdi.

    33-Elini çıkarınca bakanlara bembeyaz görünüverdi.

    34-Çevresindeki ileri gelenlere dedi ki, "Bu, gerçekten çok usta bir büyücü imiş."

    35-"Büyüsüyle sizi toprağınızdan çıkarmak istiyor. Ne önerirsiniz?"

    36-Dediler ki, "Onu ve kardeşini alıkoy ve kentlere toplayıcılar gönder de,"

    37-"Sana tüm usta büyücüleri getirsinler."

    38-Belirlenmiş günün randevusu için büyücüler bir araya getirildiler.

    39-Halka da, "Siz de toplanır mısınız?" denildi.

    40-"Büyücüler üstün gelirse onlara uyabiliriz."

    41-Büyücüler geldiklerinde Firavun'a, "Eğer biz üstün gelirsek bize bir ücret ödenecek mi?" dediler.

    42-"Evet," dedi, "Hatta siz benim konseyime gireceksiniz."

    43-Musa onlara, "Atacağınızı atın," dedi.

    44-İplerini ve değneklerini attılar, "Firavun'un onuru için biz üstün geleceğiz," dediler.

    45-Sonra Musa değneğini attı; hemen onların uydurduklarını yutmaya başladı.

    46-Büyücüler secdeye kapandılar.

    47-Dediler, "Evrenlerin Rabbine inandık,"

    48-"Musa'nın ve Harun'un Rabbine..."

    49-Dedi ki, "Ben size izin vermeden mi ona inandınız? O, size büyücülüğü öğreten ustanız olmalı. Şimdi göreceksiniz: Ellerinizi, ayaklarınızı çaprazlama keseceğim ve hepinizi asacağım."

    50-"Umurumuzda değil," dediler, "Biz zaten Rabbimize döneceğiz."

    51-"İlk inananlar olduğumuz için umarız ki Rabbimiz hatalarımızı bağışlar."

    52-Musa'ya, "Kullarımı yola çıkar, siz izleneceksiniz," diye vahyettik.

    53-Firavun, kentlere kitle propagandacıları gönderdi:

    54-"Bunlar küçük bir çetedir."

    55-"Bize karşı öfkeyle ayaklanmaktadırlar."

    56-"Biz ise çoğunluk olarak alarmda olmalıyız."

    57-Sonunda, onları çıkardık: Bahçelerden, çeşmelerden,

    58-Hazinelerden, yüksek makamlardan...

    59-Daha sonra onları İsrail oğullarına miras yaptık.

    60-Onları doğuya doğru izlediler.

    61-Her iki topluluk birbirini görünce, Musa'nın arkadaşları, "İşte yakalanıyoruz," dediler.

    62-"Asla. Rabbim benimle birliktedir; bana bir çıkış yolu gösterecektir," dedi.

    63-Musa'ya, "Değneğini denize vur," diye vahyettik. Bunun üzerine yarıldı ve her bölüm koca bir tepe gibi oldu.

    64-Sonra, diğerlerini yaklaştırdık.

    65-Musa'yı ve kendisiyle beraber olan herkesi kurtardık.

    66-Sonra, diğerlerini boğduk.

    67-Elbette bunda bir ders vardır; ama çokları inanmazlar.

    68-Kuşkusuz, senin Rabbin Üstündür, Rahimdir.

    69-Onlara İbrahim'in tarihini anlat.

    70-Babasına ve halkına, "Neye tapıyorsunuz?" demişti.

    71-"Heykellere tapıyoruz; biz kendimizi onlara adamış bulunuyoruz," dediler.

    72-"Kendilerini çağırdığınızda sizi işitiyorlar mı?" dedi,

    73-"Yahut size yarar veya zarar verebiliyorlar mı?"

    74-"Hayır; ancak biz atalarımızın böyle yaptıklarını gördük," dediler.

    75-"Peki," dedi, "Tapmakta olduklarınızı gördünüz mü,"

    76-"Siz ve geçmiş atalarınız?"

    77-"Onlar benim düşmanımdır; yalnız Evrenlerin Rabbi hariç;"

    78-"Beni yaratan ve bana yol gösteren O'dur."

    79-"Beni yediren ve içiren O'dur."

    80-"Hastalandığım zaman bana şifa veren O'dur."

    81-"Beni öldüren ve sonra dirilten O'dur."

    82-" Yargı gününde, kusurlarımı bağışlayacağını umduğum da O'dur."

    83-"Rabbim, bana bilgelik ver ve beni iyiler arasına kat."

    84-"Beni, sonraki nesiller için iyi bir örnek kıl."

    85-"Beni, Nimetler Cennetine varis olanlardan yap."

    86-"Babamı bağışla, zira o sapıtmış bulunuyor."

    87-"Diriliş gününde beni utandırma."

    88-O gün, paranın ve çocukların yararı olmayacaktır.

    89-ALLAH'a mükemmel bir kalp ile gelenler hariç.

    90-Erdemlilere cennet sunulacaktır.

    91-Azgınlar için de cehennem ortaya konacaktır.

    92-Onlara şöyle denir, "Hani taptıklarınız nerede -"

    93-"- O ALLAH'tan başka? Size şimdi yardım edebiliyorlar mı? Kendilerine bile yardımları dokunabiliyor mu?"

    94-Azgınlarla birlikte tepetakla oraya atılacaklardır

    95-İblis'in tüm askerleri de...

    96-Orada çekişerek şöyle konuşacaklar:

    97-"ALLAH'a andolsun, biz gerçekten çok açık bir sapıklık içinde imişiz."

    98-"Çünkü sizi evrenlerin Rabbine denk tutuyorduk."

    99-"Bizi saptıranlar suçlulardı."

    100-"Şimdi bizim ne şefaatçımız var."

    101-"Ne de yakın bir dostumuz."

    102-"Bir şansımız daha olsaydı da, inananlar olsaydık."

    103-Bunda bir ders var; ancak çoğunluk inanmaz.

    104-Kuşkusuz senin Rabbin Üstündür, Rahim'dir.

    105-Nuh'un halkı elçileri yalanladı.

    106-Kardeşleri Nuh onlara demişti ki, "Dinleyip erdemli davranmaz mısınız?"

    107-"Ben size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim."

    108-"ALLAH'ı dinleyip bana uymalısınız."

    109-"Buna karşılık sizden herhangi bir ücret te istemiyorum. Benim ücretim, ancak evrenlerin Rabbine aittir."

    110-"ALLAH'ı dinleyip bana uymalısınız."

    111-Dediler ki, "Seni izleyenler bayağı ve kötü kimseler iken, nasıl olur da sana inanırız?"

    112-Dedi ki, "Onların yaptıklarından bir bilgim yok."

    113-"Hesapları, yalnız Rabbime aittir; keşke anlasanız."

    114-"Kesinlikle hiç bir inananı kovamam."

    115-"Ben ancak apaçık bir uyarıcıyım."

    116-Dediler ki, "Bak Nuh, bu davranışına bir son vermezsen taşlananlardan olacaksın."

    117-Dedi ki, "Rabbim, halkım beni yalanladı."

    118-"Benimle onların arasını aç; beni ve beraberimdeki inananları kurtar."

    119-Onu ve yanındakileri yüklü bir gemiyle kurtardık.

    120-Sonra bunun ardından, geride kalanları boğduk.

    121-Bunda bir ders var; ancak çoğunluk inanmaz.

    122-Kuşkusuz senin Rabbin Üstündür, Rahimdir.

    123-Ad (halkı) da elçileri yalanladı.

    124-Kardeşleri Hud onlara demişti ki, "Erdemli davranmaz mısınız?"

    125-"Ben, size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim."

    126-"ALLAH'ı dinleyip bana uyun."

    127-"Buna karşılık sizden herhangi bir ücret te istemiyorum. Benim ücretim, ancak evrenlerin Rabbine aittir."

    128-"Her tepenin üzerine bir işaret (bir yapı) yerleştirip oyalanıyor musunuz?"

    129-"Ebedi kalırsınız diye sağlam yapılar mı edinirsiniz?"

    130-"Yakaladığınız vakit acımasız yakalıyorsunuz."

    131-"ALLAH'ı dinleyip bana uymalısınız."

    132-"Bildiğiniz her şeyi size vereni dinleyin."

    133-"Size çiftlik hayvanları ve çocuklar verdi."

    134-"Üstelik bahçeler, pınarlar..."

    135-"Sizin için müthiş bir günün cezasından korkarım."

    136-Dediler ki, "Öğüt versen de vermesen de bizce birdir."

    137-"Bu, bizden öncekilerin izlediği yaşantı biçimidir."

    138-"Biz, cezalandırılacak da değiliz."

    139-Böylece onu yalanladılar. Nihayet biz de onları yok ettik. Bunda bir ders var; ancak çoğunluk inanmaz.

    140-Kuşkusuz senin Rabbin Üstündür, Rahimdir.

    141-Semud (halkı) da elçileri yalanladı.

    142-Kardeşleri Salih onlara demişti ki, "Erdemli olmaz mısınız?"

    143-"Ben size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim."

    144-"ALLAH'ı dinleyip bana uymalısınız."

    145-"Buna karşılık sizden bir ücret te istemiyorum. Benim ücretimi ancak evrenlerin Rabbi öder."

    146-"Şurada güvenlik içinde mi bırakılacaksınız?"

    147-"Bahçeler, pınarlar, "

    148-"Ekinler ve olgun meyveli hurmalıklar içindesiniz."

    149-"Ve dağlardan lüks köşkler yontuyorsunuz."

    150-"ALLAH'ı dinleyip beni izlemelisiniz."

    151-"Sınırı aşanların emrine uymayın."

    152-"Onlar yeryüzünde iyilik değil kötülük işlerler."

    153-Dediler ki, "Sen büyülenmişsin."

    154-"Sen bizim gibi bir insansın. Doğru sözlü isen bize bir mucize getir bakalım."

    155-Dedi ki, "İşte şu deve. Onun su içeceği belli bir zamanı vardır. Sizin de su içeceğiniz belli bir gününüz vardır."

    156-"Ona bir kötülük dokundurmayın. Yoksa büyük bir günün cezasına çarpılırsınız."

    157-Nihayet onu kestiler; ancak pişman oldular.

    158-Ve ceza onları yakaladı. Bunda bir ders var; ancak çoğunluk inanmaz."

    159-Kuşkusuz senin Rabbin Üstündür, Rahimdir.

    160-Lut'un halkı da elçileri yalanladı.

    161-Kardeşleri Lut onlara demişti ki, "Erdemli olmayacak mısınız?"

    162-"Ben size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim."

    163-"ALLAH'ı dinleyip bana uyun."

    164-"Buna karşı sizden herhangi bir ücret de istemiyorum. Benim ücretim ancak evrenlerin Rabbine aittir."

    165-"Siz halkın arasından erkeklere mi yöneliyorsunuz?"

    166-"Rabbinizin sizin için yarattığı eşlerinizi terkederek? Siz gerçekten haddi çok aşan bir toplumsunuz."

    167-Dediler, "Bak Lut, bu tavrına son vermezsen sürülenlerden olacaksın."

    168-Dedi ki, "Ben, bu davranışınızı iğrenç buluyorum."

    169-"Rabbim, beni ve ailemi bu yaptıklarından kurtar."

    170-Onu ve tüm ailesini kurtardık

    171-Yalnız bir yaşlı kadın hariç; geride kalanlardan idi.

    172-Sonra diğerlerini yerle bir ettik.

    173-Üzerlerine bir çeşit yağmur yağdırdık; uyarılanların yağmuru ne felaketli bir yağmurdur.

    174-Bunda bir ders var; ancak çokları inanmaz.

    175-Kuşkusuz senin Rabbin Üstündür, Rahimdir.

    176-Eyke halkı da elçileri yalanladı.

    177-Kardeşleri Şuayb onlara demişti ki, "Erdemli olmayacak mısınız?"

    178-"Ben size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim."

    179-"ALLAH'ı dinleyin ve beni izleyin."

    180-"Buna karşı sizden herhangi bir ücret te istemiyorum. Benim ücretim ancak evrenlerin Rabbine aittir."

    181-"Ölçüyü tam uygulayın. Kandıranlardan olmayın."

    182-"Doğru ölçek ile tartınız."

    183-"Halkın hakkını kısmayın ve yeryüzünde kötülük işleyerek karışıklık çıkarmayın."

    184-"Sizi ve önceki nesilleri yaratanı sayıp dinleyin."

    185-Dediler ki, "Sen büyülenmişsin."

    186-"Sen sadece bizim gibi bir insansın ve biz senin yalan söylediğine inanıyoruz."

    187-"Doğru sözlü isen üzerimize gökten kütleler indir."

    188-Dedi ki, "Rabbim sizin ne yaptığınızı çok iyi bilir."

    189-Onu yalanladılar ve sonuç olarak Sayvan Gününün cezası kendilerini yakaladı; müthiş bir günün cezasıydı.

    190-Bunda bir ders var; ancak çoğunluk inanmaz.

    191-Kuşkusuz, senin Rabbin Üstündür, Rahimdir.

    192-Bu, evrenlerin Rabbinin indirdiği vahiydir.

    193-Onu Güvenilir Ruh (Cebrail) indirmiştir.

    194-Senin kalbine... Uyarıcılardan biri olasın diye.

    195-Apaçık Arapça bir dille.

    196-Daha önceki kitaplarda da anılmıştır.

    197-İsrailoğulları bilginlerinin onu bilmiş olması onlar için yeterli bir delil oluşturmuyor mu?

    198-Onu bir takım yabancılara indirseydik,

    199-Ve onu onlara okusaydı ona inanmıyacaklardı.

    200-İşte biz onu suçluların kalplerine böylece (yabancı bir dil gibi) sokarız.

    201-Acı azabı görünceye kadar ona inanmazlar.

    202-Onlara ansızın, beklemedikleri bir anda gelecektir.

    203-O zaman, "Bize biraz daha süre verilmez mi?" derler.

    204-Onlar, hâlâ cezamıza karşı meydan mı okuyorlar?

    205-Gördüğün gibi, biz onları yıllarca yaşatsak

    206-Ve sonra kendilerine söz verilen başlarına gelse,

    207-O tattıkları nimetler kendilerine bir yarar sağlamaz.

    208-Biz uyarıcıları olmayan hiç bir kenti yok etmedik.

    209-Bu bir uyarı ve mesajdır; çünkü biz haksızlık etmeyiz.

    210-Onu şeytanlar indirmemiştir.

    211-Onlar bunu ne yaparlar, ne de becerirler.

    212-Çünkü onlar işitmekten men edilmişlerdir.

    213-ALLAH ile birlikte bir başka tanrı çağırma; yoksa cezalandırılırsın.

    214-Sana en yakın olan insanları uyar.

    215-Ve seni izleyen inananlara kanadını indir.

    216-Sana karşı gelirlerse, "Yaptıklarınızdan uzağım," de.

    217-Üstün ve Rahman olana güven.

    218-O ki (ibadet ve düşünme için) kalktığın/uyandığın zaman seni görür.

    219-Ve senin secde edenler arasındaki hareketini de.

    220-Çünkü O İşitendir, Bilendir.

    221-Şeytanların kime indiğini size bildireyim mi?

    222-Onlar her günahkar iftiracıya iner.

    223-Kulak verirler; ancak çoğu yalancıdır.

    224-Şairlere ise azgınlar uyar.

    225-Onların her vadide koştuklarını (duruma göre yön değiştirdiklerini) görmez misin?

    226-Ve onlar yapmadıkları şeyleri söylerler.

    227-Ancak inananlar, erdemli davrananlar, ALLAH'ı çok ananlar ve haksızlığa karşı mücadele edenler hariç. Zalimler, nasıl bir devrim ile devrileceklerini bileceklerdir.

  • Elmalılı Hamdi Yazır

    1-Tâ, Sîn, Mîm.

    2-Bunlar sana apaçık kitabın âyetleridir.

    3-(Resulüm!) Onlar iman etmiyorlar diye adeta kendine kıyacaksın!

    4-Biz dilersek onların üzerlerine gökten bir âyet (mucize) indiririz de, ona boyunları eğilekalır.

    5-Bununla beraber kendilerine O Rahmân'dan yeni bir öğüt gelmeyedursun, ille ondan yüz çevirirler.

    6-Üstelik (ona) "yalandır" dediler; fakat onlara alay edip durdukları şeyin haberleri yakında gelecektir.

    7-Yeryüzüne bir bakmadılar mı? Biz orada her güzel çiftten nice bitkiler yetiştirmişiz.

    8-Şüphesiz ki bunda mutlak bir âyet (nişane) vardır; ama onların çoğu iman etmezler.

    9-Ve şüphe yok ki Rabbin, galip ve engin merhamet sahibidir.

    10-Bir vakit de Rabbin, Musa'ya nida edip "Git o zalim kavme" dedi.

    11-"Firavun kavmine, hâlâ sakınmayacaklar mı?"

    12-(Musa) şöyle seslendi: "Ya Rab! Doğrusu ben korkarım ki beni yalancı sayarlar."

    13-"Ve göğsüm daralır, dilim dönmez, onun için Harun'a da elçilik ver."

    14-"Hem onların bana isnad ettikleri bir suç var. Ondan dolayı korkarım ki, hemen beni öldürürler."

    15-(Allah): "Hayır hayır" buyurdu, "haydi ikiniz âyetlerimizle (mucizelerimizle) gidin. Şüphesiz ki, biz sizinle beraberiz. (Onları) işitiyoruz."

    16-"Haydin Firavun'a gidin de deyin ki: İnan biz, âlemlerin Rabbinin elçisiyiz.

    17-İsrail oğullarını bizimle beraber gönder."

    18-"Â, dedi, biz seni çocukken himayemize alıp büyütmedik mi? Hayatının bir çok yıllarını aramızda geçirmedin mi?"

    19-"Sonunda o yaptığın (kötü) işi de yaptın. Sen nankörün birisin!"

    20-Musa, "Ben, dedi, o işi o anda yaptım ki şaşkınlardandım."

    21-"Sizden korkunca da hemen aranızdan kaçtım. Sonra Rabbim bana hikmet bahşetti ve beni peygamberlerden kıldı."

    22-"O başıma kaktığın nimet de (aslında) İsrail oğullarını kendine köle edinmiş olmandır. "

    23-Firavun şöyle dedi: "Âlemlerin Rabbi dediğin nedir ki?"

    24-Musa cevap olarak: "Eğer işin gerçeğini düşünüp anlayan kişiler olsanız (itiraf edersiniz ki) O, göklerin, yerin ve ikisi arasında bulunan her şeyin Rabbi'dir."

    25-(Firavun) etrafında bulunanlara: "İşitmiyor musunuz?" dedi.

    26-Musa dedi ki: "O sizin de Rabbiniz, daha önce ki atalarınızın da Rabbidir."

    27-(Firavun): "Size gönderilen bu elçiniz mutlaka delidir" dedi.

    28-Musa devamla şöyle söyledi: "Şayet aklınızı kullansanız (anlarsınız ki), O, doğunun, batının ve ikisinin arasında bulunanların Rabbidir."

    29-Firavun: "Benden başkasını ilâh tutarsan, andolsun ki seni zindana kapatılmışlardan ederim" dedi.

    30-Musa sordu: "Sana apaçık bir şey getirmiş olsam da mı?"

    31-Firavun: "Haydi getir onu bakayım, doğrulardan isen" dedi.

    32-Bunun üzerine Musa asâsını bırakıverdi; apaçık bir ejderha oluverdi.

    33-Elini de (koynundan) çekti çıkardı; bakanlara bembeyaz (görünen, nur saçan bir şey) oluverdi.

    34-Firavun çevresinde bulunan ileri gelenlere: "Bu dedi, herhalde çok bilgili bir sihirbaz!"

    35-"Sizi sihriyle yurdunuzdan çıkarmak istiyor. Şimdi ne buyurursunuz?"

    36-Dediler ki: "Bunu ve kardeşini eğle, şehirlere de toplayıcılar gönder."

    37-"Bütün bilgiç sihirbazları sana getirsinler."

    38-Böylece, sihirbazlar belli bir günün tayin edilen vaktinde bir araya getirildi.

    39-Halka, "Siz de toplanıyor musunuz? (Haydi çabuk olun)" denildi.

    40-"Üstün gelirlerse herhalde sihirbazlara uyarız" dediler.

    41-Sihirbazlar geldiklerinde Firavun'a "Şayet biz üstün gelirsek, muhakkak bize bir ücret vardır, değil mi?" dediler.

    42-Firavun cevaben: "Evet, o takdirde hiç şüphe etmeyin, gözde kimselerden olacaksınız" dedi.

    43-Musa onlara "Atın, ne atacaksanız" dedi.

    44-Bunun üzerine iplerini ve değneklerini attılar ve "Firavun'un kudreti hakkı için şüphesiz elbette bizler galip geleceğiz" dediler.

    45-Ardından Musa asâsını attı; bir de ne görsünler, onların uydurduklarını yutuyor!

    46-Sihirbazlar derhal secdeye kapandılar.

    47-"İman ettik, dediler, Âlemlerin Rabbine "

    48-"Musa ve Harun'un Rabbine!"

    49-Firavun (kızgınlık içinde) dedi ki: "Ben size izin vermeden O'na iman ettiniz ha! Anlaşıldı ki o size sihri öğreten büyüğünüzmüş! Ama şimdi bileceksiniz: Andolsun, ellerinizi ve ayaklarınızı çaprazlama ke stireceğim, hepinizi çarmıha gerdireceğim!"

    50-"Zararı yok dediler nasıl olsa biz Rabbimize döneceğiz."

    51-"Herhalde biz müminlerin evveli olduğumuzdan dolayı, Rabbimizin bize mağfiret buyuracağını ümit ederiz"

    52-Biz, Musa'ya: "Kullarımı geceleyin yola çıkar, çünkü takip edileceksiniz" diye vahyettik.

    53-Firavun da şehirlere (asker) toplayıcılar gönderdi:

    54-"Esasen bunlar, sayıları azar azar, bölük pörçük bir cemaattır."

    55-"(Böyle iken) hakkımızda çok gayz (öfke) besliyorlar. "

    56-"Biz ise, elbette uyanık (ve tekvücut) bir cemaatız." (diyor ve dedirtiyordu.)

    57-Ama (sonunda) biz, onları (Firavun ve kavmini) bahçelerden, pınarlardan,

    58-Hazinelerden ve şerefli makamlardan çıkardık.

    59-Ve onlara İsrail oğullarını mirasçı yaptık.

    60-Derken (Firavun ve adamları) güneş doğmuştu ki, onların ardına düştüler.

    61-İki topluluk birbirini görünce, Musa'nın adamları "Eyvah, yakalandık! dediler.

    62-Musa: "Hayır, aslâ! dedi, Rabbim şüphesiz benimledir, bana yolunu gösterecektir."

    63-Bunun üzerine Musa'ya "Vur asân ile denize" diye vahyettik; vurunca bir infilak etti, her bölük koca bir dağ gibi oluverdi,

    64-Ötekilerini de buraya yanaştırıvermiştik.

    65-Musa ve beraberindekilerin hepsini kurtardık,

    66-Sonra da ötekileri suda boğduk.

    67-Şüphesiz bunda bir âyet (ibret) vardır; ama çokları iman etmiş değillerdir.

    68-Ve şüphesiz, işte o Rabbin, mutlak galip ve engin merhamet sahibidir.

    69-(Resulüm!) onlara İbrahim'in kıssasını da naklet.

    70-Hani o, babasına ve kavmine, "Neye tapıyorsunuz?" demişti.

    71-"Birtakım putlara taparız da onlar sayesinde toplanırız" dediler.

    72-İbrahim "Peki, dedi, yalvardığınızda onlar sizi işitiyorlar mı?"

    73-"Veya size fayda veya zararları olur mu?"

    74-"Yok, dediler, ama biz babalarımızı böyle yapar bulduk."

    75-İbrahim dedi ki: "İyi ama, ister sizin, ister önceki atalarınızın olsun, neye taptığınızı (biraz olsun) düşündünüz mü?"

    76-İbrahim dedi ki: "İyi ama, ister sizin, ister önceki atalarınızın olsun, neye taptığınızı (biraz olsun) düşündünüz mü?"

    77-"Hep onlar benim düşmanımdır; ancak âlemlerin Rabbi (benim dostumdur)"

    78-"O ki, beni yaratan ve bana doğru yolu gösterendir,"

    79-"Beni yediren, içirendir,"

    80-"Hastalandığım zaman bana O, şifâ verir."

    81-"O ki, benim canımı alacak, sonra diriltecektir. "

    82-"Ve hesap günü, hatamı bağışlayacağını umduğumdur."

    83-"Ya Rab! Bana hikmet (hüküm) ver ve beni iyiler (zümresin)e kat."

    84-"Sonra gelecekler içinde beni doğrulukla anılanlardan eyle!"

    85-"Ve beni naîm (nimeti bol) cennetin varislerinden eyle!"

    86-"Babamı da bağışla, çünkü o yanlış gidenlerdendir. "

    87-"(İnsanların) diriltilecekleri gün, beni mahcub etme."

    88-"O gün ki ne mal fayda verir ne oğullar!"

    89-"Ancak Allah'a temiz bir kalple gelenler o günde (kurtuluşa erer)."

    90-(O gün) Cennet müttakilere yaklaştırılmıştır.

    91-Azgınlar için de cehennem hortlatılmıştır.

    92-Onlara, "Allah'ı bırakıp da taptıklarınız, hani nerede? Size yardım edebiliyorlar mı veya kendilerini kurtarabiliyorlar mı?" denilir.

    93-Onlara, "Allah'ı bırakıp da taptıklarınız, hani nerede? Size yardım edebiliyorlar mı veya kendilerini kurtarabiliyorlar mı?" denilir.

    94-Ve arkasından hep onlar (putlar ve azgınlar) o cehennemin içine fırlatılmaktadırlar.

    95-Ve bütün o İblis orduları onun içinde birbirleriyle çekişirlerken dediler ki:

    96-Ve bütün o İblis orduları onun içinde birbirleriyle çekişirlerken dediler ki:

    97-"Vallahi biz, gerçekten apaçık bir sapıklık içindeymişiz."

    98-"Çünkü biz sizi, âlemlerin Rabbi ile bir seviyede tutuyorduk."

    99-"Ve bizi hep o günahkarlar saptırdı."

    100-"Bak bizim için ne şefaatçiler var,"

    101-"Ne de yakın bir dost."

    102-"Ah keşke (dünyaya) bir kere daha dönebilsek de, müminlerden olabilseydik."

    103-Şüphesiz bunda bir âyet (alınacak bir ders) vardır; oysa çokları iman etmiş değillerdir.

    104-Ve şüphesiz Rabbin, işte O, mutlak galip ve engin merhamet sahibidir.

    105-Nuh kavmi de peygamberleri yalancılıkla itham etti.

    106-Hani kardeşleri Nuh onlara şöyle demişti: "Siz Allah'tan korkmaz mısınız?"

    107-"Haberiniz olsun ki ben, size gönderilmiş güvenilir bir Peygamberim.

    108-"Gelin artık, Allah'tan korkun ve bana itaat edin."

    109-"Buna karşılık ben sizden hiçbir ücret istemiyorum. Benim mükafaatımı verecek olan ancak, âlemlerin Rabbidir."

    110-"Gelin, artık, Allah'tan korkun ve bana itaat edin."

    111-"Â, dediler, senin ardına hep düşük kimseler düşmüşken, biz sana hiç inanır mıyız?"

    112-Nuh dedi ki: "Onların yaptıkları hakkında bir bilgim yoktur."

    113-"Onların hesabı ancak Rabbime aittir. Düşünsenize!"

    114-"Hem ben iman edenleri kovmaya memur değilim."

    115-"Ben ancak apaçık bir uyarıcıyım."

    116-Dediler ki: "Ey Nuh! Eğer vazgeçmezsen, iyi bil ki, taşa tutulanlardan olacaksın!"

    117-Nuh: "Rabbim! dedi, kavmim beni yalancılıkla itham etti."

    118-"Artık benimle onların arasında sen hükmünü ver. Beni ve beraberimdeki müminleri kurtar."

    119-Bunun üzerine biz de onu ve beraberindekileri, o dolu gemide taşıyarak kurtardık.

    120-Sonra da arkasında kalanları suda boğduk.

    121-Şüphesiz bunda mutlak bir âyet (alınacak ders) vardır; ama çokları iman etmiş değillerdir.

    122-Ve şüphesiz Rabbin, işte O, mutlak galip ve engin merhamet sahibidir.

    123-Âd (kavmi) de peygamberleri yalancılıkla itham etti.

    124-Hani kardeşleri Hûd onlara şöyle demişti: "Siz Allah'tan korkmaz mısınız?"

    125-"Haberiniz olsun ki ben, size gönderilmiş, güvenilir bir Peygamberim."

    126-"Gelin artık Allah'tan korkun ve bana itaat edin."

    127-"Buna karşılık ben sizden hiçbir ücret istemiyorum. Benim mükafatımı verecek olan ancak âlemlerin Rabbidir. "

    128-"Siz her tepeye bir alâmet bina edip eğlenir durur musunuz?"

    129-"Temelli kalacağınızı umarak sağlam yapılar mı edinirsiniz?"

    130-"Hem tuttuğunuz zaman merhametsiz zorbalar gibi tutuyorsunuz."

    131-"Artık Allah'tan korkun ve bana itaat edin."

    132-"O Allah'tan korkun ki, size o bildiğiniz şeyleri vermekte,"

    133-"Davarlar, oğullar,"

    134-"Cennet gibi bağlar, bahçeler, pınarlar ihsan etmektedir."

    135-"Cidden ben sizin hakkınızda büyük bir günün azabından korkuyorum."

    136-"Dediler ki: "Sen ha vaaz etmişsin, ha vaaz edenlerden olmamışsın, bizce birdir."

    137-"Bu sırf eskilerin âdetidir."

    138-"Biz azaba uğratılacak da değiliz."

    139-Böylece onu yalancı saydılar; biz de kendilerini helak ettik. Şüphesiz bunda mutlak bir âyet (alınacak bir ders) vardır, ama çokları iman etmiş değillerdir.

    140-Ve şüphesiz Rabbin, işte O, mutlak galip ve engin merhamet sahibidir.

    141-Semûd (kavmi) de peygamberleri yalancılıkla itham etti.

    142-Hani kardeşleri Salih onlara şöyle demişti: "Siz Allah'tan korkmaz mısınız?"

    143-"Haberiniz olsun ki ben size gönderilmiş güvenilir bir peygamberim."

    144-"Gelin artık, Allah'tan korkun ve bana itaat edin."

    145-"Buna karşılık ben sizden hiçbir ücret istemiyorum. Benim mükafatımı verecek olan ancak âlemlerin Rabbidir."

    146-"Siz burada güven içinde bırakılacak mısınız?"

    147-"Bahçelerin, pınarların içinde,"

    148-"Ekinlerin, salkımları sarkmış hurmalar arasında,"

    149-Ki bir de dağlardan keyifli keyifli kâşâneler oyuyorsunuz."

    150-"Gelin! Allah'tan korkun da bana itaat edin."

    151-"Yeryüzünde bozgunculuk yapıp dirlik düzenlik vermeyen bozguncuların emrine uymayın."

    152-"Yeryüzünde bozgunculuk yapıp dirlik düzenlik vermeyen bozguncuların emrine uymayın."

    153-"Sen dediler, olsa olsa iyice büyülenmiş birisin!"

    154-"Sen de ancak bizim gibi bir beşersin. Eğer doğru söyleyenlerden isen, haydi bize bir âyet (mucize) getir."

    155-Salih "İşte (mucize) bu dişi devedir; su içme hakkı (bir gün) onundur, belli bir günün içme hakkı da sizin" dedi.

    156-"Sakın ona bir kötülükle ilişmeyin, yoksa sizi büyük bir günün azabı yakalayıverir."

    157-Derken onu kestiler; fakat pişman da oldular.

    158-Çünkü kendilerini azap yakalayıverdi. Şüphesiz bunda bir âyet (alınacak bir ders) vardır, ama çokları iman etmiş değillerdir.

    159-Ve şüphesiz Rabbin, işte O mutlak galip ve engin merhamet sahibidir.

    160-Lût (kavmi) de peygamberleri yalancılıkla itham etti.

    161-Hani kardeşleri Lût onlara şöyle demişti: "Siz Allah'tan kormaz mısınız?"

    162-"Haberiniz olsun ki, ben size gönderilmiş güvenilir bir peygamberim."

    163-"Gelin artık, Allah'tan korkun ve bana itaat edin."

    164-"Buna karşılık ben sizden bir ücret istemiyorum. Benim mükafatımı verecek olan ancak âlemlerin Rabbidir."

    165-"İnsanlar içinden erkeklere mi gidiyorsunuz?"

    166-"Bırakıyorsunuz da sizler için yarattığı eşleri! Doğrusu siz insanlıktan çıkmış bir kavimsiniz!"

    167-Onlar şöyle dediler: "Ey Lût! (Bu davadan) vazgeçmezsen, iyi bilki, sürülenlerden olacaksın."

    168-Lût "Doğrusu ben, dedi, sizin bu işinize buğzedenlerdenim."

    169-"Yâ Rabbi! Beni ve ailemi onların yapageldiklerin(in vebalin)den kurtar."

    170-Biz de onu ve ailesinin tamamını kurtardık,

    171-Ancak (geride) bir yaşlı kadın kaldı.

    172-Sonra geridekilerin hepsini helak ettik.

    173-Ve üzerlerine öyle bir yağmur yağdırdık ki, (uyarılanların) o yağmuru ne kötü bir yağmurdu!

    174-Şüphesiz bunda bir âyet (alınacak bir ders) vardır. Ama çokları iman etmiş değillerdir.

    175-Ve şüphesiz Rabbin, işte O mutlak galip ve engin merhamet sahibidir.

    176-Eyke halkı da peygamberleri yalancılıkla itham etti.

    177-Hani Şuayb onlara şöyle demişti: "Siz Allah'tan korkmaz mısınız?"

    178-"Haberiniz olsun ki ben size gönderilmiş güvenilir bir peygamberim."

    179-"Gelin, Allah'tan korkun ve bana itaat edin."

    180-"Buna karşılık ben sizden bir ücret istemiyorum. Benim mükafatımı verecek olan yalnız âlemlerin Rabbidir."

    181-"Ölçeği tam ölçün de hak yiyenlerden olmayın."

    182-"Ve doğru terazi ile tartın."

    183-"Halkın eşyalarını değerinden düşürmeyin. Yeryüzünde bozgunculuk yaparak karışıklık çıkarmayın."

    184-"O sizi ve sizden önceki nesilleri yaratan Allah'tan korkun."

    185-Onlar şöyle dediler: "Sen, olsa olsa iyice büyülenmiş birisin."

    186-"Sen de bizim gibi bir beşerden başka nesin? Bil ki, biz seni ancak yalancılardan biri sayıyoruz."

    187-"Şayet doğru sözlülerden isen, üstümüze gökten bir parça düşürüver."

    188-Şuayb, "Rabbim, yaptıklarınızı en iyi bilendir" dedi.

    189-Hülasa, onu yalancı saydılar da kendilerini o gölge gününün azabı yakalayıverdi. O cidden büyük bir günün azabı idi!

    190-Şüphesiz bunda bir âyet (alınacak bir ders) vardır. Ama çokları iman etmiş değillerdir.

    191-Ve şüphesiz Rabbin, işte O, mutlak galip ve engin merhamet sahibidir.

    192-Ve muhakkak ki bu (Kur'ân) âlemlerin Rabbinin indirmesidir.

    193-(Resulüm!) Onu Rûhu'lemin (Cebrail) indirdi;

    194-Uyarıcılardan olasın diye senin kalbin üzerine;

    195-Açık parlak bir Arapça lisan ile.

    196-O, şüphesiz daha öncekilerin kitaplarında da vardı.

    197-İsrailoğulları bilginlerinin onu bilmesi, onlar için bir âyet (delil) değil midir?

    198-Biz onu Arapça bilmeyenlerden birine indirseydik de, bunu o okusaydı, yine de ona iman etmezlerdi.

    199-Biz onu Arapça bilmeyenlerden birine indirseydik de, bunu o okusaydı, yine de ona iman etmezlerdi.

    200-Böylece onu günahkarların kalplerine soktuk. (okuyup anladılar, ama yine de) acıklı azabı görünceye kadar ona iman etmezler.

    201-Böylece onu günahkarların kalplerine soktuk. (okuyup anladılar, ama yine de) acıklı azabı görünceye kadar ona iman etmezler.

    202-İşte bu (azab) onlara, kendileri farkında olmadan, ansızın geliverecektir.

    203-O zaman "Bize (iman etmemiz için) mühlet verilir mi acaba?... diyeceklerdir.

    204-(Oysa dünyada iken) Onlar bizim azabımızı çarçabuk istiyorlardı.

    205-Gördün ya artık onlara senelerce zevk ettirsek,

    206-Sonra kendilerine vaad edilen (azab) gelip çatarsa,

    207-O yaşadıkları zevkin kendilerine hiçbir faydası olmayacaktır.

    208-Bununla birlikte, biz hangi memleketi helak ettikse muhakkak onu uyarıcı (peygamberleri) olmuştur.

    209-(Onlar) ihtar edilmiştir ve biz zulmetmiş değiliz.

    210-Onu (Kur'ân'ı) şeytanlar indirmedi.

    211-Bu onlara hem yaraşmaz hem güçleri yetmez.

    212-Şüphesiz onlar vahyi işitmekten uzak tutulmuşlardır.

    213-O halde sakın Allah ile beraber başka tanrıya kulluk edip yalvarma, yoksa azaba uğratılanlardan olursun.

    214-(Önce) en yakın hısımlarını uyar.

    215-Ve sana uyan müminlere kanadını indir.

    216-Şayet sana karşı gelirlerse, de ki: "Ben sizin yaptıklarınızdan muhakkak uzağım."

    217-Sen O, mutlak galip ve engin merhamet sahibine güvenip dayan.

    218-O ki, (gece namaza) kalktığın zaman seni görüyor.

    219-Ve secde edenler arasında dolaşmanı da (görüyor.)

    220-Çünkü her şeyi işiten, her şeyi bilen O'dur.

    221-Şeytanların kime ineceğini size haber vereyim mi?

    222-Onlar, günaha, iftiraya düşkün olan herkesin üzerine inerler.

    223-Onlar, (şeytanlara) kulak verirler ve onların çoğu yalancıdır.

    224-Şairler(e gelince), onlara da sapıklar uyar.

    225-Onların her vadide şaşkın şaşkın dolaştıklarını ve gerçekte yapmadıkları şeyleri söylediklerini görmedin mi?

    226-Onların her vadide şaşkın şaşkın dolaştıklarını ve gerçekte yapmadıkları şeyleri söylediklerini görmedin mi?

    227-Ancak iman edip iyi ameller işleyenler, Allah'ı çok çok ananlar ve haksızlığa uğratıldıklarında kendilerini savunanlar müstesna; haksızlık edenler, hangi dönüşe (hangi akibete) döndürüleceklerini yakında bileceklerdir.

  • Suat Yıldırım

    1-Tâ Sîn Mîm

    2-Şunlar gerçekleri açıklayan kitabın âyetleridir.

    3-Onlar iman etmiyor diye üzüntüden nerdeyse kendini yiyip tüketeceksin. [35,8; 18,6]

    4-Eğer dileseydik onlara gökten öyle bir mûcize indirirdik ki, onun karşısında ister istemez boyun bükerlerdi.

    5-(Fakat Biz bunu istemedik.) O sebeple, ne zaman onlara Rahman'dan yeni bir mesaj gelse, mutlaka ona arkalarını dönüp uzaklaşırlar. [12,103; 36,30; 23,44]

    6-Nitekim işte bu mesajı da yalan saydılar, ama alay edip durdukları Kur'ân’ın bildirdiği olaylar, yakında başlarına gelince, alay etmenin ne demek olduğunu anlayacaklardır.

    7-Peki bunlar yeryüzüne, orada her güzel çiftten nice nebatlar yetiştirdiğimize hiç bakmıyorlar mı?

    8-Elbette bunda alınacak ibret vardır; fakat onların ekserisi ibret alıp da iman etmezler.

    9-Ama senin Rabbin azîz ve rahîmdir (mutlak galiptir, geniş merhamet sahibidir). [10,74]

    10-Bir vakit de Rabbin Mûsâ'ya: “Haydi! o zulme batmış olan topluma, yani Firavun’un halkına gidip, “hakkı inkârdan ve azgınlıktan sakınma zamanı gelmedi mi? de!” diye nida etti. [20,47]

    11-Bir vakit de Rabbin Mûsâ'ya: “Haydi! o zulme batmış olan topluma, yani Firavun’un halkına gidip, “hakkı inkârdan ve azgınlıktan sakınma zamanı gelmedi mi? de!” diye nida etti. [20,47]

    12-“Ya Rabbî” dedi, “Korkarım ki beni yalancı sayarlar, benim de göğsüm daralır, dilim tutulur. Onun için Harun'a da risalet ver!” [28,34; 20,29] {KM, Çıkış 4,10-14}

    13-“Ya Rabbî” dedi, “Korkarım ki beni yalancı sayarlar, benim de göğsüm daralır, dilim tutulur. Onun için Harun'a da risalet ver!” [28,34; 20,29] {KM, Çıkış 4,10-14}

    14-“Hem sonra onların benim aleyhimde bir suçlamaları da var. Bundan ötürü beni öldürmelerinden endişe ediyorum.” [28,15] {KM, Çıkış 2,11-15}

    15-“Hayır!” buyurdu, “Benim âyetlerimle gidin, Biz de sizinle beraberiz, olup bitenleri işitiriz.” [28,35; 20,46]

    16-Gidin o Firavun'a: “Biz Rabbülâlemin tarafından sana gönderilen elçileriz, O’ndan sana mesaj getirdik: İsrailoğullarını serbest bırakacaksın, bizimle gelecekler!” deyin. [20,46]

    17-Gidin o Firavun'a: “Biz Rabbülâlemin tarafından sana gönderilen elçileriz, O’ndan sana mesaj getirdik: İsrailoğullarını serbest bırakacaksın, bizimle gelecekler!” deyin. [20,46]

    18-“A!” dedi, “Sen şu bebekken alıp yanımızda büyüttüğümüz çocuk değil misin? Sonra da bizim sarayımızda senelerce kalmış, ömrünün bir kısmını bizimle geçirmiştin?”

    19-“Sonunda da bildiğin o işi yapmıştın. Sen doğrusu nankörün tekisin!” {KM, Sayılar 12,1}

    20-“Ben” dedi, “yanlışlıkla, sonunda ne olacağını bilmeksizin, şaşkın bir vaziyette o işi yapmıştım.”

    21-“Sizden korktuğum için de kaçmıştım. Ama Rabbim bana hüküm ve hikmet verdi ve beni peygamberler arasına dahil etti.” [28,21; 6,89; 45,16]

    22-“O başıma kaktığın iyilik ise, İsrailoğullarını köleleştirmenin bir sonucu değil miydi?”

    23-Firavun: “Sahi, şu bahsettiğin Rabbülâlemin de ne?” dedi. [28,38; 43,51-52]

    24-“Eğer işin gerçeğini bilmek isterseniz söyleyeyim: O, göklerin, yerin ve ikisi arasında olan her şeyin Rabbidir.”

    25-Firavun alaycı bir şekilde çevresindekilere: “Bu adamın dediklerini işittiniz değil mi? (Aklısıra cevap veriyor).”

    26-Mûsâ onu hiç duymamış gibi sözüne devam ederek: “O sizin de, sizden önceki babalarınızın da Rabbidir.”

    27-Firavun: “Dikkat edin! Size gönderilen bu elçi kesinlikle bir deli!”

    28-Mûsâ: “O doğunun da, batının da, doğu ile batı arasındaki her şeyin de Rabbidir. Aklınız varsa bunu anlarsınız.” [2,258]

    29-Firavun, Mûsâ'ya cevaben: “Eğer benden başka tanrı kabul edersen mutlaka seni zindanlık ederim!” dedi. [7,127; 79,24; 28,38]

    30-“Ya” dedi, “sana doğruluğumu ispatlayan âşikâr bir delil getirmiş olsam da mı?”

    31-“Haydi, dedi, doğru söylüyorsan, göster o belgeni de görelim!”

    32-Bunun üzerine Mûsa asâsını yere attı. Bir de ne görsünler: Değnek her haliyle tam bir ejderha oluvermiş! [27,12; 28,32]

    33-Bir de elini koynundan çıkardı ki bakanların gözlerini kamaştıracak kadar parlak mı parlak! [27,12; 28,32]

    34-Firavun etrafındakilere: “Bu adam, dedi, galiba usta bir sihirbaz!”

    35-“Büyü gücü ile sizi yerinizden yurdunuzdan çıkarmak istiyor, ne buyurursunuz, görüşünüzü bildirin!” [7,110]

    36-“Bunu ve kardeşini biraz burada beklet, bütün şehirlere haber gönder, sonra ne kadar usta sihirbaz varsa alıp gelsinler!” dediler.

    37-“Bunu ve kardeşini biraz burada beklet, bütün şehirlere haber gönder, sonra ne kadar usta sihirbaz varsa alıp gelsinler!” dediler.

    38-Böylece belirlenen günde bütün usta sihirbazlar toplandı.

    39-Halka da: “Haydi ne duruyorsunuz, siz de toplansanıza!” “Umarız büyücüler galip gelirler, biz de onların dinlerine tâbi oluruz!” denildi.

    40-Halka da: “Haydi ne duruyorsunuz, siz de toplansanıza!” “Umarız büyücüler galip gelirler, biz de onların dinlerine tâbi oluruz!” denildi.

    41-Büyücüler Firavunun huzuruna varınca ona: “Biz galip gelirsek, elbet bize büyük bir ödül verilir herhâlde!” dediler.

    42-“Evet, evet! dedi, Üstelik, sizi yakın çevreme alacağım, benim gözdelerimden olacaksınız.”

    43-Yarışma başlayınca Mûsa: “Önce siz marifetinizi ortaya koyun, ne atacaksanız atın!” dedi.

    44-İplerini ve değneklerini yere attılar ve:“Firavun'un izzetine yemin ederiz ki galip gelen biz olacağız” dediler.

    45-Derken Mûsâ da değneğini yere attı; bir de ne görsünler: O, büyücülerin göz boyayarak uydurup ortaya koydukları şeyleri yutuveriyor!

    46-Bunu gören sihirbazlar derhal secdeye kapandılar.

    47-“Rabbülâlemin'e, Mûsâ ile Harun’un Rabbine biz de iman ettik.” dediler. [17,81; 21, 18; 20,65-66; 7,116-122]

    48-“Rabbülâlemin'e, Mûsâ ile Harun’un Rabbine biz de iman ettik.” dediler. [17,81; 21, 18; 20,65-66; 7,116-122]

    49-Firavun: “Demek ben size izin vermeden ona inandınız ha!Anlaşıldı: Size büyüyü öğreten ustanız oymuş! Size yapacağımı da yakında öğreneceksiniz.Farklı yönlerden olmak üzere el ve ayaklarınızı kesecek ve hepinizi asacağım!”

    50-“Hiç önemi yok!” dediler, “Biz zaten Rabbimize döneceğiz!”

    51-“İman edenlerin öncüleri olduğumuzdan ötürü umarız ki Rabbimiz günahlarımızı affeder.”

    52-Mûsâ'ya da: “Mümin kullarımı geceden yola çıkar; zira siz mutlaka takip edileceksiniz!” diye vahyettik.

    53-Firavun ise onları takip etmek gayesiyle, bütün şehirlere asker toplamak üzere görevliler çıkardı.

    54-“Esasen bunlar çok küçük, sefil bir gruptur.”

    55-“Fakat bize karşı kızgın olup diş bilemektedirler.

    56-“Biz de elbette uyanık, tedbirli bir topluluğuz” diyordu.

    57-Ama neticede Biz onları bahçelerinden ve pınarlarından, hazinelerinden, servetlerinden ve kendilerince çok değerli makam ve mevkilerinden çıkardık.

    58-Ama neticede Biz onları bahçelerinden ve pınarlarından, hazinelerinden, servetlerinden ve kendilerince çok değerli makam ve mevkilerinden çıkardık.

    59-Bu olay böylece tamamlandı. Bahsedilen bütün o nimetlere İsrailoğullarını mirasçı yaptık. [7,137; 28,5]

    60-(Takip kıssasına dönelim) Güneş doğup ortalığı aydınlatırken Firavun'un ordusu onları takibe koyuldu. [44,24]

    61-İki topluluk birbirini görecek kadar yaklaşınca Mûsâ'nın arkadaşları: “Eyvah! Bize yetiştiler!” dediler.

    62-“Hayır, asla!” dedi, “Rabbim benimledir ve O muhakkak ki bana kurtuluş yolunu gösterecektir!”

    63-Biz Mûsâ'ya: “Asânı denize vur!” diye vahyettik. Vurur vurmaz deniz yarıldı, öyle ki birer koridor gibi açılan yolun iki yanında sular büyük dağlar gibi yükseldi. [20,77] {KM, Çıkış 14, 22}

    64-Ötekileri (Firavun'un ordusunu da) oraya yaklaştırdık. Mûsâ’yı ve beraberinde olan herkesi kurtardık. Öbürlerini ise suda boğduk.

    65-Ötekileri (Firavun'un ordusunu da) oraya yaklaştırdık. Mûsâ’yı ve beraberinde olan herkesi kurtardık. Öbürlerini ise suda boğduk.

    66-Ötekileri (Firavun'un ordusunu da) oraya yaklaştırdık. Mûsâ’yı ve beraberinde olan herkesi kurtardık. Öbürlerini ise suda boğduk.

    67-Elbette bunda alınacak ibret vardır, fakat onların ekserisi ibret alıp da iman etmezler.

    68-Ama Senin Rabbin aziz ve rahimdir (mutlak galiptir, geniş merhamet sahibidir).

    69-Onlara İbrahim'in başından geçenleri de anlat.

    70-Günün birinde o babasına ve halkına hitaben: “Söyler misiniz: siz nelere ibadet ediyorsunuz?” dedi.

    71-Onlar da: “Kendi putlarımıza ibadet ediyoruz.” dediler ve ilave ettiler: “Onlara tapmaya da devam edeceğiz!”

    72-“Peki” dedi, “Siz kendilerine dua ettiğinizde onlar sizi işitiyorlar mı? Yahut taptığınızda size fayda veya tapmadığınızda size zarar verebiliyorlar mı?

    73-“Peki” dedi, “Siz kendilerine dua ettiğinizde onlar sizi işitiyorlar mı? Yahut taptığınızda size fayda veya tapmadığınızda size zarar verebiliyorlar mı?

    74-“Yook!” dediler, “ama atalarımızı böyle bir uygulama içinde bulduk, biz de onu benimsedik.”

    75-İbrahim dedi ki: “Peki, gerek sizin taptığınız, gerek gelip geçmiş babalarınızın taptığı şeyler hakkında biraz olsun düşünmediniz mi?

    76-İbrahim dedi ki: “Peki, gerek sizin taptığınız, gerek gelip geçmiş babalarınızın taptığı şeyler hakkında biraz olsun düşünmediniz mi?

    77-Bilin ki ibadet ettiğiniz o tanrılar, Rabbülâlemin hariç, hepsi benim düşmanlarımdır. [10,71; 11,54-56; 6,81; 43,26]

    78-O'dur beni yaratan ve hayat imkânlarını veren, maddeten ve mânen yol gösteren.

    79-O'dur beni doyuran, O’dur beni içiren.

    80-Hastalandığımda O'dur bana şifa veren.

    81-O'dur beni öldürecek ve sonra da diriltecek olan.

    82-Büyük hesap günü günahlarımı bağışlayacağını umduğum ulu Rabbim de yine O'dur. [4,48]

    83-Ya Rabbî! Bana hikmet ver ve beni hayırlı kulların arasına dahil eyle! [26,21; 2,130]

    84-Gelecek nesiller içinde iyi nam bırakmayı, hayırla anılmayı nasib eyle bana. [37,108; 2,129]

    85-Naim cennetlerine vâris olanlardan eyle beni ya Rabbî. [23,10]

    86-Babamı da affet, (ona tövbe ve iman nasib et). Zira o yolunu şaşıranlar arasında. [19,47; 9,114; 60,4]

    87-İnsanların diriltilip bir araya toplandığı mahşer günü rüsvay eyleme beni ya Rabbî.

    88-O gün ki ne mal, ne mülk, ne evlat insana fayda eder. [6,94; 23,101; 18,46]

    89-O gün insana fayda sağlayan tek şey, Allah'a teslim ettiği selim bir gönül olur.

    90-O gün cennet müttakilere yaklaştırılır. [15,45]

    91-O gün cehennem azgınlara gösterilir. [21,98]

    92-Ve onlara: “Nerede o, Allah'tan başka taptıklarınız?Size yardım edebiliyorlar mı, kendilerini olsun kurtarabiliyorlar mı?” denilir.

    93-Ve onlara: “Nerede o, Allah'tan başka taptıklarınız?Size yardım edebiliyorlar mı, kendilerini olsun kurtarabiliyorlar mı?” denilir.

    94-Arkasından onlar da, o azgınlar da ve topyekûn İblis ordusu da cehenneme fırlatılır.

    95-Arkasından onlar da, o azgınlar da ve topyekûn İblis ordusu da cehenneme fırlatılır.

    96-Orada putlarıyla çekişirken şöyle derler “Vallahi de, tallahi de biz besbelli bir sapıklık içinde imişiz!”“Çünkü biz sizi Rabbülâlemin ile bir tutuyorduk. Ama bizi saptıranlar da, o mücrimler oldu.“Şimdi artık ne şefaatçimiz var bizim, ne candan bir dostumuz!” “Ah! Ne olurdu, imkân olsa da dünyaya bir dönsek ve müminlerden olsaydık!” [36,56; 40,47; 7,53; 38,64]

    97-Orada putlarıyla çekişirken şöyle derler “Vallahi de, tallahi de biz besbelli bir sapıklık içinde imişiz!”“Çünkü biz sizi Rabbülâlemin ile bir tutuyorduk. Ama bizi saptıranlar da, o mücrimler oldu.“Şimdi artık ne şefaatçimiz var bizim, ne candan bir dostumuz!” “Ah! Ne olurdu, imkân olsa da dünyaya bir dönsek ve müminlerden olsaydık!” [36,56; 40,47; 7,53; 38,64]

    98-Orada putlarıyla çekişirken şöyle derler “Vallahi de, tallahi de biz besbelli bir sapıklık içinde imişiz!”“Çünkü biz sizi Rabbülâlemin ile bir tutuyorduk. Ama bizi saptıranlar da, o mücrimler oldu.“Şimdi artık ne şefaatçimiz var bizim, ne candan bir dostumuz!” “Ah! Ne olurdu, imkân olsa da dünyaya bir dönsek ve müminlerden olsaydık!” [36,56; 40,47; 7,53; 38,64]

    99-Orada putlarıyla çekişirken şöyle derler “Vallahi de, tallahi de biz besbelli bir sapıklık içinde imişiz!”“Çünkü biz sizi Rabbülâlemin ile bir tutuyorduk. Ama bizi saptıranlar da, o mücrimler oldu.“Şimdi artık ne şefaatçimiz var bizim, ne candan bir dostumuz!” “Ah! Ne olurdu, imkân olsa da dünyaya bir dönsek ve müminlerden olsaydık!” [36,56; 40,47; 7,53; 38,64]

    100-Orada putlarıyla çekişirken şöyle derler “Vallahi de, tallahi de biz besbelli bir sapıklık içinde imişiz!”“Çünkü biz sizi Rabbülâlemin ile bir tutuyorduk. Ama bizi saptıranlar da, o mücrimler oldu.“Şimdi artık ne şefaatçimiz var bizim, ne candan bir dostumuz!” “Ah! Ne olurdu, imkân olsa da dünyaya bir dönsek ve müminlerden olsaydık!” [36,56; 40,47; 7,53; 38,64]

    101-Orada putlarıyla çekişirken şöyle derler “Vallahi de, tallahi de biz besbelli bir sapıklık içinde imişiz!”“Çünkü biz sizi Rabbülâlemin ile bir tutuyorduk. Ama bizi saptıranlar da, o mücrimler oldu.“Şimdi artık ne şefaatçimiz var bizim, ne candan bir dostumuz!” “Ah! Ne olurdu, imkân olsa da dünyaya bir dönsek ve müminlerden olsaydık!” [36,56; 40,47; 7,53; 38,64]

    102-Orada putlarıyla çekişirken şöyle derler “Vallahi de, tallahi de biz besbelli bir sapıklık içinde imişiz!”“Çünkü biz sizi Rabbülâlemin ile bir tutuyorduk. Ama bizi saptıranlar da, o mücrimler oldu.“Şimdi artık ne şefaatçimiz var bizim, ne candan bir dostumuz!” “Ah! Ne olurdu, imkân olsa da dünyaya bir dönsek ve müminlerden olsaydık!” [36,56; 40,47; 7,53; 38,64]

    103-Elbette bunda alınacak ibret vardır; fakat onların ekserisi ibret alıp da iman etmezler.

    104-Ama senin Rabbin aziz ve rahîmdir (mutlak galiptir, geniş merhamet sahibidir).

    105-Nûh'un halkı da gönderilen resulleri yalancı saydı. [36,14; 7,59-84]

    106-Kardeşleri Nûh onlara şöyle demişti: “Hâlâ inkâr ve isyandan sakınmayacak mısınız?

    107-Bilin ki ben size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim.

    108-Öyleyse Allah'a karşı gelmekten sakının da bana itaat edin!

    109-Bu hizmetten ötürü sizden hiçbir ücret istemiyorum. Benim ücretimi verecek olan, ancak Rabbülâlemîn'dir.

    110-Haydi öyleyse! Allah'a karşı gelmekten sakının da bana itaat edin!.”

    111-“A!” dediler, “Seni izleyenlerin, toplumun en aşağı tabakasından olduklarını göre göre sana inanmamızı nasıl beklersin?” [6,52-53; 80,5-12]

    112-Nûh: “Onların daha önce ne yaptıkları hakkında bilgim yoktur. Sizin azıcık bir şuurunuz olsaydı bilirdiniz ki onların hesabı ancak Rabbime aittir.

    113-Nûh: “Onların daha önce ne yaptıkları hakkında bilgim yoktur. Sizin azıcık bir şuurunuz olsaydı bilirdiniz ki onların hesabı ancak Rabbime aittir.

    114-Ben iman edenleri asla kovamam. Ben sadece açıkça uyaran bir elçiyim.”

    115-Ben iman edenleri asla kovamam. Ben sadece açıkça uyaran bir elçiyim.”

    116-Onlar: “Nûh! Bizi dinle! Eğer bu dâvadan vazgeçmezsen, mutlaka taşa tutulacaksın!” dediler.

    117-Nûh: “Ya Rabbî, dedi, halkım beni yalancı saydı.Artık benimle onlar arasındaki hükmünü Sen ver, beni ve beraberimdeki müminleri Sen halas eyle ya Rabbî!” [54,10-14]

    118-Nûh: “Ya Rabbî, dedi, halkım beni yalancı saydı.Artık benimle onlar arasındaki hükmünü Sen ver, beni ve beraberimdeki müminleri Sen halas eyle ya Rabbî!” [54,10-14]

    119-Hülasa Biz de onu ve yanındakileri o yükle dolu gemi içinde kurtardık.

    120-Arkasından geride kalanları da suda boğduk.

    121-Elbette bunda alınacak ibret var, fakat onların ekserisi ders alıp da iman etmezler.

    122-Ama Senin Rabbin aziz ve rahîmdir (mutlak galiptir, geniş merhamet sahibidir).

    123-Âd halkı da resulleri yalancı saydı.

    124-Kardeşleri Hûd onlara şöyle dedi: “Hâlâ inkâr ve isyandan sakınmayacak mısınız? Bilin ki ben size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim. Öyleyse Allah'a karşı gelmekten sakının da bana itaat edin! Bu hizmetten ötürü sizden hiç bir ücret istemiyorum. Benim ücretimi verecek olan ancak Rabbülâlemin’dir. [25,4-5; 16,24]

    125-Kardeşleri Hûd onlara şöyle dedi: “Hâlâ inkâr ve isyandan sakınmayacak mısınız? Bilin ki ben size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim. Öyleyse Allah'a karşı gelmekten sakının da bana itaat edin! Bu hizmetten ötürü sizden hiç bir ücret istemiyorum. Benim ücretimi verecek olan ancak Rabbülâlemin’dir. [25,4-5; 16,24]

    126-Kardeşleri Hûd onlara şöyle dedi: “Hâlâ inkâr ve isyandan sakınmayacak mısınız? Bilin ki ben size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim. Öyleyse Allah'a karşı gelmekten sakının da bana itaat edin! Bu hizmetten ötürü sizden hiç bir ücret istemiyorum. Benim ücretimi verecek olan ancak Rabbülâlemin’dir. [25,4-5; 16,24]

    127-Kardeşleri Hûd onlara şöyle dedi: “Hâlâ inkâr ve isyandan sakınmayacak mısınız? Bilin ki ben size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim. Öyleyse Allah'a karşı gelmekten sakının da bana itaat edin! Bu hizmetten ötürü sizden hiç bir ücret istemiyorum. Benim ücretimi verecek olan ancak Rabbülâlemin’dir. [25,4-5; 16,24]

    128-Siz her yol üzerinde, gelip geçenleri şaşırtmak için bir alamet yapıp saçma sapan şeylerle mi uğraşırsınız?O muazzam yapıları dünyada ebedî kalmak gayesiyle mi inşa ediyorsunuz?Başkalarının hukukuna karşı hiç sınır tanımadan hep böyle zorbalık mı yapacaksınız? [89,6-7; 53,50; 41,15; 46,25; 69,7]

    129-Siz her yol üzerinde, gelip geçenleri şaşırtmak için bir alamet yapıp saçma sapan şeylerle mi uğraşırsınız?O muazzam yapıları dünyada ebedî kalmak gayesiyle mi inşa ediyorsunuz?Başkalarının hukukuna karşı hiç sınır tanımadan hep böyle zorbalık mı yapacaksınız? [89,6-7; 53,50; 41,15; 46,25; 69,7]

    130-Siz her yol üzerinde, gelip geçenleri şaşırtmak için bir alamet yapıp saçma sapan şeylerle mi uğraşırsınız?O muazzam yapıları dünyada ebedî kalmak gayesiyle mi inşa ediyorsunuz?Başkalarının hukukuna karşı hiç sınır tanımadan hep böyle zorbalık mı yapacaksınız? [89,6-7; 53,50; 41,15; 46,25; 69,7]

    131-Allah'a karşı gelmekten sakının da bana itaat edin. Size bildiğiniz bunca nimetleri veren, size davarlar ve evlatlar ihsan eden, bağ ve bahçeler, pınarlar lütfeden o Rabbinize karşı gelmekten sakının. Müthiş bir günün azabının tepenize ineceğinden, gerçekten endişe ediyorum!”

    132-Allah'a karşı gelmekten sakının da bana itaat edin. Size bildiğiniz bunca nimetleri veren, size davarlar ve evlatlar ihsan eden, bağ ve bahçeler, pınarlar lütfeden o Rabbinize karşı gelmekten sakının. Müthiş bir günün azabının tepenize ineceğinden, gerçekten endişe ediyorum!”

    133-Allah'a karşı gelmekten sakının da bana itaat edin. Size bildiğiniz bunca nimetleri veren, size davarlar ve evlatlar ihsan eden, bağ ve bahçeler, pınarlar lütfeden o Rabbinize karşı gelmekten sakının. Müthiş bir günün azabının tepenize ineceğinden, gerçekten endişe ediyorum!”

    134-Allah'a karşı gelmekten sakının da bana itaat edin. Size bildiğiniz bunca nimetleri veren, size davarlar ve evlatlar ihsan eden, bağ ve bahçeler, pınarlar lütfeden o Rabbinize karşı gelmekten sakının. Müthiş bir günün azabının tepenize ineceğinden, gerçekten endişe ediyorum!”

    135-Allah'a karşı gelmekten sakının da bana itaat edin. Size bildiğiniz bunca nimetleri veren, size davarlar ve evlatlar ihsan eden, bağ ve bahçeler, pınarlar lütfeden o Rabbinize karşı gelmekten sakının. Müthiş bir günün azabının tepenize ineceğinden, gerçekten endişe ediyorum!”

    136-“Sen” dediler, “Ha böyle nasihat etmiş, ha etmemişsin, bize göre hepsi bir.Bizim tuttuğumuz yol, önceki atalarımızın sürüp gelen âdetlerinden başka bir şey değildir.Biz bundan ötürü de cezalandırılacak değiliz!” [11,53]

    137-“Sen” dediler, “Ha böyle nasihat etmiş, ha etmemişsin, bize göre hepsi bir.Bizim tuttuğumuz yol, önceki atalarımızın sürüp gelen âdetlerinden başka bir şey değildir.Biz bundan ötürü de cezalandırılacak değiliz!” [11,53]

    138-“Sen” dediler, “Ha böyle nasihat etmiş, ha etmemişsin, bize göre hepsi bir.Bizim tuttuğumuz yol, önceki atalarımızın sürüp gelen âdetlerinden başka bir şey değildir.Biz bundan ötürü de cezalandırılacak değiliz!” [11,53]

    139-Neticede onu yalancı saydılar, Biz de onları imha ettik. Elbette bunda, alınacak ibret var, fakat onların ekserisi ibret alıp da iman etmezler.

    140-Ama Senin Rabbin aziz ve rahimdir (mutlak galiptir, geniş merhamet sahibidir). [7, 73; 11,61-68; 15,80; 27,45]

    141-Semud halkı da resulleri yalancı saydı.

    142-Kardeşleri Salih onlara şöyle dedi: “Hâlâ inkâr ve isyandan sakınmayacak mısınız? Bilin ki ben size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim.Öyleyse Allah'a karşı gelmekten sakının da bana itaat edin!Bu hizmetten dolayı sizden hiçbir ücret istemiyorum. Benim ücretimi verecek olan ancak Rabbülâlemin’dir.

    143-Kardeşleri Salih onlara şöyle dedi: “Hâlâ inkâr ve isyandan sakınmayacak mısınız? Bilin ki ben size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim.Öyleyse Allah'a karşı gelmekten sakının da bana itaat edin!Bu hizmetten dolayı sizden hiçbir ücret istemiyorum. Benim ücretimi verecek olan ancak Rabbülâlemin’dir.

    144-Kardeşleri Salih onlara şöyle dedi: “Hâlâ inkâr ve isyandan sakınmayacak mısınız? Bilin ki ben size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim.Öyleyse Allah'a karşı gelmekten sakının da bana itaat edin!Bu hizmetten dolayı sizden hiçbir ücret istemiyorum. Benim ücretimi verecek olan ancak Rabbülâlemin’dir.

    145-Kardeşleri Salih onlara şöyle dedi: “Hâlâ inkâr ve isyandan sakınmayacak mısınız? Bilin ki ben size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim.Öyleyse Allah'a karşı gelmekten sakının da bana itaat edin!Bu hizmetten dolayı sizden hiçbir ücret istemiyorum. Benim ücretimi verecek olan ancak Rabbülâlemin’dir.

    146-Siz burada, konfor ve güven içinde kendi rahatınıza bırakılacağınızı mı sanıyorsunuz?

    147-Bağlarda, bahçelerde, pınarların başında, ekinler, bostanlar, dalları kırılacak derecede yüklü salkımları sarkan hurmalıklar içinde devamlı kalacağınızı mı sanıyorsunuz?

    148-Bağlarda, bahçelerde, pınarların başında, ekinler, bostanlar, dalları kırılacak derecede yüklü salkımları sarkan hurmalıklar içinde devamlı kalacağınızı mı sanıyorsunuz?

    149-Böyle düşündüğünüz için mi dağlarda ince bir sanat eseri lüks villalar yontuyorsunuz?

    150-Artık Allah'a karşı gelmekten sakının da bana itaat edin. Sakın işi gücü dünyada fesat çıkarıp nizamı bozmak olan, düzeltme için ise hiç bir gayretleri bulunmayan o haddi aşanların isteklerine uymayın.

    151-Artık Allah'a karşı gelmekten sakının da bana itaat edin. Sakın işi gücü dünyada fesat çıkarıp nizamı bozmak olan, düzeltme için ise hiç bir gayretleri bulunmayan o haddi aşanların isteklerine uymayın.

    152-Artık Allah'a karşı gelmekten sakının da bana itaat edin. Sakın işi gücü dünyada fesat çıkarıp nizamı bozmak olan, düzeltme için ise hiç bir gayretleri bulunmayan o haddi aşanların isteklerine uymayın.

    153-“Sen” dediler, “bir sihirin etkisine kapılmışlardan birisin. Hem bize hiçbir üstünlüğün yok, bizim gibi bir insansın. Yok eğer böyle değil de, iddianda doğru isen mûcize göster bize!”

    154-“Sen” dediler, “bir sihirin etkisine kapılmışlardan birisin. Hem bize hiçbir üstünlüğün yok, bizim gibi bir insansın. Yok eğer böyle değil de, iddianda doğru isen mûcize göster bize!”

    155-Salih: “İşte mûcize, şu dişi deve! Nöbetleşe olarak, kuyudan bir onun içme sırası, belirli günde de sizin içme sıranız olsun. Sakın ona fenalık dokundurayım demeyin, yoksa sizi müthiş bir günün azabı bastırıverir.” dedi.

    156-Salih: “İşte mûcize, şu dişi deve! Nöbetleşe olarak, kuyudan bir onun içme sırası, belirli günde de sizin içme sıranız olsun. Sakın ona fenalık dokundurayım demeyin, yoksa sizi müthiş bir günün azabı bastırıverir.” dedi.

    157-Derken, deveyi boğazladılar, ama çok geçmeden yaptıklarına pişman oldular.

    158-Çünkü bildirilen azap onları bastırıverdi. Elbette bunda alınacak ibret vardı. Fakat onların ekserisi ders alıp da iman etmezler.

    159-Ama senin Rabbin aziz ve rahîmdir (mutlak galiptir, geniş merhamet sahibidir).

    160-Lût halkı da elçileri yalancı saydı.

    161-Kardeşleri Lût onlara şöyle dedi: “Hâlâ inkâr ve isyandan sakınmayacak mısınız?Bilin ki ben size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim.Öyleyse Allah'a karşı gelmekten sakının da bana itaat edin!Bu hizmetten ötürü sizden hiçbir ücret istemiyorum.Benim ücretimi verecek olan ancak Rabbülalemindir. [7,80-84; 11,74-83; 15,57-77; 29,28-35]

    162-Kardeşleri Lût onlara şöyle dedi: “Hâlâ inkâr ve isyandan sakınmayacak mısınız?Bilin ki ben size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim.Öyleyse Allah'a karşı gelmekten sakının da bana itaat edin!Bu hizmetten ötürü sizden hiçbir ücret istemiyorum.Benim ücretimi verecek olan ancak Rabbülalemindir. [7,80-84; 11,74-83; 15,57-77; 29,28-35]

    163-Kardeşleri Lût onlara şöyle dedi: “Hâlâ inkâr ve isyandan sakınmayacak mısınız?Bilin ki ben size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim.Öyleyse Allah'a karşı gelmekten sakının da bana itaat edin!Bu hizmetten ötürü sizden hiçbir ücret istemiyorum.Benim ücretimi verecek olan ancak Rabbülalemindir. [7,80-84; 11,74-83; 15,57-77; 29,28-35]

    164-Kardeşleri Lût onlara şöyle dedi: “Hâlâ inkâr ve isyandan sakınmayacak mısınız?Bilin ki ben size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim.Öyleyse Allah'a karşı gelmekten sakının da bana itaat edin!Bu hizmetten ötürü sizden hiçbir ücret istemiyorum.Benim ücretimi verecek olan ancak Rabbülalemindir. [7,80-84; 11,74-83; 15,57-77; 29,28-35]

    165-Neden siz bütün insanlardan sadece erkeklere şehvetle varıyorsunuz?Neden Rabbinizin sizin için yarattığı eşlerinizi bırakıp da bu işi yapıyorsunuz?Siz hakikaten iyice azmış bir toplumsunuz.”

    166-Neden siz bütün insanlardan sadece erkeklere şehvetle varıyorsunuz?Neden Rabbinizin sizin için yarattığı eşlerinizi bırakıp da bu işi yapıyorsunuz?Siz hakikaten iyice azmış bir toplumsunuz.”

    167-“Bizi dinle Lût!” dediler, “Bu söylediklerine son vermezsen mutlaka yurt dışına sürüleceksin. [7,82]

    168-“Ben” dedi, “Sizin yaptığınız bu işten nefret ediyorum. “Beni ve bana tâbi olanları, onların yaptıkları kötülüğün cezasından ve onların her türlü şerrinden Sen kurtar ya Rabbi!”

    169-“Ben” dedi, “Sizin yaptığınız bu işten nefret ediyorum. “Beni ve bana tâbi olanları, onların yaptıkları kötülüğün cezasından ve onların her türlü şerrinden Sen kurtar ya Rabbi!”

    170-Biz de onu ve ona uyanları tamamen kurtardık.

    171-Yalnız bir koca karı geride kalıp helâk edilenler arasında oldu.

    172-Sonra geridekileri hep imhâ ettik.

    173-Üzerlerine öyle helâk eden bir yağmur yağdırdık ki sorma! Uyarılanların başına yağan musîbet ne fena idi!

    174-Elbette bunda alınacak ibret vardır. Fakat onların ekserisi ders alıp da iman etmezler.

    175-Ama senin Rabbin aziz ve rahîmdir (mutlak galiptir, geniş merhamet sahibidir).

    176-Eyke halkı da resulleri yalancı saydı.

    177-Şuayb onlara şöyle dedi: “Hâlâ inkâr ve isyandan sakınmayacak mısınız?Ben size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim.Öyleyse Allah'a karşı gelmekten sakının da bana itaat edin.Bu hizmetten ötürü sizden hiçbir ücret istemiyorum.Benim ücretimi verecek olan, ancak Rabbülâlemin’dir.”

    178-Şuayb onlara şöyle dedi: “Hâlâ inkâr ve isyandan sakınmayacak mısınız?Ben size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim.Öyleyse Allah'a karşı gelmekten sakının da bana itaat edin.Bu hizmetten ötürü sizden hiçbir ücret istemiyorum.Benim ücretimi verecek olan, ancak Rabbülâlemin’dir.”

    179-Şuayb onlara şöyle dedi: “Hâlâ inkâr ve isyandan sakınmayacak mısınız?Ben size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim.Öyleyse Allah'a karşı gelmekten sakının da bana itaat edin.Bu hizmetten ötürü sizden hiçbir ücret istemiyorum.Benim ücretimi verecek olan, ancak Rabbülâlemin’dir.”

    180-Şuayb onlara şöyle dedi: “Hâlâ inkâr ve isyandan sakınmayacak mısınız?Ben size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim.Öyleyse Allah'a karşı gelmekten sakının da bana itaat edin.Bu hizmetten ötürü sizden hiçbir ücret istemiyorum.Benim ücretimi verecek olan, ancak Rabbülâlemin’dir.”

    181-Ölçeği, tam ölçün de eksik ölçüp hak yiyenlerden olmayın.

    182-Doğru terazi ile tartın, halkın hakkından bir şey kısmayın.Ülkede bozgunculuk yaparak nizamı bozmayın!

    183-Doğru terazi ile tartın, halkın hakkından bir şey kısmayın.Ülkede bozgunculuk yaparak nizamı bozmayın!

    184-“Sizi de sizden önceki nesilleri de yaratan Rabbinize karşı gelmekten sakının.”

    185-“Sen” dediler, “bir sihirin etkisine kapılmışsın.

    186-Bize hiç bir üstünlüğün yok, sen de bizim gibi bir insansın.Doğrusu, biz seni yalancılardan sanıyoruz.

    187-Eğer peygamberlik iddiasında doğru isen haydi gökten üstümüze bir parça düşür, üstümüze azap indir.” [17,92; 8,32]

    188-Şuayb: “Rabbim sizin yaptıklarınızı çok iyi biliyor.” dedi. [7,88; 11,87]

    189-Hasılı onu yalancı saydılar. Bunun üzerine o gölge gününün azabı onları bastırıverdi. Gerçekten o, müthiş bir günün azabı idi.

    190-Elbette bunda alınacak ibret vardır.Fakat onların ekserisi ders alıp da iman etmezler.

    191-Ama Senin Rabbin aziz ve rahîmdir (mutlak galiptir, geniş rahmet sahibidir).

    192-Elbette bu Kur'ân, Rabbülâlemin’in indirdiği bir kitaptır.

    193-Onu Rûhu'l-emin, uyaran nebîlerden olman için, senin kalbine açık ve vazıh bir Arapça ile indirmiştir. [2,97]

    194-Onu Rûhu'l-emin, uyaran nebîlerden olman için, senin kalbine açık ve vazıh bir Arapça ile indirmiştir. [2,97]

    195-Onu Rûhu'l-emin, uyaran nebîlerden olman için, senin kalbine açık ve vazıh bir Arapça ile indirmiştir. [2,97]

    196-Bu Kur'ân’a, elbette öncekilerin kitaplarında da işaret edilmişti. [7,157]

    197-İsrailoğullarından bilginlerin onu bilmeleri, onlar için bir delil değil midir?

    198-Eğer Biz Kur'ân’ı arap olmayanlardan birine indirseydik de onu kendilerine okusaydı, yine de ona iman etmezlerdi. [15,14-15; 10,96-97]

    199-Eğer Biz Kur'ân’ı arap olmayanlardan birine indirseydik de onu kendilerine okusaydı, yine de ona iman etmezlerdi. [15,14-15; 10,96-97]

    200-İşte aynen bunun gibi, Biz o yalanlamayı suçlu kâfirlerin kalplerine öyle bir soktuk ki, o can yakıcı azaba girmedikçe ona iman etmezler.

    201-İşte aynen bunun gibi, Biz o yalanlamayı suçlu kâfirlerin kalplerine öyle bir soktuk ki, o can yakıcı azaba girmedikçe ona iman etmezler.

    202-İşte bu azap, kendilerine ansızın gelir ki, onlar hiç farkında olmazlar.

    203-İşte o zaman: “Acaba, bize, azıcık olsun, bir mühlet verilir mi” derler. [14,44; 40,84-85]

    204-Hâlâ, onlar Bizim azabımızın çarçabuk gelmesini mi istiyorlar. [29,29-53]

    205-Ne dersin: Onları yıllarca yaşatsak da, sonra tehdit edildikleri o azap başlarına gelse, onca seneler yaşayıp zevklenmeleri kendilerini kurtarabilir mi? [2,96; 92,11]

    206-Ne dersin: Onları yıllarca yaşatsak da, sonra tehdit edildikleri o azap başlarına gelse, onca seneler yaşayıp zevklenmeleri kendilerini kurtarabilir mi? [2,96; 92,11]

    207-Ne dersin: Onları yıllarca yaşatsak da, sonra tehdit edildikleri o azap başlarına gelse, onca seneler yaşayıp zevklenmeleri kendilerini kurtarabilir mi? [2,96; 92,11]

    208-Biz hiç bir ülkeyi, uyarıcıları gelmeden imha etmedik. [17,15; 28,59]

    209-Öğüt verilip hatırlatma yapılmıştır. Biz hiçbir zaman zalim olmadık.

    210-Kur'ân’ı asla şeytanlar indirmiş değildir.

    211-Bu, onların yapacağı iş değildir! Hem isteseler de buna güçleri yetmez!

    212-Çünkü onlar vahyi işitmekten kesinlikle menedilmişlerdir. [72,8-10]

    213-Öyleyse sakın, Allah ile beraber başka tanrıya yalvarma, sonra azaba mâruz kalanlardan olursun. [36,6; 6,92; 51,19,97; 11,17]

    214-Önce en yakın akrabalarını uyar!

    215-Sana tâbi olan müminlere kol kanat ger!

    216-Bununla beraber akrabalarından sana isyan edenlere “Ben sizin yaptıklarınızdan beriyim.” de!

    217-Sen o aziz-u rahîme (o mutlak galip ve geniş rahmet sahibine) güvenip dayan.

    218-Sen yolunda kaim olurken, namaza dururken de, O seni elbette görüyor. Secde edenler, ibadet edenler arasında dolaşmalarını da görüyor. Çünkü her şeyi hakkıyla işiten, hakkıyla bilen O'dur. [5,67; 52,48]

    219-Sen yolunda kaim olurken, namaza dururken de, O seni elbette görüyor. Secde edenler, ibadet edenler arasında dolaşmalarını da görüyor. Çünkü her şeyi hakkıyla işiten, hakkıyla bilen O'dur. [5,67; 52,48]

    220-Sen yolunda kaim olurken, namaza dururken de, O seni elbette görüyor. Secde edenler, ibadet edenler arasında dolaşmalarını da görüyor. Çünkü her şeyi hakkıyla işiten, hakkıyla bilen O'dur. [5,67; 52,48]

    221-(Şeytanlardan bahsediyorlar) şeytanların asıl kime indiğini bildireyim mi?

    222-Onlar yalan ve iftiraya, günaha düşkün kimselere inerler.

    223-Çünkü o iftiracılar şeytanlara kulak verirler, esasen onların çoğu yalancıdırlar.

    224-Şairler var ya, bunların peşine de sapkınlarla çapkınlar düşer!

    225-Görmez misin onlar her vâdide sözcüklerin, hayallerin peşinde dolaşır ve yapmayacakları şeyleri söylerler. [36,69; 69,41]

    226-Görmez misin onlar her vâdide sözcüklerin, hayallerin peşinde dolaşır ve yapmayacakları şeyleri söylerler. [36,69; 69,41]

    227-Ancak iman edip, güzel ve makbul işler yapanlar, Allah'ı çok zikredip ananlar ve zulme mâruz kaldıktan sonra haklarını savunanlar müstesna. Zalimler de nasıl bir inkılab ile devrileceklerini, yakında öğrenirler. [40,52]

  • Süleyman Ateş

    1-Ta sin mim.

    2-Şunlar o apaçık Kitabın ayetleridir.

    3-Herhalde sen, inanmıyorlar diye neredeyse kendini helak edeceksin!

    4-Dilesek onların üzerine gökten bir mu'cize indiririz de boyunları ona eğilir (inanırlar).

    5-Rahman'dan onlara hiçbir yeni Zikir (uyarı) gelmez ki, mutlaka ondan yüz çevirici olmasınlar.

    6-Yalanladılar ama, alay edip durdukları şeyin haberleri, yakında kendilerine gelecektir.

    7-Yere bakmadılar mı orada her çeşit güzel çifti bitirmişiz?

    8-Şüphesiz bunda bir ibret vardır, ama yine çokları inanıcı değillerdir.

    9-Şüphesiz Rabbin, işte üstün O'dur merhamet eden O'dur.

    10-Rabbin Musa'ya seslendi: "O zalim kavme git!"

    11-Fir'avn'ın kavmine. Onlar (kötülüklerden) korunmayacaklar mı?

    12-(Musa): "Rabbim, dedi, ben, onların beni yalanlayacaklarından korkuyorum."

    13-Göğsüm daralıyor, dilim açılmıyor (tutukluk yapıyor), onun için Harun'a da elçilik ver."

    14-Hem benim üzerimde onlara karşı işlediğim bir günah da var (onlardan bir adam öldürmüştüm); onların beni öldürmelerinden korkuyorum.

    15-(Allah): "Hayır, dedi, ikiniz de ayetlerimizle gidin, biz sizinle beraberiz, (aranızda geçecekleri) dinliyoruz."

    16-Fir'avn'e giderek deyin ki: Biz alemlerin Rabbinin elçisiyiz."

    17-İsrail oğullarını bizimle beraber gönder.

    18-(Gittiler, Allah'ın emrini duyurdular. Fir'avn) Dedi ki: "Biz seni, içimizden bir çocuk olarak yetiştirmedik mi? Ömründe nice yıllar aramızda kalmadın mı?"

    19-Ve sonunda o yaptığını da yaptın, sen nankörlerden birisin.

    20-(Musa): "Onu yaptığım zaman sapıklardan idim" dedi.

    21-Sizden korkunca aranızdan kaçtım, sonra Rabbim bana hükümdarlık verdi ve beni elçilerden yaptı

    22-O başıma kaktığın ni'met de İsrail oğullarını köle yapman(yüzünden)dir. (Onları köle diye kullanıp erkek çocuklarını kesmeseydin, senin eline düşmezdim)

    23-Fir'avn dedi ki: "(Ey Musa) alemlerin Rabbi nedir?"

    24-(Musa): "Göklerin, yerin ve ikisi arasında bulunan her şeyin Rabbidir. Eğer gerçekten inanan kimseler iseniz (bunu anlarsınız)," dedi.

    25-(Fir'avn): Çevresinde bulunanlara: "İşitiyor musunuz?" dedi.

    26-(Musa): "O sizin de Rabbiniz, önceki atalarınızın da Rabbidir" dedi.

    27-(Fir'avn): "Size gönderilen bu elçiniz mutlaka delidir" dedi.

    28-(Musa): "Eğer düşünürseniz O, doğunun batının ve bunlar arasında bulunanların da Rabbidir" dedi.

    29-(Fir'avn ey Musa): "Andolsun ki benden başka tanrı edinirsen, seni mutlaka zindana atılanlardan yapacağım" dedi.

    30-(Musa, peki): "Sana (doğruluğumu) kanıtlayan apaçık bir şey getirmiş olsam da mı?" dedi.

    31-(Fir'avn): "Eğer doğrulardansan onu getir (bakalım)," dedi.

    32-(Musa), asasını attı, bir de (baktılar ki) o apaçık bir ejderha!

    33-Elini (koltuğunun altından) çıkardı; o da, bakanlara parıl parıl parlayan bir şey oluverdi.

    34-(Fir'avn), çevresindeki ileri gelenlere: "Bu dedi, bilgin bir büyücüdür."

    35-Büyüsüyle sizi toprağınızdan çıkarmak istiyor. Ne buyurursunuz?

    36-Dediler ki: "Onu ve kardeşini eğle, kentlere toplayıcılar gönder."

    37-Bütün bilgin büyücüleri sana getirsinler.

    38-Derken büyücüler belli bir günün belirlenen vaktinde bir araya getirildi.

    39-Halka da: "Siz de toplanır mısınız?" denildi.

    40-Umarız ki büyücüler üstün gelirse biz de onlara uyarız.

    41-Büyücüler gelince Fir'avn'e: "Eğer üstün gelenler biz olursak, bize mutlaka bir ücret var değil mi?" dediler.

    42-Evet dedi, hem o takdirde siz (bana) yakınlardan olacaksınız.

    43-Musa onlara: "Atacağınızı atın!" dedi.

    44-İplerini ve değneklerini attılar ve "Fir'avn'ın şerefine biz, elbette biz galib geleceğiz" dediler.

    45-Musa da asasını attı. Birden o, onların uydurduklarını yutmağa başladı.

    46-Derhal büyücüler secdeye kapandılar:

    47-Dediler: "Alemlerin Rabbine inandık."

    48-Musa'nın ve Harun'un Rabbine.

    49-(Fir'avn) dedi: "Ben size izin vermeden mi ona inandınız? O, size büyü öğreten büyüğünüzdür. Öyleyse (size ne yapacağımı) yakında bileceksiniz: Ellerinizi ve ayaklarınızı çapraz olarak keseceğim ve hepinizi asacağım!"

    50-Zararı yok, dediler, (nasıl olsa) biz Rabbimize döneceğiz.

    51-Biz ilk inananlar olduğumuz için Rabbimizin, hatalarımızı bağışlayacağını umarız.

    52-Musa'ya: "Kullarımı geceleyin (Mısır'dan çıkar), yürüt; siz takibedileceksiniz." diye vahyettik.

    53-Fir'avn, (İsrail oğullarının gittiğini duyunca) kentlere (asker) toplayıcılar gönderdi.

    54-Şunlar, (şu İsrail oğulları), az bir topluluktur dedi.

    55-Bizi kızdırmaktadırlar.

    56-Biz, ihtiyatlı, koca bir cemaatiz.

    57-Böylece biz onları çıkardık: bahçeler(in)den, çeşmeler(in)den.

    58-Hazineler(in)den ve o güzel yer(lerin)den.

    59-Böylece bunları İsrail oğullarına miras yaptık.

    60-(Fir'avn ve adamları), güneş doğarken onların ardına düştüler.

    61-İki topluluk (yaklaşıp) birbirini görünce Musa'nın adamları: "İşte yakalandık!" dediler.

    62-(Musa): "Hayır, dedi, Rabbim benimle beraberdir. Bana yol gösterecektir."

    63-Musa'ya: "Değneğinle denize vur!" diye vahyettik. (Vurunca deniz) yarıldı, (on iki yol açıldı). Her bölüm, kocaman bir dağ gibi oldu.

    64-Ötekileri de buraya yaklaştırdık (Musa ve adamlarının ardından, düşmanları da bu denizde açılan yollara girdiler).

    65-Musa'yı ve beraberinde olanları tamamen kurtardık.

    66-Sonra ötekilerini boğduk (Musa ve adamları karaya çıkınca deniz kapandı, Fir'avn ve adamları boğuldu).

    67-Muhakkak ki bunda bir ibret vardır, ama çokları inanmazlar.

    68-Şüphesiz Rabbin, işte üstün O'dur, merhamet eden O'dur.

    69-Onlara İbrahim'in haberini de oku:

    70-Babasına ve kavmine: "Neye tapıyorsunuz?" demişti.

    71-Putlara tapıyoruz, onların önünde ibadete duruyoruz. dediler.

    72-Peki, dedi, siz du'a ettiğiniz zaman onlar sizi işitiyorlar mı?

    73-Yahut size fayda veya zarar verebiliyorlar mı?

    74-Hayır, ama babalarımızın böyle yaptıklarını gördük, (onun için biz de böyle yapıyoruz). dediler.

    75-İşte gördünüz mü neye tapıyorsunuz? dedi.

    76-Siz ve eski atalarınız?

    77-Onlar benim düşmanımdır. Yalnız alemlerin Rabbi (benim dostumdur).

    78-Beni yaratan ve bana yol gösteren O'dur.

    79-Bana yediren ve içiren O'dur.

    80-Hastalandığım zaman bana şifa veren O'dur.

    81-Beni öldürecek, sonra diriltecek O'dur.

    82-Ceza günü hatamı bağışlayacağını umduğum da O'dur.

    83-Rabbim, bana hüküm (hükümdarlık, bilgi) ver ve beni Salihler arasına kat.

    84-Sonra gelenler arasında bana, bir doğruluk dili nasib eyle (sonraki nesiller arasında hayır ile anılmamı sağla)!

    85-Beni ni'met(i bol olan) cennetinin varislerinden kıl.

    86-Babamı da bağışla. Çünkü o, sapıklardandır. And forgive my father. Lo! he is of those who err.

    87-(Kulların) diriltilecekleri gün, beni utandırma.

    88-O gün ki, ne mal, ne de oğullar yarar vermez.

    89-Ancak Allah'a sağlam ve temiz kalb getiren (yarar görür).

    90-(O gün) cennet, korunanlara yaklaştırılır.

    91-Cehennem de azgınların karşısına çıkarılır.

    92-Onlara "Hani taptıklarınız nerede?" denilir.

    93-O Allah'tan başka (taptıklarınız) size yardım ediyorlar mı, yahut kendilerine yardımları dokunuyor mu?

    94-Onlar ve azgınlar, tepe taklak oraya atılırlar.

    95-İblis'in bütün askerleri de.

    96-Onlar orada (putlarıyle) çekişerek derler ki:

    97-Vallahi biz apaçık bir sapıklık içinde imişiz!

    98-Çünkü sizi alemlerin Rabbine eşit tutuyorduk.

    99-Ama bizi saptıran o suçlulardır.

    100-Şimdi artık bizim ne şefa'atçilerimiz var,

    101-Ne de sıcak bir dostumuz.

    102-Ah keşke bir dönüşümüz daha olsa da inananlardan olsak!

    103-Muhakkak ki bunda bir ibret vardır, ama yine çokları inanmazlar."

    104-Şüphesiz Rabbin, işte üstün O'dur, merhamet eden O'dur.

    105-Nuh kavmi de gönderilen elçileri yalanladı.

    106-Kardeşleri Nuh onlara: "Korunmaz mısınız?" demişti.

    107-Ben size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim.

    108-Allah'tan korkun ve bana ita'at edin.

    109-Ben sizden, buna karşı bir ücret istemiyorum. Benim ücretim, yalnız alemlerin Rabbine aittir.

    110-Öyle ise Allah'tan korkun ve bana ita'at edin.

    111-Dediler ki: "Sana bayağı kimseler uymuşken biz sana inanır mıyız?"

    112-Dedi ki: "Ben onların yaptıklarını(n iç yüzünü) bilmem (ben ancak görünüşe göre hüküm veririm)."

    113-Anlayışınız olsa, onların hesabının Rabbime aidolduğunu bilirsiniz.

    114-Ben inananları kovacak değilim.

    115-Ben sadece apaçık bir uyarıcıyım.

    116-Dediler: "Ey Nuh, (bu dediğinden) vazgeçmezsen mutlaka taşlananlardan olacaksın."

    117-(Nuh): "Rabbim, dedi, kavmim beni yalanladı."

    118-Benimle onların arasını aç (aramızda hükmet), beni ve benimle beraber bulunan mü'minleri kurtar!

    119-Biz de onu ve onunla beraber bulunanları, dolu gemi içinde kurtardık.

    120-Sonra bunun ardından, geride kalanları boğduk.

    121-Muhakkak ki bunda bir ibret vardır, ama yine çokları inanmazlar.

    122-Şüphesiz Rabbin, işte üstün O'dur, merhamet eden O'dur.

    123-Ad (kavmi) de, gönderilen elçileri yalanladı.

    124-Kardeşleri Hud onlara: "Korunmaz mısınız?" demişti.

    125-Ben size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim.

    126-Allah'tan korkun ve bana ita'at edin.

    127-Ben sizden buna karşı bir ücret istemiyorum. Benim ücretim yalnız alemlerin Rabbine aittir.

    128-Siz her yol üzerine, (gelip geçenleri yanıltmak için) bir işaret yapıp da boş şeyle mi uğraşıyorsunuz?

    129-Belki ebedi yaşarsınız diye köşkler (ve müstahkem kaleler) ediniyorsunuz?

    130-(Bir kavmi) yakaladığınız zaman da zorbalar gibi yakalıyorsunuz.

    131-Allah'tan korkun ve bana ita'at edin.

    132-Size bildiğiniz ni'metleri bol bol veren(Allah)dan korkun. Keep your duty toward Him Who hath aided you with (the good things) that ye know,

    133-O size verdi: davarlar, oğullar,

    134-Bahçeler, çeşmeler.

    135-Doğrusu ben size büyük bir günün azabı(nın çarpması)ndan korkuyorum.

    136-Dediler ki: "Öğüt versen de, öğüt verenlerden olmasan da bizce birdir."

    137-Bu (davranışımız), sadece evvelkilerin ahlakı(ve geleneği)dir.

    138-Biz azaba uğratılacak değiliz.

    139-(Böylece) onu yalanladılar. Biz de onları helak ettik. Muhakkak ki bunda bir ibret vardır, ama yine çokları inanmazlar.

    140-Şüphesiz Rabbin, işte üstün O'dur, merhamet eden O'dur.

    141-Semud (kavmi) de gönderilen elçileri yalanladı:

    142-Kardeşleri Salih, onlara demişti ki: "Korunmaz mısınız?"

    143-Ben sizin için güvenilir bir elçiyim.

    144-Allah'tan korkun ve bana ita'at edin.

    145-Ben sizden buna karşı bir ücret istemiyorum. Benim ücretim yalnız alemlerin Rabbine aittir.

    146-Siz burada güven içinde bırakılacağınızı mı sanıyorsunuz?

    147-Böyle bahçelerde, çeşme başlarında?

    148-Ekinler ve yumuşak tomurcuklu güzel hurmalıklar arasında?

    149-Dağlardan ustalıkla evler yontuyorsunuz.

    150-Allah'tan korkun ve bana ita'at edin.

    151-O aşırıların emrine uymayın.

    152-Yeryüzünde bozgunculuk yapan, ıslah etmeyen o kimseler(in sözüyle hareket etmeyin).

    153-Dediler: Sen, iyice büyülenmişlerdensin."

    154-Sen de bizim gibi bir insansın. Eğer doğrulardansan bize bir mu'cize getir.

    155-Dedi: "İşte bu dişi deve(mu'cize)dir. (Bir gün) onun su içme hakkı var, belli bir günün su içme hakkı da sizin."

    156-Sakın, ona bir kötülük dokundurmayın, sonra büyük bir günün azabı sizi yakalar.

    157-Nihayet onu kestiler, ama pişman oldular.

    158-Ve azab onları yakaladı. Muhakkak ki bunda bir ibret vardır, ama yine çokları inanmazlar.

    159-Şüphesiz Rabbin, işte üstün O'dur, merhamet eden O'dur.

    160-Lut (kavmi) de gönderilen elçileri yalanladı.

    161-Kardeşleri Lut, onlara "Korunmaz mısınız?" demişti.

    162-Ben sizin için güvenilir bir elçiyim.

    163-Allah'tan korkun ve bana ita'at edin.

    164-Ben sizden buna karşı bir ücret istemiyorum. Benim ücretim yalnız alemlerin Rabbine aittir. And I ask of you no wage therefore; my wage is the concern only of the Lord of the Worlds.

    165-Alemlerin içinde erkeklere mi gidiyorsunuz?

    166-Ve Rabbinizin sizin için yarattığı eşlerinizi bırakıyorsunuz? Siz sınırı aşan bir kavimsiniz.

    167-Dediler: "Ey Lut, andolsun, eğer (bundan) vazgeçmezsen, mutlaka sürülenlerden olacaksın.

    168-(Lut) dedi: "Ben sizin bu işinize, (kadınları bırakıp erkeklere gidişinize) kızanlardanım."

    169-Rabbim, beni ve ailemi bunların yaptıklarından kurtar!

    170-Biz de onu ve ailesini tamamen kurtardık.

    171-Yalnız geride kalanlar arasında bulunan bir koca karıyı (kurtarmadık).

    172-Sonra ötekilerini hep yıktık, helak ettik.

    173-Ve üzerlerine bir yağmur yağdırdık, uyarıl(ıp da yola gelmey)enlerin yağmuru hakikaten çok kötü oldu!

    174-Muhakkak ki bunda bir ibret vardır, ama yine çokları inanmazlar.

    175-Şüphesiz Rabbin, işte üstün O'dur, merhamet eden O'dur.

    176-Eyke halkı da gönderilen elçileri yalanladı.

    177-Şu'ayb, onlara demişti ki: "Korunmaz mısınız?"

    178-Ben sizin için güvenilir bir elçiyim.

    179-Allah'tan korkun ve bana ita'at edin.

    180-Ben sizden, buna karşı bir ücret istemiyorum. Benim ücretim yalnız alemlerin Rabbine aittir.

    181-Ölçüyü tam yapın, eksiltenlerden olmayın.

    182-Doğru terazi ile tartın.

    183-İnsanların haklarını kısmayın. Yeryüzünde bozgunculuk yaparak karışıklık çıkarmayın.

    184-Sizi ve önceki nesilleri yaratandan korkun. And keep your duty unto Him Who created you and the generations of the men of old.

    185-Dediler: "Sen iyice büyülenmişlerdensin."

    186-Sen de bizim gibi bir insansın, biz seni mutlaka yalancılardan sanıyoruz.

    187-Eğer doğrulardansan o halde üzerimize gökten parçalar düşür.

    188-Rabbim yaptığınızı daha iyi bilir dedi.

    189-Onu yalanladılar, nihayet o gölge gününün azabı, kendilerini yakaladı. Gerçekten o, büyük bir günün azabı idi.

    190-Muhakkak ki bunda bir ibret vardır ama yine çokları inanmazlar.

    191-Şüphesiz Rabbin, işte üstün O'dur, merhamet eden O'dur.

    192-Muhakkak ki o (Kur'an), alemlerin Rabbinin indirmesidir.

    193-Onu, er-Ruhu'l-Emin (güvenilir ruh, Cebrail) indirdi:

    194-Senin kalbine; uyarıcılardan olman için,

    195-Apaçık Arapça bir dille.

    196-O(nun içeriği), evvelkilerin Kitaplarında da vardır.

    197-İsrail oğulları bilginlerinin onu bilmesi de onlar için (Kur'an'ın Güvenilir Ruh tarafından vahyedildiğine) yeterli bir delil değil mi?

    198-Biz onu yabancılardan birine indirseydik de,

    199-Onu onlara okusaydı, ona inanmazlardı:

    200-Biz onu, suçluların kalblerine öyle soktuk.

    201-Acı azabı görünceye kadar da ona inanmazlar.

    202-Azab onlara öyle ansızın gelir ki, onlar hiç farkında olmazlar.

    203-(Birden onu karşılarında bulunca) Acaba bize süre verilir mi?" derler.

    204-Hala bizim azabımızı mı acele istiyorlar (doğru söyleyenlerden isen bizi tehdidettiğin azabı getir mi diyorlar)?

    205-Baksana, biz onları yıllarca yaşatsak,

    206-Sonra tehdidedildikleri (azab) kendilerine gelse,

    207-O yaşatıldıkları (zevk-u sefa sürdükleri) şeyler, kendilerine ne yarar sağlardı?

    208-Biz, hiçbir kenti helak etmedik ki onun uyarıcıları olmasın (helak etmeden önce mutlaka uyarıcı gönderdik).

    209-(Uyarıcılar) uyarırlardı. Biz zulmediciler değildik.

    210-O(Kur'a)n'ı şeytanlar (cinler) indirmedi.

    211-Bu, onlara yaraşmaz ve zaten yapamazlar da.

    212-Çünkü onlar, (meleklerin sözlerini) işitmekten uzaklaştırılmışlardır.

    213-Allah ile beraber başka bir tanrı çağırma, sonra azabedilenlerden olursun.

    214-En yakın akrabanı uyar.

    215-Ve sana uyan mü'minlere kanadını indir (onlara karşı mütevazi ve şefkatli davran).

    216-Şayet sana (uymaz) karşı gelirlerse: "Ben sizin yaptıklarınızdan uzağım," de.

    217-Galib ve esirgeyen(Allah)a tevekkül et.

    218-O, seni görür: Namaza durduğun zaman,

    219-Ve secde edenler arasında eğilip doğrulurken.

    220-Çünkü O, işitendir, bilendir.

    221-Şeytanların kime ineceğini size haber vereyim mi?

    222-Onlar, her günahkar yalancıya inerler.

    223-O yalancılar, (şeytanlara) kulak verirler, çokları da yalan söylerler.

    224-Şa'irlere gelince onlara da azgınlar uyar.

    225-Baksana onlar, her vadide şaşkın şaşkın dolaşırlar?

    226-Ve onlar yapmayacakları şeyleri söylerler.

    227-Ancak inananlar, iyi işler yapanlar, Allah'ı çok ananlar ve kendilerine zulmedildikten sonra (rakiplerine) üstün gelmeğe çalışanlar böyle değildir. Zulmedenler, yakında nasıl bir devrime uğrayıp devrileceklerini bileceklerdir!

  • Yaşar Nuri Öztürk

    1-Tâ, Sîn, Mîm.

    2-İşte sana gerçeği apaçık gösteren Kitap'ın ayetleri...

    3-Onlar iman etmiyorlar diye kendini üzüntüden tüketir gibisin.

    4-Eğer istersek gökten üzerlerine bir mucize indiririz de boyunları onun önünde perişanlıkla eğilip kalır.

    5-O Rahman'dan kendilerine söze bürünmüş yeni bir hatırlatma gelmeye dursun, ondan mutlaka yüz çevirirler.

    6-Yemin olsun, yalanladılar ama yakında gelecektir onlara alaya alıp durdukları şeyin haberleri.

    7-Bakmadılar mı yere, neler fışkırtmışız onda cömert ve bereketli her çiftten.

    8-Bunda elbette bir mucize var, fakat onların çoğu mümin değiller.

    9-Ve hiç kuşku yok, senin Rabbin gerçekten mutlak Azîz, mutlak Rahîm'dir.

    10-Rabbinin Mûsa'ya, "Zulüm sergileyenler topluluğuna git" diye seslenişini hatırla.

    11-"Firavun'un toplumuna git! Hâlâ sakınmayacaklar mı?"

    12-Demişti ki Mûsa: "Rabbim, doğrusu ben, beni yalanlamalarından korkuyorum."

    13-"Göğsüm daralıyor, dilim açılmıyor. Görev emrini Hârun'a gönder."

    14-"Hem, benim üzerimde onlar aleyhine işlenmiş bir suç var; bu yüzden beni öldürmelerinden korkuyorum."

    15-"Hayır, olmaz!" dediler. "Ayetlerimizi götürün. Biz sizinleyiz, herşeyi dinlemekteyiz."

    16-"Hemen Firavun'a gidin, şöyle deyin: 'Âlemlerin Rabbi'nin resulleriyiz biz."

    17-"İsrailoğullarını bizimle birlikte gönder."

    18-Firavun dedi: "Biz seni aramızda, bir çocuk olarak koruyup beslemedik mi? Ömrünün nice yıllarını aramızda geçirdin."

    19-"Ve sonunda o yaptığını da yaptın. Nankörlerden birisin sen."

    20-Mûsa dedi: "Onu yaptığım zaman şaşkınlardandım."

    21-"Sizden korkunca aranızdan kaçtım. Daha sonra Rabbim bana hükmetme gücü bağışladı ve beni peygamberlerden biri yaptı."

    22-"O başıma kaktığın nimet, İsrailoğullarını köle yapmana karşılıktı."

    23-Firavun dedi: "Peki, âlemlerin Rabbi kim?"

    24-Dedi: "Göklerin, yerin ve bunlar arasındakilerin Rabbi. Eğer iyice anlayıp inanıyorsanız."

    25-Firavun, çevresindekilere dedi: "Duyuyor musunuz?"

    26-Mûsa dedi: "O hem sizin Rabbinizdir hem de önceki atalarınızın Rabbidir."

    27-Firavun dedi: "Şu size gönderilmiş bulunan resulünüz gerçekten tam bir deli."

    28-Mûsa dedi: "Eğer aklınızı işletirseniz O, doğunun, batının ve bunlar arasındakilerin de Rabbidir."

    29-Dedi: "Benden başka ilah edinirsen, yemin olsun seni zındanlıklar arasına atarım."

    30-Mûsa dedi: "Ya sana gerçeği gösteren birşey getirmişsem!"

    31-Dedi: "Hadi getir onu ortaya, eğer doğru sözlülerden isen!"

    32-O da asasını attı. Bir de ne görsünler, asa korkunç bir ejderha oluvermiş.

    33-Elini çıkardı, o da anında seyredenler önünde bembeyaz kesildi.

    34-Firavun, çevresindeki kodamanlar konseyine şöyle dedi: "Bu adam gerçekten bilgin bir büyücü;

    35-Büyüsüyle sizi toprağınızdan çıkarmak istiyor. Ne diyorsunuz?"

    36-Dediler: "Onu kardeşiyle birlikte alıkoy ve kentlere toplayıcılar gönder,

    37-Ki, tüm bilgili büyücüleri huzuruna getirsinler."

    38-Nihayet büyücüler belirlenen bir günün, belirlenen bir vaktinde bir araya getirildi.

    39-Halka da: "Siz de toplanır mısınız?" denildi.

    40-"Sanıyoruz ki, büyücülere uyacağız, eğer galip gelirlerse."

    41-Büyücüler geldiklerinde, Firavun'a dediler ki: "Eğer biz galip gelirsek bize gerçekten ödül var, değil mi?"

    42-"Evet, dedi, siz o zaman benim yakınlarımdan olacaksınız."

    43-Mûsa onlara dedi ki: "Atacağınız şeyi atın!"

    44-Bunun üzerine onlar, iplerini ve değneklerini ortaya attılar ve dediler: "Firavun'un onur ve yüceliği aşkına biz, evet biz galip geleceğiz."

    45-Mûsa da asasını attı. Bir de ne görsünler, o onların hüner olarak ortaya getirdikleri şeyleri yalayıp yutuyor.

    46-Bunun üzerine büyücüler, secdelere kapandılar.

    47-Dediler: "İnandık âlemlerin Rabbi'ne."

    48-"Mûsa'nın ve Hârun'un Rabbine."

    49-Firavun haykırdı: "Ben size izin vermeden ona inandınız ha! Anlaşıldı, o sizin hepinize sihirbazlığı öğreten büyüğünüz. Yakında bileceksiniz. Yemin olsun, ellerinizi, ayaklarınızı çaprazlamasına keseceğim ve yemin olsun sizi toptan asacağım."

    50-Dediler: "Zararı yok, biz nasıl olsa Rabbimize döneceğiz,

    51-Ümidimiz odur ki, Rabbimiz hatalarımızı bağışlar çünkü biz ilk inananlar olduk."

    52-Mûsa'ya şunu vahyettik: Kullarımı geceleyin yola çıkar. Mutlaka peşinize takılacaklar.

    53-Bunun üzerine Firavun, kentlere toplayıcılar gönderdi:

    54-"Kuşkusuz bunlar, küçücük bir topluluktur."

    55-"Fakat bize gerçekten öfke püskürüyolar."

    56-"Biz ise dikkatli davranan koca bir kitleyiz."

    57-Bunun üzerine biz onları bahçelerinden, pınarlarından çıkardık.

    58-Hazinelerinden, mutlu-kutlu yerlerinden ettik.

    59-Böylece oralara İsrailoğullarını vâris kıldık.

    60-Firavun ve adamları, gün doğarken onları izlemeye başladılar.

    61-İki topluluk birbirini görecek hale gelince, Mûsa'nın adamları seslendi: "İşte şimdi yakalandık!"

    62-Mûsa dedi: "Hayır, asla! Rabbim benimledir, bana kılavuzluk edecektir."

    63-Bunun üzerine Mûsa'ya, "Asanla denize vur!" diye vahyettik. Deniz hemen yarıldı, her dalga kümesi kocaman bir dağ gibi oldu.

    64-Ötekileri de oraya yaklaştırdık.

    65-Mûsa'yı ve beraberindekileri toptan kurtardık.

    66-Sonra ötekileri boğduk.

    67-Bunda elbette bir ibret vardır ama onların çoğu inanmış kimseler değildi.

    68-Ve şüphesiz, senin Rabbindir O mutlak Azîz, mutlak Rahîm.

    69-İbrahim'in haberini de oku onlara.

    70-Hani babasına ve toplumuna şöyle demişti: "Siz neye ibadet ediyorsunuz?"

    71-Dediler: "Birtakım putlara tapıyoruz. Onların önünde toplanıp tapınmaya devam edeceğiz."

    72-Dedi: "Yalvarıp yakardığınızda sizi duyuyorlar mı?"

    73-"Size yarar sağlıyor yahut zarar veriyorlar mı?"

    74-Dediler: "Hayır! Ancak atalarımızı böyle yapar halde bulduk."

    75-Dedi: "Gördünüz mü neye ibadet ediyormuşsunuz!"

    76-"Siz ve o eski atalarınız!"

    77-"Şüphesiz onlar benim düşmanım. Ama âlemlerin Rabbi dostum."

    78-"O yarattı beni, O yol gösteriyor bana."

    79-"O'dur beni doyuran, suvaran."

    80-"Hastalandığımda O'dur bana şifa ulaştıran."

    81-"Beni öldürecek, sonra diriltecek O'dur."

    82-"Din gününde hatalarımı affetmesini umup durduğum da O'dur."

    83-"Rabbim, bana hükmetme gücü/hikmet bağışla, beni hak ve barış seven iyiler arasına kat!"

    84-"Sonradan gelecekler arasında benimle ilgili doğru/isabetli bir dil oluştur."

    85-"Beni, nimetlerle dolu cennetin mirasçılarından kıl."

    86-"Babamı da affet. Çünkü o, sapmışlardandır."

    87-"Herkesin diriltileceği gün beni utandırma."

    88-"Bir gündür ki o, ne mal fayda verir ne oğullar."

    89-"Yalnız temiz bir kalple Allah'a varan kurtulur."

    90-Cennet takva sahiplerine yaklaştırılır.

    91-Cehennem de şımarıp azanların karşısına getirilir.

    92-Denir ki onlara: "O ibadet ettikleriniz nerede?"

    93-"Allah'ın dışındakiler, size yardım ediyorlar mı? Peki, kendilerine yardımları dokunuyor mu?"

    94-Ardından onlar ve öteki azgınlar cehennemin içine tıkılmıştır.

    95-İblis orduları toplu haldedir.

    96-Onun içinde birbiriyle çekişirlerken şöyle derler:

    97-"Vallahi, biz açık bir sapıklığın ta içindeymişiz."

    98-"Çünkü sizi âlemlerin Rabbi'yle aynı düzeyde tutuyorduk."

    99-"Bizi saptıran, o suçlulardan başkası değildi."

    100-"Artık ne şefaatçilerimiz var,

    101-Ne sıcak-samimi bir dostumuz."

    102-"Keşke bir dönüşümüz daha olsaydı da müminlerden olabilseydik."

    103-Kuşkusuz, bütün bunlarda mutlaka bir ibret vardır. Ama onların çoğu müminler değil.

    104-Ve kuşkusuz senin Rabbindir o mutlak Azîz, mutlak Rahîm.

    105-Nûh kavmi de hak elçileri yalanladı.

    106-Kardeşleri Nûh onlara şöyle demişti: "Siz hiç sakınmıyor musunuz/"

    107-"Ben sizin için gelmiş, güvenilir bir resulüm."

    108-"Artık Allah'tan sakının da bana itaat edin."

    109-"Ben bunun için sizden bir ücret istemiyorum. Benim ödülüm sadece âlemlerin Rabbi'ndedir.

    110-"Artık Allah'tan sakının da bana itaat edin."

    111-Dediler: "Biz sana inanır mıyız? Seni, o bayağı zavallılar izliyor."

    112-Nûh dedi: "Onların yaptıklarına ilişkin bir ilmim yok."

    113-"Onların hesabı Rabbimden başkasına ait değildir. Bir düşünebilseniz!"

    114-"Ben iman etmiş insanları kovamam."

    115-"Ben sadece açık bir biçimde uyarmaktayım."

    116-Dediler: "Ey Nûh! Eğer bu işe son vermezsen, vallahi taşlananlardan olacaksın."

    117-Nûh şöyle yakardı: "Rabbim, toplumum beni yalanladı."

    118-"Artık benimle onlar arasını iyice aç; beni ve beraberimdeki müminleri kurtar."

    119-Bunun üzerine biz, onu da beraberindekileri de o yüklü gemide kurtardık.

    120-Sonra dışta kalanları boğduk.

    121-Bunda elbette bir ibret var. Ama onların çoğu müminler değildi

    122-Kuşkusuz, senin Rabbindir o mutlak Azîz, mutlak Rahîm.

    123-Âd da peygamberleri yalanladı.

    124-Kardeşleri Hûd onlara: "Siz hiç sakınmıyor musunuz?" demişti.

    125-"Ben sizin için, güvenilir bir resulüm."

    126-"Artık Allah'tan sakının da bana itaat edin."

    127-"Ben sizden bu iş için bir ücret istemiyorum. Benim ödülüm âlemlerin Rabbi'ndendir."

    128-"Her yüksek tepeye/yola şaşılacak bir bina kurarak/bir işaret dikerek mi eğleniyorsunuz!"

    129-"Sanayi üreten yerler edinerek sonsuzlaşmak ümidine mi düşüyorsunuz?"

    130-"Yakaladığınız vakit zorbaca yakalıyorsunuz?"

    131-"Artık Allah'tan sakının da bana itaat edin."

    132-"O bildiğiniz nimetleri önünüze yayandan korkun."

    133-"Size bir yığın nimet lütfetti: Davarlar, oğullar,

    134-Bahçeler, pınarlar."

    135-"Büyük bir günün azabı üstünüzedir diye korkuyorum."

    136-Dediler: "Sen ha öğüt vermişsin ha öğüt verenlerden olmamışsın. Bizim için fark etmez."

    137-"Bu, öncekilerin uydurmalarından başka şey değil."

    138-"Biz azaba uğratılacak değiliz."

    139-Onu bu şekilde yalanladılar, biz de onları helâk ettik. Bunda elbette bir ibret var. Ama onların çoğu müminlerden değildi.

    140-Kuşkusuz, senin Rabbin mutlak Azîz, mutlak Rahîm'dir.

    141-Semûd da peygamlerleri yalanladı.

    142-Kardeşleri Sâlih onlara demişti ki: "Siz hiç sakınmıyor musunuz?"

    143-"Ben sizin için emin bir resulüm."

    144-"Artık Allah'tan sakının ve bana itaat edin."

    145-"Ben bu iş için sizden bir ücret istemiyorum. Benim ücretim yalnız âlemlerin Rabbi'ndendir."

    146-"Siz burada güven içinde bırakılacak mısınız?"

    147-"Bahçelerde, pınarlarda."

    148-"Ekinler, salkımları sarkmış hurmalıklar içinde."

    149-"Keyif içinde, dağlardan evler yontuyorsunuz."

    150-"Artık Allah'tan sakının da bana itaat edin."

    151-"Savurganlık edenlerin/haddi aşanların buyruğuna uymayın."

    152-"Onlar yeryüzünde bozgun çıkarırlar, barış için çalışmazlar."

    153-Dediler: "Sen, adamakıllı büyülenmişsin."

    154-"Sen de bizim gibi bir insansın. Eğer doğru sözlülerden isen, hadi bir mucize getir."

    155-Dedi: "Şu bir dişi devedir. Onun su içme hakkı var. Belli bir günde su içme hakkı da sizin."

    156-"Ona kötülükle ilişmeyin. Yoksa büyük bir günün azabı sizi yakalar."

    157-Onu yere yatırıp kestiler. Sonra da pişman oldular.

    158-Sonunda azap onları yakaladı. Bunda elbette bir ibret var. Ama onların çoğu inanan kişiler değildi.

    159-Ve senin Rabbin mutlak Azîz, mutlak Rahîm'dir.

    160-Lût kavmi de hak elçilerini yalanladı.

    161-Kardeşler Lût onlara şöyle demişti: "Hâlâ sakınmıyor musunuz?"

    162-"Ben size gelen emin bir elçiyim."

    163-"Artık Allah'tan sakının da bana itaat edin."

    164-"Ben bu iş için sizden bir ücret istemiyorum. Benim ücretim yalnız âlemlerin Rabbi'ndendir."

    165-"Âlemlerin içinden erkeklere gidiyor da,

    166-Rabbinizin sizin için yarattığı eşlerinizi bırakıyor musunuz? Doğrusu siz haddi aşmış bir kavimsiniz."

    167-Dediler: "Eğer bu tavrını sona erdirmezsen, ey Lût, yemin olsun bu topraktan sürülenlerden olacaksın."

    168-Lût dedi: "Ben sizin şu yaptığınıza öfkelenenlerdenim."

    169-"Rabbim, beni ve ailemi bunların yaptıklarından koru."

    170-Bunun üzerine biz onu ve ailesini toplu halde kurtardık.

    171-Ancak geridekiler arasında bir kocakarı kaldı.

    172-Sonra ötekileri mahvedip batırdık.

    173-Üzerlerine bir de yağmur yağdırdık. Ne de kötüymüş uyarılanların yağmuru!

    174-Elbette bunda bir ayet var ama onların çoğu müminler değildi.

    175-Ve senin Rabbin mutlak Azîz, mutlak Rahîm...

    176-Eyke halkı da elçileri yalanladı.

    177-Şuayb onlara demişti ki: "Hâlâ sakınmıyor musunuz?"

    178-"Kuşkusuz, ben sizin için güvenilir bir resulüm."

    179-"Artık Allah'tan sakının da bana itaat edin."

    180-"Ben bu iş için sizden herhangi bir ödül de istemiyorum; benim ödülüm âlemlerin Rabbi'nden başkasında değil."

    181-"Ölçüyü tam yapın; şunun-bunun hakkını çarpanlardan olmayın;

    182-"Doğru-düzgün terazi ile tartın."

    183-"Halkın eşyasını, değerlerini düşürerek almayın. Yeryüzünde, bozguncular olarak fesat çıkarmayın!"

    184-"Sizi ve önceki nesilleri yaratandan sakının!"

    185-Dediler: "Sen fena halde büyülenmişsin."

    186-"Sen bizim gibi bir insandan başka şey değilsin. Biz senin yalancılardan olduğunu düşünüyoruz."

    187-"Eğer doğru sözlülerdensen, hadi üzerimize gökten parçalar düşür!"

    188-Şuayb dedi: "Yapmakta olduğunuzu Rabbim daha iyi bilir."

    189-Onu yalanladılar; bunun üzerine o gölgelik gününün azabı onları yakalayıverdi. O, gerçekten büyük bir günün azabıydı.

    190-Bunda elbette bir ibret var ama onların çoğu inanan kişiler değildi.

    191-Ve senin Rabbin mutlak Azîz, mutlak Rahîm'dir.

    192-Kesin olan şu ki, o âlemlerin Rabbi'nden indirilmiştir.

    193-O güvenilir Rûh indirdi onu,

    194-Senin kalbine ki, uyarıcılardan olasın.

    195-Açık-seçik Arapça bir dille indirdi.

    196-O, elbette ki öncekilerin kitaplarında da var.

    197-Beniisrail bilginlerinin de onu bilmesi bunlar için bir belirti/kanıt değil mi?

    198-Biz onu Arapça konuşmayanlardan birine indirseydik de,

    199-O onu onlara okusaydı, yine de ona inanmayacaklardı.

    200-Biz onu suçluların kalplerine işte böyle yolladık.

    201-Acıklı azabı görünceye değin ona inanmazlar.

    202-O azap onlara ansızın gelecek, farkında bile olmayacaklar.

    203-O zaman şöyle derler: "Acaba bize süre verilir mi?"

    204-Bizim azabımızı acele mi istiyorlar?

    205-Görmedin mi ki, biz onları yıllarca nimetlendirsek de,

    206-Sonra, tehdit edildikleri şey kendilerine ulaşsa,

    207-O yararlandıkları nimetler onların hiçbir işine yaramaz.

    208-Biz, uyarıcıları olmayan hiçbir kenti/uygarlığı helâk etmemişizdir.

    209-Uyarı/hatırlatma olacak! Biz zalimler değiliz.

    210-Onu şeytanlar indirmedi.

    211-Onlara yaraşmaz, zaten güçleri de yetmez.

    212-Çünkü onlar, dinleyişten azledilmişlerdir.

    213-O halde, Allah'ın yanında bir başka ilaha daha yalvarma/davet etme. Yoksa azaba uğratılanlardan olursun.

    214-En yakın akraba ve hısımlarını uyar.

    215-Müminlerin sana uyanlarına kanadını indir.

    216-Eğer sana isyan ederlerse şöyle de: "Ben, sizin yapmakta olduklarınızdan uzağım."

    217-O Azîz, o Rahîm olana güvenip dayan.

    218-O ki görüyor seni kıyam ettiğin zaman.

    219-Görüyor nasıldır secde edenler içinde dolaşman.

    220-Kuşkusuz, O'dur iyice bilen, iyice duyan.

    221-Haber vereyim mi size şeytanların kime iner olduğundan?

    222-Her bir dönek/iftiracı günahkâr üzerine iner onlar.

    223-Kulak kabartırlar ama çoğu yalancılardır onların.

    224-Şairlere gelince, onlara da çapkınlar-sapkınlar uyar.

    225-Görmez misin onları ki, her vadide tutkun-şaşkın dolaşırlar.

    226-Ve onlar, yapmayacakları şeyleri söyleyip dururlar.

    227-İman edip barışa/hayra yönelik işler yapanlar, Allah'ı çok ananlar ve zulme uğratıldıktan sonra başarıya ulaşanlar böyle değillerdir. Zulmedenler, hangi devrime uğrayıp baş aşağı döneceklerini yakında bilecekler.

  • ARAPÇA

    1-بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَـٰنِ الرَّحِيمِ طسم

    (ṭâ-sîn-mîm.)

    2-تِلْكَ آيَاتُ الْكِتَابِ الْمُبِينِ

    (tilke âyâtü-lkitâbi-lmübîn.)

    3-لَعَلَّكَ بَاخِعٌ نَّفْسَكَ أَلَّا يَكُونُوا مُؤْمِنِينَ

    (le`alleke bâḫi`un nefseke ellâ yekûnû mü'minîn.)

    4-إِن نَّشَأْ نُنَزِّلْ عَلَيْهِم مِّنَ السَّمَاءِ آيَةً فَظَلَّتْ أَعْنَاقُهُمْ لَهَا خَاضِعِينَ

    (in neşe' nünezzil `aleyhim mine-ssemâi âyeten feżallet a`nâḳuhüm lehâ ḫâḍi`în.)

    5-وَمَا يَأْتِيهِم مِّن ذِكْرٍ مِّنَ الرَّحْمَـٰنِ مُحْدَثٍ إِلَّا كَانُوا عَنْهُ مُعْرِضِينَ

    (vemâ ye'tîhim min ẕikrim mine-rraḥmâni muḥdeŝin illâ kânû `anhü mü`riḍîn.)

    6-فَقَدْ كَذَّبُوا فَسَيَأْتِيهِمْ أَنبَاءُ مَا كَانُوا بِهِ يَسْتَهْزِئُونَ

    (feḳad keẕẕebû feseye'tîhim embâü mâ kânû bihî yestehziûn.)

    7-أَوَلَمْ يَرَوْا إِلَى الْأَرْضِ كَمْ أَنبَتْنَا فِيهَا مِن كُلِّ زَوْجٍ كَرِيمٍ

    (evelem yerav ile-l'arḍi kem embetnâ fîhâ min külli zevcin kerîm.)

    8-إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَآيَةً ۖ وَمَا كَانَ أَكْثَرُهُم مُّؤْمِنِينَ

    (inne fî ẕâlike leâyeh. vemâ kâne ekŝeruhüm mü'minîn.)

    9-وَإِنَّ رَبَّكَ لَهُوَ الْعَزِيزُ الرَّحِيمُ

    (veinne rabbeke lehüve-l`azîzü-rraḥîm.)

    10-وَإِذْ نَادَىٰ رَبُّكَ مُوسَىٰ أَنِ ائْتِ الْقَوْمَ الظَّالِمِينَ

    (veiẕ nâdâ rabbüke mûsâ eni-'ti-lḳavme-żżâlimîn.)

    11-قَوْمَ فِرْعَوْنَ ۚ أَلَا يَتَّقُونَ

    (ḳavme fir`avn. elâ yetteḳûn.)

    12-قَالَ رَبِّ إِنِّي أَخَافُ أَن يُكَذِّبُونِ

    (ḳâle rabbi innî eḫâfü ey yükeẕẕibûn.)

    13-وَيَضِيقُ صَدْرِي وَلَا يَنطَلِقُ لِسَانِي فَأَرْسِلْ إِلَىٰ هَارُونَ

    (veyeḍîḳu ṣadrî velâ yenṭaliḳu lisânî feersil ilâ hârûn.)

    14-وَلَهُمْ عَلَيَّ ذَنبٌ فَأَخَافُ أَن يَقْتُلُونِ

    (velehüm `aleyye ẕembün feeḫâfü ey yaḳtülûn.)

    15-قَالَ كَلَّا ۖ فَاذْهَبَا بِآيَاتِنَا ۖ إِنَّا مَعَكُم مُّسْتَمِعُونَ

    (ḳâle kellâ. feẕhebâ biâyâtinâ innâ me`aküm müstemi`ûn.)

    16-فَأْتِيَا فِرْعَوْنَ فَقُولَا إِنَّا رَسُولُ رَبِّ الْعَالَمِينَ

    (fe'tiyâ fir`avne feḳûlâ innâ rasûlü rabbi-l`âlemîn.)

    17-أَنْ أَرْسِلْ مَعَنَا بَنِي إِسْرَائِيلَ

    (en ersil me`anâ benî isrâîl.)

    18-قَالَ أَلَمْ نُرَبِّكَ فِينَا وَلِيدًا وَلَبِثْتَ فِينَا مِنْ عُمُرِكَ سِنِينَ

    (ḳâle elem nürabbike fînâ velîdev velebiŝte fînâ min `umürike sinîn.)

    19-وَفَعَلْتَ فَعْلَتَكَ الَّتِي فَعَلْتَ وَأَنتَ مِنَ الْكَافِرِينَ

    (vefe`alte fa`leteke-lletî fe`alte veente mine-lkâfirîn.)

    20-قَالَ فَعَلْتُهَا إِذًا وَأَنَا مِنَ الضَّالِّينَ

    (ḳâle fe`altühâ iẕev veenâ mine-ḍḍâllîn.)

    21-فَفَرَرْتُ مِنكُمْ لَمَّا خِفْتُكُمْ فَوَهَبَ لِي رَبِّي حُكْمًا وَجَعَلَنِي مِنَ الْمُرْسَلِينَ

    (feferartü minküm lemmâ ḫiftüküm fevehebe lî rabbî ḥukmev vece`alenî mine-lmürselîn.)

    22-وَتِلْكَ نِعْمَةٌ تَمُنُّهَا عَلَيَّ أَنْ عَبَّدتَّ بَنِي إِسْرَائِيلَ

    (vetilke ni`metün temünnühâ `aleyye en `abbette benî isrâîl.)

    23-قَالَ فِرْعَوْنُ وَمَا رَبُّ الْعَالَمِينَ

    (ḳâle fir`avnü vemâ rabbü-l`âlemîn.)

    24-قَالَ رَبُّ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَمَا بَيْنَهُمَا ۖ إِن كُنتُم مُّوقِنِينَ

    (ḳâle rabbü-ssemâvâti vel'arḍi vemâ beynehümâ. in küntüm mûḳinîn.)

    25-قَالَ لِمَنْ حَوْلَهُ أَلَا تَسْتَمِعُونَ

    (ḳâle limen ḥavlehû elâ testemi`ûn.)

    26-قَالَ رَبُّكُمْ وَرَبُّ آبَائِكُمُ الْأَوَّلِينَ

    (ḳâle rabbüküm verabbü âbâikümü-l'evvelîn.)

    27-قَالَ إِنَّ رَسُولَكُمُ الَّذِي أُرْسِلَ إِلَيْكُمْ لَمَجْنُونٌ

    (ḳâle inne rasûlekümü-lleẕî ürsile ileyküm lemecnûn.)

    28-قَالَ رَبُّ الْمَشْرِقِ وَالْمَغْرِبِ وَمَا بَيْنَهُمَا ۖ إِن كُنتُمْ تَعْقِلُونَ

    (ḳâle rabbü-lmeşriḳi velmagribi vemâ beynehümâ. in küntüm ta`ḳilûn.)

    29-قَالَ لَئِنِ اتَّخَذْتَ إِلَـٰهًا غَيْرِي لَأَجْعَلَنَّكَ مِنَ الْمَسْجُونِينَ

    (ḳâle leini-tteḫaẕte ilâhen gayrî leec`alenneke mine-lmescûnîn.)

    30-قَالَ أَوَلَوْ جِئْتُكَ بِشَيْءٍ مُّبِينٍ

    (ḳâle evelev ci'tüke bişey'im mübîn.)

    31-قَالَ فَأْتِ بِهِ إِن كُنتَ مِنَ الصَّادِقِينَ

    (ḳâle fe'ti bihî in künte mine-ṣṣâdiḳîn.)

    32-فَأَلْقَىٰ عَصَاهُ فَإِذَا هِيَ ثُعْبَانٌ مُّبِينٌ

    (feelḳâ `aṣâhü feiẕâ hiye ŝü`bânüm mübîn.)

    33-وَنَزَعَ يَدَهُ فَإِذَا هِيَ بَيْضَاءُ لِلنَّاظِرِينَ

    (veneza`a yedehû feiẕâ hiye beyḍâü linnâżirîn.)

    34-قَالَ لِلْمَلَإِ حَوْلَهُ إِنَّ هَـٰذَا لَسَاحِرٌ عَلِيمٌ

    (ḳâle lilmelei ḥavlehû inne hâẕâ lesâḥirun `alîm.)

    35-يُرِيدُ أَن يُخْرِجَكُم مِّنْ أَرْضِكُم بِسِحْرِهِ فَمَاذَا تَأْمُرُونَ

    (yürîdü ey yuḫriceküm min arḍiküm bisiḥrih. femâẕâ te'mürûn.)

    36-قَالُوا أَرْجِهْ وَأَخَاهُ وَابْعَثْ فِي الْمَدَائِنِ حَاشِرِينَ

    (ḳâlû ercih veeḫâhü veb`aŝ fi-lmedâini ḥâşirîn.)

    37-يَأْتُوكَ بِكُلِّ سَحَّارٍ عَلِيمٍ

    (ye'tûke bikülli seḥḥârin `alîm.)

    38-فَجُمِعَ السَّحَرَةُ لِمِيقَاتِ يَوْمٍ مَّعْلُومٍ

    (fecümi`a-sseḥaratü limîḳâti yevmim ma`lûm.)

    39-وَقِيلَ لِلنَّاسِ هَلْ أَنتُم مُّجْتَمِعُونَ

    (veḳîle linnâsi hel entüm müctemi`ûn.)

    40-لَعَلَّنَا نَتَّبِعُ السَّحَرَةَ إِن كَانُوا هُمُ الْغَالِبِينَ

    (le`allenâ nettebi`u-sseḥarate in kânû hümü-lgâlibîn.)

    41-فَلَمَّا جَاءَ السَّحَرَةُ قَالُوا لِفِرْعَوْنَ أَئِنَّ لَنَا لَأَجْرًا إِن كُنَّا نَحْنُ الْغَالِبِينَ

    (felemmâ câe-sseḥaratü ḳâlû lifir`avne einne lenâ leecran in künnâ naḥnü-lgâlibîn.)

    42-قَالَ نَعَمْ وَإِنَّكُمْ إِذًا لَّمِنَ الْمُقَرَّبِينَ

    (ḳâle ne`am veinneküm iẕel lemine-lmüḳarrabîn.)

    43-قَالَ لَهُم مُّوسَىٰ أَلْقُوا مَا أَنتُم مُّلْقُونَ

    (ḳâle lehüm mûsâ elḳû mâ entüm mülḳûn.)

    44-فَأَلْقَوْا حِبَالَهُمْ وَعِصِيَّهُمْ وَقَالُوا بِعِزَّةِ فِرْعَوْنَ إِنَّا لَنَحْنُ الْغَالِبُونَ

    (feelḳav ḥibâlehüm ve`iṣiyyehüm veḳâlû bi`izzeti fir`avne innâ lenaḥnü-lgâlibûn.)

    45-فَأَلْقَىٰ مُوسَىٰ عَصَاهُ فَإِذَا هِيَ تَلْقَفُ مَا يَأْفِكُونَ

    (feelḳâ mûsâ `aṣâhü feiẕâ hiye telḳafü mâ ye'fikûn.)

    46-فَأُلْقِيَ السَّحَرَةُ سَاجِدِينَ

    (feülḳiye-sseḥaratü sâcidîn.)

    47-قَالُوا آمَنَّا بِرَبِّ الْعَالَمِينَ

    (ḳâlû âmennâ birabbi-l`âlemîn.)

    48-رَبِّ مُوسَىٰ وَهَارُونَ

    (rabbi mûsâ vehârûn.)

    49-قَالَ آمَنتُمْ لَهُ قَبْلَ أَنْ آذَنَ لَكُمْ ۖ إِنَّهُ لَكَبِيرُكُمُ الَّذِي عَلَّمَكُمُ السِّحْرَ فَلَسَوْفَ تَعْلَمُونَ ۚ لَأُقَطِّعَنَّ أَيْدِيَكُمْ وَأَرْجُلَكُم مِّنْ خِلَافٍ وَلَأُصَلِّبَنَّكُمْ أَجْمَعِينَ

    (ḳâle âmentüm lehû ḳable en âẕene leküm. innehû lekebîrukümü-lleẕî `allemekümü-ssiḥr. felesevfe ta`lemûn. leüḳaṭṭi`anne eydiyeküm veercüleküm min ḫilâfiv veleüṣallibenneküm ecme`în.)

    50-قَالُوا لَا ضَيْرَ ۖ إِنَّا إِلَىٰ رَبِّنَا مُنقَلِبُونَ

    (ḳâlû lâ ḍayr. innâ ilâ rabbinâ münḳalibûn.)

    51-إِنَّا نَطْمَعُ أَن يَغْفِرَ لَنَا رَبُّنَا خَطَايَانَا أَن كُنَّا أَوَّلَ الْمُؤْمِنِينَ

    (innâ naṭme`u ey yagfira lenâ rabbünâ ḫaṭâyânâ en künnâ evvele-lmü'minîn.)

    52-وَأَوْحَيْنَا إِلَىٰ مُوسَىٰ أَنْ أَسْرِ بِعِبَادِي إِنَّكُم مُّتَّبَعُونَ

    (veevḥaynâ ilâ mûsâ en esri bi`ibâdî inneküm müttebe`ûn.)

    53-فَأَرْسَلَ فِرْعَوْنُ فِي الْمَدَائِنِ حَاشِرِينَ

    (feersele fir`avnü fi-lmedâini ḥâşirîn.)

    54-إِنَّ هَـٰؤُلَاءِ لَشِرْذِمَةٌ قَلِيلُونَ

    (inne hâülâi leşirẕimetün ḳalîlûn.)

    55-وَإِنَّهُمْ لَنَا لَغَائِظُونَ

    (veinnehüm lenâ legâiżûn.)

    56-وَإِنَّا لَجَمِيعٌ حَاذِرُونَ

    (veinnâ lecemî`un ḥâẕirûn.)

    57-فَأَخْرَجْنَاهُم مِّن جَنَّاتٍ وَعُيُونٍ

    (feaḫracnâhüm min cennâtiv ve`uyûn.)

    58-وَكُنُوزٍ وَمَقَامٍ كَرِيمٍ

    (vekünûziv vemeḳâmin kerîm.)

    59-كَذَٰلِكَ وَأَوْرَثْنَاهَا بَنِي إِسْرَائِيلَ

    (keẕâlik. veevraŝnâhâ benî isrâîl.)

    60-فَأَتْبَعُوهُم مُّشْرِقِينَ

    (feetbe`ûhüm müşriḳîn.)

    61-فَلَمَّا تَرَاءَى الْجَمْعَانِ قَالَ أَصْحَابُ مُوسَىٰ إِنَّا لَمُدْرَكُونَ

    (felemmâ terâe-lcem`âni ḳâle aṣḥâbü mûsâ innâ lemüdrakûn.)

    62-قَالَ كَلَّا ۖ إِنَّ مَعِيَ رَبِّي سَيَهْدِينِ

    (ḳâle kellâ. inne me`iye rabbî seyehdîn.)

    63-فَأَوْحَيْنَا إِلَىٰ مُوسَىٰ أَنِ اضْرِب بِّعَصَاكَ الْبَحْرَ ۖ فَانفَلَقَ فَكَانَ كُلُّ فِرْقٍ كَالطَّوْدِ الْعَظِيمِ

    (feevḥaynâ ilâ mûsâ eni-ḍrib bi`aṣâke-lbaḥr. fenfeleḳa fekâne küllü firḳin keṭṭavdi-l`ażîm.)

    64-وَأَزْلَفْنَا ثَمَّ الْآخَرِينَ

    (veezlefnâ ŝemme-l'âḫarîn.)

    65-وَأَنجَيْنَا مُوسَىٰ وَمَن مَّعَهُ أَجْمَعِينَ

    (veenceynâ mûsâ vemem me`ahû ecme`în.)

    66-ثُمَّ أَغْرَقْنَا الْآخَرِينَ

    (ŝümme agraḳne-l'âḫarîn.)

    67-إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَآيَةً ۖ وَمَا كَانَ أَكْثَرُهُم مُّؤْمِنِينَ

    (inne fî ẕâlike leâyeh. vemâ kâne ekŝeruhüm mü'minîn.)

    68-وَإِنَّ رَبَّكَ لَهُوَ الْعَزِيزُ الرَّحِيمُ

    (veinne rabbeke lehüve-l`azîzü-rraḥîm.)

    69-وَاتْلُ عَلَيْهِمْ نَبَأَ إِبْرَاهِيمَ

    (vetlü `aleyhim nebee ibrâhîm.)

    70-إِذْ قَالَ لِأَبِيهِ وَقَوْمِهِ مَا تَعْبُدُونَ

    (iẕ ḳâle liebîhi veḳavmihî mâ ta`büdûn.)

    71-قَالُوا نَعْبُدُ أَصْنَامًا فَنَظَلُّ لَهَا عَاكِفِينَ

    (ḳâlû na`büdü aṣnâmen feneżallü lehâ `âkifîn.)

    72-قَالَ هَلْ يَسْمَعُونَكُمْ إِذْ تَدْعُونَ

    (ḳâle hel yesme`ûneküm iẕ ted`ûn.)

    73-أَوْ يَنفَعُونَكُمْ أَوْ يَضُرُّونَ

    (ev yenfe`ûneküm ev yeḍurrûn.)

    74-قَالُوا بَلْ وَجَدْنَا آبَاءَنَا كَذَٰلِكَ يَفْعَلُونَ

    (ḳâlû bel vecednâ âbâenâ keẕâlike yef`alûn.)

    75-قَالَ أَفَرَأَيْتُم مَّا كُنتُمْ تَعْبُدُونَ

    (ḳâle eferaeytüm mâ küntüm ta`büdûn.)

    76-أَنتُمْ وَآبَاؤُكُمُ الْأَقْدَمُونَ

    (entüm veâbâükümü-l'aḳdemûn.)

    77-فَإِنَّهُمْ عَدُوٌّ لِّي إِلَّا رَبَّ الْعَالَمِينَ

    (feinnehüm `adüvvül lî illâ rabbe-l`âlemîn.)

    78-الَّذِي خَلَقَنِي فَهُوَ يَهْدِينِ

    (elleẕî ḫaleḳanî fehüve yehdîn.)

    79-وَالَّذِي هُوَ يُطْعِمُنِي وَيَسْقِينِ

    (velleẕî hüve yuṭ`imünî veyesḳîn.)

    80-وَإِذَا مَرِضْتُ فَهُوَ يَشْفِينِ

    (veiẕâ meriḍtü fehüve yeşfîn.)

    81-وَالَّذِي يُمِيتُنِي ثُمَّ يُحْيِينِ

    (velleẕî yümîtünî ŝümme yuḥyîn.)

    82-وَالَّذِي أَطْمَعُ أَن يَغْفِرَ لِي خَطِيئَتِي يَوْمَ الدِّينِ

    (velleẕî aṭme`u ey yagfira lî ḫaṭîetî yevme-ddîn.)

    83-رَبِّ هَبْ لِي حُكْمًا وَأَلْحِقْنِي بِالصَّالِحِينَ

    (rabbi heb lî ḥukmev veelḥiḳnî biṣṣâliḥîn.)

    84-وَاجْعَل لِّي لِسَانَ صِدْقٍ فِي الْآخِرِينَ

    (vec`al lî lisâne ṣidḳin fi-l'âḫirîn.)

    85-وَاجْعَلْنِي مِن وَرَثَةِ جَنَّةِ النَّعِيمِ

    (vec`alnî miv veraŝeti cenneti-nne`îm.)

    86-وَاغْفِرْ لِأَبِي إِنَّهُ كَانَ مِنَ الضَّالِّينَ

    (vagfir liebî innehû kâne mine-ḍḍâllîn.)

    87-وَلَا تُخْزِنِي يَوْمَ يُبْعَثُونَ

    (velâ tuḫzinî yevme yüb`aŝûn.)

    88-يَوْمَ لَا يَنفَعُ مَالٌ وَلَا بَنُونَ

    (yevme lâ yenfe`u mâlüv velâ benûn.)

    89-إِلَّا مَنْ أَتَى اللَّهَ بِقَلْبٍ سَلِيمٍ

    (illâ men ete-llâhe biḳalbin selîm.)

    90-وَأُزْلِفَتِ الْجَنَّةُ لِلْمُتَّقِينَ

    (veüzlifeti-lcennetü lilmütteḳîn.)

    91-وَبُرِّزَتِ الْجَحِيمُ لِلْغَاوِينَ

    (vebürrizeti-lceḥîmü lilgâvîn.)

    92-وَقِيلَ لَهُمْ أَيْنَ مَا كُنتُمْ تَعْبُدُونَ

    (veḳîle lehüm eyne mâ küntüm ta`büdûn.)

    93-مِن دُونِ اللَّهِ هَلْ يَنصُرُونَكُمْ أَوْ يَنتَصِرُونَ

    (min dûni-llâh. hel yenṣurûneküm ev yenteṣirûn.)

    94-فَكُبْكِبُوا فِيهَا هُمْ وَالْغَاوُونَ

    (fekübkibû fîhâ hüm velgâvûn.)

    95-وَجُنُودُ إِبْلِيسَ أَجْمَعُونَ

    (vecünûdü iblîse ecme`ûn.)

    96-قَالُوا وَهُمْ فِيهَا يَخْتَصِمُونَ

    (ḳâlû vehüm fîhâ yaḫteṣimûn.)

    97-تَاللَّهِ إِن كُنَّا لَفِي ضَلَالٍ مُّبِينٍ

    (tellâhi in künnâ lefî ḍalâlim mübîn.)

    98-إِذْ نُسَوِّيكُم بِرَبِّ الْعَالَمِينَ

    (iẕ nüsevvîküm birabbi-l`âlemîn.)

    99-وَمَا أَضَلَّنَا إِلَّا الْمُجْرِمُونَ

    (vemâ eḍallenâ ille-lmücrimûn.)

    100-فَمَا لَنَا مِن شَافِعِينَ

    (femâ lenâ min şâfi`în.)

    101-وَلَا صَدِيقٍ حَمِيمٍ

    (velâ ṣadîḳin ḥamîm.)

    102-فَلَوْ أَنَّ لَنَا كَرَّةً فَنَكُونَ مِنَ الْمُؤْمِنِينَ

    (felev enne lenâ kerraten fenekûne mine-lmü'minîn.)

    103-إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَآيَةً ۖ وَمَا كَانَ أَكْثَرُهُم مُّؤْمِنِينَ

    (inne fî ẕâlike leâyeh. vemâ kâne ekŝeruhüm mü'minîn.)

    104-وَإِنَّ رَبَّكَ لَهُوَ الْعَزِيزُ الرَّحِيمُ

    (veinne rabbeke lehüve-l`azîzü-rraḥîm.)

    105-كَذَّبَتْ قَوْمُ نُوحٍ الْمُرْسَلِينَ

    (keẕẕebet ḳavmü nûḥin-lmürselîn.)

    106-إِذْ قَالَ لَهُمْ أَخُوهُمْ نُوحٌ أَلَا تَتَّقُونَ

    (iẕ ḳâle lehüm eḫûhüm nûḥun elâ tetteḳûn.)

    107-إِنِّي لَكُمْ رَسُولٌ أَمِينٌ

    (innî leküm rasûlün emîn.)

    108-فَاتَّقُوا اللَّهَ وَأَطِيعُونِ

    (fetteḳu-llâhe veeṭî`ûn.)

    109-وَمَا أَسْأَلُكُمْ عَلَيْهِ مِنْ أَجْرٍ ۖ إِنْ أَجْرِيَ إِلَّا عَلَىٰ رَبِّ الْعَالَمِينَ

    (vemâ es'elüküm `aleyhi min ecr. in ecriye illâ `alâ rabbi-l`âlemîn.)

    110-فَاتَّقُوا اللَّهَ وَأَطِيعُونِ

    (fetteḳu-llâhe veeṭî`ûn.)

    111-قَالُوا أَنُؤْمِنُ لَكَ وَاتَّبَعَكَ الْأَرْذَلُونَ

    (ḳâlû enü'minü leke vettebe`ake-l'erẕelûn.)

    112-قَالَ وَمَا عِلْمِي بِمَا كَانُوا يَعْمَلُونَ

    (ḳâle vemâ `ilmî bimâ kânû ya`melûn.)

    113-إِنْ حِسَابُهُمْ إِلَّا عَلَىٰ رَبِّي ۖ لَوْ تَشْعُرُونَ

    (in ḥisâbühüm illâ `alâ rabbî lev teş`urûn.)

    114-وَمَا أَنَا بِطَارِدِ الْمُؤْمِنِينَ

    (vemâ ene biṭâridi-lmü'minîn.)

    115-إِنْ أَنَا إِلَّا نَذِيرٌ مُّبِينٌ

    (in ene illâ neẕîrum mübîn.)

    116-قَالُوا لَئِن لَّمْ تَنتَهِ يَا نُوحُ لَتَكُونَنَّ مِنَ الْمَرْجُومِينَ

    (ḳâlû leil lem tentehi yâ nûḥu letekûnenne mine-lmercûmîn.)

    117-قَالَ رَبِّ إِنَّ قَوْمِي كَذَّبُونِ

    (ḳâle rabbi inne ḳavmî keẕẕebûn.)

    118-فَافْتَحْ بَيْنِي وَبَيْنَهُمْ فَتْحًا وَنَجِّنِي وَمَن مَّعِيَ مِنَ الْمُؤْمِنِينَ

    (feftaḥ beynî vebeynehüm fetḥav veneccinî vemem me`iye mine-lmü'minîn.)

    119-فَأَنجَيْنَاهُ وَمَن مَّعَهُ فِي الْفُلْكِ الْمَشْحُونِ

    (feenceynâhü vemem me`ahû fi-lfülki-lmeşḥûn.)

    120-ثُمَّ أَغْرَقْنَا بَعْدُ الْبَاقِينَ

    (ŝümme agraḳnâ ba`dü-lbâḳîn.)

    121-إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَآيَةً ۖ وَمَا كَانَ أَكْثَرُهُم مُّؤْمِنِينَ

    (inne fî ẕâlike leâyeh. vemâ kâne ekŝeruhüm mü'minîn.)

    122-وَإِنَّ رَبَّكَ لَهُوَ الْعَزِيزُ الرَّحِيمُ

    (veinne rabbeke lehüve-l`azîzü-rraḥîm.)

    123-كَذَّبَتْ عَادٌ الْمُرْسَلِينَ

    (keẕẕebet `âdün-lmürselîn.)

    124-إِذْ قَالَ لَهُمْ أَخُوهُمْ هُودٌ أَلَا تَتَّقُونَ

    (iẕ ḳâle lehüm eḫûhüm hûdün elâ tetteḳûn.)

    125-إِنِّي لَكُمْ رَسُولٌ أَمِينٌ

    (innî leküm rasûlün emîn.)

    126-فَاتَّقُوا اللَّهَ وَأَطِيعُونِ

    (fetteḳu-llâhe veeṭî`ûn.)

    127-وَمَا أَسْأَلُكُمْ عَلَيْهِ مِنْ أَجْرٍ ۖ إِنْ أَجْرِيَ إِلَّا عَلَىٰ رَبِّ الْعَالَمِينَ

    (vemâ es'elüküm `aleyhi min ecr. in ecriye illâ `alâ rabbi-l`âlemîn.)

    128-أَتَبْنُونَ بِكُلِّ رِيعٍ آيَةً تَعْبَثُونَ

    (etebnûne bikülli rî`in âyeten ta`beŝûn.)

    129-وَتَتَّخِذُونَ مَصَانِعَ لَعَلَّكُمْ تَخْلُدُونَ

    (vetetteḫiẕûne meṣâni`a le`alleküm taḫlüdûn.)

    130-وَإِذَا بَطَشْتُم بَطَشْتُمْ جَبَّارِينَ

    (veiẕâ beṭaştüm beṭaştüm cebbârîn.)

    131-فَاتَّقُوا اللَّهَ وَأَطِيعُونِ

    (fetteḳu-llâhe veeṭî`ûn.)

    132-وَاتَّقُوا الَّذِي أَمَدَّكُم بِمَا تَعْلَمُونَ

    (vetteḳu-lleẕî emeddeküm bimâ ta`lemûn.)

    133-أَمَدَّكُم بِأَنْعَامٍ وَبَنِينَ

    (emeddeküm bien`âmiv vebenîn.)

    134-وَجَنَّاتٍ وَعُيُونٍ

    (vecennâtiv ve`uyûn.)

    135-إِنِّي أَخَافُ عَلَيْكُمْ عَذَابَ يَوْمٍ عَظِيمٍ

    (innî eḫâfü `aleyküm `aẕâbe yevmin `ażîm.)

    136-قَالُوا سَوَاءٌ عَلَيْنَا أَوَعَظْتَ أَمْ لَمْ تَكُن مِّنَ الْوَاعِظِينَ

    (ḳâlû sevâün `aleynâ eve`ażte em lem teküm mine-lvâ`iżîn.)

    137-إِنْ هَـٰذَا إِلَّا خُلُقُ الْأَوَّلِينَ

    (in hâẕâ illâ ḫulüḳu-l'evvelîn.)

    138-وَمَا نَحْنُ بِمُعَذَّبِينَ

    (vemâ naḥnü bimü`aẕẕebîn.)

    139-فَكَذَّبُوهُ فَأَهْلَكْنَاهُمْ ۗ إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَآيَةً ۖ وَمَا كَانَ أَكْثَرُهُم مُّؤْمِنِينَ

    (fekeẕẕebûhü feehleknâhüm. inne fî ẕâlike leâyeh. vemâ kâne ekŝeruhüm mü'minîn.)

    140-وَإِنَّ رَبَّكَ لَهُوَ الْعَزِيزُ الرَّحِيمُ

    (veinne rabbeke lehüve-l`azîzü-rraḥîm.)

    141-كَذَّبَتْ ثَمُودُ الْمُرْسَلِينَ

    (keẕẕebet ŝemûdü-lmürselîn.)

    142-إِذْ قَالَ لَهُمْ أَخُوهُمْ صَالِحٌ أَلَا تَتَّقُونَ

    (iẕ ḳâle lehüm eḫûhüm ṣâliḥun elâ tetteḳûn.)

    143-إِنِّي لَكُمْ رَسُولٌ أَمِينٌ

    (innî leküm rasûlün emîn.)

    144-فَاتَّقُوا اللَّهَ وَأَطِيعُونِ

    (fetteḳu-llâhe veeṭî`ûn.)

    145-وَمَا أَسْأَلُكُمْ عَلَيْهِ مِنْ أَجْرٍ ۖ إِنْ أَجْرِيَ إِلَّا عَلَىٰ رَبِّ الْعَالَمِينَ

    (vemâ es'elüküm `aleyhi min ecr. in ecriye illâ `alâ rabbi-l`âlemîn.)

    146-أَتُتْرَكُونَ فِي مَا هَاهُنَا آمِنِينَ

    (etütrakûne fî mâ hâhünâ âminîn.)

    147-فِي جَنَّاتٍ وَعُيُونٍ

    (fî cennâtiv ve`uyûn.)

    148-وَزُرُوعٍ وَنَخْلٍ طَلْعُهَا هَضِيمٌ

    (vezürû`iv venaḫlin ṭal`uhâ heḍîm.)

    149-وَتَنْحِتُونَ مِنَ الْجِبَالِ بُيُوتًا فَارِهِينَ

    (vetenḥitûne mine-lcibâli büyûten fârihîn.)

    150-فَاتَّقُوا اللَّهَ وَأَطِيعُونِ

    (fetteḳu-llâhe veeṭî`ûn.)

    151-وَلَا تُطِيعُوا أَمْرَ الْمُسْرِفِينَ

    (velâ tüṭî`û emra-lmüsrifîn.)

    152-الَّذِينَ يُفْسِدُونَ فِي الْأَرْضِ وَلَا يُصْلِحُونَ

    (elleẕîne yüfsidûne fi-l'arḍi velâ yuṣliḥûn.)

    153-قَالُوا إِنَّمَا أَنتَ مِنَ الْمُسَحَّرِينَ

    (ḳâlû innemâ ente mine-lmüseḥḥarîn.)

    154-مَا أَنتَ إِلَّا بَشَرٌ مِّثْلُنَا فَأْتِ بِآيَةٍ إِن كُنتَ مِنَ الصَّادِقِينَ

    (mâ ente illâ beşerum miŝlünâ. fe'ti biâyetin in künte mine-ṣṣâdiḳîn.)

    155-قَالَ هَـٰذِهِ نَاقَةٌ لَّهَا شِرْبٌ وَلَكُمْ شِرْبُ يَوْمٍ مَّعْلُومٍ

    (ḳâle hâẕihî nâḳatül lehâ şirbüv veleküm şirbü yevmim ma`lûm.)

    156-وَلَا تَمَسُّوهَا بِسُوءٍ فَيَأْخُذَكُمْ عَذَابُ يَوْمٍ عَظِيمٍ

    (velâ temessûhâ bisûin feye'ḫuẕeküm `aẕâbü yevmin `ażîm.)

    157-فَعَقَرُوهَا فَأَصْبَحُوا نَادِمِينَ

    (fe`aḳarûhâ feaṣbeḥû nâdimîn.)

    158-فَأَخَذَهُمُ الْعَذَابُ ۗ إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَآيَةً ۖ وَمَا كَانَ أَكْثَرُهُم مُّؤْمِنِينَ

    (feeḫaẕehümü-l`aẕâb. inne fî ẕâlike leâyeh. vemâ kâne ekŝeruhüm mü'minîn.)

    159-وَإِنَّ رَبَّكَ لَهُوَ الْعَزِيزُ الرَّحِيمُ

    (veinne rabbeke lehüve-l`azîzü-rraḥîm.)

    160-كَذَّبَتْ قَوْمُ لُوطٍ الْمُرْسَلِينَ

    (keẕẕebet ḳavmü lûṭini-lmürselîn.)

    161-إِذْ قَالَ لَهُمْ أَخُوهُمْ لُوطٌ أَلَا تَتَّقُونَ

    (iẕ ḳâle lehüm eḫûhüm lûṭun elâ tetteḳûn.)

    162-إِنِّي لَكُمْ رَسُولٌ أَمِينٌ

    (innî leküm rasûlün emîn.)

    163-فَاتَّقُوا اللَّهَ وَأَطِيعُونِ

    (fetteḳu-llâhe veeṭî`ûn.)

    164-وَمَا أَسْأَلُكُمْ عَلَيْهِ مِنْ أَجْرٍ ۖ إِنْ أَجْرِيَ إِلَّا عَلَىٰ رَبِّ الْعَالَمِينَ

    (vemâ es'elüküm `aleyhi min ecr. in ecriye illâ `alâ rabbi-l`âlemîn.)

    165-أَتَأْتُونَ الذُّكْرَانَ مِنَ الْعَالَمِينَ

    (ete'tûne-ẕẕükrâne mine-l`âlemîn.)

    166-وَتَذَرُونَ مَا خَلَقَ لَكُمْ رَبُّكُم مِّنْ أَزْوَاجِكُم ۚ بَلْ أَنتُمْ قَوْمٌ عَادُونَ

    (veteẕerûne mâ ḫaleḳa leküm rabbüküm min ezvâciküm. bel entüm ḳavmün `âdûn.)

    167-قَالُوا لَئِن لَّمْ تَنتَهِ يَا لُوطُ لَتَكُونَنَّ مِنَ الْمُخْرَجِينَ

    (ḳâlû leil lem tentehi yâ lûṭu letekûnenne mine-lmuḫracîn.)

    168-قَالَ إِنِّي لِعَمَلِكُم مِّنَ الْقَالِينَ

    (ḳâle innî li`ameliküm mine-lḳâlîn.)

    169-رَبِّ نَجِّنِي وَأَهْلِي مِمَّا يَعْمَلُونَ

    (rabbi neccinî veehlî mimmâ ya`melûn.)

    170-فَنَجَّيْنَاهُ وَأَهْلَهُ أَجْمَعِينَ

    (fenecceynâhü veehlehû ecme`în.)

    171-إِلَّا عَجُوزًا فِي الْغَابِرِينَ

    (illâ `acûzen fi-lgâbirîn.)

    172-ثُمَّ دَمَّرْنَا الْآخَرِينَ

    (ŝümme demmerne-l'âḫarîn.)

    173-وَأَمْطَرْنَا عَلَيْهِم مَّطَرًا ۖ فَسَاءَ مَطَرُ الْمُنذَرِينَ

    (veemṭarnâ `aleyhim meṭarâ. fesâe meṭaru-lmünẕerîn.)

    174-إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَآيَةً ۖ وَمَا كَانَ أَكْثَرُهُم مُّؤْمِنِينَ

    (inne fî ẕâlike leâyeh. vemâ kâne ekŝeruhüm mü'minîn.)

    175-وَإِنَّ رَبَّكَ لَهُوَ الْعَزِيزُ الرَّحِيمُ

    (veinne rabbeke lehüve-l`azîzü-rraḥîm.)

    176-كَذَّبَ أَصْحَابُ الْأَيْكَةِ الْمُرْسَلِينَ

    (keẕẕebe aṣḥâbü-l'eyketi-lmürselîn.)

    177-إِذْ قَالَ لَهُمْ شُعَيْبٌ أَلَا تَتَّقُونَ

    (iẕ ḳâle lehüm şu`aybün elâ tetteḳûn.)

    178-إِنِّي لَكُمْ رَسُولٌ أَمِينٌ

    (innî leküm rasûlün emîn.)

    179-فَاتَّقُوا اللَّهَ وَأَطِيعُونِ

    (fetteḳu-llâhe veeṭî`ûn.)

    180-وَمَا أَسْأَلُكُمْ عَلَيْهِ مِنْ أَجْرٍ ۖ إِنْ أَجْرِيَ إِلَّا عَلَىٰ رَبِّ الْعَالَمِينَ

    (vemâ es'elüküm `aleyhi min ecr. in ecriye illâ `alâ rabbi-l`âlemîn.)

    181-أَوْفُوا الْكَيْلَ وَلَا تَكُونُوا مِنَ الْمُخْسِرِينَ

    (evfü-lkeyle velâ tekûnû mine-lmuḫsirîn.)

    182-وَزِنُوا بِالْقِسْطَاسِ الْمُسْتَقِيمِ

    (vezinû bilḳisṭâsi-lmüsteḳîm.)

    183-وَلَا تَبْخَسُوا النَّاسَ أَشْيَاءَهُمْ وَلَا تَعْثَوْا فِي الْأَرْضِ مُفْسِدِينَ

    (velâ tebḫasü-nnâse eşyâehüm velâ ta`ŝev fi-l'arḍi müfsidîn.)

    184-وَاتَّقُوا الَّذِي خَلَقَكُمْ وَالْجِبِلَّةَ الْأَوَّلِينَ

    (vetteḳu-lleẕî ḫaleḳaküm velcibillete-l'evvelîn.)

    185-قَالُوا إِنَّمَا أَنتَ مِنَ الْمُسَحَّرِينَ

    (ḳâlû innemâ ente mine-lmüseḥḥarîn.)

    186-وَمَا أَنتَ إِلَّا بَشَرٌ مِّثْلُنَا وَإِن نَّظُنُّكَ لَمِنَ الْكَاذِبِينَ

    (vemâ ente illâ beşer miŝlünâ vein neżunnüke lemine-lkâẕibîn.)

    187-فَأَسْقِطْ عَلَيْنَا كِسَفًا مِّنَ السَّمَاءِ إِن كُنتَ مِنَ الصَّادِقِينَ

    (feesḳiṭ `aleynâ kisefem mine-ssemâi in künte mine-ṣṣâdiḳîn.)

    188-قَالَ رَبِّي أَعْلَمُ بِمَا تَعْمَلُونَ

    (ḳâle rabbî a`lemü bimâ ta`melûn.)

    189-فَكَذَّبُوهُ فَأَخَذَهُمْ عَذَابُ يَوْمِ الظُّلَّةِ ۚ إِنَّهُ كَانَ عَذَابَ يَوْمٍ عَظِيمٍ

    (fekeẕẕebûhü feeḫaẕehüm `aẕâbü yevmi-żżulleh. innehû kâne `aẕâbe yevmin `ażîm.)

    190-إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَآيَةً ۖ وَمَا كَانَ أَكْثَرُهُم مُّؤْمِنِينَ

    (inne fî ẕâlike leâyeh. vemâ kâne ekŝeruhüm mü'minîn.)

    191-وَإِنَّ رَبَّكَ لَهُوَ الْعَزِيزُ الرَّحِيمُ

    (veinne rabbeke lehüve-l`azîzü-rraḥîm.)

    192-وَإِنَّهُ لَتَنزِيلُ رَبِّ الْعَالَمِينَ

    (veinnehû letenzîlü rabbi-l`âlemîn.)

    193-نَزَلَ بِهِ الرُّوحُ الْأَمِينُ

    (nezele bihi-rrûḥu-l'emîn.)

    194-عَلَىٰ قَلْبِكَ لِتَكُونَ مِنَ الْمُنذِرِينَ

    (`alâ ḳalbike litekûne mine-lmünẕirîn.)

    195-بِلِسَانٍ عَرَبِيٍّ مُّبِينٍ

    (bilisânin `arabiyyim mübîn.)

    196-وَإِنَّهُ لَفِي زُبُرِ الْأَوَّلِينَ

    (veinnehû lefî zübüri-l'evvelîn.)

    197-أَوَلَمْ يَكُن لَّهُمْ آيَةً أَن يَعْلَمَهُ عُلَمَاءُ بَنِي إِسْرَائِيلَ

    (evelem yekül lehüm âyeten ey ya`lemehû `ulemâü benî isrâîl.)

    198-وَلَوْ نَزَّلْنَاهُ عَلَىٰ بَعْضِ الْأَعْجَمِينَ

    (velev nezzelnâhü `alâ ba`ḍi-l'a`cemîn.)

    199-فَقَرَأَهُ عَلَيْهِم مَّا كَانُوا بِهِ مُؤْمِنِينَ

    (feḳara'ehû `aleyhim mâ kânû bihî mü'minîn.)

    200-كَذَٰلِكَ سَلَكْنَاهُ فِي قُلُوبِ الْمُجْرِمِينَ

    (keẕâlike seleknâhü fî ḳulûbi-lmücrimîn.)

    201-لَا يُؤْمِنُونَ بِهِ حَتَّىٰ يَرَوُا الْعَذَابَ الْأَلِيمَ

    (lâ yü'minûne bihî ḥattâ yeravu-l`aẕâbe-l'elîm.)

    202-فَيَأْتِيَهُم بَغْتَةً وَهُمْ لَا يَشْعُرُونَ

    (feye'tiyehüm bagtetev vehüm lâ yeş`urûn.)

    203-فَيَقُولُوا هَلْ نَحْنُ مُنظَرُونَ

    (feyeḳûlû hel naḥnü münżarûn.)

    204-أَفَبِعَذَابِنَا يَسْتَعْجِلُونَ

    (efebi`aẕâbinâ yesta`cilûn.)

    205-أَفَرَأَيْتَ إِن مَّتَّعْنَاهُمْ سِنِينَ

    (eferaeyte im metta`nâhüm sinîn.)

    206-ثُمَّ جَاءَهُم مَّا كَانُوا يُوعَدُونَ

    (ŝümme câehüm mâ kânû yû`adûn.)

    207-مَا أَغْنَىٰ عَنْهُم مَّا كَانُوا يُمَتَّعُونَ

    (mâ agnâ `anhüm mâ kânû yümette`ûn.)

    208-وَمَا أَهْلَكْنَا مِن قَرْيَةٍ إِلَّا لَهَا مُنذِرُونَ

    (vemâ ehleknâ min ḳaryetin illâ lehâ münẕirûn.)

    209-ذِكْرَىٰ وَمَا كُنَّا ظَالِمِينَ

    (ẕikrâ. vemâ künnâ żâlimîn.)

    210-وَمَا تَنَزَّلَتْ بِهِ الشَّيَاطِينُ

    (vemâ tenezzelet bihi-şşeyâṭîn.)

    211-وَمَا يَنبَغِي لَهُمْ وَمَا يَسْتَطِيعُونَ

    (vemâ yembegî lehüm vemâ yesteṭî`ûn.)

    212-إِنَّهُمْ عَنِ السَّمْعِ لَمَعْزُولُونَ

    (innehüm `ani-ssem`i lema`zûlûn.)

    213-فَلَا تَدْعُ مَعَ اللَّهِ إِلَـٰهًا آخَرَ فَتَكُونَ مِنَ الْمُعَذَّبِينَ

    (felâ ted`u me`a-llâhi ilâhen âḫara fetekûne mine-lmü`aẕẕebîn.)

    214-وَأَنذِرْ عَشِيرَتَكَ الْأَقْرَبِينَ

    (veenẕir `aşîrateke-l'aḳrabîn.)

    215-وَاخْفِضْ جَنَاحَكَ لِمَنِ اتَّبَعَكَ مِنَ الْمُؤْمِنِينَ

    (vaḫfiḍ cenâḥake limeni-ttebe`ake mine-lmü'minîn.)

    216-فَإِنْ عَصَوْكَ فَقُلْ إِنِّي بَرِيءٌ مِّمَّا تَعْمَلُونَ

    (fein `aṣavke feḳul innî berîüm mimmâ ta`melûn.)

    217-وَتَوَكَّلْ عَلَى الْعَزِيزِ الرَّحِيمِ

    (vetevekkel `ale-l`azîzi-rraḥîm.)

    218-الَّذِي يَرَاكَ حِينَ تَقُومُ

    (elleẕî yerâke ḥîne teḳûm.)

    219-وَتَقَلُّبَكَ فِي السَّاجِدِينَ

    (veteḳallübeke fi-ssâcidîn.)

    220-إِنَّهُ هُوَ السَّمِيعُ الْعَلِيمُ

    (innehû hüve-ssemî`u-l`alîm.)

    221-هَلْ أُنَبِّئُكُمْ عَلَىٰ مَن تَنَزَّلُ الشَّيَاطِينُ

    (hel ünebbiüküm `alâ men tenezzelü-şşeyâṭîn.)

    222-تَنَزَّلُ عَلَىٰ كُلِّ أَفَّاكٍ أَثِيمٍ

    (tenezzelü `alâ külli effâkin eŝîm.)

    223-يُلْقُونَ السَّمْعَ وَأَكْثَرُهُمْ كَاذِبُونَ

    (yülḳûne-ssem`a veekŝeruhüm kâẕibûn.)

    224-وَالشُّعَرَاءُ يَتَّبِعُهُمُ الْغَاوُونَ

    (veşşu`arâü yettebi`uhümü-lgâvûn.)

    225-أَلَمْ تَرَ أَنَّهُمْ فِي كُلِّ وَادٍ يَهِيمُونَ

    (elem tera ennehüm fî külli vâdiy yehîmûn.)

    226-وَأَنَّهُمْ يَقُولُونَ مَا لَا يَفْعَلُونَ

    (veennehüm yeḳûlûne mâ lâ yef`alûn.)

    227-إِلَّا الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ وَذَكَرُوا اللَّهَ كَثِيرًا وَانتَصَرُوا مِن بَعْدِ مَا ظُلِمُوا ۗ وَسَيَعْلَمُ الَّذِينَ ظَلَمُوا أَيَّ مُنقَلَبٍ يَنقَلِبُونَ

    (ille-lleẕîne âmenû ve`amilu-ṣṣâliḥâti veẕekerü-llâhe keŝîrav venteṣarû mim ba`di mâ żulimû. veseya`lemü-lleẕîne żalemû eyye münḳalebiy yenḳalibûn.)

İçerik korumalıdır. Sağ tıklama işlevi devre dışı bırakıldı.