VEYSEL ATACAN

  • Resimler
  • Araştırmalar
  • Yazılar
  • Videolar

El-Mü'minun Suresi

  • Abdülbaki Gölpınarlı

    1-Gerçekten de kurtulmuşlardır, muratlarına ermişlerdir inananlar.

    2-Öyle kişilerdir onlar ki namazlarını gönül alçaklığıyla kılarlar.

    3-Ve öyle kişilerdir onlar ki boş şeylerden yüz çevirirler.

    4-Ve öyle kişilerdir onlar ki zekatlarını verirler.

    5-Ve öyle kişilerdir onlar ki ırzlarını korurlar.

    6-Ancak eşleri, ve malları olan cariyeleri müstesna ve bunda da hiç kınanmaz onlar.

    7-Bunun ötesinde bir şey isteyenlerse, onlardır haddi aşanlar.

    8-Ve öyle kişilerdir onlar ki emanetlerine ve ahitlerine riayet ederler.

    9-Ve öyle kişilerdir onlar ki namazlarını korurlar.

    10-Onlardır mirasçılar.

    11-Öyle kişilerdir onlar ki Firdevs'i miras alırlar ve onlar orada ebedi kalırlar.

    12-Andolsun ki biz insanı, balçık mayasından yarattık.

    13-Sonra onu, sağlam bir karar yurdunda bir katre su kıldık.

    14-Sonra o bir katre suyu kan pıhtısı haline getirdik, derken kan pıhtısını bir parça et haline soktuk, derken ette kemikler yarattık, derken kemiklere et giydirdik, sonra da onu başka bir yaratılışla meydana getirdik; ne yücedir şanı yaratıcıların en güzeli Allah'ın.

    15-Sonra şüphe yok ki siz öleceksiniz.

    16-Sonra gene şüphe yok ki kıyamet günü tekrar diriltileceksiniz.

    17-Ve andolsun ki üstünüzde yedi yol yarattık ve bu yaratıştan gafil değiliz biz.

    18-Ve gökten, ihtiyaç miktarınca yağmur yağdırdık da yağmur suyunu yerde kararlaştırdık, topladık ve bizim, hiç şüphe yok ki onu gidermeye de gücümüz yeter.

    19-Onunla da size hurmalıklar ve üzüm bağları meydana getirdik, oralarda sizin için birçok meyvelar var, onlardan yemedesiniz.

    20-Ve Turı Seyna'dan çıkan bir ağaç da meydana getirdik ki yağıyla ve yiyenlere, katığıyla biter.

    21-Ve şüphe yok ki dört ayaklı hayvanlarda da ibret var sizin için elbette; karınlarındakini içiririz size ve onlarda, size daha birçok da faydalar var ve bir kısmını yersiniz.

    22-Onlara ve gemiye binersiniz.

    23-Ve andolsun ki Nuh'u kavmine gönderdik de ey kavmim dedi, kulluk edin Allah'a, size yoktur ondan başka bir mabut, hala mı çekinmeyeceksiniz?

    24-Kavminin ileri gelenlerinden kafir olanlar, bu dediler, sizin gibi bir insandan başka bir şey değil, size üstün olmayı dilemekte ve Allah isteseydi melekleri indirirdi, fakat bizden önce gelip geçen atalarımız zamanında da böyle bir şey olduğunu duymadık biz.

    25-Bu, deliliğe tutulmuş bir adam ancak, artık bir zamanadek gözetleyin bunu.

    26-Nuh, Rabbim dedi, beni yalanlamalarına karşı sen yardım et bana.

    27-Derken ona, nezaretimiz altında ve vahyimize uyarak bir gemi yap diye vahyettik; derken emrimiz gelip tandırın altından su kaynamaya başlayınca her mahluktan birer çifti ve helaki takdir edilenden başka ailenden olanları gemiye yükle ve zulmedenler hakkında bana söz söyleme, şüphe yok ki onlar garkolacaklar dedik.

    28-Sen ve seninle beraber bulunanlar, gemiye oturunca da hamdolsun Allah'a ki de, bizi zalim topluluktan kurtardı.

    29-Ve de ki: Rabbim, beni kutlulukla indir ve sensin indirenlerin en hayırlısı.

    30-Şüphe yok ki bundan deliller var elbet ve şüphesiz ki biz, insanları deneriz.

    31-Sonra onların ardından, başka bir nesil meydana getirdik.

    32-Derken onlara, kendi cinslerinden bir peygamber gönderdik de kulluk edin Allah'a dedi, yoktur size ondan başka bir mabut, hala mı çekinmezsiniz?

    33-Kavminin ileri gelenlerinden kafir olanlar ve ahirete ulaşmayı yalanlayanlar, onlara dünya yaşayışında nimetler verdiğimiz halde bu dediler, sizin gibi bir insandan başka bir şey değil; yediğiniz şeylerden o da yemekte ve içtiğiniz şeylerden o da içmekte.

    34-Kendiniz gibi bir insana itaat ederseniz o zaman gerçekten de ziyan edersiniz.

    35-Ölüp toprak ve kemik kesildikten sonra kabirden çıkacağınızı mı vaadediyor size?

    36-Size vaadedilen şey, gerçekten ne de uzak, ne de uzak.

    37-Yaşayış, ancak şu dünyadaki yaşayışımızdan ibaret; ölürüz, yaşarız ve tekrar dirilmeyiz biz.

    38-Bu, ancak yalan yere Allah'a iftira eden bir adam ve biz, ona inanmayız.

    39-Rabbim dedi, beni yalanlamalarına karşı sen yardım et bana.

    40-Tanrı, az bir zamanda dedi, herhalde nadim olacaklar.

    41-Gerçek ve yerinde gelen bir bağırışla onları helak ediverdik de selle sürüklenip gelen çerçöpe döndürdük; artık uzaklık, zulmeden topluluğa.

    42-Sonra onların ardından, başka bir nesil meydana getirdik.

    43-Hiçbir ümmet, helak edilmesi mukadder olan zamanı ileriye alamayacağı gibi geriye de atamaz.

    44-Sonra birbiri ardınca peygamberlerimizi gönderdik. Bir ümmete peygamber geldi mi yalanladılar onu, biz de bir kısmını, bir kısmının peşine takıp birbiri ardınca helak ettik onları ve adları, sözleri kaldı ancak; artık uzaklık inanmayan topluluğa.

    45-Sonra Musa'yı ve kardeşi Harun'u, delillerimizle ve apaçık bir burhanla gönderdik.

    46-Firavun'a ve kavminin ileri gelenlerine, ululanmak istediler ve kibirli bir topluluktu onlar.

    47-Derken, inanacağız mı bizim gibi iki insana, kavimleri de bize kulluk etmede dediler.

    48-Dediler de ikisini de yalanladılar ve onlar, helak edilenlerdi zaten.

    49-Andolsun ki biz, doğru yolu bulsunlar diye Musa'ya kitap vermiştik.

    50-Ve Meryemoğlunu ve anasını kudretimize birer delil olarak yaratmış, onları düz, otlak ve sulak bir tepede barındırmıştık.

    51-Ey Peygamberler, yiyin temiz şeyleri ve iyi işlerde bulunun, şüphe yok ki ben, yaptıklarınızı bilirim.

    52-Ve şüphe yok ki şu ümmetiniz, bir ümmetten ibarettir ve ben de Rabbinizim, artık çekinin benden.

    53-Fakat din hususunda ayrıldılar ve ayrılanlar, kendi kitaplarından başka kitapları inkar ettiler ve her bölük, kendi elindekine razı oldu, onunla övünmiye koyuldu.

    54-Artık bir zamanadek sapıklıkları içinde bırak onları.

    55-Sanıyorlar mı ki onlara mal ve evlat vererek mükafatlandırmadayız, yardım etmedeyiz onlara.

    56-Hayırlara ulaşıvermelerini sağlamadayız, hayır, anlamıyorlar.

    57-Şüphe yok, öyle kişilerdir onlar ki Rablerinin büyüklüğünden korkarlar.

    58-Öyle kişilerdir onlar ki Rablerinin delillerine inanırlar.

    59-Öyle kişilerdir onlar ki Rablerine şirk koşamazlar.

    60-Öyle kişilerdir onlar ki verecekleri neyse verirler ve yürekleri, şüphesiz olarak dönüp Rablerinin tapısına varacaklarını bildikleri için korkuyla dolar.

    61-Onlardır hayırlara, yarışırcasına koşanlar ve onlardır hayırlarda önde bulunanlar.

    62-Ve biz, hiç kimseye gücü, yetmeyeceği bir şey teklif etmeyiz ve katımızdadır gerçek olanı söyleyen kitap ve onlar, zulüm görmezler.

    63-Hayır, onların gönülleri, bu hususta sapıklık içindedir ve onların, bundan başka işledikleri işler var, onlar, o işleri işlerler.

    64-Sonunda nimet içinde yaşayanlarını azaba uğrattığımız zaman feryada ve yalvarmaya başlarlar.

    65-Bugün feryat edip yalvarmayın, şüphe yok ki bizden bir yardım göremezsiniz.

    66-Size ayetlerimiz okunduğu zaman gerisin geriye dönerdiniz.

    67-Ululanırdınız orada ve geceleyin de Peygamber hakkında uluorta söylenirdiniz.

    68-Şu Kur'an'ı bir iyice düşünmezler mi, yoksa evvelce gelip geçen atalarına gelmeyen bir şey mi geldi onlara?

    69-Yoksa Peygamberlerini tanımazlar mı ki onu inkar etmedeler?

    70-Yoksa onda delilik var mı derler? Hayır, o, gerçek olan Kur'an'la gelmiştir onlara, fakat çoğu gerçeği istemez.

    71-Gerçek Tanrı, onların dileklerine uysaydı elbette gökler de bozulurgiderdi, yeryüzü de, onlarda olan varlıklar da. Hayır, biz onlara kendi yüceliklerini getirdik, gösterdik, fakat onlar kendi yüceliklerinden de yüz çevirmedeler.

    72-Yoksa onlardan ücret mi istiyorsun? Gerçekten de Rabbinin mükafatı daha hayırlıdır ve o, rızık verenlerin en hayırlısıdır.

    73-Şüphe yok ki sen, onları mutlaka doğru yola çağırmadasın.

    74-Fakat gerçekten de ahirete inanmayanlar, doğru yoldan sapıyorlar.

    75-Onlara acırsan ve uğradıkları zararı giderirsen gene azgınlıklarında şaşkıncasına ısrar edip giderler.

    76-Andolsun ki biz onları azaplandırmıştık da gene Rablerine baş eğmemişlerdi ve yalvarmamışlardı.

    77-Sonunda, onlara çetin bir azap kapısı açmıştık da o zaman her şeyden ümitlerini kesmişlerdi.

    78-Ve o, bir mabuttur ki size kulak, gözler ve kalpler verdi ne de az şükrediyorsunuz.

    79-Ve o, bir mabuttur ki sizin için bitirdi yeryüzündekileri ve onun tapısında haşrolacaksınız.

    80-Ve o, bir mabuttur ki diriltir ve öldürür ve geceyle gündüzün uzanıp kısalması da onun tedbiriyledir, akıl etmez misiniz?

    81-Hayır, onlar, hep evvelkilerin dedikleri gibi demedeler.

    82-Dediler ki: Öldükten ve toztoprak ve kemik kesildikten sonra mı diriltileceğiz?

    83-Andolsun ki bize de, daha önce atalarımıza da vaadedilmişti bu, fakat bu, öncekilerin masallarından başka bir şey değil.

    84-De ki: Kimindir yeryüzü ve orada bulunanlar biliyorsanız eğer?

    85-Diyecekler ki: Allah'ın. De ki: O halde ne diye hala düşünüp anlamazsınız?

    86-De ki: Kimdir Rabbi yedi göğün ve Rabbi pek büyük arşın.

    87-Diyecekler ki: Bunlar da Allah'ın. De ki: Ne diye hala çekinmezsiniz?

    88-De ki: Kimdir her şeyin saltanat ve tasarrufu elinde olan ve odur koruyan, oysa korunmaya muhtaç değil; biliyorsanız eğer?

    89-Diyecekler ki: Bunlar da Allah'ın. De ki: Ne diye hala boş şeylere kapılmadasınız?

    90-Hayır, biz onlara gerçeği getirdik ve şüphe yok ki onlar, yalan söylemedeler elbette.

    91-Allah, hiç kimseyi evlat edinmez ve onunla birlikte bir başka mabut yoktur, olsaydı her mabut, kendi halkettiğini benimseyip alır gider ve bir kısmı, öbürlerinden üstün olurdu. Münezzehtir Allah onların söylediklerinden.

    92-Gizliyi de bilir, görüneni de; gerçekten de yücedir şirk koşanların ona eş tanıdıkları şeylerden.

    93-De ki: Rabbim, onlara vaadedileni bana göstereceksen.

    94-Rabbim, beni zalim topluluğun içinde bırakma.

    95-Ve şüphe yok ki bizim, onlara vaadettiğimiz şeyleri sana göstermeye gücümüz yeter elbette.

    96-Kötülüğü, en güzel bir huyla defet, biz, onların neler dediğini, bizi ne çeşit tavsif ettiklerini daha iyi biliriz.

    97-Ve de ki: Rabbim, sana sığınırım Şeytanların vesveselerinden.

    98-Ve sana sığınırım Rabbim, onların yanımda bulunmalarından.

    99-Sonunda, onlardan birine ölüm gelip çattı mı Rabbim der, beni geriye, tekrar dünyaya yolla da.

    100-Belki iyi işler işlerim ve zayi ettiğim ömrü telafi ederim. Hayır, boş bir söz, onun söylediği söz. Onların önlerinde, diriltilip mezarlarından çıkarılacakları günedek bir berzah var.

    101-Sura üfürülünce aralarında ne soysop var, ne de birbirlerinin halini soruştuRabilirler o gün.

    102-Kimin iyilikleri ağır gelirse o çeşit kişilerdir kurtulanlar, muratlarına erenler.

    103-Ve kimin iyilikleri hafif gelirse gerçekten de o çeşit kişilerdir kendilerini ziyana sokanlar, cehennemde ebedidir onlar.

    104-Yüzlerini yalar ateş ve onlar, orada somurtup kalırlar.

    105-Siz değil miydiniz size ayetlerim okunurken onları yalanlayanlar?

    106-Rabbimiz derler, kötülüğümüz üst oldu bize ve doğru yoldan sapmış bir topluluk olduk.

    107-Rabbimiz, bizi buradan çıkar, gene kötülüğe dönersek gerçekten de zulmetmiş oluruz artık.

    108-Hoşt, defolun oraya ve bana da söz söylemeyin der.

    109-Şüphe yok ki bir bölük vardır kullarımdan, Rabbimiz derler, inandık, yarlıga bizi ve acı bize ve sensin merhametliler merhametlisi.

    110-Halbuki siz, onları alaya aldınız da sonunda beni anmayı unutturdu size bu hal ve siz onlara gülerdiniz.

    111-Şüphe yok ki ben de sabrettiklerine karşılık bugün onları mükafatlandıracağım; şüphe yok ki onlardır muratlarına erenlerin ta kendileri.

    112-Yeraltında kaç yıl kaldınız der.

    113-Bir gün derler, yahut da bir günün bir kısmı kadar, artık, sayanlara sor.

    114-Ancak pek az kaldınız der, fakat bir bilseniz ahiretin ebediliğini.

    115-Yoksa sizi ancak boşu boşuna yarattık gerçekten de dönüp tapımıza gelmeyeceksiniz mi sanıyordunuz?

    116-Yücedir her şeye sahip ve mutasarrıf olan gerçek Allah, yoktur ondan başka tapacak, güzelim arşın de sahibidir.

    117-Ve kim Allah'la beraber bir başka mabudu çağırırsa onun, bu hususta bir burhanı yoktur; sorusu da Rabbine aittir onun; hiç şüphe yok ki kafirler, kurtulmazlar, muratlarına ermezler.

    118-Ve de ki Rabbim, yarlıga acı ve sensin acıyanların en hayırlısı.

  • Ali Bulaç

    1-Mü'minler gerçekten felah bulmuştur;

    2-Onlar namazlarında hûşû içinde olanlardır;

    3-Onlar, 'tümüyle boş' şeylerden yüz çevirenlerdir;

    4-Onlar, zekata ilişkin (söz ve görevlerini mutlaka) yerine getirenlerdir;

    5-Ve onlar ırzlarını koruyanlardır;

    6-Ancak eşleri ya da sağ ellerinin sahip olduklarına karşı (tutumları) hariç; bu konuda kınanmış değillerdir.

    7-Fakat kim bundan ötesini ararsa, artık onlar sınırı çiğneyenlerdir.

    8-(Yine) Onlar, emanetlerine ve ahidlerine riayet edenlerdir.

    9-Onlar, namazlarını da (titizlikle) koruyanlardır.

    10-İşte (yeryüzünün hakimiyetine ve ahiretin nimetlerine) varis olacak onlardır.

    11-Ki onlar Firdevs (cennetlerin)e de varis olacaklardır; içinde de ebedi olarak kalacaklardır.

    12-Andolsun, Biz insanı, süzme bir çamurdan yarattık.

    13-Sonra onu bir su damlası olarak, savunması sağlam bir karar yerine yerleştirdik.

    14-Sonra o su damlasını bir alak (embriyo) olarak yarattık; ardından o alak'ı (hücre topluluğu) bir çiğnem et parçası olarak yarattık; daha sonra o çiğnem et parçasını kemik olarak yarattık; böylece kemiklere de et giydirdik; sonra bir başka yaratışla onu inşa ettik. Yaratıcıların en güzeli olan Allah, ne Yücedir.

    15-Sonra bunun ardından siz gerçekten ölecek olanlarsınız.

    16-Sonra siz gerçekten kıyamet günü diriltileceksiniz.

    17-Andolsun, Biz sizin üstünüzde yedi yol yarattık; Biz yaratmada gafiller değiliz.

    18-Biz gökten belli bir miktarda su indirdik ve onu yeryüzünde yerleştirdik; şüphesiz Biz onu (kurutup) giderme gücüne de sahibiz.

    19-Böylelikle, bununla size hurmalıklardan, üzümlüklerden bahçeler-bağlar geliştirdik, içlerinde çok sayıda yemişler vardır; sizler onlardan yemektesiniz.

    20-Ve (daha çok) Tur-i Sina'da çıkan bir ağaç (türü de yarattık); o yağlı ve yiyenlere bir katık olarak bitmekte (ürün vermekte)dir.

    21-Gerçekten hayvanlarda da sizin için bir ders (ibret) vardır; karınlarının içinde olanlardan size içirmekteyiz ve onlarda sizin için daha birçok yararlar var. Sizler onlardan yemektesiniz.

    22-Onların üzerinde ve gemilerde taşınmaktasınız.

    23-Andolsun, Biz Nuh'u kendi kavmine (elçi olarak) gönderdik. Böylece kavmine dedi ki: "Ey Kavmim, Allah'a kulluk edin. O'nun dışında sizin başka İlahınız yoktur, yine de sakınmayacak mısınız?"

    24-Bunun üzerine, kavminden inkara sapmış önde gelenler dediler ki: "Bu, sizin benzeriniz olan bir beşerden başkası değildir. Size karşı üstünlük elde etmek istiyor. Eğer Allah (öne sürdüklerini) dilemiş olsaydı, muhakkak melekler indirirdi. Hem biz geçmiş atalarımızdan da bunu işitmiş değiliz."

    25-"O, kendisinde delilik bulunan bir adamdan başkası değildir, onu belli bir süre gözetleyin."

    26-"Rabbim" dedi (Nuh). "Beni yalanlamalarına karşılık, bana yardım et."

    27-Böylelikle Biz ona: "Gözetimimiz altında ve vahyimizle gemi yap. Nitekim Bizim emrimiz gelip de tandır kızışınca, onun içine her (tür hayvandan) ikişer çift ile, içlerinden aleyhlerine söz geçmiş (azap gerekmiş) olanlar dışında olan aileni de alıp koy; zulmedenler konusunda Bana muhatap olma, çünkü onlar boğulacaklardır" diye vahyettik.

    28-"Böylece sen, beraberinde olanlarla gemiye bindiğinde o zaman de ki: "Bizi o zulmeden kavimden kurtaran Allah'a hamd olsun."

    29-Ve de ki: "Rabbim, beni kutlu bir konakta indir, Sen konuklayanların en hayırlısısın."

    30-Hiç şüphesiz bunda ayetler vardır ve Biz gerçekten denemeden geçiririz.

    31-Sonra onların ardından bir başka insan-nesli yaratıp-inşa ettik.

    32-Onlara da kendi içlerinden: "Allah'a ibadet edin. O'nun dışında sizin başka İlahınız yoktur, yine de sakınmayacak mısınız?" (desin) diye içlerinden bir elçi gönderdik.

    33-Kendi kavminden, inkar edip ahirete kavuşmayı yalanlayan ve kendilerine, dünya hayatında refah verdiğimiz önde gelenler dedi ki: "Bu, sizin benzeriniz olan bir beşerden başkası değildir, kendisi de sizin yediklerinizden yemekte ve içtiklerinizden içmektedir."

    34-"Eğer sizin benzeriniz olan bir beşere boyun eğecek olursanız, andolsun, siz gerçekten hüsrana uğrayanlar olursunuz."

    35-"O, öldüğünüz, toprak ve kemik haline geldiğiniz zaman, sizin mutlaka (yeniden diriltilip) çıkarılacağınızı mı va'dediyor?"

    36-"Heyhat, size va'dedilen şeye heyhat..."

    37-"O (bütün gerçek), yalnızca bizim (yaşamakta olduğumuz bu) dünya hayatımızdan ibarettir; ölürüz ve yaşarız, biz diriltilecekler değiliz."

    38-"O ise, yalnızca bir adam (insan)dır, Allah'a karşı yalan uydurmaktadır, bizler de ona inanacak değiliz."

    39-(Peygamber) Dedi ki: "Rabbim, beni yalanlamalarına karşı bana yardım et."

    40-(Allah) Dedi ki: "Az bir süre (bekle), onlar gerçekten pişman olacaklar."

    41-Derken, hak (ettikleri cezaya karşılık) olmak üzere, o korkunç çığlık onları yakalayıverdi. Böylece onları bir süprüntü kılıverdik. Zulmeden kavim için yıkım olsun.

    42-Sonra onların ardından başka nesiller yaratıp-inşa ettik.

    43-Ümmetlerden hiçbiri, kendisine tespit edilmiş eceli ne öne alabilir, ne erteleyebilir.

    44-Sonra birbiri peşi sıra elçilerimizi gönderdik; her ümmete kendi elçisi geldiğinde, onu yalanladılar. Böylece Biz de onları (yıkıma uğratıp yok etmede) kimini kiminin izinde yürüttük ve onları (tarihin anlatıp aktardığı) bir olay kıldık. İman etmeyen kavim için yıkım olsun.

    45-Sonra Musa ve kardeşi Harun'u ayetlerimizle ve apaçık bir delille gönderdik.

    46-Firavun'a ve ileri gelen çevresine; fakat onlar büyüklendiler. Onlar, 'büyüklenen-zorba' bir topluluktu.

    47-Dediler ki: "Bizim benzerimiz olan iki beşere mi inanacak mışız? Kaldı ki, onların kavimleri bize kullukta (kölelikte) bulunmaktadırlar."

    48-Böylece onları yalanladılar ve yıkıma uğrayanlardan oldular.

    49-Andolsun, Biz Musa’ya kitabı verdik, belki onlar hidayete erer diye.

    50-Biz, Meryem'in oğlunu ve annesini bir ayet kıldık ve ikisini barınmaya elverişli ve akar suyu olan bir tepede yerleştirdik.

    51-Ey elçiler, güzel ve temiz olan şeylerden yiyin ve salih amellerde bulunun; çünkü gerçekten ben yapmakta olduklarınızı biliyorum.

    52-İşte sizin ümmetiniz bir tek ümmettir ve Ben de sizin Rabbinizim; öyleyse Benden korkup-sakının.

    53-Ancak onlar, işlerini kendi aralarında (farklı) kitaplar halinde böldüler; her bir grup, kendi ellerinde olanla yetinip sevinmektedir.

    54-Artık sen onları, belli bir süreye kadar kendi gafletleri içinde bırak.

    55-Onlar sanıyorlar mı ki, kendilerine verdiğimiz mal ve çocuklarla

    56-Biz onların hayırlarına koşuyoruz (veya yardım ediyoruz)? Hayır, onlar şuurunda değiller.

    57-Gerçekten, Rablerine olan haşyetlerinden dolayı saygıyla korkanlar,

    58-Rablerinin ayetlerine iman edenler,

    59-Rablerine ortak koşmayanlar,

    60-Ve gerçekten Rablerine dönecekler diye, vermekte olduklarını kalpleri ürpererek verenler;

    61-İşte onlar, hayırlarda yarışmaktadırlar ve onlar bundan dolayı öne geçmektedirler.

    62-Hiç kimseye güç yetireceğinden fazlasını yüklemeyiz; elimizde hakkı söylemekte olan bir kitap vardır ve onlar hiçbir haksızlığa uğratılmazlar.

    63-Hayır, onların kalpleri bundan dolayı bir gaflet içindedir. Üstelik onların, bunun dışında yapmakta oldukları (birtakım şeyler) vardır; onlar bunun için çalışmaktadırlar.

    64-Nihayet, onların refahtan şımaran önde gelenlerini azap ile yakalayıverdiğimiz zaman, onlar hemen feryadı basacaklar.

    65-Bugün feryad etmeyin, çünkü Bizden yardım göremezsiniz.

    66-Gerçekten Benim ayetlerim size okunuyordu, fakat siz topuklarınız üzerinde geri dönüyordunuz;

    67-Buna (ayetlerime) karşı büyüklük taslayarak; gece vakti de hezeyanlar sergiliyordunuz.

    68-Onlar, yine de o sözü (Kur'an'ı) gereği gibi düşünmediler mi, yoksa onlara, geçmişteki atalarına gelmeyen bir şey mi geldi?

    69-Ya da kendi elçilerini tanımadılar mı ki, şimdi onu inkar ediyorlar?

    70-Yahut: "Onda bir delilik var" mı diyorlar? Hayır, o, onlara hak ile gelmiş bulunmaktadır ve onların çoğu hakkı çirkin karşılıyorlar.

    71-Eğer hak, onların heva (istek ve tutku)larına uyacak olsaydı hiç tartışmasız, gökler, yer ve bunların içinde olan herkes (ve herşey) bozulmaya uğrardı. Hayır, Biz onlara kendi şan ve şeref (zikir)lerini getirmiş bulunuyoruz, fakat onlar kendi zikirlerinden yüz çeviriyorlar.

    72-Yoksa sen onlardan haraç mı istiyorsun? İşte Rabbinin haracı (dünya ve ahiret armağanı) daha hayırlıdır. O, rızık verenlerin en hayırlısıdır.

    73-Gerçekten sen onları dosdoğru olan bir yola çağırıyorsun.

    74-Ancak ahirete inanmayanlar, şüphesiz yoldan sapanlardır.

    75-Eğer onlara merhamet eder ve onlara dokunan zararı gideriverirsek, taşkınlıkları içinde şaşkınca dolaşmalarını sürdürecekler.

    76-Andolsun, Biz onları azapla yakalayıverdik, fakat yine de Rablerine boyun eğmediler ve yakarıp-yalvarmadılar.

    77-Sonunda, üzerlerine azabı şiddetli olan bir kapı açtığımızda, onlar bunun içinde şaşkına dönüp umutlarını kaybettiler.

    78-O, sizin için kulakları, gözleri ve gönülleri inşa edendir; ne az şükrediyorsunuz.

    79-O, sizi yeryüzünde yaratıp-türetendir ve hepiniz yalnızca O'na (döndürülüp) toplanacaksınız.

    80-O, yaşatan ve öldürendir; gece ile gündüzün aykırılığı (veya ardarda gelişi) da O'nun (kanunu)dur. Yine de aklınızı kullanmayacak mısınız?

    81-Hayır; onlar, geçmiştekilerin söylediklerinin benzerini söylediler.

    82-Dediler ki: "Öldüğümüz, bir toprak ve bir kemik olduğumuz zaman, gerçekten biz mi diriltilecek mişiz?"

    83-"Andolsun, bu tehdit, bize ve bizden önceki atalarımıza yapılmıştı; bu, geçmişlerin uydurma masallarından başka bir şey değildir."

    84-De ki: "Eğer biliyorsanız (söyleyin:) Yeryüzü ve onun içinde olanlar kimindir?"

    85-"Allah'ındır" diyecekler. De ki: "Yine de öğüt alıp-düşünmeyecek misiniz?"

    86-De ki: "Yedi göğün Rabbi ve büyük Arş'ın Rabbi kimdir?"

    87-"Allah'ındır" diyecekler. De ki: "Yine de sakınmayacak mısınız?"

    88-De ki: "Eğer biliyorsanız (söyleyin:) Herşeyin melekutu (mülk ve yönetimi) kimin elindedir? Ki O, koruyup kolluyorken Kendisi korunmuyor."

    89-"Allah'ındır" diyecekler. De ki: "Öyleyse nasıl oluyor da böyle büyüleniyorsunuz?"

    90-Hayır, Biz onlara hakkı getirdik, ancak onlar gerçekten yalancıdırlar.

    91-Allah, hiçbir çocuk edinmemiştir ve O'nunla birlikte hiçbir İlah yoktur; eğer olsaydı, her bir ilah elbette kendi yarattığını götürüverirdi ve (ilahların) bir kısmına karşı üstünlük sağlardı. Allah, onların nitelendiregeldiklerinden Yücedir.

    92-Gaybı ve müşahede edilebileni bilendir; onların ortak koştuklarından Yücedir.

    93-De ki: "Rabbim, eğer onlara va'dolunan (azab)ı mutlaka bana göstereceksen,"

    94-"Rabbim, bu durumda beni zulmeden kavmin içinde bırakma."

    95-Gerçek şu ki Biz, onları tehdit ettiğimiz şeyi şüphesiz sana gösterme gücüne sahibiz.

    96-Kötülüğü en güzel olanla uzaklaştır; Biz, onların nitelendiregeldiklerini en iyi bileniz.

    97-Ve de ki: "Rabbim, şeytanın kışkırtmalarından Sana sığınırım."

    98-"Ve onların benim yanımda bulunmalarından da Sana sığınırım Rabbim."

    99-Sonunda, onlardan birine ölüm geldiği zaman, der ki: "Rabbim, beni geri çevirin."

    100-"Ki, geride bıraktığım (dünya)da salih amellerde bulunayım." Asla, gerçekten bu, yalnızca bir sözdür, bunu da kendisi söylemektedir. Onların önlerinde, diriltilip kaldırılacakları güne kadar bir engel (berzah) vardır.

    101-Böylece Sur'a üfürüldüğü zaman artık o gün aralarında soylar (veya soybağları) yoktur ve (üstünlük unsuru olarak soyluluğu veya birbirlerine durumlarını) soruşturmazlar da.

    102-Artık kimin tartısı ağır basarsa, işte onlar, kurtuluşa erenlerin ta kendileridir.

    103-Kimin tartısı hafif gelirse, işte onlar da kendi nefislerini hüsrana uğratanlar, cehennemde de ebedi olarak kalacak olanlardır.

    104-Ateş, onların yüzlerini yalayarak yakar da onun içinde onlar, (etleri sıyrılmış olarak sırıtan) dişleriyle kalıverirler.

    105-Ayetlerim size okunuyorken, yalanlayanlar sizler değil miydiniz?

    106-Dediler ki: "Rabbimiz, mutsuzluğumuz bize karşı üstün geldi, biz sapan bir topluluk imişiz."

    107-"Rabbimiz, bizi (ateşin) içinden çıkar, eğer yine (inkara) dönersek, artık gerçekten zalim kimseler oluruz."

    108-Der ki: "Onun içine sinin ve Benimle söyleşmeyin."

    109-"Çünkü gerçekten Benim kullarımdan bir grup: “Rabbimiz, iman ettik, Sen artık bizi bağışla ve bize merhamet et, Sen merhamet edenlerin en hayırlısısın, derlerdi de,"

    110-"Siz onları alay konusu edinmiştiniz; öyle ki, size Benim zikrimi unutturdular ve siz onlara gülüp duruyordunuz."

    111-"Bugün Ben, gerçekten onların sabretmelerinin karşılığını verdim. Şüphesiz onlar, 'kurtuluşa ve mutluluğa' erenlerdir."

    112-Dedi ki: "Yıl sayısı olarak yeryüzünde ne kadar kaldınız?"

    113-Dediler ki: "Bir gün ya da bir günün birazı kadar kaldık, sayanlara sor."

    114-Dedi ki: "Yalnızca az (bir zaman) kaldınız, gerçekten bir bilseydiniz,"

    115-"Bizim, sizi boş bir amaç uğruna yarattığımızı ve gerçekten Bize döndürülüp getirilmeyeceğinizi mi sanmıştınız?"

    116-Hak melik olan Allah pek Yücedir, O'ndan başka İlah yoktur; Kerim olan Arş'ın Rabbidir.

    117-Kim Allah ile beraber ona ilişkin geçerli kesin bir kanıt (burhan)ı olmaksızın başka bir İlah'a taparsa, artık onun hesabı Rabbinin Katındadır. Şüphesiz inkar edenler kurtuluşa eremezler.

    118-Ve de ki: "Rabbim, bağışla ve merhamet et, Sen merhamet edenlerin en hayırlısısın."

  • Diyanet İşleri Başkanlığı

    1-Müminler saadete ermişlerdir.

    2-Onlar namazda huşu içindedirler.

    3-Onlar boş şeylerden yüz çevirirler.

    4-Onlar zekatlarını verirler.

    5-Onlar, eşleri ve cariyeleri dışında, mahrem yerlerini herkesten korurlar. Doğrusu bunlar yerilemezler.

    6-Onlar, eşleri ve cariyeleri dışında, mahrem yerlerini herkesten korurlar. Doğrusu bunlar yerilemezler.

    7-Bu sınırları aşmak isteyenler, işte bunlar aşırı gidenlerdir.

    8-Onlar emanetlerini ve sözlerini yerine getirirler.

    9-Namazlarına riayet ederler.

    10-İşte onlar, temelli kalacakları Firdevs cennetine varis olanlardır.

    11-İşte onlar, temelli kalacakları Firdevs cennetine varis olanlardır.

    12-And olsun ki, insanı süzme çamurdan yarattık.

    13-Sonra onu nutfe halinde sağlam bir yere yerleştirdik.

    14-Sonra nutfeyi kan pıhtısına çevirdik, kan pıhtısını bir çiğnemlik et yaptık, bir çiğnemlik etten kemikler yarattık, kemiklere de et giydirdik. Sonra onu başka bir yaratık yaptık: Biçim verenlerin en güzeli olan Allah ne uludur!

    15-Sizler, bütün bunlardan sonra ölürsünüz.

    16-Şüphesiz kıyamet günü tekrar diriltilirsiniz.

    17-And olsun ki, üstünüzde yedi tabaka yarattık. Biz, yarattığımızdan habersiz değiliz.

    18-Gökten suyu ölçülü indirdik de, onu yerde durdurduk. Şüphesiz onu gidermeye de kadiriz.

    19-Onunla, içinde, yediğiniz birçok meyvalar bulunan hurmalık ve üzüm bağları, Tur-i Sina'da yetişen, yiyenlere, yağ ve katık veren zeytin ağacını var ettik.

    20-Onunla, içinde, yediğiniz birçok meyvalar bulunan hurmalık ve üzüm bağları, Tur-i Sina'da yetişen, yiyenlere, yağ ve katık veren zeytin ağacını var ettik.

    21-Ehli hayvanlarda size ders vardır; onlardan çıkan sütten size içiririz; onlarda daha birçok menfaatiniz vardır. Onlardan yersiniz.

    22-Hem onların ve hem de gemilerin üzerinde taşınırsınız.

    23-And olsun ki Nuh'u milletine gönderdik; onlara: "Ey milletim! Allah'a kulluk edin; O'ndan başka tanrınız yoktur; sakınmaz mısınız?" dedi.

    24-Milletinin inkarcı ileri gelenleri: "Bu, sizin gibi bir insandan başka birşey değildir. Sizden üstün olmak istiyor. Allah dilemiş olsaydı melekler indirirdi. İlk atalarımızdan beri böyle birşey işitmedik. Bu adamda nedense biraz delilik var, bir süreye kadar onu gözetleyin" dediler.

    25-Milletinin inkarcı ileri gelenleri: "Bu, sizin gibi bir insandan başka birşey değildir. Sizden üstün olmak istiyor. Allah dilemiş olsaydı melekler indirirdi. İlk atalarımızdan beri böyle birşey işitmedik. Bu adamda nedense biraz delilik var, bir süreye kadar onu gözetleyin" dediler.

    26-Nuh: "Rabbim! Beni yalanlamalarına karşılık bana yardım et" dedi.

    27-Bunun üzerine ona şöyle vahyettik: "Nezaretimiz altında, sana bildirdiğimiz gibi gemiyi yap; buyruğumuz gelip tandırdan sular kaynayınca her cinsten birer çifti ve aleyhine hüküm verilmiş olanın dışında kalan çoluk çocuğunu alıp gemiye bindir. Haksızlık yapanlar için Bana baş vurma, çünkü onlar suda boğulacaklardır."

    28-Ey Nuh! Sen ve beraberindekiler gemiye yerleşince: "Bizi zalim milletten kurtaran Allah'a hamdolsun" de.

    29-"Rabbim! Beni mübarek bir yere indir. Sen indirenlerin en iyisisin" de.

    30-Doğrusu bunlarda dersler vardır. Biz şüphesiz insanları denemekteyiz.

    31-Bunların ardından başka nesiller varettik.

    32-Onlara aralarından: "Allah"a kulluk edin, O'ndan başka tanrınız yoktur, sakınmaz mısınız?" diyen bir elçi gönderdik.

    33-Onun, inkarcı ve ahirete kavuşmayı yalanlayan milletinin ileri gelenleri ki Biz onlara bu dünya hayatında nimet vermiştik şöyle dediler: "Bu, yediğinizden yiyen, içtiğinizden içen sizin gibi bir insandan başka birşey değildir."

    34-"Kendiniz gibi bir insana itaat ederseniz hüsrana uğrayacağınızda hiç şüphe yoktur."

    35-"Öldüğünüz, toprak ve kemik yığını olduğunuz zaman tekrar dirilmenizle sizi tehdit mi ediyor?"

    36-"Oysa tehdit edildiğiniz şey ne kadar, hem de ne kadar uzak!"

    37-"Hayat ancak bu dünyadakidir. Ölürüz ve yaşarız (kimimiz ölür kimimiz doğar); tekrar diriltilmeyiz."

    38-"Bu, sadece Allah'a karşı yalan uyduranın biridir. Biz ona inanmayız."

    39-O peygamber: "Rabbim! Beni yalancı saymalarına karşılık bana yardım et" dedi.

    40-Allah da: "Az sonra pişman olacaklar" buyurdu.

    41-Gerçekten, onları bir çığlık yakaladı ve onları süprüntü yığını haline getirdik. Haksızlık eden millet, rahmetden ırak olsun!

    42-Ardlarından başka nesiller varettik.

    43-Hiçbir ümmet, kendi süresini ne çabuklaştırabilir ve ne de geciktirebilir.

    44-Sonra birbiri peşinden peygamberlerimizi gönderdik. Her ümmete peygamberi geldikçe onu yalancı saydılar. Onları birbiri peşinden yok edip hepsini birer efsane yaptık. İnanmayan millet, rahmetden ırak olsun!

    45-Sonra Musa ve kardeşi Harun'u, Firavun ve erkanına mucizelerimiz ve apaçık delille gönderdik. Büyüklük tasladılar. Zaten mağrur bir topluluktular.

    46-Sonra Musa ve kardeşi Harun'u, Firavun ve erkanına mucizelerimiz ve apaçık delille gönderdik. Büyüklük tasladılar. Zaten mağrur bir topluluktular.

    47-Bu yüzden: "Milletleri bize kul iken, bizim gibi iki insana mı inanacağız?" deyip onları yalancı saydılar. Bu yüzden yok edildiler.

    48-Bu yüzden: "Milletleri bize kul iken, bizim gibi iki insana mı inanacağız?" deyip onları yalancı saydılar. Bu yüzden yok edildiler.

    49-And olsun ki Musa'ya, doğru yola girsinler diye Kitap verdik.

    50-Meryem oğlunu da, annesini de mucize kıldık. Her ikisini de, pınarı bulunan, oturmaya elverişli yüksek bir yere yerleştirdik.

    51-Ey Peygamberler! Temiz şeylerden yiyin, yararlı iş işleyin; doğrusu Ben, yaptığınızı bilirim.

    52-Şüphesiz bu Müslümanlık, bir tek din olarak sizin dininizdir ve Ben de Rabbinizim; öyleyse Benden sakının.

    53-Ama insanlar din konusunda aralarında bölük bölük oldular. Her bölük kendi tuttuğu yoldan memnundur.

    54-Onları bir süreye kadar sapıklıklarıyla başbaşa bırak.

    55-Kendilerine mal ve oğullar vermekle, iyiliklerde onlar için acele ettiğimizi mi zannederler? Hayır; farkında değiller.

    56-Kendilerine mal ve oğullar vermekle, iyiliklerde onlar için acele ettiğimizi mi zannederler? Hayır; farkında değiller.

    57-Rablerinden korkarak titreyenler, Rablerinin ayetlerine inananlar, Rablerine eş koşmayanlar, Rablerine dönecekleri için kalbleri ürpererek vermeleri gerekeni verenler, işte onlar iyi işlerde yarış ederler, o uğurda ileri geçerler.

    58-Rablerinden korkarak titreyenler, Rablerinin ayetlerine inananlar, Rablerine eş koşmayanlar, Rablerine dönecekleri için kalbleri ürpererek vermeleri gerekeni verenler, işte onlar iyi işlerde yarış ederler, o uğurda ileri geçerler.

    59-Rablerinden korkarak titreyenler, Rablerinin ayetlerine inananlar, Rablerine eş koşmayanlar, Rablerine dönecekleri için kalbleri ürpererek vermeleri gerekeni verenler, işte onlar iyi işlerde yarış ederler, o uğurda ileri geçerler.

    60-Rablerinden korkarak titreyenler, Rablerinin ayetlerine inananlar, Rablerine eş koşmayanlar, Rablerine dönecekleri için kalbleri ürpererek vermeleri gerekeni verenler, işte onlar iyi işlerde yarış ederler, o uğurda ileri geçerler.

    61-Rablerinden korkarak titreyenler, Rablerinin ayetlerine inananlar, Rablerine eş koşmayanlar, Rablerine dönecekleri için kalbleri ürpererek vermeleri gerekeni verenler, işte onlar iyi işlerde yarış ederler, o uğurda ileri geçerler.

    62-Biz herkese ancak gücünün yeteceği kadar yükleriz. Katımızda gerçeği söyleyen bir kitap vardır; onlar haksızlığa uğratılmazlar.

    63-Ama, kafirlerin kalbleri bundan habersizdir. Bundan başka da onların yapageldikleri işler de vardır.

    64-Sonunda şımarık varlıklılarını azabla yakaladığımız zaman feryat ederler.

    65-Onlara şöyle deriz: "Bugün feryat etmeyin, doğrusu katımızdan bir yardım görmezsiniz."

    66-"Ayetlerim size okunduğunda büyüklük taslayıp, gece ağzınıza geleni söyleyerek ardınıza dönüyordunuz."

    67-"Ayetlerim size okunduğunda büyüklük taslayıp, gece ağzınıza geleni söyleyerek ardınıza dönüyordunuz."

    68-Söyleneni hiç düşünmezler mi? Yoksa onlara, ilk atalarına gelmeyen bir şey mi geldi?

    69-Veya peygamberlerini tanımadılar da; bu yüzden mi onu inkar ediyorlar?

    70-Ya da: "Onda delilik var" diyorlar öyle mi? Hayır; onlara gerçeği getirmiştir, ama çoğu ondan hoşlanmamaktadır.

    71-Eğer gerçek onların heveslerine uysaydı, gökler, yer ve onlarda bulananlar bozulup giderdi. Onlara, kendilerine öğüt veren bir şey getirdik; onlar ise öğütlerinden yüz çevirirler.

    72-Yoksa sen onlardan bir ücret mi istiyorsun? Rabbinin ecri daha iyidir. O, rızık verenlerin en hayırlısıdır.

    73-Aslında sen onları doğru yola çağırıyorsun ama, ahirete inanmayanlar bu yoldan sapmaktadırlar.

    74-Aslında sen onları doğru yola çağırıyorsun ama, ahirete inanmayanlar bu yoldan sapmaktadırlar.

    75-Biz onlara acısak ve başlarındaki sıkıntıyı gidersek bile, azgınlıkları içinde bocalayıp kalırlar.

    76-And olsun ki, Biz onları azabla yakalamıştık, yine de Rablerine boyun eğmemiş ve yakarmamışlardı.

    77-Sonunda onlara şiddetli bir azap kapısı açtığımız zaman ümitsiz kalıverdiler.

    78-Oysa, sizin için kulaklar, gözler ve kalbler vareden O'dur. Pek az şükrediyorsunuz.

    79-Sizi yerde yaratıp yayan O'dur ve O'nun huzurunda toplanacaksınız.

    80-Dirilten de, öldüren de O'dur. Gece ile gündüzün birbiri ardından gitmesi de O'nun emrine bağlıdır. Düşünmez misiniz?

    81-Hayır; yine de öncekilerin dediklerini derler.

    82-Öncekiler: "Ölüp toprak ve bir yığın kemik olduğumuzda mı diriltileceğiz? And olsun ki biz ve daha önce de babalarımız tehdit edilmişti; bu, öncekilerin masallarından başka birşey değildir" demişlerdi.

    83-Öncekiler: "Ölüp toprak ve bir yığın kemik olduğumuzda mı diriltileceğiz? And olsun ki biz ve daha önce de babalarımız tehdit edilmişti; bu, öncekilerin masallarından başka birşey değildir" demişlerdi.

    84-De ki: "Biliyorsanız söyleyin, yer ve onda bulunanlar kimindir?"

    85-"Allah'ındır" diyecekler, "Öyleyse ders almaz mısınız?" de.

    86-"Yedi göğün de Rabbi, yüce arşın da Rabbi kimdir?" de.

    87-"Allah'tır" diyecekler! "Öyleyse O'na karşı gelmekten sakınmaz mısınız?" de.

    88-"Biliyorsanız söyleyin her şeyin hükümranlığı elinde olan, barındıran fakat himayeye muhtaç olmayan kimdir?"

    89-"Allah'tır" diyecekler; "Öyleyse nasıl aldanıyorsunuz" de.

    90-Hayır; Biz onlara gerçeği getirdik ama, onlar yalancıdırlar.

    91-Allah çocuk edinmemiştir; O'nun yanında hiçbir tanrı yoktur, olsaydı, her tanrı kendi yarattığı ile beraber gider ve birbirinden üstün olmağa çalışırlardı. Allah onların vasıflandırdıklarından münezzehtir.

    92-O, görülmeyeni de, görüleni de bilir. Koştukları ortaklardan yücedir.

    93-De ki: "Rabbim! Onların tehdit olundukları şeyi bana mutlaka göstereceksen, o zaman beni zalim milletin içinde bulundurma Yarabbi."

    94-De ki: "Rabbim! Onların tehdit olundukları şeyi bana mutlaka göstereceksen, o zaman beni zalim milletin içinde bulundurma Yarabbi."

    95-Biz onlara vadettiğimizi sana elbette gösterebiliriz.

    96-Kötülüğü en iyi ile sav. Onların vasıflandırmalarını Biz daha iyi biliriz.

    97-De ki: "Rabbim! Şeytanların kışkırtmalarından Sana sığınırım."

    98-"Rabbim! Yanımda bulunmalarından da Sana sığınırım."

    99-Onlardan birine ölüm gelince: "Rabbim! Beni geri çevir, belki, yapmadan bıraktığımı tamamlar, iyi iş işlerim" der. Hayır; bu söylediği sadece kendi lafıdır. Tekrar diriltilecekleri güne kadar arkalarında geriye dönmekten onları alıkoyan bir engel vardır.

    100-Onlardan birine ölüm gelince: "Rabbim! Beni geri çevir, belki, yapmadan bıraktığımı tamamlar, iyi iş işlerim" der. Hayır; bu söylediği sadece kendi lafıdır. Tekrar diriltilecekleri güne kadar arkalarında geriye dönmekten onları alıkoyan bir engel vardır.

    101-Sura üflendiği zaman, o gün, aralarındaki soy yakınlığı fayda vermez ve birbirlerine de birşey soramazlar.

    102-Tartıları ağır gelenler, işte onlar kurtuluşa ermiş olanlardır.

    103-Tartıları hafif gelenler, işte onlar, kendilerine yazık edendir, cehennemde temellidirler.

    104-Ateş onların yüzlerini yalar, dişleri sırıtıp kalır.

    105-Allah: "Ayetlerim size okunurken onları yalanlıyordunuz değil mi?" der.

    106-Şöyle derler: "Rabbimiz! Bizi bedbahtlığımız yenmişti; sapık bir millet olmuştuk."

    107-"Rabbimiz! Bizi buradan çıkar, tekrar günaha dönersek, doğrusu zulmetmiş oluruz."

    108-Allah: "Sinin orada! Benimle konuşmayın. Kullarımdan bir topluluk: "Rabbimiz! inandık, artık bizi bağışla, bize acı. Sen acıyanların en iyisisin" diyordu. Siz ise, onları alaya alıyordunuz. Bu yaptıklarınız size Beni anmayı unutturuyordu. Onlara hep gülüyordunuz. Sabretmelerine karşılık bugün onları mükafatlandırdım. Doğrusu onlar kurtulanlardır" der.

    109-Allah: "Sinin orada! Benimle konuşmayın. Kullarımdan bir topluluk: "Rabbimiz! inandık, artık bizi bağışla, bize acı. Sen acıyanların en iyisisin" diyordu. Siz ise, onları alaya alıyordunuz. Bu yaptıklarınız size Beni anmayı unutturuyordu. Onlara hep gülüyordunuz. Sabretmelerine karşılık bugün onları mükafatlandırdım. Doğrusu onlar kurtulanlardır" der.

    110-Allah: "Sinin orada! Benimle konuşmayın. Kullarımdan bir topluluk: "Rabbimiz! inandık, artık bizi bağışla, bize acı. Sen acıyanların en iyisisin" diyordu. Siz ise, onları alaya alıyordunuz. Bu yaptıklarınız size Beni anmayı unutturuyordu. Onlara hep gülüyordunuz. Sabretmelerine karşılık bugün onları mükafatlandırdım. Doğrusu onlar kurtulanlardır" der.

    111-Allah: "Sinin orada! Benimle konuşmayın. Kullarımdan bir topluluk: "Rabbimiz! inandık, artık bizi bağışla, bize acı. Sen acıyanların en iyisisin" diyordu. Siz ise, onları alaya alıyordunuz. Bu yaptıklarınız size Beni anmayı unutturuyordu. Onlara hep gülüyordunuz. Sabretmelerine karşılık bugün onları mükafatlandırdım. Doğrusu onlar kurtulanlardır" der.

    112-Allah onlara yine: "Yeryüzünde kaç yıl kaldınız" der.

    113-"Bir gün veya daha az bir süre kaldık, sayanlara sor" derler.

    114-Allah' "Pek az kaldınız, keşke bilseydiniz! Sizi boşuna yarattığımızı ve Bize döndürülmeyeceğinizi mi sandınız?" der.

    115-Allah' "Pek az kaldınız, keşke bilseydiniz! Sizi boşuna yarattığımızı ve Bize döndürülmeyeceğinizi mi sandınız?" der.

    116-Gerçek hükümdar olan Allah yücedir. O'ndan başka tanrı yoktur. O, yüce arşın Rabbidir.

    117-Allah'la beraber, varlığına hiçbir delili olmadığı halde başka tanrıya tapanın hesabını Rabbi görecektir. İnkarcılar elbette kurtulamazlar.

    118-De ki: "Rabbim! Bağışla, merhamet et, Sen merhamet edenlerin en hayırlısısın."

  • Diyanet Vakfı

    1-Gerçekten müminler kurtuluşa ermiştir;

    2-Onlar ki, namazlarında huşu içindedirler;

    3-Onlar ki, boş ve yararsız şeylerden yüz çevirirler;

    4-Onlar ki, zekatı verirler;

    5-Ve onlar ki, iffetlerini korurlar;

    6-Ancak eşleri ve ellerinin sahip olduğu (cariyeleri) hariç. (Bunlarla ilişkilerden dolayı) kınanmış değillerdir.

    7-Şu halde, kim bunun ötesine gitmek isterse, işte bunlar, haddi aşan kimselerdir.

    8-Yine onlar (o müminler) ki, emanetlerine ve ahidlerine riayet ederler;

    9-Ve onlar ki, namazlarına devam ederler.

    10-İşte, asıl bunlar varis olacaklardır;

    11-(Evet) Firdevs'e varis olan bu kimseler, orada ebedi kalıcıdırlar.

    12-Andolsun biz insanı, çamurdan (süzülüp çıkarılmış) bir özden yarattık.

    13-Sonra onu sağlam bir karargahta nutfe haline getirdik.

    14-Sonra nutfeyi alaka (aşılanmış yumurta) yaptık. Peşinden, alakayı, bir parçacık et haline soktuk; bu bir parçacık eti kemiklere (iskelete) çevirdik; bu kemikleri etle kapladık. Sonra onu başka bir yaratışla insan haline getirdik. Yapıpyaratanların en güzeli olan Allah pek yücedir.

    15-Sonra, muhakkak ki siz, bunun ardından elbet öleceksiniz.

    16-Sonra da şüphesiz, sizler kıyamet gününde tekrar diriltileceksiniz.

    17-Andolsun biz, sizin üstünüzde yedi yol yarattık. Biz yaratmaktan habersiz değiliz.

    18-Gökten uygun bir ölçüde yağmur indirip onu arzda durdurduk. Bizim onu gidermeye de elbet gücümüz yeter.

    19-Böylece onun (yağmurun) sayesinde sizin yararınıza hurma bahçeleri ve üzüm bağları meydana getirdik. Bunlarda sizin için birçok meyveler vardır ve siz onlardan yersiniz.

    20-Tur-i Sina'da da yetişen bir ağaç daha meydana getirdik ki, bu ağaç hem yağ hem de yiyenlerin ekmeğine katık edecekleri (zeytin) verir.

    21-Hayvanlarda sizin için elbette ibretler vardır. Onların karınlarındakinden (sütlerinden) size içiririz. Onlarda sizin için birçok faydalar daha vardır; etlerinden de yersiniz.

    22-Onların üzerinde ve gemilerde taşınırsınız.

    23-Andolsun ki, Nuh'u kavmine gönderdik ve o: Ey kavmim! Allah'a kulluk edin. Sizin için O'ndan başka bir tanrı yoktur. Hala sakınmaz mısınız? dedi.

    24-Bunun üzerine, kavminin inkarcı ileri gelenleri şöyle dediler: "Bu, tıpkı sizin gibi bir beşer olmaktan başka bir şey değildir. Size üstün ve hakim olmak istiyor. Eğer Allah (peygamber göndermek) isteseydi, muhakkak ki melekler gönderirdi. Biz geçmişteki atalarımızdan böyle bir şey duymadık."

    25-"Bu, yalnızca kendisinde delilik bulunan bir kimsedir. Öyle ise, bir süreye kadar ona katlanıp bekleyin bakalım."

    26-(Nuh), Rabbim! dedi, beni yalanlamalarına karşı bana yardım et!

    27-Bunun üzerine ona şöyle vahyettik: Gözlerimizin önünde (muhafazamız altında) ve bildirdiğimiz şekilde gemiyi yap. Bizim emrimiz gelip de sular coşup yükselmeye başlayınca her cinsten eşler halinde iki tane ve bir de, içlerinden, daha önce kendisi aleyhinde hüküm verilmiş olanların dışındaki aileni gemiye al. Zulmetmiş olanlar konusunda bana hiç yalvarma! Zira onlar kesinlikle boğulacaklardır.

    28-Sen, yanındakilerle birlikte gemiye yerleştiğinde: "Bizi zalimler topluluğundan kurtaran Allah'a hamdolsun" de.

    29-Ve de ki: Rabbim! Beni bereketli bir yere indir. Sen, iskan edenlerin en hayırlısısın.

    30-Şüphesiz bunda (Nuh ve kavminin başından geçenlerde) birtakım ibretler vardır. Hakikaten biz (kullarımızı böyle) deneriz.

    31-Sonra onların ardından bir başka nesil meydana getirdik.

    32-Onlar arasından kendilerine: "Allah'a kulluk edin. Sizin O'ndan başka bir tanrınız yoktur. Hala Allah'tan korkmaz mısınız?" (mesajını ileten) bir peygamber gönderdik.

    33-Onun kavminden, kafir olup ahirete ulaşmayı inkar eden ve dünya hayatında kendilerine refah verdiğimiz varlıklı kişiler: "Bu, dediler, sadece sizin gibi bir insandır; sizin yediğinizden yer, sizin içtiğinizden içer."

    34-"Gerçekten, sizin gibi bir beşere itaat ederseniz, herhalde ziyan edersiniz."

    35-"Size, öldüğünüz, toprak ve kemik yığını haline geldiğinizde, mutlak surette sizin (kabirden) çıkarılacağınızı mı vadediyor?"

    36-"Bu size vadedilen (öldükten sonra yeniden dirilmek, gerçek olmaktan) çok uzak!"

    37-"Hayat, şu dünya hayatımızdan ibarettir. (Kimimiz) ölürüz, (kimimiz) yaşarız; bir daha diriltilecek de değiliz."

    38-"Bu adam, sadece Allah hakkında yalan uyduran bir kimsedir; biz ona inanmıyoruz."

    39-O peygamber: Rabbim! dedi, beni yalanlamalarına karşılık bana yardımcı ol!

    40-Allah şöyle buyurdu: Pek yakında onlar mutlaka pişman olacaklar!

    41-Nitekim, vukuu kaçınılmaz olan korkunç bir ses yakalayıverdi onları! Kendilerini hemen sel süprüntüsüne çevirdik. Zalimler topluluğunun canı cehenneme!

    42-Sonra onların ardından başka nesiller getirdik.

    43-Hiçbir ümmet, ecelini ne öne alabilir, ne de erteleyebilir.

    44-Sonra biz peyderpey peygamberlerimizi gönderdik. Herhangi bir ümmete peygamberlerinin geldiği her defasında, onlar bu peygamberi yalanladılar; biz de onları birbiri ardından yok ettik ve onları ibret hikayelerine dönüştürdük. Artık iman etmeyen kavmin canı cehenneme!

    45-Sonra ayetlerimizle ve apaçık bir fermanla Musa ve kardeşi Harun'u gönderdik.

    46-Firavun'a ve ileri gelenlerine de(gönderdik). Onlar ise kibire kapıldılar ve ululuk taslayan bir kavim oldular.

    47-Bu yüzden dediler ki: Kavimleri bize kölelik ederken, bizim gibi olan bu iki adama inanır mıyız?

    48-Böylece onları yalanladılar ve bu sebeple helak edilenlerden oldular.

    49-Andolsun biz Musa'ya, belki onlar yola gelirler diye, Kitab'ı verdik.

    50-Meryem oğlunu ve annesini de (kudretimize) bir alamet kıldık; onları, yerleşmeye elverişli, suyu bulunan bir tepeye yerleştirdik.

    51-"Ey Peygamber! Temiz olan şeylerden yeyin; güzel işler yapın. Ben sizin yaptıklarınızı hakkıyle bilmekteyim."

    52-"Şüphesiz bu (insanlar) bir tek ümmet olarak sizin ümmetinizdir; ben de sizin Rabbinizim. Öyle ise benden sakının" (denildi).

    53-Ne var ki insanlar kendi aralarındaki işlerini parça parça böldüler. Her gurup kendilerinde bulunan (fikir ve davranış) ile sevinip böbürlenmektedirler.

    54-Şimdi sen onları bir zamana kadar gaflet ve sapıklıkları ile başbaşa bırak!

    55-Sanıyorlar mı ki, onlara verdiğimiz servet ve oğullar ile.

    56-Kendilerine faydalar sağlamak için can atıyoruz? Hayır, onlar işin farkına varamıyorlar.

    57-Rablerine olan saygıdan dolayı kötülükten sakınanlar;

    58-Rablerinin ayetlerine inananlar;

    59-Rablerine ortak tanımayanlar;

    60-Ve Rablerine dönecekleri için yapmakta oldukları işleri kalpleri çarparak yapanlar;

    61-İşte onlar, iyiliklere koşuşurlar ve iyilik için yarışırlar.

    62-Biz hiç kimseyi gücünün yettiğinden başkası ile yükümlü kılmayız. Nezdimizde hakkı söyleyen bir kitap vardır ve onlar haksızlığa uğratılmazlar.

    63-Hayır, onların (o inkarcıların) kalpleri bu hususta cehalet içindedir. Ayrıca onların bundan (bu şirk ve inkarcılıklarından) öte birtakım (kötü) işleri vardır ki, onlar bu işleri yapar dururlar.

    64-En nihayet, refah ve bolluk içinde olanlarını sıkıntıya (veya azaba) uğrattığımızda, bakarsın ki onlar feryadı basarlar.

    65-Boşuna sızlanmayın bugün! Zira bizden yardım göremeyeceksiniz!

    66-Çünkü ayetlerim size okunurdu da, siz, buna karşı kibirlenerek arkanızı döner, geceleyin (Kabe'nin etrafında toplanarak) hezeyanlar savururdunuz.

    67-Çünkü ayetlerim size okunurdu da, siz, buna karşı kibirlenerek arkanızı döner, geceleyin (Kabe'nin etrafında toplanarak) hezeyanlar savururdunuz.

    68-Onlar bu sözü (Kur'an'ı) hiç düşünmediler mi? Yoksa kendilerine, daha önce geçmişteki atalarına gelmeyen bir şey mi geldi?

    69-Yoksa Peygamberlerini henüz tanımadılar da bu yüzden mi onu inkar ediyorlar?

    70-Yoksa onda bir cinnet olduğunu mu söylüyorlar? Hayır; o, kendilerine hakkı getirmiştir. Onların çoğu ise haktan hoşlanmamaktadırlar.

    71-Eğer hak, onların kötü arzu ve isteklerine uysaydı, mutlaka gökler ve yer ile bunlarda bulunanlar bozulur giderdi. Hayır, biz onlara şan ve şereflerini getirdik; fakat onlar kendi şereflerine sırt çevirdiIer.

    72-(Resulüm!) Yoksa sen onlardan bir karşılık mı istiyorsun? Rabbinin vereceği daha hayırlıdır. O, rızık verenlerin en hayırlısıdır.

    73-Gerçek şu ki sen onları doğru bir yola çağırıyorsun.

    74-Ahirete inanmayanlar ise, ısrarla yoldan çıkmaktadırlar.

    75-Eğer onlara acıyıp da içinde bulundukları sıkıntıyı giderseydik, iyice körleşerek azgınlıklarında direnirlerdi.

    76-Andolsun, biz onları sıkıntıya düşürdük de yine Rablerine boyun eğmediler, tazarru ve niyazda da bulunmuyorlar.

    77-En nihayet üzerlerine, azabı çok şiddetli bir kapı açtığımız zaman, bir de bakarsın ki onlar orada şaşkın ve ümitsiz kalmışlardır!

    78-O, sizin için kulakları, gözleri ve gönülleri yaratandır. Ne de az şükrediyorsunuz!

    79-Ve O, sizi yeryüzünde yaratıp türetendir. Sırf O'nun huzurunda toplanacaksınız.

    80-Ve O, yaşatan ve öldürendir; gecenin ve gündüzün değişmesi O'nun eseridir. Hala aklınızı kullanmaz mısınız!

    81-Buna rağmen onlar, öncekilerin dedikleri gibi dediler.

    82-Dediler ki: Sahi biz, ölüp de bir toprak ve kemik yığını haline gelmişken, mutlaka yeniden diriltileceğiz öyle mi?

    83-Hakikaten, gerek bize, gerekse daha önce atalarımıza böyle bir vaadde bulunuldu; (fakat) bu geçmiştekilerin masallarından başka bir şey değildir!

    84-(Resulüm!) de ki: Eğer biliyorsanız (söyleyin bakalım), bu dünya ve onda bulunanlar kime aittir?

    85-"Allah'a aittir" diyecekler. Öyle ise siz hiç düşünüp taşınmaz mısınız! de.

    86-Yedi kat göklerin Rabbi, azametli Arş'ın Rabbi kimdir? diye sor.

    87-"(Bunlar da) Allah'ındır" diyecekler. Şu halde siz Allah'tan korkmaz mısınız! de.

    88-Eğer biliyorsanız (söyleyin), her şeyin melekutu (mülkiyeti ve yönetimi) kendisinin elinde olan, kendisi her şeyi koruyup kollayan, fakat kendisi korunmayan (buna muhtaç olmayan) kimdir? diye sor.

    89-"(Bunların hepsi) Allah'ındır" diyecekler. Öyle ise nasıl olup da büyüye kapılıyorsunuz? de.

    90-Doğrusu biz onlara gerçeği getirdik; onlar ise hakikaten yalancılardır.

    91-Allah evlat edinmemiştir; O'nunla beraber hiçbir tanrı da yoktur. Aksi takdirde her tanrı kendi yarattığını sevk ve idare eder ve mutlaka onlardan biri diğerine galebe çalardı. Allah, onların (müşriklerin) yakıştırdıkları şeylerden münezzehtir.

    92-Allah, gaybı da şehadeti de bilendir. O, müşriklerin ortak koştukları şeylerden çok yüce ve münezzehtir.

    93-(Resulüm!) De ki: "Rabbim! Eğer onlara yöneltilen tehdidi (dünyevi sıkıntıyı ve uhrevi azabı) mutlaka bana göstereceksen.

    94-Bu durumda beni zalimler topluluğunun içinde bulundurma, Rabbim!"

    95-Biz, onlara yönelttiğimiz tehdidi sana göstermeye elbette ki kadiriz.

    96-Sen, kötülüğü en güzel bir tutumla sav. Biz onların yakıştırmakta oldukları şeyi çok iyi bilmekteyiz.

    97-Ve de ki: Rabbim! Şeytanların kışkırtmalarından sana sığınırım!

    98-Onların yanımda bulunmalarından da sana sığınırım, Rabbim!

    99-Nihayet onlardan (müşriklerden) birine ölüm gelip çattığında: "Rabbim! der, beni geri gönder;"

    100-"Ta ki boşa geçirdiğim dünyada iyi iş (ve hareketler) yapayım." Hayır! Onun söylediği bu söz (boş) laftan ibarettir. Onların gerisinde ise, yeniden dirilecekleri güne kadar (süren) bir berzah vardır.

    101-Sura üflendiği zaman artık aralarında akrabalık bağları kalmamıştır; birbirlerini de arayıp sormazlar.

    102-Artık kimlerin (sevap) tartılan ağır basarsa, işte asıl bunlar kurtuluşa erenlerdir.

    103-Kimlerin de tartıları hafif gelirse, artık bunlar da kendilerine yazık etmişlerdir; (çünkü onlar) ebedi cehennemdedirler.

    104-Ateş yüzlerini yakar; orada suratları çirkin ve gülünç bir halde bulunurlar.

    105-Size ayetlerim okunurdu da, siz onları yalanlardınız değil mi?

    106-Derler ki: Rabbimiz! Azgınlığımız bizi altetti; biz, bir sapıklar topluluğu idik.

    107-Rabbimiz! Bizi buradan çıkar. Eğer bir daha (ettiklerimize) dönersek, artık belli ki biz zalim insanlarız.

    108-Buyurur ki: Alçaldıkça alçalın orada! Bana karşı konuşmayın artık!

    109-Zira kullarımdan bir zümre: Rabbimiz! Biz iman ettik; öyle ise bizi affet; bize acı! Sen, merhametlilerin en iyisisin, demişlerdi.

    110-İşte siz onları alaya aldınız; sonunda onlar (ile alay etmeniz) size beni yadetmeyi unutturdu, siz onlara gülüyordunuz.

    111-Bugün ben onlara, sabrettiklerinin karşılığını verdim; onlar, hakikaten muratlarına erenlerdir.

    112-(Allah inkarcılara) "Yeryüzünde kaç yıl kaldınız?" diye sorar.

    113-"Bir gün veya günün bir kısmı kadar kaldık. İşte sayanlara sor" derler.

    114-Buyurur: Sadece az bir süre kaldınız; keşke siz (bunu) bilmiş olsaydınız!

    115-Sizi sadece boş yere yarattığımızı ve sizin hakikaten huzurumuza geri getirilmeyeceğinizi mi sandınız?

    116-Mutlak hakim ve hak olan Allah, çok yücedir. O'ndan başka tanrı yoktur, O, yüce Arş'ın sahibidir.

    117-Her kim Allah ile birlikte diğer bir tanrıya taparsa, -ki bu hususla ilgili hiçbir delili yoktur- o kimsenin hesabı ancak Rabbinin nezdindedir. Şurası muhakkak ki kafirler iflah olmaz.

    118-(Resulüm!) De ki: Bağışla ve merhamet et Rabbim! Sen merhametlilerin en iyisisin.

  • Edip Yüksel

    1-İnananlar başarıya ulaşmışlardır.

    2-Nitekim onlar namazlarında saygılıdırlar.

    3-Boş sözlerden yüz çevirirler.

    4-Zekatı pratiğe geçirirler.

    5-Ve cinsel ilişkilerden sakınırlar;

    6-Ancak eşleri veya sahip oldukları hariç. Onlar kınanmazlar.

    7-Kim bunun ötesini ararsa sınırı aşmış olur.

    8-Onlar ki kendilerine emanet edilen şeylere dikkat ederler. Verdikleri sözleri de yerine getirirler.

    9-Onlar ki namazlarını düzenli olarak gözetirler.

    10-İşte varis olacaklar onlardır.

    11-Cennete mirasçı olacak ve orada ebedi kalacaklar.

    12-Biz, insanı özel bir balçıktan yarattık

    13-Sonra onu sağlam bir bekleme yerinde bir damlacık haline getirdik.

    14-Sonra, o damlacığı, embriyo olarak biçimlendirdik, sonra embriyoyu dölüt olarak biçimlendirdik, sonra dölütü kemik olarak biçimlendirdik, sonra kemiğe et giydirdik ve sonra onu yeni bir yaratık haline soktuk. Biçim verenlerin en güzeli ALLAH çok yücedir.

    15-Sonra siz, bunun ardından öleceksiniz.

    16-Sonra siz, kıyamet (ayağa kalkış) günü diriltileceksiniz.

    17-Üstünüzde yedi yol yarattık ve biz asla yaratıklardan habersiz olmadık.

    18-Gökten belli bir oranda su indirdik ve onu toprakta depoladık. Kuşkusuz onu gidermeye de gücümüz yeter.

    19-Onunla, sizin için bir çok meyvelar içeren hurma ve üzüm bahçeleri yaptık; onlardan yiyip duruyorsunuz.

    20-Sina Dağı civarında yetişen ve yiyenler için yağ ve lezzet üreten bir ağaç...

    21-Çiftlik hayvanlarında sizin için bir ders vardır. Karınlarındaki maddeden sizi içiriyoruz, onlarda sizin için bir çok yararlar mevcuttur; hatta onlardan yiyorsunuz.

    22-Onların üzerinde ve gemiler üzerinde taşınıyorsunuz.

    23-Nuh'u halkına göndermiştik de, "Halkım, ALLAH'a kulluk ediniz. O'ndan başka bir tanrınız yoktur. Saygı duyup erdemli davranmaz mısınız," demişti.

    24-Halkının ileri gelen inkarcıları, "Bu, sizin gibi bir insandan başka bir şey değildir. Üzerinize egemen olmak istiyor. ALLAH dileseydi bir melek indirirdi. İlk atalarımızdan böyle bir şey işitmedik.

    25-O, sadece deli bir adamdır. Hele bir süreye kadar onu gözleyin.

    26-Dedi ki, "Rabbim, beni yalanlamalarına karşılık bana yardım et.

    27-Bunun üzerine kendisine şöyle vahyettik: "Gözümüzün önünde ve vahyimize uygun olarak gemiyi yap. Emrimiz gelince, kaynaklar kaynayıp taşınca her çeşit (evcil hayvanı) ve aleyhlerine hüküm verilmiş olanların dışındaki aileni al. Zalimler adına benimle konuşma; onlar boğulacaklardır."

    28-"Sen ve beraberindekiler gemiye yerleştiğinizde, 'Bizi o zalim halktan kurtaran ALLAH'a övgüler olsun,' de."

    29-"Ve, 'Rabbim, beni kutlu bir yere indir. Sen indirenlerin en iyisisin,' de."

    30-Bunda işaretler ve dersler vardır. Biz elbette sizleri denemekteyiz.

    31-Sonra, onların ardından, başka bir soy yetiştirdik.

    32-Onlara, aralarından bir elçi gönderdik: "ALLAH'a kulluk ediniz, sizin ondan başka bir tanrınız yoktur. Saygı gösterip erdemli davranmıyacak mısınız?"

    33-Dünya hayatında kendilerine alabildiğine nimetler bağışlamamıza rağmen, ahiret karşılaşmasını yalanlayıp inkar eden, halkının ileri gelenleri şöyle dediler: "Bu, yalnızca sizin gibi bir insandır. Sizin yediğinizden yiyor, sizin içtiğinizden içiyor."

    34-"Sizin gibi bir insana uyarsanız, siz o zaman gerçekten kaybedersiniz."

    35-"Siz öldükten, toprak ve kemik haline dönüştükten sonra, sizin geri çıkacağınızı mı söz veriyor?"

    36-"Size söz verilen bu şey imkansızdır, imkansız!"

    37-"Yaşantımız sadece bu dünyadadır. Yaşarız, ölürüz. Asla dirilecek değiliz."

    38-"O, ALLAH'a yalan yakıştıran bir adamdan başkası değildir. Biz ona inanacak değiliz."

    39-Dedi ki, "Rabbim, yalanlamalarına karşılık bana yardım et."

    40-Dedi ki, "Az sonra onlar pişman olacaklardır."

    41-Korkunç felaket onları eşitçe yakaladı ve böylece onları süprüntü yığınına çevirdik. O zalim halk yok olmayı hakketmişti.

    42-Sonra, onların da ardından başka soylar yetiştirdik.

    43-Hiç bir toplum kendisi için belirlenmiş süreyi çabuklaştıramaz, geciktiremez.

    44-Sonra biz, elçilerimizi ardı ardına gönderdik. Her ne zaman bir elçi toplumuna gittiyse onu yalanladılar. Biz de onları bir biri peşinden sürüp tarihe gömdük. İnanmayan bir topluluk yok olmayı hakketmiştir.

    45-Sonra biz, Musa'yı ve kardeşi Harun'u ayetlerimizle ve apaçık bir delille gönderdik.

    46-Firavun ve ileri gelen takımına... Ancak onlar büyüklendiler. Onlar küstah bir topluluk olmuştu.

    47-"O ikisinin halkı bize kölelik ederken şimdi biz tutup bizim gibi iki insana mı inanalım," dediler.

    48-İkisini yalanladılar ve sonuç olarak yok edilenlerden oldular.

    49-Doğruyu bulurlar diye Musa'ya Kitabı vermiştik.

    50-Meryem oğlunu ve annesini bir işaret kıldık, ve onları yerleşmeye elverişli ve pınarı olan bir tepede barındırdık.

    51-Elçiler, iyi nimetlerden yiyiniz ve erdemli işler yapınız. Ben sizin yaptıklarınızı çok iyi bilirim.

    52-Sizin bu toplumunuz bir tek toplumdur. Ben sizin Rabbinizim beni sayın.

    53-Fakat, onlar işlerini çeşitli kitaplara ayırdılar. Her grup kendi yanında bulunandan hoşnut...

    54-Belli bir süreye kadar onları şaşkınlıkları içinde bırak.

    55-Sanıyorlar mı ki, kendilerine bağışladığımız paralar ve çocuklar ile,

    56-Onların iyiliğine koşuyoruz? Hayır, farkında değiller.

    57-Rab'lerine olan saygıdan ötürü alabildiğine dikkatli olanlar,

    58-Rab'lerininin ayetlerine inananlar,

    59-Rab'lerine ortak koşmayanlar,

    60-Rab'lerine döneceklerinin bilincinde olarak verenler,

    61-İşte onlar, iyiliklerde yarışanlardır; ve onlar iyilik yapmakta öncüdürler.

    62-Bir kişiye ancak kapasitesi kadar yükleriz. Katımızda gerçeği konuşan bir kitap vardır. Hiç kimse haksızlığa uğratılmayacaktır.

    63-Zihinleri bundan (mesajdan) gafil olup buna aykırı işlerde çalışıp durmaktadırlar.

    64-Varlıklılarını cezaya çarptığımızda, yakınmaya başlarlar.

    65-Yakınmayın; bu gün tarafımızdan hiç bir yardım görmezsiniz.

    66-Size ayetlerim okunuyordu da ardınıza dönüyordunuz.

    67-Ona karşı büyüklük taslıyordunuz, saçmalayarak geceliyordunuz.

    68-Onlar bu sözü incelemediler mi, yoksa geçmiş atalarına gelmeyen bir şey mi kendilerine geldi?

    69-Yoksa, kendilerine gönderilen elçiyi tanımadıkları için mi onu inkar ediyorlar?

    70-Yoksa, onun deli olduğuna mı karar verdiler? Halbuki onlara gerçeği getirmişti. Ne var ki onların çoğu gerçekten hoşlanmaz.

    71-Gerçek onların arzularına uysaydı, gökler, yer ve içlerindekiler kaosa girerdi. Halbuki onlara mesajlarını verdik, ancak çokları mesajlarından yüz çevirmekte.

    72-Yoksa sen onlardan bir maaş mı istedin? Rabbinin maaşı çok daha iyidir. O, rızık verenlerin en iyisidir.

    73-Kuşku yok ki sen onları dosdoğru yola çağırıyorsun.

    74-Ama ahirete inanmıyanlar yoldan sapmaktadırlar.

    75-Kendilerine acıyıp başlarına gelen perişanlıklarını giderseydik bile, azgınlıklarına dalıp bocalayacaklardı.

    76-Onları cezaya çarptırmamıza rağmen Rab'lerine boyun eğmediler, yalvarmadılar.

    77-Kendilerine çetin bir azabın kapısını açtığımız zaman şaşırıp şoke oldular.

    78-O'dur sizin için işitme, görme duyularını ve beyinler yaratan. Ne kadar da az şükrediyorsunuz!

    79-O'dur sizi yeryüzüne yerleştiren; O'nun huzurunda toplanacaksınız.

    80-O'dur yaşatan ve öldüren; gecenin ve gündüzün değişmesi O'na bağlı. Aklınızı kullanmaz mısınız?

    81-Ancak onlar, öncekilerin dediklerini tekrarladılar.

    82-Ve şöyle dediler: "Biz öldüğümüz, toprak ve kemik olduğumuz zaman mı dirileceğiz?"

    83-"Bize ve atalarımıza daha önce aynı şey söz verilmişti. Bu, geçmişlerin efsanesinden başka bir şey değildir."

    84-De ki, "Biliyorsanız, yer, gökler ve içlerinde bulunanlar kimindir?"

    85-"ALLAH'ın," diyecekler. De ki, "Düşünmez misiniz?"

    86-De ki, "Yedi göğün Rabbi, büyük yönetimin Rabbi kimdir?"

    87-"ALLAH.," diyecekler. De ki, "Öyleyse neden erdemli davranmıyorsunuz?"

    88-De ki, "Biliyorsanız, koruyup kollayan, fakat kendisi korunup kollanmayan; her şeyin egemenliğini elinde bulunduran kimdir?"

    89-"ALLAH.," diyeceklerdir. De ki, "O halde nasıl da aldanıyorsunuz?"

    90-Kendilerine gerçeği getirmemize rağmen onlar yalanlamaktadırlar.

    91-ALLAH çocuk edinmemiştir, O'nunla beraber bir tanrı da yoktur. Aksi taktirde her tanrı yarattığı şeylerle birlikte bağımsızlığını ilan ederek yönetim için bir biriyle çekişmeye girerdi. ALLAH, onların niteledikleri şeylerden çok uzaktır.

    92-Tüm sırları ve tanık olunanları Bilendir; onların ortak koştukları şeylerden yücedir.

    93-De ki, "Rabbim, onlara verilen sözü bana gösterirsen,"

    94-"Rabbim, beni o zalim toplum içinde bırakma."

    95-Biz elbette, kendilerine söz verileni sana gösterebiliriz.

    96-Kötülüğe iyilikle karşılık ver. Biz onların iddialarını iyi biliriz.

    97-Şeytandan Korunmak İçin

    98-Ve de ki, "Rabbim, şeytanların fısıltılarından sana sığınırım."

    99-Onlardan birine ölüm gelip çattığı zaman şöyle der, "Rabbim, beni geri döndürünüz."

    100-"Ki terketmiş bulunduğum şeylerde erdemli işler yapayım." Hayır. Bu onun söylediği bir laftan ibarettir. Diriliş gününe kadar onların ardında bir engel vardır.

    101-Boruya üfürüldüğünde o gün artık aralarında akrabalık yoktur ve birbirleriyle de ilgilenemezler.

    102-Tartıları ağır gelenler, işte onlar kazanacaklardır.

    103-Tartıları hafif gelenler ise, kendilerini zarara soktukları için cehennemde ebedi kalacak olanlardır.

    104-Onlar orada perişan durumda iken, ateş de yüzlerini yalayacaktır.

    105-Ayetlerim size okunmuyor muydu ve siz de onları yalanlamıyor muydunuz?

    106-"Rabbimiz," diyecekler, "Bizi talihsizliğimiz yendi; biz sapıtan bir toplum olduk."

    107-"Rabbimiz, bizi buradan çıkar. Eğer (eski durumumuza) dönersek artık biz gerçekten zalimleriz."

    108-Diyecek ki, "Sinin orada, benimle konuşmayın."

    109-"Kullarımdan bir grup, 'Rabbimiz, inandık, bizi bağışla, bize merhamet et, sen merhamet edenlerin en merhametlisisin.' derdi."

    110-"Sizse onları alaya aldınız ve onlar yüzünden beni anmayı unuttunuz. Onlara gülüp duruyordunuz."

    111-"Bugün ben, onlara sabretmelerinin karşılığını verdim. Kazananlar işte bunlardır."

    112-Dedi ki, "Yeryüzünde kaç sene kaldınız?"

    113-"Bir gün veya günün bir kısmı kadar kaldık. Sayanlara sor," dediler.

    114-Dedi ki, "Siz gerçekten çok kısa bir süre kaldınız, keşke bilseydiniz."

    115-"Sizi boş yere yarattığımızı ve bize dönmeyeceğinizi mi sandınız?"

    116-Gerçek Yönetici olan ALLAH çok yücedir. O'ndan başka tanrı yoktur ve O, cömert yönetimin Rabbidir.

    117-Her kim ALLAH'la birlikte, hiç bir delile sahip olmayan başka bir tanrıya da kulluk ederse, onun hesabı Rabbinin katındadır. Kuşkusuz kafirler başaramazlar.

    118-De ki: "Rabbim, (bizi) bağışla, merhamet et; sen, merhamet edenlerin en iyisisin."

  • Elmalılı Hamdi Yazır

    1-Gerçekten müminler kurtuluşa ermiştir,

    2-Onlar ki, namazlarında huşû içindedirler,

    3-Onlar ki, boş ve yararsız şeylerden yüz çevirirler,

    4-Onlar ki, zekat (vazifelerini) yerine getirirler,

    5-Ve onlar ki, iffetlerini korurlar,

    6-Ancak eşleri ve ellerinin sahip olduğu (cariyeleri) hariç. (Bunlarla ilişkilerinden dolayı) kınanmış değillerdir.

    7-Şu halde, kim bunun ötesine gitmeyi isterse, işte bunlar, haddi aşan kimselerdir.

    8-Yine onlar ki, emanetlerine ve ahidlerine riayet ederler,

    9-Ve onlar ki, namazlarını muhafaza ederler,

    10-İşte asıl onlar varislerdir.

    11-Ki, Firdevs'e varis olan bu kimseler orada ebedî kalırlar.

    12-And olsun biz insanı, çamurdan, bir sülâleden (süzülüp çıkarılmış çamurdan) yarattık.

    13-Sonra onu emin ve sağlam bir karargahta (rahimde) nutfe (sperma) haline getirdik.

    14-Sonra nutfeyi bir alaka (embrio) yarattık, derken o alakayı bir mudga (bir çiğnem et parçası halinde) yarattık, derken o mudgayı bir takım kemik yarattık, derken o kemiklere bir et giydirdik, sonra onu diğer bir yaratık olarak teşekkül ettirdik. Yapıp yaratanların en güzeli olan Allah, pek yücedir.

    15-Sonra siz bunun ardından, muhakkak ki öleceksiniz.

    16-Sonra da siz, şüphesiz, kıyamet gününde tekrar diriltileceksiniz.

    17-Andolsun biz, sizin üstünüzde yedi yol yarattık. Biz, yaratmaktan habersiz değiliz.

    18-Gökten uygun bir ölçüde yağmur indirip onu yerde durgunlaştırdık. Bizim onu gidermeye de elbet gücümüz yeter.

    19-Böylece onun (yağmurun) sayesinde sizin yararınıza hurma bahçeleri ve üzüm bağları meydana getirdik ki, bunlarda sizin için bir çok meyveler vardır ve siz onlardan yersiniz.

    20-Tûrı Sinâ'da (dahi) yetişen bir ağaç da meydana getirdik ki, bu ağaç, hem yağ, hem de yiyenlerin ekmeğine katık edecekleri (zeytin) verir.

    21-Hayvanlarda da sizin için elbette ibretler vardır. Onların karınlarındakilerden size içiririz. Onlarda sizin için birtakım faydalar daha vardır; ayrıca etlerini yersiniz.

    22-Hem onlara ve hem gemiye yüklenirsiniz.

    23-And olsun biz, Nûh'u kavmine gönderdik. "Ey kavmim dedi, Allah'a kulluk edin. O'ndan başka tanrınız yoktur. Hâlâ sakınmaz mısınız?"

    24-Bunun üzerine, kavminin içinden kâfir kodaman topluluğu "Bu, dediler, tıpkı sizin gibi bir beşer olmaktan başka bir şey değildir. Size üstün ve hakim olmak istiyor. Eğer Allah (peygamber göndermek) isteseydi, muhakkak ki bir melek gönderirdi. Biz geçmişteki atalarımızdan böyle bir şey duymadık."

    25-"Bu, yalnızca kendisinde delilik bulunan bir kimsedir. Öyle ise, bir süreye kadar ona katlanıp (durumu) gözetleyin bakalım."

    26-Nuh: "Rabbim! dedi, beni yalana çıkarmalarına karşı bana yardım et!"

    27-Bunun üzerine ona şöyle vahyettik: Bizim nezaretimiz altında ve vahyimizle gemiyi yap. Bizim emrimiz gelip de tandır kaynayınca, her cinsten eşler halinde iki tane ve bir de içlerinden, daha önce kendisi aleyhinde hüküm verilmiş olanların dışındaki aileni gemiye al. Zulmetmiş olanlar konusunda bana hiç yalvarma! Zira onlar kesinlikle boğulacaklardır!

    28-Sen, yanındakilerle beraber gemiye yerleştiğinde: "Bizi zalimler topluluğundan kurtaran Allah'a hamdolsun" de.

    29-Ve de ki: "Rabbim! Beni mübarek bir yere indir. Sen, konuklatanların en hayırlısısın."

    30-Şüphesiz bunda sizin için birtakım ibretler vardır. Çünkü biz, kullarımızı böyle denemişizdir.

    31-Sonra onların ardından bir başka nesil getirdik.

    32-Bunun üzerine, onlar arasından kendilerine, "Allah'a kulluk edin; çünkü sizin O'ndan başka bir tanrınız yoktur. Hâlâ Allah'tan korkmaz mısınız? (mesajını ileten) bir resul gönderdik.

    33-Onun kavminden, kâfir olup ahirete ulaşmayı yalanlayan ve dünya hayatında kendilerine refah verdiğimiz kodaman güruh dedi ki: "Bu dediler, sadece sizin gibi bir insandır; sizin yediğinizden yer, sizin içtiğinizden içer."

    34-"Gerçekten, tıpkı kendiniz gibi bir beşere itaat ederseniz herhalde ziyan edersiniz."

    35-"Size, öldüğünüz, toprak ve kemik yığını haline geldiğinizde, mutlak surette sizin (tekrar) meydana çıkarılacağınızı mı vaad ediyor?"

    36-"Heyhât o size vaad edilen şey ne kadar uzak!"

    37-"Dünya hayatından başka gerçek yoktur. (Kimimiz) ölürüz, (kimimiz) yaşarız; bir daha diriltilecek değiliz."

    38-"Bu adam, sadece Allah hakkında yalan uyduran bir kimsedir; biz ona inanmıyoruz."

    39-O Peygamber: "Rabbim, dedi, beni yalanlamalarına karşı bana yardımcı ol!"

    40-Allah şöyle buyurdu: "Pek yakında onlar pişman olacaklar!"

    41-Nitekim, Hak tarafından korkuç bir ses yakalayıverdi onları! Kendilerini hemen çepeçevre kuşattık. Zalimler topluluğunun canı cehenneme!

    42-Sonra onların ardından bir başka nesil getirdik.

    43-Hiçbir ümmet, ecelini ne öne alabilir, ne de erteleyebilir.

    44-Sonra biz peyderpey peygamberlerimizi gönderdik. Herhangi bir ümmete peygamberlerinin geldiği her defasında, onlar bu peygamberi yalanladılar; biz de onları birbiri ardından (yokluğa) yuvarladık ve onları efsâne yaptık. Artık iman etmeyen kavmin canı cehenneme!

    45-Sonra birtakım âyetlerimiz ve açık bir ferman ile Musa'yı ve kardeşi Harun'u gönderdik.

    46-Firavun'a ve ileri gelenlerine de (gönderdik). Bunun üzerine onlar kibire kapıldılar ve ululuk taslayan zorba bir kavim oldular.

    47-Onun için: Biz, dediler, "kavimleri bize kölelik ederken bizim benzerimiz olan bu iki adama inanacak mıyız?"

    48-Böylece onları yalanladılar, bu yüzden de helâk edilenlerden oldular.

    49-Andolsun biz Musa'ya belki onlar yola gelirler diye, o kitabı da verdik.

    50-Meryemoğlunu ve annesini de (kudretimize) bir alâmet kıldık; onları, yerleşmeye elverişli, sulu bir tepeye yerleştirdik.

    51-Ey peygamberler! Temiz ve helal olan şeylerden yiyin; güzel amel ve hareketlerde bulunun. Çünkü ben sizin yaptıklarınızı bilirim.

    52-"Ve işte bu sizin ümmetiniz bir tek ümmet ve ben de sizin Rabbinizim. Öyle ise benden sakının." (denildi).

    53-Derken insanlar kendi aralarındaki işlerini parça parça böldüler. Her grup, kendinde bulunan ile sevinip böbürlendi.

    54-Sen şimdi onları bir zamana kadar gaflet ve sapıklıkları ile başbaşa bırak!

    55-Sanıyorlar mı ki, onlara verdiğimiz servet ve oğullar ile,

    56-Kendilerine faydalar sağlamak için can atıyoruz. Hayır, onlar işin farkına varamıyorlar.

    57-Rablerine olan saygıdan dolayı titreyenler,

    58-Rablerinin âyetlerine inananlar,

    59-Rablerine ortak tanımayanlar,

    60-Ve, Rablerine dönecekleri için yapmakta oldukları işleri kalpleri titreyerek yapanlar;

    61-İşte onlar, iyiliklere koşuşurlar ve iyilik için yarışırlar.

    62-Biz hiç kimseyi, gücünün yettiğinden başkası ile yükümlü kılmayız. Nezdimizde hakkı söyleyen bir kitap vardır ve onlar haksızlığa uğratılmazlar.

    63-Hayır, onların kalpleri bu hususta cehalet içindedir. Ayrıca onların bundan öte birtakım kötü işleri vardır ki, onlar bu işleri yapar dururlar.

    64-Nihayet, refah ve bolluk içinde olanlarını sıkıntıya uğrattığımızda, bakarsın ki onlar feryadı basarlar.

    65-Boşuna feryad etmeyin bugün! Zira bizden yardım göremeyeceksiniz.

    66-Çünkü âyetlerimiz size okunurdu da, buna karşı siz arkanızı dönerdiniz.

    67-Kafa tutardınız ve geceleyin hezeyanlar savururdunuz.

    68-Onlar bu sözü (Kur'ân'ı) hiç düşünmediler mi? Yoksa kendilerine, daha önce geçmişteki atalarına gelmeyen bir şey mi geldi?

    69-Yoksa peygamberlerini tanımadılar da bu yüzden mi onu inkâr ediyorlar?

    70-Yoksa onda bir delilik olduğunu mu söylüyorlar? Aksine o, kendilerine hakkı getirmiştir. Halbuki onlar haktan hoşlanmamaktadırlar.

    71-Eğer hak, onların kötü arzu ve isteklerine uysaydı, mutlaka gökler ve yer ile bunlarda bulunan kimseler bozulur giderdi. Hayır, biz onlara şan ve şereflerini getirdik; fakat onlar kendi şereflerine sırt çevirirler.

    72-(Resulüm!) Yoksa sen onlardan bir haraç mı istiyorsun? Rabbinin vergisi daha hayırlıdır. O, rızık verenlerin en hayırlısıdır.

    73-Gerçek şu ki sen onları doğru bir yola çağırıyorsun.

    74-Fakat ahirete inanmayanlar ise, ısrarla yoldan çıkmaktadırlar.

    75-Eğer onlara acıyıp da için de bulundukları sıkıntıyı giderseydik, iyice körleşerek azgınlıklarında büsbütün direnirlerdi.

    76-Andolsun, biz onları sıkıntıya düşürdük de yine Rablerine boyun eğmediler, tazarru' ve niyazda da bulunmadılar.

    77-Nihayet üzerlerine, azabı çok şiddetli bir kapı açtığımız zaman, bir de bakarsın ki onlar orada şaşkın ve ümitsiz kalmışlardır!

    78-Halbuki sizin için o kulağı, o gözleri ve o gönülleri yaratan O'dur. Ne de az şükrediyorsunuz!

    79-Ve sizi yeryüzünde yaratıp türeden O'dur. Sırf O'nun huzuruna toplanacaksınız.

    80-Ve O, yaşatan ve öldürendir; gecenin ve gündüzün değişmesi O'nun eseridir. Hâlâ aklınızı kullanmaz mısınız?

    81-Hayır, öncekilerin söylediklerinin benzerini söylediler.

    82-Dediler ki: "Sahi biz, ölüp de bir toprak ve kemik yığını haline gelmişken, mutlaka yeniden diriltileceğiz öyle mi?"

    83-"Yemin ederiz ki, gerek bize, gerekse daha önce atalarımıza böyle bir vaadde bulunuldu; (fakat) bu geçmiştekilerin masallarından başka bir şey değildir!"

    84-(Resulüm!) de ki: "Eğer biliyorsanız (söyleyin bakalım), bu dünya ve onda bulunanlar kime aittir?"

    85-"Allah'a aittir" diyecekler. "Öyle ise siz hiç düşünüp taşınmaz mısınız?" de.

    86-"Yedi kat göklerin Rabbi, azametli Arş'ın Rabbi kimdir?" diye sor.

    87-"(Onlar da) Allah'ındır." diyecekler. "Şu halde siz Allah'tan korkmaz mısınız?" de.

    88-"Eğer biliyorsanız (söyleyin), her şeyin melekûtu (mülkiyeti ve yönetimi) kendisinin elinde olan, kendisi her şeyi koruyup kollayan; fakat kendisi korunmayan (buna muhtaç olmayan) kimdir?" diye sor.

    89-"(Bunlar da) Allah'ındır." diyecekler. "Öyle ise nasıl olur da büyülenirsiniz?" de.

    90-Doğrusu biz onlara hakkı getirdik; onlar ise cidden yalancıdırlar.

    91-Allah evlat edinmemiştir; O'nunla beraber hiçbir ilâh da yoktur. Aksi takdirde her ilâh kendi yarattığını sevk ve idare eder ve bir gün mutlaka onlardan biri diğerine galip gelirdi. Allah, onların yakıştırdıkları şeylerden münezzehtir.

    92-Allah, gaybı da, açık olanı da bilir. O, müşriklerin ortak koştukları şeylerden çok yüce ve münezzehtir.

    93-(Resulüm!) De ki: Rabbim! Eğer onlara yöneltilen tehdidi (dünyevî sıkıntıyı ve uhrevî azabı) mutlaka göstereceksen,

    94-Bu durumda beni, o zalimler topluluğunda bulundurma, Rabbim!

    95-Biz, onlara yönelttiğimiz tehdidi sana göstermeye elbette ki kadiriz.

    96-Sen, kötülüğü en güzel bir tutumla sav, çünkü biz onların yakıştırmakta oldukları şeyi çok iyi bilmekteyiz.

    97-Ve de ki: Rabbim! Şeytanların kışkırtmalarından sana sığınırım!

    98-Onların yanımda bulunmalarından da sana sığınırım.

    99-Nihayet onlardan (müşriklerden) birine ölüm gelip çattığında, "Rabbim, der, lütfen beni (dünyaya) geri gönder,"

    100-"Ta ki, boşa geçirdiğim dünyada iyi iş (ve hareketler) yapayım." Hayır! Onun söylediği bu söz (boş) laftan ibarettir. Onların gerisinde ise, yeniden dirilecekleri güne kadar (süren) bir berzah vardır.

    101-Sûr'a üflendiği zaman aralarında artık ne soysop (çekişmesi) vardır, ne de birbirlerini soruşturacaklardır.

    102-Böylece kimlerin tartıları ağır basarsa, işte asıl bunlar kurtuluşa erenlerdir.

    103-Kimlerin de tartıları hafif gelirse, artık bunlar da kendilerine yazık etmişlerdir; (çünkü onlar) ebedî cehennemdedirler.

    104-Orada dişleri sırıtır halde iken ateş yüzlerini yalar.

    105-(Allah Teâlâ,) Size âyetlerim okunurdu da, siz onları yalanlardınız değil mi?... der.

    106-Derler ki: Rabbimiz! Azgınlığımız bizi altetti; biz, bir sapıklar topluluğu idik.

    107-Rabbimiz! Bizi buradan çıkar. Eğer bir daha (ettiklerimize) dönersek, artık belli ki biz zalim insanlarız.

    108-(Allah) buyurur ki: Alçaldıkça alçalın orada! Bana konuşmayın artık.

    109-Çünkü kullarımdan bir zümre "Rabbimiz! Biz iman ettik; öyle ise bizi bağışla, bize merhamet et, sen, merhametlilerin en iyisisin." diyorlardı.

    110-İşte siz onları alaya aldınız; sonunda bu davranışınız size beni yâd etmeyi unutturdu; çünkü siz onlara gülüyordunuz.

    111-Bugün ben onlara, sabrettiklerinin karşılığını verdim; onlar, hakikaten muradlarına erenlerdir.

    112-(Allah inkârcılara) "Yeryüzünde kaç yıl kaldınız?" diye sorar.

    113-"Bir gün veya günün bir kısmı kadar kaldık. İşte bilenlere sor." derler.

    114-(Allah) buyurur ki: Sadece az bir süre kaldınız; keşke siz (bunu) bilmiş olsaydınız!

    115-Sizi sadece boş yere yarattığımızı ve sizin hakikaten huzurumuza geri getirilmeyeceğinizi mi sandınız?

    116-Mutlak hâkim ve hak olan Allah, çok yücedir. O'ndan başka ilâh yoktur. O, bereketli Arş'ın sahibidir.

    117-Her kim Allah ile birlikte diğer bir tanrıya taparsaki bu hususla ilgili hiçbir delili yoktur o kimsenin hesabı ancak Rabbinin nezdindedir. Şurası muhakkak ki, kâfirler kurtuluşa eremezler.

    118-Resulüm! De ki: "Rabbim, bağışla ve merhamet et! Sen merhametlilerin en iyisisin."

  • Suat Yıldırım

    1-Muhakkak ki müminler, mutluluk ve başarıya erdiler.

    2-Onlar namazlarında tam bir saygı ve tevazu içindedirler.

    3-Onlar boş şeylerden uzak dururlar. [25,72]

    4-Onlar zekâtı ifa eder (kendilerini maddeten ve manen arındırırlar). [91,9-10; 41,6-7]

    5-Onlar mahrem yerlerini günahlardan korurlar. Yalnız eşleri ve cariyeleri ile ilişki kurarlar. Çünkü bunu yapanlar ayıplanamazlar. Ama bu sınırın ötesine geçmek peşinde olanlar, işte onlardır haddi aşanlar.

    6-Onlar mahrem yerlerini günahlardan korurlar. Yalnız eşleri ve cariyeleri ile ilişki kurarlar. Çünkü bunu yapanlar ayıplanamazlar. Ama bu sınırın ötesine geçmek peşinde olanlar, işte onlardır haddi aşanlar.

    7-Onlar mahrem yerlerini günahlardan korurlar. Yalnız eşleri ve cariyeleri ile ilişki kurarlar. Çünkü bunu yapanlar ayıplanamazlar. Ama bu sınırın ötesine geçmek peşinde olanlar, işte onlardır haddi aşanlar.

    8-O müminler üzerlerindeki emanetleri gözetirler, verdikleri sözleri tam tamına tutarlar.

    9-Onlar namazlarını vaktinde eda edip zayi etmekten korurlar.

    10-“İşte vâris olanlar, ebedî kalacakları Firdevs cennetine vâris olanlar onlardır onlar. [19,63; 43,72]

    11-“İşte vâris olanlar, ebedî kalacakları Firdevs cennetine vâris olanlar onlardır onlar. [19,63; 43,72]

    12-Şu bir gerçektir ki Biz insanı süzme çamurdan yaratırız. [30,20; 6,2; 32,8]

    13-Sonra onu nutfe (sperm) halinde sağlam bir yere yerleştiririz.

    14-Sonra nutfeyi (rahim cidarına) yapışan bir hücreye, bunu da mudgaya, yani bir çiğnem et görünümündeki varlığa, mudgayı kemiklere dönüştürür, sonra da kemiklere et giydirip, derken yeni bir yaratılışa mazhar ederiz. İşte bak da Allah'ın ne mükemmel yaratan olduğunu bir düşün! [22,5]

    15-Ve bütün bunlardan sonra, siz ey insanlar, ölürsünüz. [21,35]

    16-Sonra büyük duruşma (kıyamet) günü diriltilirsiniz.

    17-Yine şu da bir gerçektir ki, Biz sizin üstünüzde yedi tabaka yarattık. Biz yaratmadan da, yarattıklarımızdan da habersiz değiliz. [2, 29; 40,57; 32,4-12; 17,44; 71,15; 65,12]

    18-Biz gökten belirlediğimiz bir ölçüye göre su indirir ve onu yerde dinlendiririz. Ama dilersek onu yerden gidermeye de kadiriz.

    19-O su ile sizin için hurma ve üzüm bağları yetiştiririz ki onlarda size çok faydalar vardır, onlardan yersiniz de. [16,11; 36,34-35]

    20-Sina Dağından çıkan bir nebat da yetiştiririz ki o ağaç hem yağ, hem de yiyenlere bir katık çıkarır.

    21-Davarlarda da sizin için ibretler vardır. Onların içinden çıkan sütle sizi besleriz. Daha onlarda sizin için nice faydalar bulunur. Onların etinden de yersiniz. [16,5-7; 36,71-73]

    22-Onlara da, gemilere de binersiniz. [17,70]

    23-Bir zaman, halkını irşad etmesi gayesiyle Nûh'u gönderdik de: “Ey halkım, dedi, yalnız Allah’a ibadet ediniz. Zira sizin Ondan başka ilahınız yoktur. Gerçek bu iken hâlâ şirkten sakınmaz mısınız?”

    24-Halkından ileri gelen birtakım kâfirler: “Bu,” dediler, “sizin gibi bir insandan başka bir şey değil, böyleyken size hakim olmak istiyor.” “Allah bize mesaj ulaştırmak isteseydi, (böyle sizin gibi bir insan göndermez), melaike indirirdi. Nitekim biz atalarımızdan da böyle bir şey işitmedik. Bu delinin tekinden başka biri değil. Ona biraz süre tanıyın, sonra iş aydınlanır, siz de gereğini yaparsınız.”

    25-Halkından ileri gelen birtakım kâfirler: “Bu,” dediler, “sizin gibi bir insandan başka bir şey değil, böyleyken size hakim olmak istiyor.” “Allah bize mesaj ulaştırmak isteseydi, (böyle sizin gibi bir insan göndermez), melaike indirirdi. Nitekim biz atalarımızdan da böyle bir şey işitmedik. Bu delinin tekinden başka biri değil. Ona biraz süre tanıyın, sonra iş aydınlanır, siz de gereğini yaparsınız.”

    26-Nuh: “Ya Rabbî, dedi, beni yalancı saymalarına karşı Sen yardım et bana!”

    27-Biz de ona vahyedip bildirdik ki: “Nezaretimiz altında ve bildirdiğimiz şekilde gemiyi yap. Buyruğumuz gelip tandır kaynayınca her cinsten birer çift ile haklarında azap hükmü takdir edilmiş olanlar dışında kalan aile halkını yanına al! Zalim ve kâfirler hakkında sakın Bana başvurma! Çünkü onlar suda boğulacaklardır.”

    28-“Sen ve beraberinde olanlar gemiye yerleşince de ki: “Bizi o zalim toplumun elinden kurtaran Allah'a hamd-u senalar olsun!”

    29-“Ya Rabbî, beni güvenli ve kutlu bir yere indir. Çünkü sen konuklayanların en iyisi, en mükemmelisin.” [43,12-13; 11,41]

    30-Bunda elbette alınacak çok ibretler var. Gerçekten Biz insanları imtihan etmekteyiz.

    31-Onlardan sonra başka nesiller yarattık.

    32-Onların içinden “Yalnız bir Allah'a ibadet ediniz, zira sizin O’ndan başka tanrınız yoktur. Gerçek bu iken hâlâ şirkten sakınmaz mısınız?” diyen bir peygamber gönderdik.

    33-Onun halkından kâfir olup âhiret buluşmasını yalan sayan ve kendilerine dünya hayatında bol nimet verdiğimiz eşraf takımı: “Bu,” dediler, “sizin gibi bir insandan başka bir şey değil, baksanıza sizin yediklerinizden yiyor, sizin içtiklerinizden içiyor. Eğer siz, sizin gibi bir beşere itaat edecek olursanız, büyük bir kayba ve hüsrana uğrarsınız.”

    34-Onun halkından kâfir olup âhiret buluşmasını yalan sayan ve kendilerine dünya hayatında bol nimet verdiğimiz eşraf takımı: “Bu,” dediler, “sizin gibi bir insandan başka bir şey değil, baksanıza sizin yediklerinizden yiyor, sizin içtiklerinizden içiyor. Eğer siz, sizin gibi bir beşere itaat edecek olursanız, büyük bir kayba ve hüsrana uğrarsınız.”

    35-“Ne o,” dediler, bu adam siz ölüp de toprak ve kemik haline geldikten sonra sizin diriltilip mezardan çıkarılacağınızı mı vâd ediyor?”

    36-“Heyhat! Heyhat! Size vâd edilen şey ne kadar da uzak!”

    37-“Hayat sadece dünya hayatından ibarettir, ölür gideriz, ancak bir kere yaşarız ve ölümden sonra asla diriltilmeyiz!”

    38-“Bu adam, uydurduğu yalanı Allah'a mal eden bir iftiracıdan başkası değildir ve biz hiçbir surette ona inanmayız!”

    39-O Resul: “Ya Rabbî, dedi, beni yalancı saymalarına karşı Sen bana yardım eyle!”

    40-Allah buyurdu: “Tasalanma, çok geçmeden onlar pişman olacaklardır!”

    41-Derken korkunç bir ses onları bastırıverdi. Adalet yerini buldu. Onları sel süprüntüsüne çevirdik. Zalimler güruhunun canı cehenneme! [40,78]

    42-Onlardan sonra yine başka nesiller dünyaya getirdik.

    43-Hiç bir ümmet vâdesini ne öne alabilir ne de erteleyebilir.

    44-Sonra resullerimizi peş peşe gönderdik. Hangi ümmete peygamberi geldiyse onlar onu yalancı saydılar.Biz de onları birbiri ardından imha ettik. Onlardan geriye bıraktığımız, sadece ibret verici hikâyeleri! İman etmeyen o halkın canı cehenneme! [16,36; 36,30]

    45-Sonra da Mûsa ile kardeşi Hârun'u âyetlerimizle ve apaçık delille Firavun ile ileri gelen yardımcılarına gönderdik.Onlar da hakkı kabulden kibirlendiler.Zaten onlar kendilerini çok büyük gören bir zümre idi.

    46-Sonra da Mûsa ile kardeşi Hârun'u âyetlerimizle ve apaçık delille Firavun ile ileri gelen yardımcılarına gönderdik.Onlar da hakkı kabulden kibirlendiler.Zaten onlar kendilerini çok büyük gören bir zümre idi.

    47-Dediler ki: “Kendi kavimleri bizim hizmetçi kölelerimiz iken şimdi kalkıp bizim gibi beşer olan bu iki adama mı inanacağız?” [26,29]

    48-Böyle deyip onları yalancı saydılar. Kendileri de helâk edilenler gürûhuna dahil oldular. [28,43]

    49-Oysa doğru yolu tutmaları ümidiyle biz Mûsâ'ya kitabı verdik.

    50-Meryem'in oğlunu ve annesini birer ibret vesilesi kıldık ve onları pınarları akan ve yerleşmeye elverişli yüksekçe bir yere yerleştirdik. [21,91; 19,22]

    51-Siz ey peygamberler! Helâl ve hoş şeylerden yiyip için, makbul ve güzel işler işleyin! Zira Ben yaptığınız her şeyi bilmekteyim.

    52-Ve hepinizin dini bir tek dindir. Ben de sizin Rabbinizim, öyleyse Bana karşı gelmekten sakının!

    53-Ama peygamberleri izlediklerini iddia eden ümmetler fırkalara ayrılıp bölük bölük oldular. Her grup, kendilerine ait görüşten ötürü memnun ve mutludur.

    54-Sen onları, bir süreye kadar daldıkları gaflet içinde kendi hallerine bırak! [86,17; 15,3]

    55-Kendilerine verdiğimiz servet ve evlatlarla iyiliklerine koştuğumuzu mu sanıyorlar? Hayır, onlar işin farkında değiller! [9,55; 3,178; 68,44-45; 74,11-16]

    56-Kendilerine verdiğimiz servet ve evlatlarla iyiliklerine koştuğumuzu mu sanıyorlar? Hayır, onlar işin farkında değiller! [9,55; 3,178; 68,44-45; 74,11-16]

    57-Ama asıl Rab'lerine duydukları saygıdan dolayı çekinenler.

    58-Rab'lerinin âyetlerini tasdik edenler.

    59-Rab'lerine hiç ortak tanımayanlar.

    60-Rab'lerine dönüp hesaba çekileceklerinden, yaptıkları hayırları kalpleri titreyerek yapanlar.

    61-Evet, işte onlardır hayırlara koşanlar ve o işlerde öne geçenler!

    62-Biz hiç kimseye takatinin üstünde yük yüklemeyiz. Nezdimizde gerçeği bildiren, insanların yaptıklarını tam tamına tesbit eden bir kitap vardır. Bundan ötürü asla haksızlığa uğratılmazlar. [17,13; 18,49]

    63-Fakat onların kalbleri bundan gafildir. Ayrıca onların bundan başka birtakım pis işleri daha var ki onları işler dururlar.

    64-En nihâyet onların refaha dalıp gitmiş olanlarını azapla kıskıvrak yakaladığımızda birden feryadı basarlar.

    65-Fakat onlara şöyle denilecektir: “Bugün hiç boşuna sızlanmayın! Zira siz Bizden hiçbir surette yardıma mazhar olmayacaksınız.”

    66-“Âyetlerim size okunduğunda, siz kibirlenerek sırtınızı çevirirdiniz, geceleyin onun aleyhinde ileri geri konuşarak saçmalardınız.” [40,12]

    67-“Âyetlerim size okunduğunda, siz kibirlenerek sırtınızı çevirirdiniz, geceleyin onun aleyhinde ileri geri konuşarak saçmalardınız.” [40,12]

    68-Peki onlar Allah'ın sözünü anlamaya çalışmadılar mı? Yoksa önce geçip gitmiş babalarına hiç gelmemiş olan, ömürlerinde ilk defa duydukları bir şeyle mi karşılaştılar?

    69-Yoksa şu aralarında yaşamış olan Resulü, tanıdıkları biri olmadığı için mi reddediyorlar?

    70-Ne o, yoksa “Onda bir delilik var!” mı diyorlar? Oysa o onlara gerçeğin ta kendisini getirdi, ama gerçek onların çoğunun işine gelmiyor.

    71-Fakat gerçek onların keyiflerine tâbi olsaydı göklerin de, yerin de, oralarda yaşayanların da düzenleri bozulur, yıkılıp giderlerdi. Halbuki Biz onlara şan ve şeref getiren, öğüt veren kitap verdik ama, ne var ki onlar bu dersten yüz çeviriyorlar. [43,31; 44; 21,50; 17,100; 4,53]

    72-Ey Resulüm, yoksa bu hizmetlerine karşılık sen onlardan bir karşılık istiyorsun da, bu, kendilerine ağır geldiği için mi senden uzak duruyorlar? Fakat bilsinler ki en iyi karşılık, sana Rabbinin vereceği karşılıktır. Çünkü O, rızık ve nimet verenlerin en hayırlısıdır. [6,90; 42,23; 34,47; 38,86; 36,21]

    73-Sen gerçekten onları dosdoğru bir yola çağırıyorsun.

    74-Ama şu da gerçek ki âhirete inanmayanlar, yoldan sapıyorlar.

    75-Eğer Biz onlara merhamet edip, uğradıkları belayı giderseydik, yine onlar azgınlıklarında devam edip giderlerdi. [8,23; 6,28-29]

    76-Biz onları çeşitli azaplara da uğrattık. Buna rağmen yine de Rab'lerine boyun eğip O’na yalvarıp yakarmadılar. [6,43]

    77-Ama ne zaman onların önüne ceza gününe mahsus zorlu bir azap kapısını açarsak, işte o zaman birden bütün ümitlerini yitiriverirler.

    78-Ey insanlar, Rabbinizin buyruklarına kulak verin.Çünkü sizde işitme ve görmeyi sağlayan kulak ve gözleri, düşünüp hissetmenizi sağlayan kalpleri yaratan O'dur. Şükrünüz ne kadar da az! [12,103; 34,13]

    79-Sizi çoğaltıp dünyaya yayan da O'dur. Muhakkak yine O’nun huzuruna götürüleceksiniz.

    80-Hayatı veren de, öldüren de O'dur. Gece ile gündüzü peş peşe getiren de O’dur. Öyleyse hâlâ aklınızı başınıza alıp bunları bir düşünmez misiniz? [36,40; 25,62]

    81-Ama böyle yapmak yerine, kendilerinden önceki münkirlerin dediklerini dediler.

    82-“Ölüp toprak ve kemik haline geldikten sonra biz dirilecekmişiz ha!Bize de, daha önce babalarımıza da bu vaad edilip durdu. Doğrusu bu dirilme işi, öncekilerin masallarından, başka bir şey değil!” dediler. [79,11-14; 36,77-79]

    83-“Ölüp toprak ve kemik haline geldikten sonra biz dirilecekmişiz ha!Bize de, daha önce babalarımıza da bu vaad edilip durdu. Doğrusu bu dirilme işi, öncekilerin masallarından, başka bir şey değil!” dediler. [79,11-14; 36,77-79]

    84-De ki: “Bütün dünya ve içinde yaşayanlar kimindir söyleyin bakalım, biliyorsanız.”

    85-Elbette: “Allah'ındır” diyeceklerdir. Öyleyse, sen de ki: “Neden aklınızı başınıza almıyorsunuz?” [39,3]

    86-“Peki, yedi kat göğün ve yüce arşın Rabbi kimdir?” diye sor.

    87-Elbette, “Allah'tır”, diyeceklerdir. Öyleyse, sen de ki: “İnandığınız Allah’a karşı gelmekten sakınmaz mısınız?”

    88-De ki: “Peki her şeyin gerçek yönetimini elinde tutan, Kendisi her şeyi koruyup gözeten, ama Kendisi himaye altında olmayan kimdir? Biliyorsanız söyleyin bakalım! [36,83; 21,23; 15,92-93]

    89-Elbette, “Allah'tır” diyecekler. Sen de ki: Öyleyse nasıl oluyor da büyülenip gerçekten uzaklaşıyorsunuz?”

    90-Hayır, Biz onlara gerçeği getirdik; fakat buna rağmen onlar yalanı tercih ediyorlar. İşte gerçek:

    91-“Allah asla evlat edinmedi. O'nun yanı sıra hiçbir tanrı da yoktur. Öyle olsaydı her tanrı kendi yarattıklarını yanına alır ve onlardan biri diğerine üstün gelmeye çalışırdı. Allah o müşriklerin isnat ve nitelendirmelerinden münezzehtir.” [21,22]

    92-Görünmeyen ve görünen, gizli ve âşikâr her şeyi bilen Allah, onların iddia ettikleri şerikleri olmaktan yücedir. [10,18]

    93-De ki: “Ya Rabbî, eğer onlara vâd edilen o azabı bana göstereceksen, beni o zalimler güruhu içinde bırakma!”

    94-De ki: “Ya Rabbî, eğer onlara vâd edilen o azabı bana göstereceksen, beni o zalimler güruhu içinde bırakma!”

    95-Biz onlara vâd ettiğimiz azabı sana göstermeye elbette kadiriz.

    96-Fakat onlar ne yaparlarsa yapsınlar, sen yine de kötülüğü en iyi tarzda sav. Biz onların, senin hakkındaki asılsız iddialarını pek iyi biliriz.

    97-Sen de ki: “Ya Rabbî! Şeytanların vesveselerinden, onların yanımda bulunmalarından Sana sığınırım!”

    98-Sen de ki: “Ya Rabbî! Şeytanların vesveselerinden, onların yanımda bulunmalarından Sana sığınırım!”

    99-Âhireti inkâr edenlerden birine ölüm gelip çatınca, işte o zaman: “Ya Rabbî!” der, “ne olur beni dünyaya geri gönderin, ta ki zayi ettiğim ömrümü telafi edip iyi işler yapayım.”Hayır, hayır! Bu onun söylediği mânasız bir sözdür. Çünkü dünyadan ayrılanların önünde, artık, diriltilecekleri güne kadar bir berzah vardır. [32,12; 6,27 63,10-11; 14,44; 7,53; 42,44; 40,11]

    100-Âhireti inkâr edenlerden birine ölüm gelip çatınca, işte o zaman: “Ya Rabbî!” der, “ne olur beni dünyaya geri gönderin, ta ki zayi ettiğim ömrümü telafi edip iyi işler yapayım.”Hayır, hayır! Bu onun söylediği mânasız bir sözdür. Çünkü dünyadan ayrılanların önünde, artık, diriltilecekleri güne kadar bir berzah vardır. [32,12; 6,27 63,10-11; 14,44; 7,53; 42,44; 40,11]

    101-Sûra üflendiği zaman, o gün artık ne aralarındaki akraba tutkunluğu bir fayda verir, ne de kişi bir başkasının halini sormayı hatırından geçirir.

    102-O gün kimin iyilikleri mizanda ağır basarsa onlar kurtulacaklar.

    103-Kimin iyilikleri tartıda hafif kalırsa, işte kendilerini ziyana sokanlar, cehennemde ebedî kalanlar onlar olacaklardır.

    104-Orada yüzlerini alevler yalar da, ateş dudaklarını yaktığında, dişleri açıkta kalıverir. [14,50; 21,39]

    105-Allah Teâlâ onlara şöyle buyurur: “Âyetlerim size okunurdu da siz onları yalan sayardınız değil mi?” [4,165; 17,15; 67,8-11]

    106-“Ey Ulu Rabbimiz”, derler, “azgınlığımız, kötü talihimiz ağır bastı, biz de yoldan sapan kimseler olduk bir kere. Ama ne olur ey Ulu Rabbimiz, kurtar bizi bu ateşten, eğer bir daha o kötülükleri yaparsak işte o zaman, kendimize iyice yazık eder, zalimin teki oluruz!”

    107-“Ey Ulu Rabbimiz”, derler, “azgınlığımız, kötü talihimiz ağır bastı, biz de yoldan sapan kimseler olduk bir kere. Ama ne olur ey Ulu Rabbimiz, kurtar bizi bu ateşten, eğer bir daha o kötülükleri yaparsak işte o zaman, kendimize iyice yazık eder, zalimin teki oluruz!”

    108-Allah Teâlâ: “Kesin sesinizi, sakın bir daha Bana bir şey söylemeye kalkışmayın!” buyurur.

    109-Kullarımdan, bir kısmı “inandık ya Rabbî! Affet günahlarımızı, merhamet et bize, çünkü Sen merhamet edenlerin en iyisi, en hayırlısısın!” dediklerinde, onları alaya alan sizler değil miydiniz!Sonunda sizin bu davranışlarınız Beni gönlünüzden geçirmeyi, Beni yâdetmeyi size unutturdu da, onlarla eğlenip durdunuz.

    110-Kullarımdan, bir kısmı “inandık ya Rabbî! Affet günahlarımızı, merhamet et bize, çünkü Sen merhamet edenlerin en iyisi, en hayırlısısın!” dediklerinde, onları alaya alan sizler değil miydiniz!Sonunda sizin bu davranışlarınız Beni gönlünüzden geçirmeyi, Beni yâdetmeyi size unutturdu da, onlarla eğlenip durdunuz.

    111-İşte Ben de sabretmelerine karşılık bugün onları ödüllendirdim.İşte umduklarına kavuşanlar onlardır.

    112-Sonra Allah cehennemdekilere der ki: “Size kalsa, dünyada kaç yıl kaldınız?” [30,55; 46,35]

    113-Onlar: “Bir gün veya daha da az. Ne bilelim, isterseniz bunu tam tamına aklında tutanlara sor! Zira bizim aklımız başımızdan gitmiş durumda.” diye cevap verirler.

    114-Bunun üzerine Allah Teâlâ şöyle buyurur: “Siz, doğrusu pek az kaldınız.Bu gerçeği bir bilseydiniz, Bana isyan etmezdiniz.”

    115-“Bizim sizi boşuna yarattığımızı, Bizim huzurumuza dönüp hesap vermeyeceğinizi mi sandınız?”

    116-“Öyleyse artık şu gerçeği bilin ki Allah yüceler yücesidir.Gerçek hükümran O'dur. O’ndan başka tanrı yoktur.Pek değerli arşın Rabbidir”

    117-O halde, kim tanrılığını ispat eden hiç bir delili olmamasına rağmen,Allah'ın beraber başka bir tanrıya taparsa,âhirette Rabbinin huzurunda hesabını verecek, cezasını çekecektir.Şurası muhakkak ki kâfirler asla iflah olmazlar.

    118-Öyleyse (ey Resulüm ve ey mümin!) Sen şöyle dua et:“Ya Rabbî, Sen bizi affet, Sen bize merhamet et. Zira merhamet edenlerin en hayırlısı Sensin Sen!”

  • Süleyman Ateş

    1-Felaha ulaştı o mü'minler.

    2-Ki onlar, namazlarında saygılıdırlar.

    3-Onlar boş şeylerden yüz çevirirler.

    4-Onlar zekatı verirler.

    5-Ve onlar ırzlarını korurlar.

    6-Ancak eşleri, yahut ellerinin sahipolduğu (cariyeler) hariç. (Bunlarla ilişkilerinden dolayı da) onlar kınanmazlar.

    7-Ama bunun ötesine gitmek isteyen olursa, işte onlar haddi aşanlardır.

    8-Ve o(mü'min)ler emanetlerine ve ahidlerine özen gösterirler.

    9-Onlar namazlarını (vakitlerinde kılarak) korurlar.

    10-İşte varis olacaklar onlardır.

    11-Onlar (en yüksek cennet olan) Firdevs'e varis olacaklar, orada ebedi kalacaklardır.

    12-Andolsun biz insanı çamurdan bir süzmeden yarattık.

    13-Sonra onu bir nutfe (sperm) olarak sağlam bir karar yerine koyduk.

    14-Sonra nutfeyi alaka(embriyo)ya çevirdik, alaka(embriyo)yı bir çiğnemlik ete çevirdik, bir çiğnemlik eti kemiklere çevirdik, kemiklere et giydirdik; sonra onu bambaşka bir yaratık yaptık. Yaratanların en güzeli Allah, ne yücedir!

    15-Sonra siz, bunun ardından öleceksiniz.

    16-Sonra, siz kıyamet günü muhakkak diriltileceksiniz.

    17-Üstünüzde de yedi tabaka (yedi gök) yarattık. Biz yaratmadan gafil değiliz.

    18-Gökten belli ölçü ve miktarda su indirip onu yerde durdurduk. Biz onu (indirmeğe kadir olduğumuz gibi) gidermeğe de kadiriz.

    19-Onunla size, içlerinde sizin için birçok meyvalar bulunan hurma ve üzüm bahçeleri yetiştirdik, onlardan yiyorsunuz.

    20-Yine onunla Tur-i Sina'dan çıkan, (meyvası) yağlı olarak biten, yiyenlerin (yağına ekmeklerini) batıracakları bir (zeytin) ağac(ı) yetiştirdik.

    21-Hayvanlarda da sizin için ibret vardır: Karınlarının içindekinden size içiriyoruz. Onlarda sizin için daha birçok faydalar var, aynı zamanda onlardan yersiniz.

    22-O(hayva)nların üzerinde ve gemiler üzerinde taşınırsınız.

    23-Andolsun biz, Nuh'u kavmine gönderdik: "Ey kavmim, dedi, Allah'a kulluk edin, sizin O'ndan başka tanrınız yoktur, korunmaz mısınız?"

    24-Kavminin içinden ileri gelen inkarcı bir grup (şöyle) dedi: "Bu da sizin gibi bir insandan başka bir şey değildir. Size üstün gelmek istiyor. Eğer Allah (elçi göndermek) dileseydi, melekleri indirirdi. Biz ilk babalarımızdan böyle bir şey işitmedik."

    25-O, kendisinde delilik bulunan bir adamdır, başka bir şey değildir. Hele bir süreye kadar onu gözetleyin. He is only a man in whom is a madness, so watch him for a while.

    26-(Nuh): "Rabbim, beni yalanlamaları karşısında bana yardım et (bana verdiğin sözü yerine getir)!" dedi.

    27-Biz de ona vahyettik ki: "Gözlerimizin önünde ve vahyimiz(öğretimimiz)le o gemiyi yap. Bizim buyruğumuz gelip de tandır kaynayınca her cinsten iki çift ve aileni de alıp ona sok. Yalnız onlar içinde alehylerine söz geçmiş (azabımıza uğrama hükmü giymiş) olanları bırak. O zulmedenler hakkında bana yalvarma; onlar, mutlaka boğulacaklardır!

    28-Sen ve yanında bulunanlar gemiye yerleştiğiniz zaman: "Bizi o zalim kavimden kurtaran Allah'a hamdolsun." de.

    29-Ve de ki: "Rabbim, beni mübarek bir inişle indir; sen konuklayanların en hayırlısısın."

    30-Gerçi biz, (onları) sınıyorduk ama, bu olayda (sizler için de) nice ibretler vardır.

    31-Sonra onların ardından başka bir nesil yetiştirdik.

    32-Onlara da kendi içlerinden: "Allah'a kulluk edin, sizin O'ndan başka Tanrınız yoktur, (Allah'ın azabından) korunmaz mısınız?" diyen bir elçi gönderdik.

    33-Kavminden, kendilerine dünya hayatında bol ni'met verdiğimiz o inkar eden ve ahiret buluşmasını (hesap ve cezasını) yalanlayan eşraf takımı dedi ki: "Bu da sizin gibi bir insandan başka bir şey değildir. Sizin yediğinizden yiyor, içtiğinizden içiyor."

    34-Eğer sizin gibi bir insana ita'at ederseniz o takdirde siz, mutlaka ziyana uğrayanlarsınız demektir.

    35-O size, siz öldüğünüz, toprak ve kemik haline geldiğiniz zaman yeniden hayata çıkarılacağınızı mı va'dediyor?

    36-Heyhat, o size va'dedilen şey ne kadar uzak!

    37-Ne ise hep bu dünya hayatımızdır; ölürüz ve yaşarız, biz öldükten sonra diriltilecek değiliz.

    38-O, Allah'a yalan uydurandan başka bir adam değildir. Biz ona inanıcı(insan)lar değiliz.

    39-(O peygamber): "Rabbim, dedi, beni yalanlamaları karşısında bana yardım et."

    40-(Allah): "Az sonra onlar pişman olacaklar!" dedi.

    41-Derken o korkunç ses, onları gerçekten yakaladı da onları sel süprüntüsü haline getirdik. Uzak olsun o zalim kavim!.

    42-Sonra onların ardından başka nesiller yetiştirdik.

    43-Hiçbir ümmet, ne süresinden ileri geçebilir, ne de geri kalabilir.

    44-Sonra biz, elçilerimizi ardı ardına gönderdik. Hangi ümmete elçisi geldiyse onlar onu yalanladılar, biz de onları birbiri ardınca devirdik ve hepsini birer efsane yaptık. İnanmayan toplum uzak olsun.

    45-Sonra Musa'yı ve kardeşi Harun'u ayetlerimizle ve apaçık bir delille gönderdik;

    46-Fir'avn'e ve ileri gelen adamlarına. Onlar büyüklük tasladılar ve böbürlenen bir topluluk oldular.

    47-Şu iki adamın kavmi bize kölelik ederken, şimdi biz kalkıp bizim gibi iki insana mı inanacağız? dediler.

    48-Onları yalanladılar ve helak edilenlerden oldular.

    49-(Sonra Musa, İsrail oğullarını Mısır'dan çıkardı. İsrail oğulları) Doğru yolu bulsunlar diye biz, Musa'ya Kitabı (Tevrat'ı) verdik.

    50-Meryem oğlunu ve annesini bir mu'cize kıldık ve onları oturmaya uygun, çeşmeli bir tepeye yerleştirdik.

    51-Ey elçiler, güzel şeylerden yeyin ve yararlı iş yapın. Çünkü ben yaptıklarınızı bilmekteyim.

    52-Ve işte sizin bu ümmetiniz bir tek ümmettir, ben de sizin Rabbinizim, benden korkun. (dedik).

    53-Fakat işlerini aralarında parçalayıp, çeşitli Kitaplara ayırdılar. Her parti, kendi yanında bulunanla sevinmektedir.

    54-Bir süreye kadar onları, (daldıkları) gafletleri içinde bırak.

    55-Onlar sanıyorlar mı ki kendilerine verdiğimiz mal ve oğullar ile,

    56-Onların iyiliklerine koşuyoruz? Hayır, (bu verdiğimiz dünya ni'metleri, onlar için bir imtihandır, fakat onlar) farkında değiller.

    57-Onlar ki Rablerine saygıdan titrerler.

    58-Ve onlar ki Rablerinin ayetlerine inanırlar.

    59-Ve onlar ki Rablerine ortak koşmazlar.

    60-Verdiklerini, Rablerinin huzuruna dönecekleri düşüncesiyle kalbleri korkudan ürpererek verirler.

    61-İşte onlar, hayır işlerine koşarlar ve onlar hayır için önde giderler.

    62-Biz, hiç kimseye gücünün üstünde bir şey teklif etmeyiz. Katımızda gerçeği söyleyen bir Kitap vardır. (Herkesin eylemleri onda tesbit edilmiştir), onlara asla haksızlık edilmez.

    63-Fakat onların kalbleri, bundan gaflet içindedir. Onların bundan başka (birtakım pis) işleri daha var ki, onlar hep o işler için çalışırlar.

    64-Nihayet varlıklılarını azab ile yakaladığımız zaman, hemen feryada başlarlar.

    65-Bugün artık feryadetmeyin, bize karşı size yardım olunmaz (kimse sizi bizim azabımızdan kurtaramaz). Supplicate not this day! Assuredly ye will not be helped by Us.

    66-Ayetlerim size okunuyordu da siz arkanıza dönüyordunuz. My revelations were recited unto you, but ye used to turn back on your heels,

    67-Ayetlerime karşı kibirlenerek geceleyin (Ka'be'nin çevresinde toplanıp) saçmalıyordunuz.

    68-Onlar o sözü (Kur'an'ı) iyice düşünmediler mi, yoksa onlara, ilk atalarına gelmeyen bir şey (bir elçi ve Kitap) geldi diye mi (böyle davranıyorlar)?

    69-Yoksa elçilerini tanımadıkları (onun doğruluğunu, dürüstlüğünü bilmedikleri) için mi onu inkar ediyorlar?

    70-Yoksa "Onda bir delilik var" mı diyorlar? Hayır, o kendilerine hakkı getirdi, fakat çokları haktan hoşlanmıyorlar.

    71-Eğer hak, onların keyiflerine uysaydı, gökler, yer ve bunların içinde bulunan kimseler bozulur, giderdi. Biz onlara Zikir'lerini getirdik fakat onlar, Zikirlerinden yüz çeviriyorlar.

    72-Yoksa sen onlardan bir vergi mi istiyorsun (da onun için mi hakkı kabul etmiyorlar)? Rabbinin vergisi daha hayırlıdır. O, rızık verenlerin en iyisidir.

    73-Sen onları doğru bir yola çağırıyorsun.

    74-Ama ahirete inanmayanlar yoldan sapıyorlar.

    75-Biz onlara acıyıp da başlarındaki sıkıntıyı açsaydık, yine azgınlıklarında bocalamağa devam ederlerdi.

    76-Andolsun biz onları azab ile yakaladık, ama yine Rabblerine boyun eğmediler, O'na yalvarmıyorlar.

    77-Nihayet üzerlerine şiddetli bir azab kapısı açtığımız zaman, derhal O'nun içinde şaşkın ve umutsuz kalırlar.

    78-O'dur ki, sizin için o kulağı, o gözleri ve gönülleri inşa etti. Ne kadar az şükrediyorsunuz!

    79-O'dur ki, sizi yeryüzünde yaratıp yaydı ve O'na götürüleceksiniz.

    80-O'dur ki yaşatıyor, öldürüyor. Gecenin ve gündüzün değişmesi O'nun(eseri)dir. Aklınızı kullanmıyor musunuz?

    81-Hayır, onlar da evvelkilerin dedikleri gibi dediler:

    82-Öldüğümüz, toprak ve kemik haline geldiğimiz zaman mı, biz mi diriltileceğiz? dediler.

    83-Andolsun bu tehdid bize de bizden önce atalarımıza da yapıldı. Bu, evvelkilerin masallarından başka bir şey değildir.

    84-De ki: "Biliyorsanız dünya ve içinde bulunanlar kimindir?"

    85-Allah'ındır diyecekler. "O halde düşün(üp, ilk kez yaratanın, ikinci defa yine yaratılabileceğini anla)mıyor musunuz?" de.

    86-Yedi göğün Rabbi ve büyük Arş'ın Rabbi kimdir? de.

    87-Bunlar Allah'ındır diyecekler. "O halde korunmuyor musunuz?" de.

    88-Biliyorsanız (söyleyin) her şeyin melekutu (mülkü ve yönetimi) elinde olan, koruyup kollayan, fakat kendisi korunup kollan(maya muhtaç ol)mayan kimdir? de.

    89-(Her şeyin yönetimi) Allah'a aittir diyecekler. "O halde nasıl büyüleniyorsunuz?" de.

    90-Doğrusu biz, onlara hakkı getirdik, (bizim söylediklerimiz gerçektir), onlarsa yalancıdırlar.

    91-Allah çocuk edinmemiştir. O'nunla beraber hiçbir tanrı yoktur. Öyle olsaydı her tanrı, kendi yarattığını götürürdü ve onlardan biri diğerine üstün gelmeğe çalışırdı. Allah, onların tanımlamalarından uzaktır.

    92-(O), görünmeyeni ve görüneni bilir; onların ortak koştukları şeylerden yücedir.

    93-De ki: "Rabbim, eğer onların tehdidedildikleri şeyi mutlaka bana göstereceksen (ben sağ iken onları cezalandıracaksan),"

    94-Rabbim, beni şu zalim kavmin içinde bırakma!

    95-Biz, onları tehdidettiğimiz şeyi sana göstermeğe elbette kadiriz (onları cezalandıracağız ve sen bunu göreceksin).

    96-Kötülüğü en güzel şeyle sav. Biz onların (seni) nasıl vasıflandıracaklarını biliyoruz.

    97-Ve de ki: "Rabbim, şeytanların dürtüklemelerinden sana sığınırım."

    98-Ve onların yanıma uğramalarından sana sığınırım Rabbim.

    99-Nihayet onlardan birine ölüm geldiği zaman: "Rabbim, der, beni geri döndürünüz!"

    100-Ki terk ettiğim dünyada yararlı bir iş yapayım. Hayır, bu onun söylediği bir sözdür. Önlerinde ta diriltilecekleri güne kadar bir berzah vardır.

    101-Sur'a üflendiği zaman, artık o gün aralarında soylar yoktur ve (insanlar, birbirlerine soylarını) sormazlar.

    102-Kimlerin (eylemlerinin) tartıları ağır gelirse, işte onlar kurtuluşa erenlerdir.

    103-Kimlerin tartıları hafif gelirse, işte onlar da kendilerini ziyana sokanlar, cehennemde sürekli kalanlardır.

    104-(Orada onların) yüzlerini ateş yalar. Öyle ki (ateşin) içinde (dehşetten dudakları gerilir de) dişleri açıkta kalır.

    105-Ayetlerim size okunurdu da siz onları yalanlardınız değil mi?

    106-Rabbimiz, dediler, bahtsızlığımız bizi yendi. Biz sapık bir topluluk olduk.

    107-Rabbimiz, bizi bundan çıkar. Eğer bir daha (yaptığımız kötü işlere) dönersek artık biz gerçekten zalimleriz.

    108-Buyurdu ki: "Sinin orada, bana bir şey söylemeyin!"

    109-Zira kullarımdan bir zümre: 'Rabbimiz inandık, bizi bağışla, bize acı, sen acıyanların en hayırlısısın' dedikleri için

    110-Siz onlarla alay ettiniz, (sürekli onlarla uğraştığınız için onlar) size beni anmayı unutturdular. Siz daima onlara gülüyordunuz.

    111-Bugün ben, onlara sabretmelerinin karşılığını verdim; onlar (evet) işte kurtulup murada erenler onlardır.

    112-Ve buyurdu: "Yer yüzünde yıllar sayısınca ne kadar kaldınız?"

    113-(Herhalde) Bir gün, yahut günün bir kısmı kadar kaldık; sayanlara sor, dediler.

    114-Buyurdu ki: "Sadece az bir zaman kaldınız, keşke bilseydiniz!"

    115-Bizim sizi boş yere, bir oyun ve eğlence olarak yarattığımızı ve sizin bize döndürülüp getirilmeyeceğinizi mi sandınız?

    116-Hak padişah olan Allah, pek yücedir. O'ndan başka tanrı yoktur. O, Kerim Arş'ın sahibidir.

    117-Kim Allah ile beraber, varlığını kanıtlayacak hiçbir delil bulunmayan bir tanrıya taparsa, onun hesabı, Rabbinin yanındadır (onu Allah cezalandırır) çünkü kafirler iflah olmazlar.

    118-De ki: "Rabbim, bağışla, acı, sen acıyanların en hayırlısısın."

  • Yaşar Nuri Öztürk

    1-Hiç kuşku yok, kurtulmuştur müminler.

    2-Namazlarında/dualarında huşû sahipleridir onlar.

    3-Boş ve lüzumsuz sözden yüz çevirmişlerdir onlar.

    4-Zekâtı vermek için faaliyettedir onlar.

    5-Cinsiyet organlarını/ırzlarını koruyanlardır onlar.

    6-Eşleri yahut akitleri aracılığıyla sahip bulundukları müstesnadır. Bu durumda kınanmış değillerdir onlar.

    7-Kim bundan ötesini isterse, işte onlar, sınırı aşanlardır.

    8-O müminler, emanetlerine, ahitlerine saygı duyup sahip çıkanlardır.

    9-Namazlarını/dualarını korumaya devam ederler onlar.

    10-İşte bunlardır mirasçı olanlar;

    11-Ki, Firdevs cennetine mirasçı olurlar, onda sürekli kalırlar.

    12-Yemin olsun ki, biz insanı topraktan oluşan bir özden yarattık.

    13-Sonra onu çok dayanaklı bir karargâhta bir damlacık yaptık.

    14-Sonra o damlacığı bir embriyo halinde yarattık, sonra o embriyoyu bir et parçası halinde yarattık, sonra o et parçasını bir kemik halinde yarattık ve nihayet o kemiğe de bir et giydirdik. Sonra onu bir başka yaratılışta yeniden kurduk. Yaratıcıların en güzeli Allah'ın kudret ve sanatı ne yücedir!

    15-Sonra, siz bütün bunların ardından mutlaka öleceksiniz.

    16-Sonra, siz kıyamet gününde yeniden diriltileceksiniz.

    17-Yemin olsun, biz sizin üstünüzde yedi yol yarattık! Ve biz yaratılıştan/yaratılmışlardan gafil de değiliz.

    18-Gökten bir kaderle/belli ölçüde bir su indirdik de onu yeryüzünde durdurduk. Elbette ki biz, onu gidermeye de gücü yetenleriz!

    19-Onunla size hurmalardan ve üzümlerden bahçeler yetiştirdik, onlarda sizin için birçok meyveler vardır; onlardan yiyorsunuz.

    20-Ve bir ağaç da yetiştirdik ki, Tûr-i Sina'dan çıkar, yağlı olarak biter; yiyenlere katıktır.

    21-Davarlarda da sizin için elbette bir ibret vardır! Onların karınlarındakilerden size içiriyoruz. Onlarda sizin için birçok yarar var. Onlardan yiyorsunuz da.

    22-Hem onlar üzerinde hem de gemiler üzerinde taşınıyorsunuz.

    23-Yemin olsun, Nûh'u toplumuna resul olarak gönderdik de o şöyle dedi: "Ey toplumum! Allah'a kulluk/ibadet edin! O'ndan başka tanrınız yok sizin. Hâlâ sakınmayacak mısınız?"

    24-Toplumu içinden inkârcı kodaman grup şöyle dedi: "Bu adam, sizin gibi bir insandan başka şey değil; size üstünlük taslamak istiyor. Eğer Allah dileseydi, melekler indirirdi. Biz ilk atalarımız arasında böyle bir şey duymadık."

    25-"Cinnet getirmiş bir adamdan başkası değildir o. Belli bir süreye kadar göz altında tutun onu."

    26-Nûh şöyle yakardı: "Rabbim, beni yalanlamaları karşısında yardım et bana!"

    27-Bunun üzerine biz, Nûh'a şöyle vahyettik: "Gözlerimizin önünde ve vahyimize uygun olarak gemiyi yap. Emrimiz gelip tandır kaynayınca, ailenle birlikte her türden iki çifti gemiye sok. İçlerinden, haklarında daha önce hüküm verilmiş olanları dışta bırak. Zulmetmiş olanlar hakkında bana yakarıp durma. Onlar kesinlikle boğulacaklardır."

    28-Sen, yanındakilerle birlikte geminin üzerine çıktığında şöyle de: "Zalimler topluluğundan bizi kurtaran Allah'a hamt olsun!"

    29-Şunu da söyle: "Rabbim, beni bereketli bir yere indir! Sen, konuk ağırlayanların en hayırlısısın."

    30-Biz onları imtihan ediyor idiysek de bunda elbette ibretler vardır!

    31-Sonra onların ardından başka bir nesil oluşturduk.

    32-Onlara da içlerinden şu yolda tebliğde bulunan bir resul gönderdik: Allah'a kulluk/ibadet edin. O'ndan başka tanrınız yok sizin. Hâlâ ürpermiyor musunuz?

    33-Toplumunun, dünya hayatında servet ve refaha ulaştırdığımız halde inkâra sapıp âhiretteki buluşmayı yalanlayan kodaman takımı şöyle dedi: "Bu adam, sadece sizin gibi bir insan; yemekte olduğunuzdan yiyor, içmekte olduğunuzdan içiyor."

    34-"Kendiniz gibi bir insana itaat ederseniz, o takdirde mutlaka hüsrana uğrayanlar olursunuz."

    35-"Size, ölüp toprak ve kemik haline geldikten sonra tekrar meydana çıkarılacağınızı mı vaat ediyor?"

    36-"Heyhat! Size vaat edilen o şey ne kadar uzak!"

    37-"Hayat, şu dünya hayatımızdan başkası değildir. Ölürüz, yaşarız ama biz tekrar diriltilecek değiliz."

    38-"O, yalan düzüp Allah'a iftira eden bir adamdan başkası değil. Biz ona inanmıyoruz."

    39-O peygamber şöyle yakardı: "Rabbim, beni yalanlamaları karşısında yardım et bana!"

    40-Allah buyurdu: "Biraz sonra kesinlikle pişman olacaklar."

    41-Nihayet, o korkunç titreşimli ses onları tam bir biçimde yakaladı da hepsini sel süprüntüsü haline getirdik. Dönmeze gitsin o zalimler topluluğu!

    42-Sonra onların arkasından başka nesiller oluşturduk.

    43-Hiçbir ümmet ne süresinden ileri geçebilir ne de geri kalır.

    44-Sonra, resullerimizi art arda gönderdik. Hangi ümmete resulü geldiyse onu yalanladılar. Biz de onları birbiri ardınca yuvarladık ve hepsini birer efsane yaptık. Dönmeze gitsin iman etmeyen bir topluluk!

    45-Sonra, Mûsa ile kardeşi Hârun'u mucizelerimizle, açık bir kanıtla gönderdik;

    46-Firavun'a ve kodamanlarına. Ancak kibre saptılar, çünkü kendilerini büyük gören bir topluluktu onlar.

    47-Şöyle dediler: "Kendilerine bağlı toplum bize kulluk-kölelik ederken, biz kalkıp bizim gibi iki insan olan şu adamlara mı inanacağız?"

    48-İkisini de yalanladılar, böylece helâk edilenler arasına katıldılar.

    49-Yemin olsun, Mûsa'ya o Kitap'ı vermiştik ki, hidayete erebilsinler.

    50-Meryem'in oğluyla annesini birer ayet kıldık ve onları oturmaya uygun pınarlı bir tepeye yerleştirdik.

    51-Ey resuller! Güzel ve temiz şeylerden yiyin ve barışa, hayra yönelik iş yapın! Çünkü ben, yapmakta olduğuklarınızı çok iyi bilmekteyim.

    52-İşte sizin bu ümmetiniz bir tek ümmettir. Ve ben de sizin Rabbinizim; o halde benden sakının!

    53-Fakat onlar işlerini aralarında parçalayıp çeşitli zübürlere/kutsallaştırılmış hizip kitaplarına ayırdılar. Her hizip, yalnız kendi yanındakiyle sevinip övünmektedir.

    54-Artık sen onları bir süreye kadar kendi gafletleri içinde bırak.

    55-Sanıyorlar mı ki, kendilerine verdiğimiz mal ve oğullarla güçlendiriyoruz onları,

    56-Ve iyiliklerine koşuyoruz. Hayır, farkında olmuyorlar.

    57-Onlar ki, Rablerine saygıdan titrerler,

    58-Onlar ki, Rablerinin ayetlerine iman ederler,

    59-Onlar ki, Rablerine ortak koşmazlar,

    60-Onlar ki, verdiklerini, Rablerine dönecekleri için kalpleri ürpererek verirler;

    61-İşte bunlar, hayırlarda yarışırlar. Ve hayırlarda önde gidenler de onlardır.

    62-Biz, hiçbir benliğe gücünün yeteceğinden daha azını yüklemenin dışında bir teklifte bulunmayız. Bizim katımızda, hakkı söyleyen bir kitap vardır. Onlara haksızlık edilmez.

    63-Fakat onların kalpleri bundan gaflet içindedir. Onların bundan başka da işleri vardır ki, hep o işler için çalışmaktadırlar.

    64-Sonunda, servet ve refahla şımarmışlarını azapla yakaladığımızda, hemen bağırıp dövünmeye başlarlar.

    65-"Bağırıp dövünmeyin bugün, bizim karşımızda kimseden yardım göremezsiniz."

    66-"Ayetlerimiz size okunuyordu da siz ökçeleriniz üzerine gerisin geri dönüyordunuz."

    67-"Ona karşı büyüklük taslayarak, gece boyunca hezeyanlar savuruyordunuz."

    68-Sözü gereğince düşünmediler de ondan mı, yoksa kendilerine ilk atalarına gelmeyen bir şey geldi diye mi?

    69-Yoksa resullerini tanımadılar da bu yüzden mi onu inkâr ediyorlar?

    70-Yoksa, "Onda bir cinnet mi var" diyorlar! Hayır, o kendilerine hakkı getirdi ama onların çoğu haktan tiksinen kişilerdir.

    71-Eğer hak onların keyiflerine uysaydı, gökler de yer de bunların içindekiler de kesinlikle fesada uğrardı. Hayır, biz onlara zikirlerini/Kur'anlarını getirdik ama onlar zikirlerinden/Kur'anlarından yüz çeviriyorlar.

    72-Yoksa onlardan bir vergi mi istiyorsun? Rabbinin vereceği daha hayırlıdır. Rızık verenlerin en hayırlısıdır O.

    73-Şu bir gerçek ki, sen onları dosdoğru bir yola çağırıyorsun.

    74-Ama âhirete inanmayanlar, o yoldan hep yan çiziyorlar.

    75-Eğer biz onlara acıyıp da üstlerindeki sıkıntıyı kaldırsaydık, azgınlıkları içinde sersem sersem bocalamaya devam edeceklerdi.

    76-Yemin olsun, biz onları azapla yakaladık. Ama yine de Rablerine boyun eğmediler. Sığınıp yakarmıyorlar.

    77-Nihayet, üzerlerine şiddetli bir azabın kapısını açtığımızda hemencecik ümitsizliğe düşüverecekler.

    78-Allah odur ki; sizin için işitme gücü, gözler ve gönüller oluşturdu. Ne kadar da az şükrediyorsunuz!

    79-Sizi yeryüzünde yaratıp yayan da O'dur. O'nun huzurunda haşredileceksiniz.

    80-O hayat veriyor, O öldürüyor. Gece ile gündüzün birbiri ardınca gelişi O'nun için. Hâlâ aklınızı kullanmayacak mısınız?

    81-İşin doğrusu şu: Onlar da öncekilerin söylediği gibi söylediler.

    82-Dediler ki: "Ölüp, toprak ve kemik haline geldiğimiz zaman mı, gerçekten o zaman mı diriltileceğiz?"

    83-"Yemin olsun, biz de bizden önce atalarımız da bununla tehdit edildik. Öncekilerin masallarından başka bir şey değil bu!"

    84-De ki: "Eğer biliyorsanız, yeryüzü ve içindekiler kimindir?"

    85-"Allah'ındır!" diyecekler. De ki: "Hâlâ düşünüp ibret almıyor musunuz?"

    86-Sor: "Yedi göklerin Rabbi ve o büyük arşın Rabbi kimdir?"

    87-"Allah'tır!" diyecekler. De ki: "Hâlâ benden sakınmıyor musunuz?"

    88-Şunu da sor: "Eğer biliyorsanız söyleyin. Kimdir o, her şeyin melekûtu/aslı-esası elinde olan? O koruyup gözeten ama korunup gözetilmeyen?"

    89-"Allah'tır!" diyecekler. De ki: "Nasıl oluyor da büyüleniyorsunuz?"

    90-Hayır, hayır! Biz onlara hakkı getirdik ama onlar tam anlamıyla yalancıdırlar.

    91-Allah, çocuk edinmemiştir. O'nunla beraber herhangi bir ilah da yoktur. Eğer böyle olsaydı, her ilah kendi yarattığını yok ederdi ve mutlaka biri ötekine üstün gelmeye çalışırdı. Allah'ın şanı onların nitelendirmelerinden yücedir, arınmıştır.

    92-Gözle görülmeyeni de görüleni de bilendir O. Uzaktır onların ortak koştuklarından.

    93-De ki: "Rabbim, tehdit edildikleri şeyi bana mutlaka göstereceksen,

    94-Beni o zalimler topluluğunun içinde tutma Rabbim!"

    95-Biz, onları tehdit ettiğimiz şeyi sana göstermeye elbette kadiriz.

    96-En güzel olan neyse onunla sav kötülüğü. Onların nasıl nitelendirme yaptıklarını biz daha iyi biliriz.

    97-Ve de ki: "Rabbim, şeytanların dürtüklemelerinden sana sığınırım!"

    98-"Onların, başıma üşüşmelerinden de sana sığınırım Rabbim!"

    99-Sonunda onlardan birine ölüm geldiğinde şöyle der: "Rabbim, beni geri döndürün;

    100-Döndürün ki, o arkada bıraktığım yerde iyi bir iş yapayım." Hayır, bir kelime ki bu, o söyler onu. Ötelerinde, dirilecekleri güne kadar bir berzah vardır.

    101-Sûra üfürüldüğünde, aralarında artık soy-sop/şuna-buna mensup olmalar söz konusu edilemez. Birbirlerini soruşturamazlar da.

    102-Artık kimin tartıları ağır gelirse onlar kurtulmuş olacaklardır.

    103-Tartıları hafif gelenler ise kendilerini kayba uğratanlar, uzun süre cehennemde kalanlar olacaklardır.

    104-Ateş, yüzlerini yalar. Ve onlar da içinde sırıtıp kalacaklar.

    105-"Ayetlerim size okunmadı mı?" Ve siz onları yalanlamıyor muydunuz?"

    106-Derler ki: "Rabbimiz, bahtsızlığımız bize baskın çıktı. Sapıp gitmiş bir topluluk olduk biz."

    107-"Rabbimiz, çıkar bizi oradan. Eğer bir daha aynısını yaparsak, gerçekten zalimler olacağız."

    108-Buyurur: "Yıkılıp gidin oraya, konuşmayın benimle!"

    109-Kullarımdan bir zümre "Rabbimiz, inandık; affet bizi, acı bize, sen merhametlilerin en hayırlısısın" diyorken,

    110-Siz onları alaya aldınız. Öyle ki, zikrimi/Kur'anımı size unutturdular. Siz onlara hep gülüyordunuz.

    111-Bugün onlara ben, sabretmiş olmalarının karşılığını verdim. Başarıya erip kurtulanlar, onlardır.

    112-Buyurur: "Yeryüzünde yıllar sayısıyla ne kadar kaldınız?"

    113-Derler: "Bir gün yahut günün bir kısmı kadar; sayanlara sor."

    114-Buyurdu: "Sadece birazcık kaldınız. Keşke biliyor olsaydınız."

    115-"Sizi, boş yere yarattığımızı ve bize döndürülmeyeceğinizi mi sandınız?"

    116-Yücelerden yücedir, o hak padişah olan Allah! İlah yok O'ndan başka. O şanlı arşın Rabbidir O!

    117-Kim Allah'ın yanında, hakkında hiçbir kanıt olmayan bir başka ilaha yakarır/davet ederse, onun hesabı rabbi katındadır. Hiç kuşkusuz, küfre sapanlar iflah etmezler.

    118-Şöyle yakar: "Rabbim! Affet, merhamet et! Sen merhametlilerin en hayırlısısın!"

  • ARAPÇA

    1-بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَـٰنِ الرَّحِيمِ قَدْ أَفْلَحَ الْمُؤْمِنُونَ

    (ḳad efleḥa-lmü'minûn.)

    2-الَّذِينَ هُمْ فِي صَلَاتِهِمْ خَاشِعُونَ

    (elleẕîne hüm fî ṣalâtihim ḫâşi`ûn.)

    3-وَالَّذِينَ هُمْ عَنِ اللَّغْوِ مُعْرِضُونَ

    (velleẕîne hüm `ani-llagvi mü`riḍûn.)

    4-وَالَّذِينَ هُمْ لِلزَّكَاةِ فَاعِلُونَ

    (velleẕîne hüm lilzekâti fâ`ilûn.)

    5-وَالَّذِينَ هُمْ لِفُرُوجِهِمْ حَافِظُونَ

    (velleẕîne hüm lifürûcihim ḥâfiżûn.)

    6-إِلَّا عَلَىٰ أَزْوَاجِهِمْ أَوْ مَا مَلَكَتْ أَيْمَانُهُمْ فَإِنَّهُمْ غَيْرُ مَلُومِينَ

    (illâ `alâ ezvâcihim ev mâ meleket eymânühüm feinnehüm gayru melûmîn.)

    7-فَمَنِ ابْتَغَىٰ وَرَاءَ ذَٰلِكَ فَأُولَـٰئِكَ هُمُ الْعَادُونَ

    (femeni-btegâ verâe ẕâlike feülâike hümü-l`âdûn.)

    8-وَالَّذِينَ هُمْ لِأَمَانَاتِهِمْ وَعَهْدِهِمْ رَاعُونَ

    (velleẕîne hüm liemânâtihim ve`ahdihim râ`ûn.)

    9-وَالَّذِينَ هُمْ عَلَىٰ صَلَوَاتِهِمْ يُحَافِظُونَ

    (velleẕîne hüm `alâ ṣalevâtihim yüḥâfiżûn.)

    10-أُولَـٰئِكَ هُمُ الْوَارِثُونَ

    (ülâike hümü-lvâriŝûn.)

    11-الَّذِينَ يَرِثُونَ الْفِرْدَوْسَ هُمْ فِيهَا خَالِدُونَ

    (elleẕîne yeriŝûne-lfirdevs. hüm fîhâ ḫâlidûn.)

    12-وَلَقَدْ خَلَقْنَا الْإِنسَانَ مِن سُلَالَةٍ مِّن طِينٍ

    (veleḳad ḫalaḳne-l'insâne min sülâletim min ṭîn.)

    13-ثُمَّ جَعَلْنَاهُ نُطْفَةً فِي قَرَارٍ مَّكِينٍ

    (ŝümme ce`alnâhü nuṭfeten fî ḳarârim mekîn.)

    14-ثُمَّ خَلَقْنَا النُّطْفَةَ عَلَقَةً فَخَلَقْنَا الْعَلَقَةَ مُضْغَةً فَخَلَقْنَا الْمُضْغَةَ عِظَامًا فَكَسَوْنَا الْعِظَامَ لَحْمًا ثُمَّ أَنشَأْنَاهُ خَلْقًا آخَرَ ۚ فَتَبَارَكَ اللَّهُ أَحْسَنُ الْخَالِقِينَ

    (ŝümme ḫalaḳne-nnuṭfete `aleḳaten feḫalaḳne-l`aleḳate muḍgaten feḫalaḳne-lmuḍgate `iżâmen fekesevne-l`iżâme laḥmâ. ŝümme enşe'nâhü ḫalḳan âḫar. fetebârake-llâhü aḥsenü-lḫâliḳîn.)

    15-ثُمَّ إِنَّكُم بَعْدَ ذَٰلِكَ لَمَيِّتُونَ

    (ŝümme inneküm ba`de ẕâlike lemeyyitûn.)

    16-ثُمَّ إِنَّكُمْ يَوْمَ الْقِيَامَةِ تُبْعَثُونَ

    (ŝümme inneküm yevme-lḳiyâmeti tüb`aŝûn.)

    17-وَلَقَدْ خَلَقْنَا فَوْقَكُمْ سَبْعَ طَرَائِقَ وَمَا كُنَّا عَنِ الْخَلْقِ غَافِلِينَ

    (veleḳad ḫalaḳnâ fevḳaküm seb`a ṭarâiḳ. vemâ künnâ `ani-lḫalḳi gâfilîn.)

    18-وَأَنزَلْنَا مِنَ السَّمَاءِ مَاءً بِقَدَرٍ فَأَسْكَنَّاهُ فِي الْأَرْضِ ۖ وَإِنَّا عَلَىٰ ذَهَابٍ بِهِ لَقَادِرُونَ

    (veenzelnâ mine-ssemâi mâem biḳaderin feeskennâhü fi-l'arḍ. veinnâ `alâ ẕehâbim bihî leḳâdirûn.)

    19-فَأَنشَأْنَا لَكُم بِهِ جَنَّاتٍ مِّن نَّخِيلٍ وَأَعْنَابٍ لَّكُمْ فِيهَا فَوَاكِهُ كَثِيرَةٌ وَمِنْهَا تَأْكُلُونَ

    (feenşe'nâ leküm bihî cennâtim min neḫîliv vea`nâb. leküm fîhâ fevâkihü keŝîratüv veminhâ te'külûn.)

    20-وَشَجَرَةً تَخْرُجُ مِن طُورِ سَيْنَاءَ تَنبُتُ بِالدُّهْنِ وَصِبْغٍ لِّلْآكِلِينَ

    (veşeceraten taḫrucü min ṭûri seynâe tembütü biddühni veṣibgil lil'âkilîn.)

    21-وَإِنَّ لَكُمْ فِي الْأَنْعَامِ لَعِبْرَةً ۖ نُّسْقِيكُم مِّمَّا فِي بُطُونِهَا وَلَكُمْ فِيهَا مَنَافِعُ كَثِيرَةٌ وَمِنْهَا تَأْكُلُونَ

    (veinne leküm fi-l'en`âmi le`ibrah. nüsḳîküm mimmâ fî büṭûnihâ veleküm fîhâ menâfi`u keŝîratüv veminhâ te'külûn.)

    22-وَعَلَيْهَا وَعَلَى الْفُلْكِ تُحْمَلُونَ

    (ve`aleyhâ ve`ale-lfülki tuḥmelûn.)

    23-وَلَقَدْ أَرْسَلْنَا نُوحًا إِلَىٰ قَوْمِهِ فَقَالَ يَا قَوْمِ اعْبُدُوا اللَّهَ مَا لَكُم مِّنْ إِلَـٰهٍ غَيْرُهُ ۖ أَفَلَا تَتَّقُونَ

    (veleḳad erselnâ nûḥan ilâ ḳavmihî feḳâle yâ ḳavmi-`büdü-llâhe mâ leküm min ilâhin gayruh. efelâ tetteḳûn.)

    24-فَقَالَ الْمَلَأُ الَّذِينَ كَفَرُوا مِن قَوْمِهِ مَا هَـٰذَا إِلَّا بَشَرٌ مِّثْلُكُمْ يُرِيدُ أَن يَتَفَضَّلَ عَلَيْكُمْ وَلَوْ شَاءَ اللَّهُ لَأَنزَلَ مَلَائِكَةً مَّا سَمِعْنَا بِهَـٰذَا فِي آبَائِنَا الْأَوَّلِينَ

    (feḳâle-lmeleü-lleẕîne keferû min ḳavmihî mâ hâẕâ illâ beşerum miŝlüküm yürîdü ey yetefeḍḍale `aleyküm. velev şâe-llâhü leenzele melâikeh. mâ semi`nâ bihâẕâ fî âbâine-l'evvelîn.)

    25-إِنْ هُوَ إِلَّا رَجُلٌ بِهِ جِنَّةٌ فَتَرَبَّصُوا بِهِ حَتَّىٰ حِينٍ

    (in hüve illâ racülüm bihî cinnetün feterabbeṣû bihî ḥattâ ḥîn.)

    26-قَالَ رَبِّ انصُرْنِي بِمَا كَذَّبُونِ

    (ḳâle rabbi-nṣurnî bimâ keẕẕebûn.)

    27-فَأَوْحَيْنَا إِلَيْهِ أَنِ اصْنَعِ الْفُلْكَ بِأَعْيُنِنَا وَوَحْيِنَا فَإِذَا جَاءَ أَمْرُنَا وَفَارَ التَّنُّورُ ۙ فَاسْلُكْ فِيهَا مِن كُلٍّ زَوْجَيْنِ اثْنَيْنِ وَأَهْلَكَ إِلَّا مَن سَبَقَ عَلَيْهِ الْقَوْلُ مِنْهُمْ ۖ وَلَا تُخَاطِبْنِي فِي الَّذِينَ ظَلَمُوا ۖ إِنَّهُم مُّغْرَقُونَ

    (feevḥaynâ ileyhi eni-ṣne`i-lfülke bia`yüninâ vevaḥyinâ feiẕâ câe emrunâ vefâra-ttennûru feslük fîhâ min küllin zevceyni-ŝneyni veehleke illâ men sebeḳa `aleyhi-lḳavlü minhüm. velâ tüḫâṭibnî fi-lleẕîne żalemû. innehüm mugraḳûn.)

    28-فَإِذَا اسْتَوَيْتَ أَنتَ وَمَن مَّعَكَ عَلَى الْفُلْكِ فَقُلِ الْحَمْدُ لِلَّهِ الَّذِي نَجَّانَا مِنَ الْقَوْمِ الظَّالِمِينَ

    (feiẕe-steveyte ente vemem me`ake `ale-lfülki feḳuli-lḥamdü lillâhi-lleẕî neccânâ mine-lḳavmi-żżâlimîn.)

    29-وَقُل رَّبِّ أَنزِلْنِي مُنزَلًا مُّبَارَكًا وَأَنتَ خَيْرُ الْمُنزِلِينَ

    (veḳur rabbi enzilnî münzelem mübârakev veente ḫayru-lmünzilîn.)

    30-إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَآيَاتٍ وَإِن كُنَّا لَمُبْتَلِينَ

    (inne fî ẕâlike leâyâtiv vein künnâ lemübtelîn.)

    31-ثُمَّ أَنشَأْنَا مِن بَعْدِهِمْ قَرْنًا آخَرِينَ

    (ŝümme enşe'nâ mim ba`dihim ḳarnen âḫarîn.)

    32-فَأَرْسَلْنَا فِيهِمْ رَسُولًا مِّنْهُمْ أَنِ اعْبُدُوا اللَّهَ مَا لَكُم مِّنْ إِلَـٰهٍ غَيْرُهُ ۖ أَفَلَا تَتَّقُونَ

    (feerselnâ fîhim rasûlem minhüm eni-`büdü-llâhe mâ leküm min ilâhin gayruh. efelâ tetteḳûn.)

    33-وَقَالَ الْمَلَأُ مِن قَوْمِهِ الَّذِينَ كَفَرُوا وَكَذَّبُوا بِلِقَاءِ الْآخِرَةِ وَأَتْرَفْنَاهُمْ فِي الْحَيَاةِ الدُّنْيَا مَا هَـٰذَا إِلَّا بَشَرٌ مِّثْلُكُمْ يَأْكُلُ مِمَّا تَأْكُلُونَ مِنْهُ وَيَشْرَبُ مِمَّا تَشْرَبُونَ

    (veḳâle-lmeleü min ḳavmihi-lleẕîne keferû vekeẕẕebû biliḳâi-l'âḫirati veetrafnâhüm fi-lḥayâti-ddünyâ mâ hâẕâ illâ beşerum miŝlüküm ye'külü mimmâ te'külûne minhü veyeşrabü mimmâ teşrabûn.)

    34-وَلَئِنْ أَطَعْتُم بَشَرًا مِّثْلَكُمْ إِنَّكُمْ إِذًا لَّخَاسِرُونَ

    (velein eṭa`tüm beşeram miŝleküm inneküm iẕel leḫâsirûn.)

    35-أَيَعِدُكُمْ أَنَّكُمْ إِذَا مِتُّمْ وَكُنتُمْ تُرَابًا وَعِظَامًا أَنَّكُم مُّخْرَجُونَ

    (eye`idüküm enneküm iẕâ mittüm veküntüm türâbev ve`iżâmen enneküm muḫracûn.)

    36-هَيْهَاتَ هَيْهَاتَ لِمَا تُوعَدُونَ

    (heyhâte heyhâte limâ tû`adûn.)

    37-إِنْ هِيَ إِلَّا حَيَاتُنَا الدُّنْيَا نَمُوتُ وَنَحْيَا وَمَا نَحْنُ بِمَبْعُوثِينَ

    (in hiye illâ ḥayâtüne-ddünyâ nemûtü venaḥyâ vemâ naḥnü bimeb`ûŝîn.)

    38-إِنْ هُوَ إِلَّا رَجُلٌ افْتَرَىٰ عَلَى اللَّهِ كَذِبًا وَمَا نَحْنُ لَهُ بِمُؤْمِنِينَ

    (in hüve illâ racülün-fterâ `ale-llâhi keẕibev vemâ naḥnü lehû bimü'minîn.)

    39-قَالَ رَبِّ انصُرْنِي بِمَا كَذَّبُونِ

    (ḳâle rabbi-nṣurnî bimâ keẕẕebûn.)

    40-قَالَ عَمَّا قَلِيلٍ لَّيُصْبِحُنَّ نَادِمِينَ

    (ḳâle `ammâ ḳalîlil leyuṣbiḥunne nâdimîn.)

    41-فَأَخَذَتْهُمُ الصَّيْحَةُ بِالْحَقِّ فَجَعَلْنَاهُمْ غُثَاءً ۚ فَبُعْدًا لِّلْقَوْمِ الظَّالِمِينَ

    (feeḫaẕethümu-ṣṣayḥatü bilḥaḳḳi fece`alnâhüm guŝââ. febü`del lilḳavmi-żżâlimîn.)

    42-ثُمَّ أَنشَأْنَا مِن بَعْدِهِمْ قُرُونًا آخَرِينَ

    (ŝümme enşe'nâ mim ba`dihim ḳurûnen âḫarîn.)

    43-مَا تَسْبِقُ مِنْ أُمَّةٍ أَجَلَهَا وَمَا يَسْتَأْخِرُونَ

    (mâ tesbiḳu min ümmetin ecelehâ vemâ yeste'ḫirûn.)

    44-ثُمَّ أَرْسَلْنَا رُسُلَنَا تَتْرَىٰ ۖ كُلَّ مَا جَاءَ أُمَّةً رَّسُولُهَا كَذَّبُوهُ ۚ فَأَتْبَعْنَا بَعْضَهُم بَعْضًا وَجَعَلْنَاهُمْ أَحَادِيثَ ۚ فَبُعْدًا لِّقَوْمٍ لَّا يُؤْمِنُونَ

    (ŝümme erselnâ rusülenâ tetrâ. küllemâ câe ümmeter rasûlühâ keẕẕebûhü feetba`nâ ba`ḍahüm ba`ḍav vece`alnâhüm eḥâdîŝ. febü`del liḳavmil lâ yü'minûn.)

    45-ثُمَّ أَرْسَلْنَا مُوسَىٰ وَأَخَاهُ هَارُونَ بِآيَاتِنَا وَسُلْطَانٍ مُّبِينٍ

    (ŝümme erselnâ mûsâ veeḫâhü hârûne biâyâtinâ vesülṭânim mübîn.)

    46-إِلَىٰ فِرْعَوْنَ وَمَلَئِهِ فَاسْتَكْبَرُوا وَكَانُوا قَوْمًا عَالِينَ

    (ilâ fir`avne vemeleihî festekberû vekânû ḳavmen `âlîn.)

    47-فَقَالُوا أَنُؤْمِنُ لِبَشَرَيْنِ مِثْلِنَا وَقَوْمُهُمَا لَنَا عَابِدُونَ

    (feḳâlû enü'minü libeşerayni miŝlinâ veḳavmühümâ lenâ `âbidûn.)

    48-فَكَذَّبُوهُمَا فَكَانُوا مِنَ الْمُهْلَكِينَ

    (fekeẕẕebûhümâ fekânû mine-lmühlekîn.)

    49-وَلَقَدْ آتَيْنَا مُوسَى الْكِتَابَ لَعَلَّهُمْ يَهْتَدُونَ

    (veleḳad âteynâ mûse-lkitâbe le`allehüm yehtedûn.)

    50-وَجَعَلْنَا ابْنَ مَرْيَمَ وَأُمَّهُ آيَةً وَآوَيْنَاهُمَا إِلَىٰ رَبْوَةٍ ذَاتِ قَرَارٍ وَمَعِينٍ

    (vece`alne-bne meryeme veümmehû âyetev veâveynâhümâ ilâ rabvetin ẕâti ḳarâriv veme`în.)

    51-يَا أَيُّهَا الرُّسُلُ كُلُوا مِنَ الطَّيِّبَاتِ وَاعْمَلُوا صَالِحًا ۖ إِنِّي بِمَا تَعْمَلُونَ عَلِيمٌ

    (yâ eyyühe-rrusülü külû mine-ṭṭayyibâti va`melû ṣâliḥâ. innî bimâ ta`melûne `alîm.)

    52-وَإِنَّ هَـٰذِهِ أُمَّتُكُمْ أُمَّةً وَاحِدَةً وَأَنَا رَبُّكُمْ فَاتَّقُونِ

    (veinne hâẕihî ümmetüküm ümmetev vâḥidetev veenâ rabbüküm fetteḳûn.)

    53-فَتَقَطَّعُوا أَمْرَهُم بَيْنَهُمْ زُبُرًا ۖ كُلُّ حِزْبٍ بِمَا لَدَيْهِمْ فَرِحُونَ

    (feteḳaṭṭa`û emrahüm beynehüm zübürâ. küllü ḥizbim bimâ ledeyhim feriḥûn.)

    54-فَذَرْهُمْ فِي غَمْرَتِهِمْ حَتَّىٰ حِينٍ

    (feẕerhüm fî gamratihim ḥattâ ḥîn.)

    55-أَيَحْسَبُونَ أَنَّمَا نُمِدُّهُم بِهِ مِن مَّالٍ وَبَنِينَ

    (eyaḥsebûne ennemâ nümiddühüm bihî mim mâliv vebenîn.)

    56-نُسَارِعُ لَهُمْ فِي الْخَيْرَاتِ ۚ بَل لَّا يَشْعُرُونَ

    (nüsâri`u lehüm fi-lḫayrât. bel lâ yeş`urûn.)

    57-إِنَّ الَّذِينَ هُم مِّنْ خَشْيَةِ رَبِّهِم مُّشْفِقُونَ

    (inne-lleẕîne hüm min ḫaşyeti rabbihim müşfiḳûn.)

    58-وَالَّذِينَ هُم بِآيَاتِ رَبِّهِمْ يُؤْمِنُونَ

    (velleẕîne hüm biâyâti rabbihim yü'minûn.)

    59-وَالَّذِينَ هُم بِرَبِّهِمْ لَا يُشْرِكُونَ

    (velleẕîne hüm birabbihim lâ yüşrikûn.)

    60-وَالَّذِينَ يُؤْتُونَ مَا آتَوا وَّقُلُوبُهُمْ وَجِلَةٌ أَنَّهُمْ إِلَىٰ رَبِّهِمْ رَاجِعُونَ

    (velleẕîne yü'tûne mâ âtev veḳulûbühüm veciletün ennehüm ilâ rabbihim râci`ûn.)

    61-أُولَـٰئِكَ يُسَارِعُونَ فِي الْخَيْرَاتِ وَهُمْ لَهَا سَابِقُونَ

    (ülâike yüsâri`ûne fi-lḫayrâti vehüm lehâ sâbiḳûn.)

    62-وَلَا نُكَلِّفُ نَفْسًا إِلَّا وُسْعَهَا ۖ وَلَدَيْنَا كِتَابٌ يَنطِقُ بِالْحَقِّ ۚ وَهُمْ لَا يُظْلَمُونَ

    (velâ nükellifü nefsen illâ vus`ahâ veledeynâ kitâbüy yenṭiḳu bilḥaḳḳi vehüm lâ yużlemûn.)

    63-بَلْ قُلُوبُهُمْ فِي غَمْرَةٍ مِّنْ هَـٰذَا وَلَهُمْ أَعْمَالٌ مِّن دُونِ ذَٰلِكَ هُمْ لَهَا عَامِلُونَ

    (bel ḳulûbühüm fî gamratim min hâẕâ velehüm a`mâlüm min dûni ẕâlike hüm lehâ `âmilûn.)

    64-حَتَّىٰ إِذَا أَخَذْنَا مُتْرَفِيهِم بِالْعَذَابِ إِذَا هُمْ يَجْأَرُونَ

    (ḥattâ iẕâ eḫaẕnâ mütrafîhim bil`aẕâbi iẕâ hüm yec'erûn.)

    65-لَا تَجْأَرُوا الْيَوْمَ ۖ إِنَّكُم مِّنَّا لَا تُنصَرُونَ

    (lâ tec'erü-lyevme inneküm minnâ lâ tünṣarûn.)

    66-قَدْ كَانَتْ آيَاتِي تُتْلَىٰ عَلَيْكُمْ فَكُنتُمْ عَلَىٰ أَعْقَابِكُمْ تَنكِصُونَ

    (ḳad kânet âyâtî tütlâ `aleyküm feküntüm `alâ a`ḳâbiküm tenkisûn.)

    67-مُسْتَكْبِرِينَ بِهِ سَامِرًا تَهْجُرُونَ

    (müstekbirîne bih. sâmiran tehcürûn.)

    68-أَفَلَمْ يَدَّبَّرُوا الْقَوْلَ أَمْ جَاءَهُم مَّا لَمْ يَأْتِ آبَاءَهُمُ الْأَوَّلِينَ

    (efelem yeddebberü-lḳavle em câehüm mâ lem ye'ti âbâehümü-l'evvelîn.)

    69-أَمْ لَمْ يَعْرِفُوا رَسُولَهُمْ فَهُمْ لَهُ مُنكِرُونَ

    (em lem ya`rifû rasûlehüm fehüm lehû münkirûn.)

    70-أَمْ يَقُولُونَ بِهِ جِنَّةٌ ۚ بَلْ جَاءَهُم بِالْحَقِّ وَأَكْثَرُهُمْ لِلْحَقِّ كَارِهُونَ

    (em yeḳûlûne bihî cinneh. bel câehüm bilḥaḳḳi veekŝeruhüm lilḥaḳḳi kârihûn.)

    71-وَلَوِ اتَّبَعَ الْحَقُّ أَهْوَاءَهُمْ لَفَسَدَتِ السَّمَاوَاتُ وَالْأَرْضُ وَمَن فِيهِنَّ ۚ بَلْ أَتَيْنَاهُم بِذِكْرِهِمْ فَهُمْ عَن ذِكْرِهِم مُّعْرِضُونَ

    (velevi-ttebe`a-lḥaḳḳu ehvâehüm lefesedeti-ssemâvâtü vel'arḍu vemen fîhinn. bel eteynâhüm biẕikrihim fehüm `an ẕikrihim mü`riḍûn.)

    72-أَمْ تَسْأَلُهُمْ خَرْجًا فَخَرَاجُ رَبِّكَ خَيْرٌ ۖ وَهُوَ خَيْرُ الرَّازِقِينَ

    (em tes'elühüm ḫarcen feḫarâcü rabbike ḫayr. vehüve ḫayru-rrâziḳîn.)

    73-وَإِنَّكَ لَتَدْعُوهُمْ إِلَىٰ صِرَاطٍ مُّسْتَقِيمٍ

    (veinneke leted`ûhüm ilâ ṣirâṭim müsteḳîm.)

    74-وَإِنَّ الَّذِينَ لَا يُؤْمِنُونَ بِالْآخِرَةِ عَنِ الصِّرَاطِ لَنَاكِبُونَ

    (veinne-lleẕîne lâ yü'minûne bil'âḫirati `ani-ṣṣirâṭi lenâkibûn.)

    75-وَلَوْ رَحِمْنَاهُمْ وَكَشَفْنَا مَا بِهِم مِّن ضُرٍّ لَّلَجُّوا فِي طُغْيَانِهِمْ يَعْمَهُونَ

    (velev raḥimnâhüm vekeşefnâ mâ bihim min ḍurril leleccû fî ṭugyânihim ya`mehûn.)

    76-وَلَقَدْ أَخَذْنَاهُم بِالْعَذَابِ فَمَا اسْتَكَانُوا لِرَبِّهِمْ وَمَا يَتَضَرَّعُونَ

    (veleḳad eḫaẕnâhüm bil`aẕâbi feme-stekânû lirabbihim vemâ yeteḍarra`ûn.)

    77-حَتَّىٰ إِذَا فَتَحْنَا عَلَيْهِم بَابًا ذَا عَذَابٍ شَدِيدٍ إِذَا هُمْ فِيهِ مُبْلِسُونَ

    (ḥattâ iẕâ fetaḥnâ `aleyhim bâben ẕâ `aẕâbin şedîdin iẕâ hüm fîhi müblisûn.)

    78-وَهُوَ الَّذِي أَنشَأَ لَكُمُ السَّمْعَ وَالْأَبْصَارَ وَالْأَفْئِدَةَ ۚ قَلِيلًا مَّا تَشْكُرُونَ

    (vehüve-lleẕî enşee lekümü-ssem`a vel'ebṣâra vel'ef'ideh. ḳalîlem mâ teşkürûn.)

    79-وَهُوَ الَّذِي ذَرَأَكُمْ فِي الْأَرْضِ وَإِلَيْهِ تُحْشَرُونَ

    (vehüve-lleẕî ẕera'eküm fi-l'arḍi veileyhi tuḥşerûn.)

    80-وَهُوَ الَّذِي يُحْيِي وَيُمِيتُ وَلَهُ اخْتِلَافُ اللَّيْلِ وَالنَّهَارِ ۚ أَفَلَا تَعْقِلُونَ

    (vehüve-lleẕî yuḥyî veyümîtü velehu-ḫtilâfü-lleyli vennehâr. efelâ ta`ḳilûn.)

    81-بَلْ قَالُوا مِثْلَ مَا قَالَ الْأَوَّلُونَ

    (bel ḳâlû miŝle mâ ḳâle-l'evvelûn.)

    82-قَالُوا أَإِذَا مِتْنَا وَكُنَّا تُرَابًا وَعِظَامًا أَإِنَّا لَمَبْعُوثُونَ

    (ḳâlû eiẕâ mitnâ vekünnâ türâbev ve`iżâmen einnâ lemeb`ûŝûn.)

    83-لَقَدْ وُعِدْنَا نَحْنُ وَآبَاؤُنَا هَـٰذَا مِن قَبْلُ إِنْ هَـٰذَا إِلَّا أَسَاطِيرُ الْأَوَّلِينَ

    (leḳad vu`idnâ naḥnü veâbâünâ hâẕâ min ḳablü in hâẕâ illâ esâṭîru-l'evvelîn.)

    84-قُل لِّمَنِ الْأَرْضُ وَمَن فِيهَا إِن كُنتُمْ تَعْلَمُونَ

    (ḳul limeni-l'arḍu vemen fîhâ in küntüm ta`lemûn.)

    85-سَيَقُولُونَ لِلَّهِ ۚ قُلْ أَفَلَا تَذَكَّرُونَ

    (seyeḳûlûne lillâh. ḳul efelâ teẕekkerûn.)

    86-قُلْ مَن رَّبُّ السَّمَاوَاتِ السَّبْعِ وَرَبُّ الْعَرْشِ الْعَظِيمِ

    (ḳul mer rabbü-ssemâvâti-sseb`i verabbü-l`arşi-l`ażîm.)

    87-سَيَقُولُونَ لِلَّهِ ۚ قُلْ أَفَلَا تَتَّقُونَ

    (seyeḳûlûne lillâh. ḳul efelâ tetteḳûn.)

    88-قُلْ مَن بِيَدِهِ مَلَكُوتُ كُلِّ شَيْءٍ وَهُوَ يُجِيرُ وَلَا يُجَارُ عَلَيْهِ إِن كُنتُمْ تَعْلَمُونَ

    (ḳul mem biyedihî melekûtü külli şey'iv vehüve yücîru velâ yücâru `aleyhi in küntüm ta`lemûn.)

    89-سَيَقُولُونَ لِلَّهِ ۚ قُلْ فَأَنَّىٰ تُسْحَرُونَ

    (seyeḳûlûne lillâh. ḳul feennâ tüsḥarûn.)

    90-بَلْ أَتَيْنَاهُم بِالْحَقِّ وَإِنَّهُمْ لَكَاذِبُونَ

    (bel eteynâhüm bilḥaḳḳi veinnehüm lekâẕibûn.)

    91-مَا اتَّخَذَ اللَّهُ مِن وَلَدٍ وَمَا كَانَ مَعَهُ مِنْ إِلَـٰهٍ ۚ إِذًا لَّذَهَبَ كُلُّ إِلَـٰهٍ بِمَا خَلَقَ وَلَعَلَا بَعْضُهُمْ عَلَىٰ بَعْضٍ ۚ سُبْحَانَ اللَّهِ عَمَّا يَصِفُونَ

    (me-tteḫaẕe-llâhü miv velediv vemâ kâne me`ahû min ilâhin iẕel leẕehebe küllü ilâhim bimâ ḫaleḳa vele`alâ ba`ḍuhüm `alâ ba`ḍ. sübḥâne-llâhi `ammâ yeṣifûn.)

    92-عَالِمِ الْغَيْبِ وَالشَّهَادَةِ فَتَعَالَىٰ عَمَّا يُشْرِكُونَ

    (`âlimi-lgaybi veşşehâdeti fete`âlâ `ammâ yüşrikûn.)

    93-قُل رَّبِّ إِمَّا تُرِيَنِّي مَا يُوعَدُونَ

    (ḳur rabbi immâ türiyennî mâ yû`adûn.)

    94-رَبِّ فَلَا تَجْعَلْنِي فِي الْقَوْمِ الظَّالِمِينَ

    (rabbi felâ tec`alnî fi-lḳavmi-żżâlimîn.)

    95-وَإِنَّا عَلَىٰ أَن نُّرِيَكَ مَا نَعِدُهُمْ لَقَادِرُونَ

    (veinnâ `alâ en nüriyeke mâ ne`idühüm leḳâdirûn.)

    96-ادْفَعْ بِالَّتِي هِيَ أَحْسَنُ السَّيِّئَةَ ۚ نَحْنُ أَعْلَمُ بِمَا يَصِفُونَ

    (idfa` billetî hiye aḥsenü-sseyyieh. naḥnü a`lemü bimâ yeṣifûn.)

    97-وَقُل رَّبِّ أَعُوذُ بِكَ مِنْ هَمَزَاتِ الشَّيَاطِينِ

    (veḳur rabbi e`ûẕü bike min hemezâti-şşeyâṭîn.)

    98-وَأَعُوذُ بِكَ رَبِّ أَن يَحْضُرُونِ

    (vee`ûẕü bike rabbi ey yaḥḍurûn.)

    99-حَتَّىٰ إِذَا جَاءَ أَحَدَهُمُ الْمَوْتُ قَالَ رَبِّ ارْجِعُونِ

    (ḥattâ iẕâ câe eḥadehümü-lmevtü ḳâle rabbi-rci`ûn.)

    100-لَعَلِّي أَعْمَلُ صَالِحًا فِيمَا تَرَكْتُ ۚ كَلَّا ۚ إِنَّهَا كَلِمَةٌ هُوَ قَائِلُهَا ۖ وَمِن وَرَائِهِم بَرْزَخٌ إِلَىٰ يَوْمِ يُبْعَثُونَ

    (le`allî a`melü ṣâliḥan fîmâ teraktü kellâ. innehâ kelimetün hüve ḳâilühâ. vemiv verâihim berzeḫun ilâ yevmi yüb`aŝûn.)

    101-فَإِذَا نُفِخَ فِي الصُّورِ فَلَا أَنسَابَ بَيْنَهُمْ يَوْمَئِذٍ وَلَا يَتَسَاءَلُونَ

    (feiẕâ nüfiḫa fi-ṣṣûri felâ ensâbe beynehüm yevmeiẕiv velâ yetesâelûn.)

    102-فَمَن ثَقُلَتْ مَوَازِينُهُ فَأُولَـٰئِكَ هُمُ الْمُفْلِحُونَ

    (femen ŝeḳulet mevâzînühû feülâike hümü-lmüfliḥûn.)

    103-وَمَنْ خَفَّتْ مَوَازِينُهُ فَأُولَـٰئِكَ الَّذِينَ خَسِرُوا أَنفُسَهُمْ فِي جَهَنَّمَ خَالِدُونَ

    (vemen ḫaffet mevâzînühû feülâike-lleẕîne ḫasirû enfüsehüm fî cehenneme ḫâlidûn.)

    104-تَلْفَحُ وُجُوهَهُمُ النَّارُ وَهُمْ فِيهَا كَالِحُونَ

    (telfeḥu vucûhehümü-nnâru vehüm fîhâ kâliḥûn.)

    105-أَلَمْ تَكُنْ آيَاتِي تُتْلَىٰ عَلَيْكُمْ فَكُنتُم بِهَا تُكَذِّبُونَ

    (elem tekün âyâtî tütlâ `aleyküm feküntüm bihâ tükeẕẕibûn.)

    106-قَالُوا رَبَّنَا غَلَبَتْ عَلَيْنَا شِقْوَتُنَا وَكُنَّا قَوْمًا ضَالِّينَ

    (ḳâlû rabbenâ galebet `aleynâ şiḳvetünâ vekünnâ ḳavmen ḍâllîn.)

    107-رَبَّنَا أَخْرِجْنَا مِنْهَا فَإِنْ عُدْنَا فَإِنَّا ظَالِمُونَ

    (rabbenâ aḫricnâ minhâ fein `udnâ feinnâ żâlimûn.)

    108-قَالَ اخْسَئُوا فِيهَا وَلَا تُكَلِّمُونِ

    (ḳâle-ḫseû fîhâ velâ tükellimûn.)

    109-إِنَّهُ كَانَ فَرِيقٌ مِّنْ عِبَادِي يَقُولُونَ رَبَّنَا آمَنَّا فَاغْفِرْ لَنَا وَارْحَمْنَا وَأَنتَ خَيْرُ الرَّاحِمِينَ

    (innehû kâne ferîḳum min `ibâdî yeḳûlûne rabbenâ âmennâ fagfir lenâ verḥamnâ veente ḫayru-rrâḥimîn.)

    110-فَاتَّخَذْتُمُوهُمْ سِخْرِيًّا حَتَّىٰ أَنسَوْكُمْ ذِكْرِي وَكُنتُم مِّنْهُمْ تَضْحَكُونَ

    (fetteḫaẕtümûhüm siḫriyyen ḥattâ ensevküm ẕikrî veküntüm minhüm taḍḥakûn.)

    111-إِنِّي جَزَيْتُهُمُ الْيَوْمَ بِمَا صَبَرُوا أَنَّهُمْ هُمُ الْفَائِزُونَ

    (innî cezeytühümü-lyevme bimâ ṣaberû ennehüm hümü-lfâizûn.)

    112-قَالَ كَمْ لَبِثْتُمْ فِي الْأَرْضِ عَدَدَ سِنِينَ

    (ḳâle kem lebiŝtüm fi-l'arḍi `adede sinîn.)

    113-قَالُوا لَبِثْنَا يَوْمًا أَوْ بَعْضَ يَوْمٍ فَاسْأَلِ الْعَادِّينَ

    (ḳâlû lebiŝnâ yevmen ev ba`ḍa yevmin fes'eli-l`âddîn.)

    114-قَالَ إِن لَّبِثْتُمْ إِلَّا قَلِيلًا ۖ لَّوْ أَنَّكُمْ كُنتُمْ تَعْلَمُونَ

    (ḳâle il lebiŝtüm illâ ḳalîlel lev enneküm küntüm ta`lemûn.)

    115-أَفَحَسِبْتُمْ أَنَّمَا خَلَقْنَاكُمْ عَبَثًا وَأَنَّكُمْ إِلَيْنَا لَا تُرْجَعُونَ

    (efeḥasibtüm ennemâ ḫalaḳnâküm `abeŝev veenneküm ileynâ lâ türce`ûn.)

    116-فَتَعَالَى اللَّهُ الْمَلِكُ الْحَقُّ ۖ لَا إِلَـٰهَ إِلَّا هُوَ رَبُّ الْعَرْشِ الْكَرِيمِ

    (fete`âle-llâhü-lmelikü-lḥaḳḳ. lâ ilâhe illâ hû. rabbü-l`arşi-lkerîm.)

    117-وَمَن يَدْعُ مَعَ اللَّهِ إِلَـٰهًا آخَرَ لَا بُرْهَانَ لَهُ بِهِ فَإِنَّمَا حِسَابُهُ عِندَ رَبِّهِ ۚ إِنَّهُ لَا يُفْلِحُ الْكَافِرُونَ

    (vemey yed`u me`a-llâhi ilâhen âḫara lâ bürhâne lehû bihî feinnemâ ḥisâbühû `inde rabbih. innehû lâ yüfliḥu-lkâfirûn.)

    118-وَقُل رَّبِّ اغْفِرْ وَارْحَمْ وَأَنتَ خَيْرُ الرَّاحِمِينَ

    (veḳur rabbi-gfir verḥam veente ḫayru-rrâḥimîn.)

İçerik korumalıdır. Sağ tıklama işlevi devre dışı bırakıldı.